if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım : Şubat 2022

28 Şubat 2022 Pazartesi

Simit Hakkında Tüm Merak Ettikleriniz

Simit Hakkında Tüm Merak Ettikleriniz

Ülkemizde en çok tüketilen ve en ucuz sokak lezzetlerinden biridir, simit! Simit hakkında neler biliyoruz? Simidin tarihçesi ve tüm bilmek istediğiniz konuları "Simit Hakkında Tüm Merak Ettikleriniz" başlıklı makalemizde sizler için derledik! 

Simidin Adı Nereden Geliyor? 

Simit, Arapça'da "samid", "ince bulgur veya irmik isimlerinden alıntıdır. Bu sözlük aynı zamanda Akatçada samadu "öğütmek" fiilinden türetilmiştir.  İstanbul'a gelen ya da İstanbul'dan doğuya giden kervanların konaklama alanı olarak bilinen İzmit'te yolculara pratik bir yiyecek olarak hazırlanan simit, bu özelliği ile de ilk fast-food örneklerinden de sayılabilir. Kervanlarda yolculuk yapanların atıştırmalık olarak yanlarına aldıkları simitleri, yol boyunca karşılaştıkları kişilere "Simiti'den" aldıklarını söyledikleri için, bu halka şeklindeki yiyeceğin adı "simit" olarak kaldı. 

Genelde yalnız tüketilen simit, kahvaltı için tercih edildiğinde peynir, çay ve reçelle birlikte yenebilir. Günümüzde simit, modern fırınlarda ve simit evlerinde hazırlanıp satıldığı gibi, cadde ve sokaklarda satıcılık yapan seyyar satıcılar tarafından bir el arabası içerisinde satılır. 

Simidin Kökeni Nereden Geliyor? 

Simitten bahseden en eski tarihsel kaynaklarda, simidin İstanbul'da 1525 yılından beri tüketildiği yazmaktadır. Üsküdar'daki "Şer'iyye Sicili"ne göre, 1593'te simidin ağırlığı ve fiyatı tarihte ilk kez standartlaştırılmıştır. 17. Yüzyılın gezgini Evliya Çelebi, 1630'lu yıllarda İstanbul'da simit satan 70 işletmenin olduğunu yazmıştır. Jean Brindes'in İstanbul'da günlük yaşamı resmettiği, 19. yüzyılın başlarına tarihlenen yağlı boya tablolarında simitçiler görülmektedir. Warwick Goble da 1906'da İstanbul'daki simitçileri resmetmiştir. Zamanla simit ve çeşitleri Osmanlı İmparatorluğu'nun genelinde popüler bir yiyecek olmuştur. 

Simidin Çeşitleri 

  • Ankara Simidi: Ankara Simidi ülkemizin diğer yerlerinde üretilen diğer simitlere göre daha ince, daha küçük, yoğun pekmezli, koyu renkli bir simittir. 
  • Bursa Simidi: Bursa'da yapılan bir simit çeşididir. Bursa Simidini diğer simitlerden ayıran özelliği, hamurun halka haline getirilmesinden sonra, bir süre kaynar pekmez içinde bekletilmesidir. 








Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

27 Şubat 2022 Pazar

Miraç Kandili Hakkında - Miraç Kandiliniz Mübarek Olsun!

Miraç Kandili Hakkında - Miraç Kandiliniz Mübarek Olsun!

Bugün, Miraç Kandili! Miraç Kandili hakkında merak ettiğiniz tüm konuları sizler için hazırladık. Bu suretle tüm İslam âleminin Miraç Kandili'ni tebrik eder, tüm duaların kabulü ve günahların affını Rabbimizden arz ve talep ederiz! 

Miraç Kandili Nedir?

Allah'ın emriyle Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in Burak isimli semavi bir bineğe binerek, Cebrail ile birlikte Mekke'deki Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya doğru yapmış olduğu gece yolculuğuna "İsra" adı verilir. Oradan bir mir'âcla (manevi bir asansörle) yedi kat göklere yükseltilip, tâ Sidretü'l-Müntehâ'ya ulaşması, burada Cebrail'i arkada bırakıp, Refref adı verilen bir binek ile Allah'ın huzuruna varıp, O'nun Zât-ı Akdesi'ni yakînen müşahede etmesi ve zaman-mekân üstü konuşması olaylarına Mir'aç adı verilmektedir.

İki aşamalı bu gökler arası yolculuk, peygamberliğin 12. yılında, hicretten 18 ay önce, mübarek üç ayların ilki olan Recep ayının 27. gecesinde gerçekleşmiştir. Kadir Gecesi'nin de Ramazan'ın 27. gecesi olması ile aralarında çok gizemli bir tevafuk vardır. Bediüzzaman Hazretleri,"Miraç gecesi, ikinci bir Kadir gecesi hükmündedir". sözleriyle, Miraç Gecesi'nin Kadir Gecesi'nden sonra, en kutsal gece olduğunu belirtmiştir. Ebu Talib ve Hatice validemizin (r.a) vefati ile en çok hüzünlenen, müşriklerin üç yıl süren ablukası ve Taiflerinin muhteşem bir teselliye ve ihsan-ı ilahiye ve nail olmuştur. Üç ayların ilk kandili olan Regaib Kandili, ikinci bir Miraç gecesidir. 

Kur'an-ı Kerim'in İsrâ sûresi(17/1), bu isrâ olayını anlatır(4). Necm Sûresi de, İsrâ'nın devamı olan Miraç gecesini anlatır. Ayetlerde biraz da kapalı olarak anlatılan Miraç hadiseleri, Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in hadis-i şeriflerinde daha detaylı olarak anlatılmaktadır. 

Miraç Gecesi Nasıl Değerlendirilmelidir?

  • Kur'an-ı Kerim okunmalı,
  • Peygamber Efendimiz (s.a.v)'e salat ve selamlar getirilmeli,
  • Kaza ve nafile namazlar kılınmalı,
  • Tefekkürde bulunulmalı,
  • Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı,
  • Günahlardan samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli,
  • Bol bol zikirde bulunulmalı,
  • Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı,
  • Üzerimizde hakkı olanlar aranıp sorulmalı,
  • Dini programlar, sohbetler ve paneller düzenlenmeli.
Bu makalenin hazırlanmasında http://www.sorularlaislamiyet.com sitesinde yer alan bilgilerden faydalanılmıştır. Bu suretle tüm İslam âleminin miraç kandilini kutlar, hayırlara vesile olmasını dileriz. 


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

17 Ağustos Depreminde Yaşadıklarım

17 Ağustos Depreminde Yaşadıklarım

Herkese yeniden merhaba! Bugünkü yazımda sizlere 17 Ağustos depreminde yaşadığım anı ve olaylardan bahsetmek istiyorum. Çünkü, depremi unutmamak ve unutturmamak lazımdır ki, deprem hakkında bilinçlenebilelim ve yeterli tedbirleri alabilelim. 

 


Gökyüzünde ve Yıldızlarda Bir Tuhaflık ve Uğultu

Biz o zaman Beylikdüzü'nde İhlas Marmara Evleri'nde oturuyorduk. O zaman ben daha 6-7 yaşındaydım ancak, depremi ve depremde yaşadıklarımızı çok iyi hatırlıyorum.

Deprem yaşanmadan önceki gece, annem, babam ve ben, İzmir'de anneannemin yazlığına gitmeyi planlıyorduk. Hatırladığım şey, aşırı bir sıcaklık vardı. Yani, hava her zamankinden daha fazla sıcaktı. Gece gökyüzünde bir tuhaflık vardı. Yıldızlar o kadar parlak ve yakındı ki, dokunsan elinle tutabilirsin! Daha sonra tuhaf bir uğultu duyduk, ancak havada en ufak bir esinti bile yoktu. Biz bu uğultunun nedenini merak ederken, saat 01:30 gibi uyuduk. 

Korkunç Bir Sarsıntıyla Uyandık

O gece ben garip bir rüya görüyordum. Rüyamda bir lağımdaydım ve lağımdan büyük bir görüntü geliyordu. O gün ben annem ve babamın yanında yatmıştım. Saat 03:02 sıralarında korkunç bir sarsıntıyla uyandık. Bu öyle bir sarsıntıydı ki, o zamana kadar hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. O gece, benim "deprem" gerçeğiyle tanışmama vesile oldu. Deprem en fazla 40 saniye sürdü sanırım, tam hatırlamıyorum ama, çok kötü sallanmıştık. Apar topar aşağıya indik ve geceyi arabada geçirdik. Babam radyodan haberleri açmış ve depremle ilgili gelişmeleri takip ediyordu. O gün, hayatımın en uzun gecesiydi! Bu geceyle birlikte, depremin nasıl bir şey olduğunu acı bir şekilde öğrenmiştim! Sabah 06:00 sıralarında, havanın aydınlanmasıyla beraber yola çıktık. 

Avcılar Tam Anlamıyla Dümdüz Olmuştu!...

İhlas Marmara Evleri, depreme son derece dayanıklıydı. Deprem sonrasında bırakın yıkılmayı, en ufak çatlak bile yoktu. Ancak maalesef, diğer insanlar bizim kadar şanslı değildi. Sabah saat 06:00 sularında, arabayla yola çıktık. Avcılar'a vardığımızda, karşılaştığımız manzara, tam da solda paylaştığım fotoğraftaki gibiydi! Avcılar, kelimenin tam anlamıyla yerlebir olmuştu! O zamana kadar evlerin yıkılınca ne hale geldiğini, Avcılar'da gördüğüm o manzarada öğrenmiş oldum! Avcılar, İstanbul'un deprem açısından en riskli ilçelerinden biridir. Zaten, 17 Ağustos'da en çok can kaybı Avcılar'da olmuştu. Avcılar, dolma toprak ve denize de çok yakın. Zaten, deprem açısından riskli olan yerler, genelde denize yakın olan bölgeler. Küçükçekmece'de bir sürü ev sular altında kalmıştı. Ama bu manzara, göreceklerimizin daha başlangıcıydı... 

Yalova Tamamen Yıkılmıştı! 

Anneannemlerin yazlığı İzmir'deydi, bu yüzden İzmir'e gidebilmek için, Yalova'dan geçmemiz gerekiyordu. Avcılar'da gördüklerimiz, Yalova'da göreceklerimizin yanında hiçbir şeydi! Yalova'da gördüklerimizi hiç unutamıyorum! Etrafta yayılan ölü kokuları, her taraf enkaz içinde, bağıranlar, çığlık atanlar... Yalova'da gördüklerimiz, 17 Ağustos'da yaşadığımız depremin nasıl büyük bir felaket yarattığını anlamaya yetiyor da artıyordu bile... Bazı insanlar, depremden 14 gün geçmesine rağmen, halen daha enkâz altında ve kurtarılmayı bekliyordu. Depremde bu yaşananlar, kolay kolay unutulamayacak cinsten!... Nasıl unutabilirsiniz ki? Allah'ıma şükür, evimiz sağlam olduğu için yıkılmadı ama diğer insanların yerine kendinizi koyunca, yaşanan şeyin nasıl bir psikolojiye sebep olduğunu anlayabilirsiniz. Yalova'da binaların yüzde 60'ı kitap gibi çökmüş, insanlar enkâz altında kurtarılmayı bekliyor, kimisi de hayatını kaybetmişti. O enkaz altından yayılan ölü kokularını hiç unutamıyorum... 

Tüpraş'daki Yangın

O gün hatırladığım diğer bir olay da, Tüpraş'da çıkan yangındı. Haberlerde sık sık, deprem sonrasında Tüpraş'da çıkan yangından söz ediliyordu. Nihayet, oraya gidip yangını yakından görmek nasip oldu. Tüpraş, alevlere teslim olmuş ve cayır cayır yanıyordu! Gerçekten 17 Ağustos, yaşadığım en uzun gece ve günlerden biriydi! 

Sonuç olarak! 

Depremi 17 Ağustos'da yaşadım ve nasıl bir şey olduğunu, nelere sebep olduğunu çok iyi öğrendim. Deprem bu ülkemizin bir gerçeği, yapacak bir şey yok! Kendimi o enkaz altında kalan, sevdiklerini kaybeden, evsiz kalan insanların yerine koyduğumda, bunun nasıl bir psikoloji olduğunu daha iyi anlıyorum! Ama, İhlas Marmara Evleri'ni depreme dayanıklı olarak inşa eden rahmetli Enver Ören abimize çok teşekkür ediyorum. O binalar, depremden sonra bırakın yıkılmayı çatlak bile oluşmamıştı. Sadece İhlas Marmara Evleri değil, diğer binaların da depreme dayanıklı yapılması gerekiyor! İnsanları deprem değil, yapılan çürük binalar öldürüyor... 





Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

26 Şubat 2022 Cumartesi

Evde Kullandığımız Temizlik ve Kozmetik Ürünleri Tehlike Saçıyor!

Evde Kullandığımız Temizlik ve Kozmetik Ürünleri Tehlike Saçıyor! 

Evde hemen hemen hepimiz temizlik ve kozmetik ürünleri kullanıyoruz, değil mi? Peki, bu kullandığımız ürünlerin son derece tehlikeli olduğunu söylesek? İşte Kişisel Yazılarım'daki bu makalemizde, hepimizin kullandığı bu ürünlerin sağlımız ve doğa için ne kadar tehlikeli olduğunu inceleyeceğiz. 


Kullandığımız Temizlik ve Kozmetik Ürünleri Kimyasal Maddeler İçeriyor

Evde Kullandığımız Temizlik ve Kozmetik Ürünlerin Sağlığımıza Zararları

Hepimizin kullandığı temizlik ve kozmetik ürünlerinin hepsi, kimyasal maddeler kullanılarak üretiliyor ve bu kimyasal maddeler, sağlığımıza ciddi zararlar veriyor. Bu kimyasal maddeler, günümüzde kanser vakalarının artmasından da sorumludur! Çünkü, bu maddeler aşırı derecede kanser yapıcı özelliğe sahip. Yani sizin evinizin temizliği için kullandığınız bu maddeler, size ciddi hastalıkların kapısını açıyor. Örneğin, çamaşır suyunu hem evinizin hem de çamaşırların temizliğinde kullanıyorsunuz. Bu maddenin yaydığı koku bile, ne kadar tehlikeli olduğunu anlamamıza yetiyor da artıyor bile! Biz bu maddeyi, çeşitli yollarla vücudumuza almış oluyoruz. Çünkü, ister istemez çamaşır suyundaki kokuyu içimize çekiyoruz. Kokusu bile sağlığımıza zarar verebilecek bu ürüne ayrıca elimizle de temas ediyoruz. Bu şekilde, kanser gibi hastalıklara davetiye çıkarıyoruz! 

Hepimizin Kullandığı Temizlik ve Kozmetik Ürünlerinin Doğaya Verdiği Zararlar

Evde Kullandığımız Temizlik ve Kozmetik Ürünlerinin Doğamıza Verdiği Zararlar

Bu ürünler, genelde fabrikalarda üretiliyor. Fabrikalarda üretilen bu ürünler, aynı zamanda doğamızı da tehdit ediyor. Fabrikalar, bu ürünlerin üretilmesinden meydana gelen atığı, baca yoluyla doğaya ve denize salıyor. Tüm bu durumlar hem çevreyi hem de denizi önemli ölçüde kirletiyor. Bu kimyasal maddelerin üretildiği fabrikalar, küresel ısınmanın da başlıca sorumlularındandır. Çünkü, temizlik maddelerin üretildiği fabrikalar, bu ürünlerin üretilmesinden arta kalan atıkları, baca yoluyla atmosfere salıyor, bu nedenle atmosferin aşırı şekilde ısınmasına neden olarak, "küresel ısınma" dediğimiz bir doğa sorununa neden oluyor. Atmosfer devamlı olarak bu fabrikalar yüzünden zehirleniyor ve çeşitli iklim değişikliklerine ve küresel ısınmaya neden oluyor. Yani, evde kullandığımız temizlik ve kozmetik ürünleri, hem sağlımıza hem de doğaya ciddi zararlar veriyor! 


Evde Kullanabileceğimiz Bitkisel ve Doğal Temizlik ve Kozmetik Ürünleri Var mı?

Kimyasal olarak üretilen ve hem vücudumuza hem de doğaya büyük zararlar veren ürünleri kullanmak yerine, doğal ve bitkisel olarak üretilen ve doğaya ve insan sağlığına hiçbir zararı olmayan birçok ürün üreten firmalar bulunmakta. Bu firmalar, tamamen doğal yöntemlerle, doğada bulunan bitkilerden yardım alarak üretim yapmaktadır. Ülkemizde bu firmalardan birisi de "BioBellinda"dır. BioBellinda, Türkiye kaynaklı bir temizlik ve kozmetik firmasıdır. Bu firma, tamamen doğal yöntemlerle ve doğada bulunan bitkilerin yardımıyla üretim sağlamaktadır, bu nedenle üretilen temizlik ve kozmetik ürünlerinin sağlık ve çevre açısından bir zararı bulunmamaktadır. 

Sonuç olarak...

Bu makalemizde, hepimizin evinde bulunan, temizlik ve kozmetik amaçlı kullandığımız ürünlerin vücudumuza ve doğaya ne kadar zararı olduğunu ve bu maddelerden uzak durulması gerektiğini anlatmaya çalıştık. Daha doğal ve bitkisel olarak üretilen ürünleri tercih etmek, hem sağlığımız hem de çevremiz açısından, oldukça faydalı olacaktır. Unutmayalım ki, her şeyin doğal olanını tercih etmek, her zaman daha iyidir. 

Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

24 Şubat 2022 Perşembe

Rusya-Ukrayna Arasındaki Savaş ve Nedenleri

Rusya-Ukrayna Arasındaki Savaş ve Nedenleri

Günümüzde Rusya-Ukrayna arasında bir savaş var. Rusya-Ukrayna arasındaki ilişkiler çeşitli nedenlerle kopma noktasına gelmiş ve sonunda her iki devlet de savaşın eşiğine gelmiştir. Şu anda Rusya, Ukrayna'ya saldırmaya devam ediyor. Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın nedenlerine bir bakalım: 

Rusya neden savaşmak istiyor?

Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim yakın tarihten ziyade orta çağ zamanına kadar uzanıyor. Aslında bu iki devlet, çok eski zamanlardan beri, devamlı savaş halinde. En son Rusya-Ukrayna savaşı, 22 Temmuz 2014 tarihinde yaşanmıştı. Putin her ne kadar krizlerin kaynağı olsa da, ortak bir geçmişe sahiplerdir ve bu nedenle Rusya ve Ukrayna, "tek halk" olarak nitelendirilmektedir. 

1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Rusya, Ukrayna ve Belarus Bağımsız Devletler Topluluğu'nu kurdu. Rusya'nın bu birlik ile hem nüfuzunu devam ettirmek, hem de ucuz doğalgaz arzıyla ülkeleri yeniden kendisine bağımlı hale getirmeye çalışıyordu. Zaten birçok ülke, doğalgaz kullanımında Rusya'ya bağımlı durumda. Ancak Belarus, Moskova ile yakın bir ittifak ilişkisine girerken, Ukrayna yönünü daha fazla bir şekilde batıya doğru çevirmiş durumda. 

İki ülke arasında adı konulamayan gerilim, 2014 yılında kritik eşiğe dayanmış ve Rusya, Ukrayna'da yaşanan otorite boşluğundan yararlanarak, 2014 yılında Kırım'ı ilhak etmişti. Ukrayna'nın doğusunda ve Rusya'nın sınırında yer alan, Donetsk'te de Rusya'nın desteklediği Rus yanlısı ayrıkçılarla Ukrayna arasında çatışmalar yaşanmaya başladı. Ukrayna'da yaşayan vatandaşlar arasında da Rus-Ukrayna yanlısı olarak bir kutuplaşma başlamıştı. Avrupa ülkeleri, Rusya Devlet Başkanı Putin'in, Ukrayna'da batı yanlısı hükûmeti devirip, yerine Rus yanlısı bir hükûmet getirmeyi amaçladığını düşünüyor. 

Rusya-Ukrayna Savaşı Resmen Başladı

2014 yılında Kırım'ı ilhak ettikten sonra uluslararası kamu oyu tarafından tepki gören Rusya, sabaha karşı yerel saatle 05:50'de Donbas'a askeri bir harekât başlattı. Sabaha karşı ulusa sesleniş programı yapan Putin, Ukrayna'ya operasyon düzenlendiğini kendi halkına ve tüm dünyaya duyurdu. Putin, konuşmasında; bunun bir işgâl hareketi değil, sadece askeri bir operasyon olduğunu belirtti. Ayrıca, bu askeri operasyonların nedeninin Ukrayna kaynaklı olduğunu belirterek, Rusya'nın kendisine karşı yönelik tehditlere karşı, kendini savunacağını öne sürdü. Günümüzde de Rusya-Ukrayna savaşı tekrar başlamış gibi görünüyor. Şu anda Ukrayna'da sivil halkın hayatını güvence altında tutmak amacıyla, sıkı yönetim ilan edildi. Şu anda sivil halkın sokağa çıkmasına izin verilmiyor. Umarız bu savaş, daha fazla masum insan ölmeden sona erer. Savaşlar her zaman büyük yıkımlara ve birçok masum sivilin ölmesine neden oluyor. Umarız, kimse zarar görmeden, Rusya-Ukrayna arasındaki bu gerilim, diplomatik bir yolla çözüme ulaşır. 

Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

23 Şubat 2022 Çarşamba

Keşfedilmesi Gereken Harika Bir Yer - Dikili/Bademli

Keşfedilmesi Gereken Harika Bir Yer - Dikili/Bademli 

İzmir'in Dikili ilçesinde yer alan Bademli köyü, gerçekten keşfedilmesi gereken harika güzellikler barındırıyor! Masmavi bir deniz ve bembeyaz bir kumsal... İşte tüm güzellikleriyle Bademli köyü! 

Paylaştığım bu resim bile, Bademli'nin ne kadar güzel bir yer olduğunu anlatmaya yetiyor da artıyor bile!... İzmir'in Dikili ilçesinde yer alan bu köy, keşfedilmeyi bekliyor. Doğanın içinde masmavi bir denizi ve bembeyaz kumsalıyla adeta bir Dünya cenneti! Bademli denen bu cennet yerin geniş kumsalları vardır. Aynı zamanda Bademli Sahili'nin hemen yakınında, zamanında yaşanmış şiddetli depremler sonucu oluşmuş üç ada bulunmaktadır. Bu adalar ülkemize son derece yakın olsa da, iki ada Yunanistan'a aittir. Bademli'de aynı zamanda denizin tam ortasında bir kaya yer almaktadır. Anlatılanlara göre, aslında Dikili denen yer bu kayalık. Bu kayalık, efsanelere göre depremler sonucu sulara gömülmüş antik bir kent bulunmakta. Bu da aslında Bademlik'de Atlanis'e benzer, sular altında kalmış bir kasaba bulunmakta. Rivayetlere göre, zamanında meydana gelen şiddetli depremlerle yok olmuş bu şehirde, kimi zaman insanlar define aramaya çıkmaktadır. Ancak, bu bölgeye gitmek kesinlikle yasaktır ve cezası da çok yüksektir. Bademli'nin hemen yakınlarında bulunan bu üç ada, birçok tarihi kalıntıya da ev sahibi yapmaktadır. Bu adalarda ayrıca muhteşem oteller bulunmaktadır. Eğer, masmavi bir denizin ortasında harika bir tatil yapmak istiyorsanız, Bademli sizin için en uygun seçenek olacaktır! 

Ancak Bademli, sahip olduğu bu güzelliklere rağmen fazla bilinen bir yer değildir. 
Bence Bademli, süratle turizme kazandırılmalı! Eminim ki, burası turizme kazandırıldıktan sonra, Antalya ve Bodrum gibi tatil beldelerini sollayacak ve burası yerli ve yabancı milyonlarca turistin akınına uğrayacaktır! Her yaz Bademli'ye tatile gideriz ve buranın müthiş tarihi ve doğal güzelliği, her sene bizleri mesteder! Gerçekten ülkemizin keşfedilmeyi bekleyen birçok güzel yerleri var ve gerçekten çok güzel bir ülkeye sahibiz! Böyle kim bilir keşfedilmeyen daha nice güzel yerler var!... Bademli'ye Temmuz ayında gitmenizi öneririm. Temmuz ayında, Bademli'nin denizi her zaman berrak ve temizdir. Bazen Bademli'nin denizi dalgalı ve kirli olabiliyor. Onun için, Bademli'ye Temmuz ayında giderseniz, denizin ve kumun tadını daha iyi çıkarabilirsiniz! Eğer "tatilde nereye gitsem" diyorsanız, size Bademli'yi şiddetle tavsiye ederim! Bademli'ye bu makalemde paylaştığım konumdan göz atabilirsiniz! Yeni yazımda görüşmek üzere, hoşçakalın!















Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

22 Şubat 2022 Salı

Küçükköy - Balıkesir/Ayvalık

Küçükköy - Balıkesir/Ayvalık

Bugünkü yazımda, sizlere geçen sene Ramazan Bayramı'nda gittiğim Balıkesir'in Ayvalık ilçesine bağlı, Küçükköy adında bir yerden bahsetmek istiyorum. Burası, zamanında Rumlar tarafından kullanılmış ve şimdi günümüzde Boşnaklar yaşamaktadır. Balıkesir'de yer alan bu yer, her yıl yerli-yabancı birçok turisti kendine çekiyor. 


Küçükköy, Balıkesir/Ayvalık'a bağlı bir köydür. Geçmişte Rumların yaşadığı bu köyde, göç mübadelesinden sonra Boşnaklar yaşamaya başlamış. Hayatımda hiç köye gitmemiştim, ancak geçen sene gitmek nasip oldu! Bu şirin ve güzel köyde birçok tarihi ve doğal güzellikler dolu! Bu köyde Boşnak kültürünü daha yakından da tanıyabilirsiniz. Ne var ki, burası turistik bir bölge olduğu için, fiyatlar da birazcık pahalı. 

Küçükköy, özellikle yaz aylarında turist akınına uğruyor. Bazen şehrin verdiği yorgunluk ve stresten uzaklaşmak isteyenler, bazen de tarihe meraklı olanlar tarafında sıklıkla ziyaret edilen bir yer. Bu köy, geçmişte Rumlar tarafından kullanılmasından dolayı, birçok Rum tarzı yapılan binalar sizi karşılamaktadır. Ayrıca, Küçükköy'de halka açık ve ücretsiz bir müze bulunmaktadır. 


Küçükköy'de bulunan bu müze, sizi tarihte bir yolculuğa çıkarır! Bu müzede birçok tarihi eser ve eşya sergilenmekte. Geleneksel kıyafetler, o döneme ait kullanılan eşyalar, daktilolar, defterler ve çeşitli eşyalar sergilenmektedir. Bu nedenle, eğer tarihte bir yolculuğa çıkmak istiyorsanız, bu müzeyi ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim. Bu müzede adeta kendinizi zamanda yolculuk yapıyormuş gibi hissedeceksiniz! Söz konusu bu müze halka açık ve giriş ücretsizdir. Bu köyü aslında bu kadar özel yapan şey, belki de bu müzedir. Bu müzenin ücretsiz oluşu da, bu köyü neden ziyaret etmeniz gerektiğine bir sebeptir. Bu köyde bir şey yiyip içmek biraz pahalıdır, ne de olsa turistik bir mekândır. Yerli ve yabancı birçok turist tarafından ziyaret edilmektedir. Bir bardak çay bile 5 TL'dir. Yani, eğer burada bir şey yiyip içmek istiyorsanız, birazcık fazla harcama yapmanız gerekiyor. 



    İşte, sizlere ziyaret ettiğim Küçükköy'de çektiğim küçük bir video göstermek istiyorum. Küçükköy'de birçok hediyelik eşya satan çarşı mevcut. Küçükköy'ün meydanında satılan bu hediyelik eşyalar, genelde antik değere sahip oyuncaklardan oluşmaktadır. Yani, büyüklerimizin çocukken oynadığı oyuncaklar... Gerçekten doğal güzellikleri ve tarihi seviyorsanız, Küçükköy'ü mutlaka ziyaret etmelisiniz! Peki, Küçükköy'de ne yiyebilirsiniz? 


Küçükköy, Boşnaklar tarafından yaşanan bir köy olduğu için, tabii ki buranın en meşhur yemeği de Boşnak Böreği'dir. Şu ana kadar yediğiniz tüm Boşnak böreklerini unutabilirsiniz, çünkü Küçükköy'de yiyeceğiniz Boşnak böreğinden sonra, başka yerde yemek istemeyeceksiniz! Boşnak kadınlar tarafından özenle hazırlanan Boşnak böreğinin tadına doyamayacaksınız! İşte, Küçükköy'ü ziyaret ettiğinizde yemeniz gereken en önemli yemek, kuşkusuz Boşnak böreğidir! 


Bu yazımda, geçen Ramazan bayramında gittiğim Küçükköy adlı harika bir yerden bahsetmeye çalıştım. Gerçekten ülkemizin gidip görülmesi gereken birçok güzel yeri var ve böyle güzel bir ülkeye sahip olduğumuz için çok şanslıyız! Bu güzelliklerin kıymetini bilmeli ve sahip çıkmalıyız. Balıkesir'in Ayvalık ilçesine bağlı Küçükköy'e, bu makalede yayınladığım konumdan ulaşabilirsiniz. 






Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz.  Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

21 Şubat 2022 Pazartesi

Tarihte Yaşanmış Büyük Salgınlar

Tarihte Yaşanmış Büyük Salgınlar

Tarihte gerçekten büyük salgınlar yaşanmış. Bu salgınlar bazen bir köyü hatta bir kasabayı tamamen yok etmişti. Eğer Koronavirüs'ün yaşadığımız en tehlikeli salgın olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz! Bu yazımızda bahsettiğimiz salgınlar yanında Koronavirüs, devede kulak kalıyor! Dilerseniz, geçmişten günümüze yaşanan büyük salgınlara şöyle bir göz atalım.

1- Juntiniaus Veba Salgını (541-542)

Bizans İmparatorluğunda ortaya çıkmış ve özellikle de başkenti Konstantiniye Polis(İstanbul) başta olmak üzere birçok kente yayılmıştır. Juntiniaus Veba Salgını, o zamana kadar en çok can kaybına neden olan salgındır. Juntiniaus Veba Salgını'nda, nüfusun %42'si hayayını kaybetmiştir. 

2- Kara Veba - Kara Ölüm (1346-1350) 

Kara Veba, vücutta çıkan büyük ve siyah lekeden dolayı, Kara Ölüm olarak da anılmaktadır. Kara Veba, Orta Avrupa'da ortaya çıkmış ve kısa sürede tüm dünyaya yayılmıştır. Farelerdeki pirelerin insanları ısırması sonucu yayılan bu hastalık, Avrupa'nın birçok şehrini yok eden bu salgında yaklaşık 25 ila 40 kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Ancak, Kara Veba'nın henüz nasıl yayıldığı bilinmiyor. Cengiz Han'ın Avrupa'ya saldırdığı sırada, veba hastası olan bir kişiyi mancınıkla Avrupa surlarına fırlattığı ve Avrupa'da salgının bu surette yayıldığı rivayet edilmektedir. Bu salgın, insanlık tarihinin en fazla can kaybına neden olan salgın olarak tarihe geçmiştir. 

3. AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu 
Geçmişte maymunlardan insanlara geçtiği tahmin edilen bu hastalık, geçmişte birçok insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Daha çok cinsel yollarla bulaşan bu hastalığın, henüz bir tedavisi veya aşısı bulunmamakta ve bu hastalık halen can almaya devam etmektedir. Aslında, AIDS virüsü bir hastalığa neden olmuyor. Yaptığı şey, bağışıklık sistemini etkisiz hale getirmek. AIDS virüsüne KIV adı verilmektedir. KIV virüsü, vücudun bağışıklık sistemini tamamen çökerttiği için, kişinin en ufak hastalıktan bile hayatını kaybetmesine neden oluyor. AIDS'in başlıca belirtilerine bakacak olursak;

  • Hızlı kilo kaybı,
  • Tekrarlayan ateş,
  • Gece terlemeleri,
  • Aşırı ve bilinmeyen yorgunluk,
  • Koltuk altı, boyun ve kasık lenf bezlerinde büyüme,
  • Ağız, mental veya genital bölgelerde oluşan yaralar,
  • Akciğer enfeksiyonları,
  • Cilt, ağız, burun veya göz kapaklarındaki lekelenmeler.
Bu hastalığı tehlikeli yapan şey, halen bir tedavi veya aşısının olmamasıdır. Bu hastalık, geçmişte olduğu gibi günümüzde de hala can almaya devam etmektedir. 

4- İspanyol Gribi (1918-1920)

İspanya'da yayılması sonucu bu hastalık, "İspanyol Gribi" olarak da anılmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan İspanyol Gribi, kısa sürede tüm dünyaya yayılmış ve bir pandemiye dönüşmüştür. Tam iki yıl süren İspanyol Gribi, 20 milyon kişinin canını almıştır. 





5- Modern Veba (1894 - 1903) 

Çin'in Yunnan eyaletinde ortaya çıkan Modern Veba, 1894'de Hong Kong'a sıçramasıyla tüm dünyaya yayılmış ve bir pandemiye dönüşmüştür. Tabii ki, o zamanlar tıp teknolojisi bu kadar ilerlemiş değildi. Günümüze kadar veba, en çok can alan hastalıkların başında geliyordu. Çin'de ortaya çıkan Modern Veba, 10 milyonun üzerinde insanın canını almıştır. 




6- Koronavirüs Salgını (2019-...) 

Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyaya yayılan Koronavirüs, milyonlarca insanın canını almıştır. Çok kolay yayılan  Koronavirüs yüzünden birçok ülkede sokağa çıkma yasağı, lokanta ve restoranların kapatılması gibi tedbirler alınmak zorunda kalmıştır. Türkiye'de de geçen sene 2 hafta boyunca sokağa çıkma yasağı uygulanmıştı. Bu sayede hayatımızda ilk defa sokağa çıkma yasağıyla da tanışmış olduk. Bu hastalık, tükürükle ve nefesle kolayca yayılabildiği için, insanların maske takması zorunlu hale gelmiştir. Bu salgının ne zaman biteceği henüz bilinmiyor ve hala daha yayılmaya ve can almaya devam ediyor. 

Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

19 Şubat 2022 Cumartesi

İstanbul'da Yaşamak...

İstanbul'da Yaşadığımız İçin Çok Şanslıyız! 

Evet, kimi zaman gerek stresten, gerekse kalabalıktan bunaldığımız İstanbul'da yaşamak istemiyor olabiliriz, ancak İstanbul'da yaşadığımız için ne kadar şanslı olduğumuzu biliyor musunuz? İşte, İstanbul'da yaşadığımız için ne kadar şanslı olduğumuz anlamamıza yardımcı olacak harika bir makaleyi sizler için hazırladık! 

Dünyanın en güzel manzaralarına sahip olan İstanbul!


İstanbul, dünyanın en hassas noktalarından biri olan ve önemli bir stratejik konuma sahip olan İstanbul boğazına ev sahipliği yapmaktadır. İstanbul'un sahip olduğu bu stratejik konum, birçok yabancı ülkenin sahip olmak istediği ancak elinde bulunmayan bir fırsattır! İstanbul, bu nedenle dünyanın en hassas ve önemli şehridir. 

İstanbul'un boğaz manzarası, seyrine doymaz bir görüntü oluşturur ki, göreni aşık eder kendine! İstanbul'a gelen her yabancı ziyaretçi, yaşamak ister bu şehirde! Aslında, İstanbul'da yaşadığımız için ne kadar şanslı olduğumuzu, İstanbul'un eşsiz boğaz manzaralardan anlamamıza yetiyor da, artıyor bile! İnsanlar İstanbul'un eşsiz manzaralarını seyretmek için, dünyanın öbür ucundan Türkiye'ye geliyor, biz ise her gün bu İstanbul'un eşsiz manzarasını seyretme şansına sahibiz! 

 İstanbul'u ziyaret eden her yabancı turiste; "Dünyanın en güzel şehri neresidir?" diye sorduğunuzda, size "İstanbul" olduğunu söyleyeceklerdir! İstanbul, hem manzarasıyla hem de tarihi dokusuyla, dünyanın en güzel ve muhteşem şehridir! Yaşadığımız onca stres ve sıkıntıya rağmen, bence İstanbul'da yaşadığımız için gerçekten çok şanslıyız! 

Ünlü bir filozof, "Dünya bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu" demişti. İstanbul'un insanı kendine aşık eden bir özelliği vardır. İstanbul, kendisini ziyaret eden her yabancıyı kendisine aşık ederek geri gönderir! Ben, 2-3 sene önce Çinli bir arkadaşımla İstanbul'da tanışmıştım. Bu kişi, Türkiye'ye ilk defa geliyordu. Bana söylediği tek şey, İstanbul'da yaşamak istediği olmuştu! Hâttâ, kendisi Koronavirüs salgını bittikten sonra, Türkiye'ye yerleşmeyi planlıyor. Ancak, biz İstanbul'da yaşamaktan bazen bıkıyoruz ve ne kadar şanslı olduğumuzu unutuyoruz! 

Bazen, iş çıkışı eve giderken Haliç'den geçerim. Çünkü, Haliç'in harika manzarası, bana tüm iş stresimi unutturur. İstanbul'un bu manzarasını izlerken, her şeyi unutur ve manzaranın büyüsüne katılırım. Saatlerce manzarayı izlerim ve izledikçe kendimi bulurum. Sanki, tüm sinir ve stresim bir cımbızla tek seferde alınmış ve saf, temiz ve mutlu bir ruh haline dönmüş gibi... İstanbul böyle bir şehirdir, işte. Stresli ve sıkıntılı olduğu kadar, dünyanın en muhteşem, en mükemmel ve en güzel şehridir. Öyle ki, bu şehir insanı başka yerlere götürür. İstanbul, öyle bir şehirdir ki, dünyanın en güzel kızına benzer, öyle ki bakanlar bir daha bakar, baktıkça bu şehre aşık olurlar! Kimi zaman sıkıldığımız, kimi zaman "yeter artık, bıktım bu şehirden" dediğimiz İstanbul'un aslında ne kadar güzel bir şehir olduğunu anlıyorsunuz, İstanbul'un bu müthiş Haliç manzarasına baktığınızda... Kimi zaman Boğaz, kimi zaman Haliç manzaraları. Tek ortak yanı, verdiği aşk ve sevda duyguları... İstanbul'dan ayrı kaldığımda, bu şehri çok özlüyorum, beni sıkan, daraltan ve hatta bunaltan bu şehri... Bu sırf benlik bir durum değil, herkes için geçerli aslında. Bunu ispatlamak istiyorsanız, İstanbul'a ziyarete gelen yabancı bir turiste sorun... İstanbul aşık eder ve ayrıldığımda hasretiyle helak eder. İşte İstanbul'da yaşamak böyle bir şey... 

Konumuza dönecek olursak, bazen İstanbul'dan sıkılıyor, bunalıyor olabiliriz. Ancak İstanbul dünyanın en mükemmel ve en güzel şehridir. Bence, İstanbul'da yaşadığımız için gerçekten çok şanslıyız! 




Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

18 Şubat 2022 Cuma

Sağlıksız ve Yanlış Beslenmenin Yol Açtığı Sorunlar

Sağlıksız ve Yanlış Beslenmenin Yol Açtığı Sorunlar

Günümüzde sıklıkla karşılaştığımız sağlıksız ve yanlış beslenmenin yol açtığı sağlık sorunlarını sizler için araştırdık. Sağlıksız ve yanlış beslenme hangi sağlık sorunlarına yol açıyor, sağlıklı ve doğru beslenmek için neler yapılmalı?

Sağlıksız ve Yanlış Beslenmenin Yol Açtığı Sağlık Sorunları
Sol taraftaki resme bakın! Ne kadar lezzetli görünüyor, değil mi? Aslında bu lezzetli görünen yiyeceklerin, zehir olduğunu söylesek? Evet, bu lezzetli görünen yiyecekler, bizi tam anlamıyla zehirlemekte, yanlış ve sağlıksız bir şekilde beslenmemize yol açmaktadır. Tüm bu sağlıksız ve yanlış beslenme alışkanlıkları, ciddi sağlık problemlerine yol açmaktadır. Lezzetli diye tükettiğimiz bu tür yiyecekler, aslında sağlığımız açısından tehlike saçıyor! Görelim bakalım, bu sağlıksız ve yanlış beslenme alışkanlıkları, hangi sağlık sorunlarına yol açıyor? 

1. Obezite

Sağlıksız ve Yanlış Beslenmenin Yol Açtığı Sağlık Sorunları

Obezite, günümüzde yaşanan en büyük sağlık problemlerinden biridir. Sağlıksız ve yanlış beslenmenin bir sonucu olan obezite, sağlığımızı ciddi anlamda tehdit ediyor. Obezite, kalp-damar hastalıkları, kanser gibi ciddi rahatsızlıkların kapısını açıyor. Maalesef, obezitede Avrupa'da birinci sıradayız ve sağlıksız ve yanlış beslenme alışkanlıkları yüzünden bu sayı gittikçe artıyor! Obezite diye tanımlanan durum; aşırı kalori alımı sonucu vücudun bu alınan kalorileri yağ olarak depolaması ve bu nedenle vücudun yağ oranının giderek yol açması şeklinde tanımlayabiliriz. Aslında obezite, kötü bir görünüme sahip olmamıza neden oluyor. Bu nedenle obezite hem sağlık hem de estetik açıdan önemli bir sağlık sorunudur. Günümüzde obezite ameliyatları yapılsa da, sağlıksız ve yanlış beslenmenin önüne geçilmedikçe, obeziteyle mücadele etmek son derece zor! 



2 - Depresyon

Çoğu insan mutsuz olduğunda, mutsuzluğunu gidermek için sağlıksız bir şekilde besleniyor. Peki, bu sağlıksız ve yanlış beslenme tarzının daha çok mutsuz olmanıza neden olabileceğini söylesek? Evet! Uzmanlar, sağlıksız beslenmenin aynı zamanda depresyonu da tetikliyor. Eğer sürekli depresyon yaşıyorsanız, sağlıksız beslenme alışkanlıklarınızı değiştirmeli ve aktif ve hareketli bir hayat tarzını seçmelisiniz. Siz mutlu olmak için sağlıksız beslenip, fast-food tarzı yemekler yiyorsunuz ama bu tür beslenme tarzı sizin daha da mutsuz olmanıza neden oluyor. 

3 - Kalp-Damar Hastalıkları 

Önceden bu tür hastalıklar yaşlılık hastalığı olarak bilinirdi. Kalp-damar hastalıkları, günümüzde yanlış ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları yüzünden gençlerde ve hatta çocuklarda da görülmeye başladı. Günümüzde kalp krizi vakalarının %50'sini gençler ve çocuklar oluşturuyor! Çocuklar ve gençler, sürekli yedikleri cips, çikolata gibi son derece sağlıksız yiyeceklerle kendilerini kalp-damar hastalıklarına bir adım daha yaklaştırıyor! Ebeveynler çocuklarının mutlu olması için bu yiyecekleri alıyor, ancak aslında onları ölüme yaklaştırıyor! Özellikle de fast-food yiyecekler, yüksek miktarlarda şeker ve yağ içerir. Bu yüksek oranda şeker ve yağlı yiyecekler, vücudumuzun yağlanmasına neden olmakta, buna kalbimiz de dahil... Kalp damarları aşırı yağlanma yüzünden tıkanıyor ve bu yüzden de kalp krizi geçirme riski de artıyor.  


Şeker Hastalıkları 

Günümüzde, sağlıksız ve yanlış beslenmenin sonucu sık görülen şeker hastalıkları, artık çocuklara kadar inmiş durumda! Fast-food ve abur-cubur tarzı yiyecekler, yüksek oranda şeker ve yağ içerirler. Şekerin tek başına vücudumuzun en büyük düşmanı olduğunu söyleyebiliriz! İşte, aşırı şeker alımı yüzünden vücudumuz insulin salgılayamıyor ve bu yüzden de şeker hastalığına yakalanma olasılığımız da artıyor. 

Sağlıklı Bir Yaşam İçin Sağlıklı Beslenin! 

Bu bahsettiğimiz rahatsızlıkların önüne geçebilmek için, beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Daha sağlıklı ve doğru bir şekilde beslenerek, daha sağlıklı bir yaşama kavuşabiliriz. Sağlıklı beslenerek sağlıklı bir vücuda ve bu sayede sağlıklı bir yaşama önemli bir adım atmış olursunuz. Peki, sağlıklı beslenme nasıl olmalı? Nasıl sağlıklı beslenebiliriz? Sağlıklı beslenme için neler yapmalıyız? 

Fast-Food Tarzı Beslenme Alışkanlıklarını Terk Edin! 

Eğer sağlıklı beslenmek istiyorsanız, bunun için sağlıksız olan yiyecekleri hayatınızdan çıkarmalısınız. Bunun için fast-food tarzı yiyecekleri kesinlikle tüketmemelisiniz. Bu tür yiyecekler, sağlığımız için büyük riskler içeriyor. Bu yiyeceklerden uzak durarak, sağlıklı beslenme için önemli bir adım atmış olursunuz. 

Şeker Tüketimin Azaltın 





Şekerin vücudumuza hiçbir faydası olmadığı gibi, vücudumuzun baş düşmanıdır! Lezzetli diye tükettiğimiz şeker, birçok sağlık sorununa yol açıyor. Sürekli şeker ve tatlı yiyorsanız, sağlıksız ve yanlış besleniyorsunuz demektir. Sağlıklı beslenmek istiyorsanız, şekeri hayatınızdan tamamen çıkarmalısınız. Canınız tatlı istiyorsa ve tatlı krizleri yaşıyorsanız, bunu meyvelerden giderebilirsiniz. Eğer şekeri hayatınızdan çıkarmayı başarırsanız, sağlıklı beslenme için ciddi bir adım atmış olursunuz. 

Sebze ve Meyveleri Sık Tüketin

Sebze ve meyvelerin sağlığımız için büyük faydaları bulunmakta. Sağlığımız için sebze ve meyveleri sık sık tüketmemiz gerekiyor. Sebze ve meyvelerden vücudumuzun ihtiyaç duyduğu tüm besin ve vitaminleri karşılayabiliriz. Aslında, vücudumuzun fast-food ve şeker gibi yiyeceklere ihtiyacı yok. Bu tarz yiyecekler vücutta bağımlılık yapıyor ve bu yüzden canımız daha çok bunları yemek istiyor! Aslında, sebze ve meyveleri daha sık tükettiğimizde, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu tüm besin ve mineralleri de temin etmiş oluruz. 

Sonuç Olarak

Yanlış ve sağlıksız beslenmenin ne gibi sorunlara yol açtığını ve nasıl sağlıklı ve doğru beslenmemiz gerektiğini incelemeye çalıştık. Aslında sağlıklı bir vücut için, sağlıklı beslenmek şart. Zaten günümüzde görülen hastalıkların çoğu, sağlıksız beslenmenin bir sonucu. Ancak beslenme tarzımızı değiştirip, sağlıklı, düzgün ve düzenli beslenirsek, vücudumuzu da bu hastalıklardan koruyabiliriz.


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.


Sağlıksız ve Yanlış Beslenmenin Yol Açtığı Sorunlar

17 Şubat 2022 Perşembe

Büyük İstanbul Depremi - En Riskli ve Güvenli Bölgeler

Büyük İstanbul Depremi - En Riskli ve Güvenli Bölgeler

Kişisel Yazılarım'da yayınladığımız bu yazıda, Büyük İstanbul Depremi yaşanması halinde en riskli ve güvenli bölgeleri sizler için araştırdık. 

Büyük İstanbul Depremi'nin meydana gelmesine çok az bir süre kaldı! Şu anda tartışılan konu, İstanbul Depremi'nin olup olmayacağı değil, ne zaman olacağı. Deprem uzmanları, yıllardır bizi Büyük İstanbul Depremi hakkında ciddi uyarılarda bulunmaktadır. Kişisel Yazılarım'da paylaştığımız bu yazıda, Büyük İstanbul Depremi olması halinde, en çok hangi bölgelerin zarar görebileceğini ve en güvenli bölgelerin nereler olduğunu sizin için araştırdık. 

İstanbul'da depreme dayanıklı ilçeleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Büyük İstanbul Depremi - En Güvenli İlçeler

  • Beyoğlu
  • Beşiktaş
  • Kağıthane
  • Gaziosmanpaşa
  • Şişli
  • Esenler'in bir bölümü
  • Kemerburgaz
  • Sultanbeyli
  • Beykoz'un kıyıdan yüksek kesimleri,
  • Maltepe'nin kıyıdan uzak bir bölümü,
  • Çekmeköy,
  • Sultangazi,
  • Başakşehir'in büyük bir bölümü, 
  • Sarıyer'in sahilden uzak bir bölümü,
  • Arnavutköy,
  • Maslak,
  • Alibeyköy
Bu ilçeler gerek yönüyle gerekse zeminin sert olmasıyla deprem için en güvenli yerlerdir. Bu bölgelerde çürük binalar inşa edilse bile, yıkımlar çok az yaşanacaktır. Ancak yine de buna güvenip çürük binalar yapmak yerine, her zaman sağlam ve dayanıklı binalar inşa edilmelidir. Çünkü, deprem hatayı asla affetmez, size bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödetir. 





Büyük İstanbul Depremi - En Riskli İlçeler

Aşağıda paylaştığımız ilçelerden birinde ikamet ediyorsanız, çok dikkatli olmalısınız! Şimdi sıralayacağımız ilçeler, Büyük İstanbul Depremi meydana gelmesi halinde en çok zarar görebilecek yerlerdir: 

  1. Avcılar: (bu konuya dikkat çekmek istiyorum) Avcılar, belki de İstanbul'un depreme en dayanıksız ilçelerinden biridir. 17 Ağustos 1999 yılında yaşanan Gölcük Depremi sırasında en çok can kaybı Avcılar ilçesinde yaşanmıştır. Avcılar, dolma toprak olduğu için zemini sağlam değildir. Bu da, ufak depremlerde bile binaların hasar görmesine neden oluyor. Örneğin 2019 yılında yaşadığımız 5.8 şiddetindeki depremde, bir caminin minaresi yıkılmış, bazı binalarda büyük çatlaklar meydana gelmişti. 
  2. Büyükçekmece
  3. Eyüp
  4. Beylikdüzü
  5. Fatih/Eminönü
  6. Küçükçekmece (17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen depremde, İstanbul'da en çok mal ve can kaybının yaşandığı ilçelerden birisi)
  7. Esenkent, 
  8. Zeytinburnu,
  9. Bakırköy
Dikkat ettiyseniz, depreme dayanıksız olan ilçeler genede denize kıyısı olan yerler. Çünkü, denize kıyısı olan bölgelerde zemin yumuşak oluyor. Yaşanan Gölcük Depremi'nde İstanbul'un en çok hasar gören bölgelerdi. Eğer bu depremin merkez üssü İstanbul olsaydı, yaşanan can ve mal kayıpları çok daha fazla olacaktı. 

Sonuç Olarak - Büyük İstanbul Depremi

Yıllardır uzmanlar Büyük İstanbul Depremi hakkında uyarılarda bulunuyor. Depreme dayanıksız ilçelerde risk daha da artıyor. Bu sefer işin korkuncu, bu depremin merkez üssünün İstanbul olacağıdır. Şüphesiz, İstanbul'da bu ilçelerde yaşıyorsanız, kendinize dikkat etmelisiniz! 

Söz konusu depremin olup olmayacağı değil, Büyük İstanbul Depremi'nin ne zaman olacağı! Eğer deprem hakkında yeterli tedbir almazsak, 17 Ağustos depreminden bile daha ağır sonuçlarla karşılaşabiliriz! Depreme karşı en iyi yapılacak şey, yeterli tedbirler alma konusunda bilgi sahibi olmaktır. 

Tartışılan Konu Depremin Olup Olmayacağı Değil, Ne zaman Olacağı! 

Depremin ne zaman olacağını şimdilik bilemiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki, o da Büyük İstanbul Depremi'nin son 30 yıl içerisinde mutlaka yaşanacak olduğudur. Ülkemizin bir deprem bölgesi olduğu da kuşkusuz, inkâr edilemez. İstanbul'da da geçmişte büyük depremler yaşanmış. İstanbul'da son depremin yaşanmasından tam 253 yıl geçti. Sizi korkutmak istemem ama, Büyük İstanbul Depremi'nin olması artık an meselesi! Korkmak yerine, depreme karşı terbirler almalıyız. Ancak, maalesef depreme karşı yeterli tedbirler alınabilmiş değil. Büyük İstanbul Depremi meydana gelmesi halinde, birçok yapının yıkılacağı ve birsürü insanın hayatını kaybedebileceğini söyleyebiliriz. Bu tedbirleri almak için çok uzun bir zamanımız yok! Çünkü Büyük İstanbul Depremi'nin olması, artık an meselesi...



Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.
Büyük İstanbul Depremi - En Riskli ve Güvenli Bölgeler

Günümüzde Yaşanan Aşırı Zamlar ve Geçim Sıkıntısı

Günümüzde Yaşanan Aşırı Zamlar ve Geçim Sıkıntısı 

Günümüzde fiyatlarda yaşanan aşırı zamlar, geçim sıkıntısını gittikçe artırıyor. İnsanlar artık zengin olmak değil, geçinebilmenin derdinde! 


Kişisel Yazılarım'da kaleme aldığımız "Günümüzde Yaşanan Aşırı Zamlar ve Geçim Sıkıntısı" başlıklı makalemizde, bu yaşanan zamların ve geçim sıkıntısının nedenlerini ve çözüm yollarını ziler için araştırdık. 

Günümüzde Yaşanan Geçim Sıkıntısı ve Nedenleri 

Ülkemizde insanlar artık zengin olmak değil, sadece geçinmek istiyor. Ancak bazı nedenlerden dolayı değil geçinmek, aç karnını doyurmakta bile zorlanıyor! Günümüzde fiyatların aşırı pahalanması sonucu, geçinmek gittikçe zor bir hal alıyor. Bu başlığımızda, insanların geçim sıkıntı yaşamasının nedenlerini inceleyeceğiz: 
  • Fiyatların aşırı pahalı oluşu: Fiyatlar günümüzde git gide zamlanıyor! Geçen sene 1 lira olan ekmeğin fiyatı, şu anda 3 TL'den satılıyor! Yani, günümüzde insanlar ekmek almakta bile zorlanıyor! Geçen sene 5 TL'ye bir kilo patates alabiliyor iken, şimdi bir kilo patates 20 TL olmuş durumda! Bu da insanların bütçesini sarsmakta ve geçinmelerini zorlaştırmaktadır. 
  • İşsizlik: Günümüzde insanlar ve özellikle de gençler, kendi alan ve yeteneklerine uygun iş bulmakta zorlanıyor. "İşsizlik, Nedenleri ve Çözüm Yolları" adlı makalemizde bu konu hakkında detaylı bilgiye erişebilirsiniz. İnsanlar iş bulamadıklarında, geçinecekleri parayı da bulamıyorlar. Bu durum da insanların geçim sıkıntısı yaşamasındaki en büyük engellerden bir tanesi. 
  • Ücret yetersizliği:  İster çalıştığımız yerden aldığımız ücret, isterse emekli maaşımız, geçinebilmek için yeterli değil. Şu anda asgari ücret, 4.250 TL. Hâl böyle olunca, ister istemez geçinmek de zorlaşıyor. Basit bir hesap yapalım, kirada oturduğunuzu varsayın: 
 Asgari ücret: 4.250 TL
Ev kirası: 2.100 TL 
Faturalar(elektrik, doğalgaz vs.): 800 TL
Elektronik eşyalara harcanan para: 5.000 TL 
Yiyecek-İçecek: 1.200 TL 

Gelir: 4.250 TL Masraf: 9.100 TL
Yani, asgari ücretle ev geçindirmeye çalışan bir kişinin, her ay 9.100 TL masrafı oluyor. Geçinmekte bile zorlanan bu kişi, bu masrafları sadece 4.250 TL ile nasıl karşılayacak? Üstelik, her gün her şeye zam geliyor. Bu da insanların geçinmesini bir hayli zorlaştırıyor. 

Günümüzde Yaşanan Aşırı Zamlar

Dilerseniz, geçim sıkıntısının nedenlerini sıraladıktan sonra, günümüzde yaşanan aşırı zamlara ve nedenlerine bir göz atalım! Zaten günümüzde geçinmeyi zorlaştıran en önemli faktör de, fiyatların aşırı derecede pahalı oluşudur. Aşağıda açıkladığımız nedenlerden dolayı fiyatlar aşırı derece artıyor. Bu da, bırakın geçinmeyi aç karnımızı bile doyurmamızı zorlaştırıyor! Peki neden fiyatlar her gün giderek artıyor? Fiyatlardaki bu pahalılığın sebebi ne? Devletimiz bu konuda ne gibi önlemler alıyor? Buna hep beraber bakalım: 

  • Döviz kurlarındaki artış: Bugün 1 Dolar, 15,85 TL'dir. Dolar her arttığında, ülkemizdeki ürünlerin fiyatı da artıyor. Çünkü, ülkemiz birçok şeyi ithal etmektedir. Dolayısıyla bu ithal edilen ücretler de Dolar üzerinden ödenmektedir. İthalatın ihracattan fazla olması, Doların yükselmesine ve bu da ülkemizdek fiyatların zamlanmasına neden olmaktadır. Şu anda fiyatlardaki bu zamlanmanın en büyük nedenlerinden birisi de, Dolar'ın çok yüksek olmasıdır. 
  • Zincir Marketler ve Stokçuluk: Bazı zincir marketler (Bim, A101 gibi) elinde bulunan ürünü şimdi satmayıp, Dolar yükseldiğinde ciddi zamlar ekleyerek satışa sunmasıdır. Bunun adı ticaret değil, fırsatçılıktır! Bu zincir marketler, sürekli ciddi zamlar yapmakta ve bu yüzden insanların bu ürünleri satın almasını zorlaştırmaktadır. Ticaret yapmak istiyorsanız, önce ticaret ahlakına sahip olmalısınız. Ticaret yaparken dürüst olmalısınız, ticarette hile yapamazsınız. Ancak, günümüzde bu zincir marketler, daha pahalıya satıp daha fazla kazanmak için bu ticari ahlak kurallarını bir kenara atıp, bu stokçuluk ve fırsatçılık gibi yasadışı faaliyetleri yapmaya devam ediyor. 
  • Enflasyonun Artması: Enflasyon, ülkemizde alım-satım gücünün ortalama değeridir. Enflasyonun artması halinde, bu artış fiyatlara da yansıyor. Aynı zamanda enflasyondaki artış, dövizin de aşırı şekilde yükselmesine neden oluyor. Eğer enflasyon aşırı şekilde yükselirse ve fiyatlara bu şekilde yansırsa, biz buna "devalüasyon" diyoruz. Devalüasyon olduğunda, 1 Dolar'ın 25 TL'ye fırladığını ve fiyatların aşırı artması yüzünden ülkemizde ciddi bir ekonomik kriz yaşanacağını söyleyebiliriz. Yine enflasyonun artmasına neden olacak bir faktörü söyleyecek olursak, dövizlerdeki kur fiyatlarının artmasını örnek verebiliriz. 

Günümüzde Yaşanan Aşırı Zamlar ve Geçim Sıkıntısıyla Nasıl Mücadele Edebiliriz?

  1. İthalat sınırlandırılmalı, ihracata yönelmeliyiz. İthalatın fazla olması, döviz kurlarındaki artışa ve bu da fiyatların aşırı zamlanmasına neden oluyor. İthalatın fazla olmasının bize verdiği ekonomik zararları, geçmişte paylaştığımız makalelerde de bahsetmiştik. İhracatın artması için de üretimin artması gerekir. Eğer kendi ürettiğimizi hem kullanıp hem de dışarıya ihraç edersek, bu da döviz kurlarının düşmesine ve sonuç olarak da fiyatların da düşmesine neden olacaktır. Onun için, ithalatı sınırlandırığ, ihracatı arttırmalıyız. 
  2. Stokçuluk ve fırsatçılıkla etkin şekilde mücadele edilmeli: Zincir marketlerin ve diğer fırsatçıların yaptığı stokçuluk ve fırsatçılık gibi yasa dışı faaliyetlere son verilmeli. Bunun yapılabilmesi için de, hükûmet ciddi adımlar atmalı. Stokçuluk ve fırsatçılık yapan sahtekârlara göz açtırılmamalı, sıkı bir şekilde denetlenmelidir. Bu yasa dışı faaliyetleri yürütenler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. 
  3. İşsizlikle ciddi bir şekilde mücadele edilmeli: "İşsizlik, Nedenleri ve Çözüm Yolları" başlıklı makalemizde ayrıntılı olarak incelediğimiz bu konuda hem devlet hem de diğer işverenler ciddi bir adım atmalı. İşsizlikle mücadele etmek için istihdam artırılmalı ve iş imkanları çoğaltılmalı. 
  4. Aldığımız ücretler geçinebileceğimiz şekilde hesaplanıp ödenmeli: Günümüzde aldığımız ücretler bırakın geçinmeyi, aç karnımızı doyurmaya bile yetmiyor! 4.250 TL ile geçinmeye çalışan bir birey, 9.100 TL gibi bir masrafı nasıl karşılayabilir? Bunun için devlet ve diğer yetkililer bir adım atmalı. Örneğin, asgari ücretin tanımı; "bir kişinin geçinebilmesi için yetebilecek en düşük ücrettir" şeklinde geçmektedir. Ancak, fiyatlar o kadar pahalı ki, bu bizim geçinmemize yetmiyor! Asgari ücret belirlenmeden önce karşılanabilecek masraflar iyice hesaplanmalı ve bu şekilde asgari ücret belirlenmeli. 

Sonuç olarak...

Bu yazımızda insanların yaşadığı geçim sıkıntısı ve fiyatlarda yaşanan aşırı zamları incelemeye çalıştık. Bunun nedeni de bu zamların insanları ciddi anlamda zora sokmasıdır. Yetkililer bu konuda önlemler almak için ciddi adımlar atmalıdır. 



Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.