if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım : osmanlı
osmanlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
osmanlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mart 2022 Pazar

Osmanlı'yı Zayıflatan Nedenler

Osmanlı'yı Zayıflatan Nedenler



1299'da Osman Gazi tarafından kurulan ve kısa sürede üç kıtaya yayılan Osmanlı İmparatorluğu, tarihte görülen en büyük ve güçlü imparatorluklardan biri olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu üç kıta ve yedi denize hükmetmiş bir imparatorluk olmuştur. 36 Osmanlı Padişahı tarafından yönetilen ve 16. yüzyıla kadar erişilemez bir güce sahip olan Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına ve çökmesine neden olan olayları sizler için araştırdık. Osmanlı tarihi ile ilgili yayınlanan makalelerden anında haberdar olmak için, Kişisel Yazılarım bloğumuzu takip etmeyi unutmayınız. 



Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına neden olan olaylar hakkında birçok tartışma yaşanmaktadır. Kimi tarihçiler, Osmanlı Devleti'ni zayıflatan asıl nedenin Rönesans döneminde yapılan coğrafi keşifler olarak nitelendirmekte, bazı tarihçiler ise Osmanlı Devleti'nin teknolojide geride kaldığını, doğal olarak askeri ve teknoloji bakımından zayıfladığını savunmaktadırlar. 16. yüzyıla kadar erişilemez bir güce sahip olan Osmanlı İmparatorluğu'nun neden zayıfladığı hakkındaki tartışmalar, halen daha devam etmektedir. Biz de, araştırdığımız ve yararlandığımız kaynaklarla Osmanlı Devleti'ni zayıflatan nedenleri bu makalemizde inceledik. Dilerseniz, sırasıyla Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına neden olan nedenlerden ve kişilerden kısaca bahsedelim. 

1- Osmanlı Padişahlarının Yönetimi Sadrazama Bırakmaları ve Sefere Çıkmamaları 


Kanuni Sultan Süleyman vefat ettikten sonra, oğlu II. Selim tahta geçti. II. Selim, ülkenin yönetimiyle hiç ilgilenmek istemiyordu ki, zaten padişah olmak da istemiyordu. II. Selim, annesi Hürrem Sultan'ın ısrarıyla padişahlık tahtına oturmuştu. II. Selim, Osmanlı tahtına oturduktan sonra, sefere çıkmayan ilk Osmanlı padişahı olarak tarihe geçmiştir. Zevk ve sefaya düşkün olan II. Selim, devletin yönetimini Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'ya bırakmış ve saltanatı boyunca seferlere çıkmamıştı. II. Selim'den IV. Murad'a kadar, hiçbir padişah ordusunun başında sefere çıkmamıştır. Doğal olarak bu durum, devletin otoritesinde ve askeri yapısında zayıflamaya başlamasına neden olmuştur. Bu nedenle birçok tarihçi, II. Selim dönemini, Osmanlı Devleti'nin zayıflamaya başladığı dönem olarak tanımlamaktadır. 


2- Yeniçeri Ocağına Niteliksiz ve Evli Kişilerin Alınması 

Yeniçeriler, Osmanlı ordusunun en güçlü ve önemli yapısını oluşturuyordu. Yeniçeriler son derece güçlü ve disiplinli bir şekilde yetiştiriliyordu. Yeniçeri ocağına katılmanın esasları ise evlenmenin kesinlikle yasak olması, bedenen ve ruhen belirli niteliklere sahip olmasıydı. Ve tabii ki, en önemlisi de etkin bir disipline sahip olmasıydı. Yeniçeriler, Osmanlı'da birçok önemli zaferde baş rol oynamışlardır. Ancak belli bir süre sonra Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin başına bela olacaktı. Öyle ki, Osmanlı Devleti'nin zayıflamasında en önemli rolü oynamışlardı. II. Selim'in oğlu III. Murad tahta çıktığında, Yeniçeri ocağına niteliksiz, evli ve Yeniçeri esaslarına aykırı olacak şekilde birçok kişiyi yerleştirmiş ve bu nedenle zamanla bozulan Yeniçeri ocağı, kahraman ve yiğitlerin yerine, hainlerle ve zorbalarla dolu bir ocak haline gelmiştir. Yeniçerilerin çıkardığı isyanlar, Osmanlı Devleti tarafından bastırılamamaya başlamış ve doğal olarak devletin zayıflamasına da zemin hazırlamıştır. 

Osmanlı Devleti'nin güçlenmesinde en büyük role sahip olan Yeniçeriler, Yeniçeri ocağının kaldırılmasına kadar, Osmanlı Devleti'nin başına bela olmaya da devam etmişlerdir. 

Osmanlı'nın hazinesi, işgüzar ve sadece parayı düşünen devlet adamları tarafından boşaltıldığı için, Yeniçerilere ödenmesi gereken ücretler ödenmemeye başlamıştır ve bu yüzden sıklıkla Yeniçeri isyanları çıkmış ve Osmanlı Devleti çıkan bu isyanlar yüzünden giderek zayıflamıştır. 

3- Sultan I. Ahmed Tarafından Kaldırılan Yeni Veraset Sistemi Kanunu

Sultan I Ahmed, çok şevkatli ve merhametli biri olarak bilinir. Bu nedenle kardeş katlini önlemek için, Yeni Veraset Sistemi'ni kaldırmıştır. Ancak, bu nedenle şehzadeler kafeslere kapatılarak, gerekli eğitim ve donanımdan uzak bir şekilde büyümekteydiler. 

Şehzadelerin sancaklara çıkamamaları ve gerekli eğitimi alamamaları nedeniyle, Osmanlı padişahları vasıfsız ve başarısız olmuşlardır. Zaten çoğu şehzade, ölüm korkusuyla ve hapis hayatıyla büyüyorlardı.  Tabii ki, Sultan I. Ahmed, bunu sadece kardeş katlini önlemek amacıyla yapmıştı. O zamana kadar şehzadeler, tahta geçebilmek için kendi kardeşlerini öldürebiliyorlardı. Yavuz Sultan Selim gibi padişahlar, devletin güvenliği ve bekâsı için kendi kardeşleriyle mücadeleye girişmişler ve kardeşlerini öldürmüşlerdi. Devlet söz konusu olduğunda, vicdan ve merhamet duyguları bir kenara bırakılmalıydı. 

Ancak Sultan I. Ahmed, Yeni Veraset Sistemi'ni kaldırarak, aslında Osmanlı'nın zayıflamasına zemin hazırlamıştı. Çünkü, şehzadeler sancaklara çıkamıyor ve bu nedenle devlet tecrübesi edinemiyordu. Ayrıca şehzadeler gerekli eğitim ve donanımlardan uzak olarak büyüyordu. Yeni Veraset Sistemi'nin kaldırılmasıyla, şehzadeler kafeslere kapatılıyorlardı. Düşünün, siz belki de hayatınızın sonuna kadar, bir kafese kapatılacaksınız... Sımsıkı kapatılan kapıların ardında, tek başına bir hayat sürmek... İşte, Sultan Ahmed, kardeş katlini önlemek için bu kanunu kaldırmış ancak şehzadeler bu sefer de ölüm korkusuyla ve kafeslerde hapis hayatı yaşayarak büyüyorlardı. Doğal olarak, Sultan Ahmed'den sonra gelen Osmanlı padişahları, genelde devlet tecrübesi, terbiyesi ve gerekli eğitimleri almayan kişilerden oluşuyordu. Bu durum da, devletin hem otorite hem de sosyolojik olarak zayıflamasına yol açmıştı. 


4- Rönesans Hareketleri ve Coğrafi Keşifler

Rönesans hareketleri, 1453 yılında İstanbul'un fethedilmesinden sonra başlamıştı. Bu hareketleri coğrafi keşifler izlemişti. Söz konusu Rönesans hareketleri ve coğrafi keşifler, yeni ticari yolların ve bölgelerin keşfedilmesini sağlamıştı. Bu durum, Avrupa'daki teknolojinin gelişmesine, ipek-baharat ticaret yollarının zayıflamasına yol açmıştı. Rönesans hareketleri ile Avrupalılar gerek askeri, gerek ticari ve gerekse teknoloji bakımından giderek gelişmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti ise tüm bu gelişmeler sonucu teknoloji ve ticaret bakımından Avrupa'nın gerisinde kalmıştı. Avrupanın teknolojisini sürekli geliştirmesi ve Osmanlı'nın bu konuda geride kalması da, Osmanlı'nın gerilemesine ve zayıflamasına zemin hazırlayan gelişmeler olmuştur.

5- Sonuç Olarak

Bu yazımızda, üç kıtaya yayılmış ve tarihin tek hanedanlık tarafından yönetilen en büyük ve güçlü imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflamasına neden olan olayların birkaçından bahsetmeye çalıştık. Söz konusu bu makaleyi hazırlamakta, ünlü tarihçilerden ve sağlam tarih kaynaklarından faydalandık. 

Osmanlı Devleti hakkında daha fazla makaleden haberdar olmak için Kişisel Yazılarım bloğumuzu takip edebilir, bu makalemizi sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak, arkadaşlarınızın da Osmanlı tarihi hakkında merak ettikleri konuları öğrenmelerine yardımcı olabilirsiniz. 

Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

6 Şubat 2022 Pazar

Kahve Dünyasına Keyifli Bir Yolculuk...

Kahvenin Dünyasına Keyifli Bir Yolculuk




Günümüzde sıcak içeceklerin arasında en popüler içeceklerin başında yer alan kahve, milyonlarca insan tarafından severek tüketiliyor. Kahve, bazen sıcak, bazen ise soğuk tercih edilebiliyor. Kahvenin cezbedici kokusu ve verdiği keyif, insanları kendine çekiyor. Peki, kahve hakkında ne kadar çok şey biliyoruz? Arkadaş ortamında, iş ortamında ve evde sıkça tükettiğimiz kahve, nereden geliyor? İşte kahve hakkında keyifli ve sürekleyici bir yolculuk sizleri bekliyor! 


Kahvenin Ana Vatanı 

Her yiyeceğin ve içeceğin ilk olarak doğduğu topraklar vardır. İşte kahvenin ana vatanı ise Brezilya'dır. Brezilya, kahve üretiminde ve ihracatında dünyada birinci sıradadır. Türk kahvesinden tutun da, espresso, kapiçino gibi birçok kahve çeşidinin üretildiği yer, Brezilya'dır. Brezilya'nın sahip olduğu yağmur ormanları, kahvenin yetiştirilmesine ve üretilmesine imkan tanımaktadır. Çünkü kahveyi üretebilmek için yağışlı ve ormanları gür bir bögleye ihtiyacınız vardır. Brezilya, bu kahveyi üreterek dünyaya ihraç etmektedir. Günümüzde kahve ihtiyacının %80'i Brezilya'dan karşılanmaktadır. Kahvenin yolculuğunun başladığı ilk yer, Brezilya'dır.


Osmanlı'da Kahve Kültürü 

Osmanlı'ya kahve, Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1542'de gelmiştir. Osmanlı'ya kahve ilk geldiğinde, acı ve sert olduğu gerekçesiyle pek fazla sevilmemişti. Ancak, lokum gibi şekerlemelerle birlikte tüketiliğinde oldukça sevilmeye ve herkes tarafından sevilmeye başlandı. 

Kahvenin giderek yaygınlaşmasıyla, Osmanlı'da "Kahvehaneler" yani bugünkü adıyla "Kıraathaneler" kurulmaya başlandı. Osmanlı'da kahvenin giderek yaygınlaşması sonucu, insanlar bu enfes tadı asla bırakamaz oldular. Kahvenin içinde yer alan kafein, keyif verici, zihin açıcı ve bağımlılık yapan bir özelliğe sahiptir. İşte bu yüzden, kahveye alışan insanlar gecelerce uyuyamamış, bu nedenle Osmanlı'nın bazı dönemlerinde yasaklanmıştı. Örneğin, Sultan IV. Murat döneminde, insanlar kahvenin etkisiyle çeşitli yerlerde taşkınlıklar çıkarmaları dönemide, tütün ve alkol gibi kahveye de yasak getirilmiş, kahvehanelerin kapısına da zincir vurulmuştur. Daha sonra, kahvenin vücuda yararlı olduğu, zihni dinç tuttuğu nedeniyle bu yasak daha sonraları kaldırılmıştı. Kahvenin ayrıca kültürümüzde önemli bir yeri vardır. 

Türk Kültürü'nde Kahve

Kültürümüzde kahvenin çok önemli bir yeri vardır. Günümüzde birçok insan, Türk Kahvesi'ni severek tüketmektedir. Türk kahvesi, insanı kokusuyla cezbeden, keyif ve dinçlik veren bir özelliğe sahiptir. Türk kahvesinin tadı sert ve acıdır, bu yüzden her gün Türk kahvesi içildiğinde, daha dinç ve enerjik hissedebilirsiniz. Ancak akşam 19:00'dan sonra içilen kahve yüzünden, gece uyuyamayabilirsiniz! Türk kahvesi özellikle kız istenirken, misafir geldiğinde veya arkadaş ortamında sık tüketilen bir içecektir. Türkiye'de kahve, çaydan sonra en çok tüketilen sıcak içeceklerin başında gelmektedir. Kendimden bahsedecek olursam, kahve benim en sevdiğim sıcak içecektir. Sabahları kahvaltıdan sonra mutlaka 1-2 fincan kahve tüketirim. Kahve içmediğim zaman, kendimi her zaman yorgun ve halsiz hissederim. Sizler de öyle misiniz? Kahvenin sizin hayatınızdaki önemi nedir? Yorumlarda bahsetmeyi unutmayın!...

Türk Kahvesi Nereden Geliyor?

Türk kahvesi, diğer kahve türlerinde olduğu gibi, Brezilya'dan ithal edilmektedir. Brezilya'dan ithal edilen kahve, Türkiye'ye geldikten sonra birtakım işlemlerden geçerek, tüketime hazır hale getiriliyor. Türkiye'de kahvenin işlenmesinde görev alan birçok Türk kahvesi firması bulunmaktadır. Bu firmalar, Türk kahvesini çeşitli işlemlerden geçirerek fabrikalarında işlemektedir. Tüm bu işlemler bittikten sonra, satışa sunulmaktadır. 

Lezzetli Türk Kahvesi Yapmanın Püf Noktaları

Eğer Türk kahvesi içmeyi seviyorsanız, lezziz bir Türk kahvesi yapmanın yollarını da öğrenmek isteyebilirsiniz. Vereceğimiz bu tarifler, tarafımızca lezzeti kanıtlanmışi, lezziz ve hazırlanması son derece kolay olan kahve tarifleridir. 
  1. Kahve cezvesine küçük kahve fincanıyla, içeceğiniz kahve kadar su ekleyin. Cezveye su ekledikten sonra, iki çay kaşığı Türk Kahvesi koyun. Eğer şekerli içmek istiyorsanız, bir çay kaşığı şeker de ilave edebilirsiniz. 
  2. Kahveyi en az 4-5 dakika kaynamak üzere ocağa koyun.
  3. Kahve kaynamaya başladığında, hemen iki kaşık kahveyi kahve fincanına ekleyin. 
  4. Kahve iyice kaynadığında, cezveyi ocaktan alıp kahve fincanınıza ekleyin. 
İşte bu tarifle, lezzetli ve bol köpüklü bir Türk kahvesi yapabilmeniz mümkün! 

Kahvenin vücudumuzda yarattığı etkiler nelerdir?

  • Dinçlik verir: Kahve her gün düzenli tüketildiğinde vücuda dinçlik ve enerji kazandırıyor. Ayrıca kahve, zihnimizin daha iyi çalışmasına ve böylece bir şeyleri daha iyi öğrenmemize ve kavramamıza yardımcı oluyor. Bazı uzmanlar, zihnimizin daha iyi çalışması için günde birkaç kahve içilmesini öneriyor. 
  • Keyif verici bir içecektir: Belki de kahvenin insanlar tarafından en çok sevilmesinin temel nedeni de, içerken verdiği müthiş bir keyiftir! Her insanın severek içtiği kahve, insanı rahatlatan ve keyfini artıran önemli bir özelliğe sahiptir. 
  • Bağımlılık yapar: Kahvenin içerisinde yer alan kafein, bağımlılık yapan bir özelliğe sahiptir. Özellikle günde 4-5 bardak kahve tüketildiğinde, kahvenin verdiği keyif ve haz nedeniyle insanda kahveye karşı bir bağımlılık oluşuyor. Kahve tüketilmediği zaman insanda halsizlik ve bitkinlik oluşuyor. Kahvenin bağımlılık yapmasının en önemli nedeni, içinde bulunan kafeindir. Ne kadar çok kahve tüketirseniz, o kadar çok bağımlı olursunuz! 

  • Kalp ve damar sağlığına iyi gelir: Bazı uzmanlar, kahvenin kalp ve damar sağlığı için faydalı olduğunu söylemektedir. Ayrıca kahvenin antioksidan özelliği de bulunmaktadır. Böylece, düzenli kahve tüketimi kalp damar hastalıklarının oluşmasını engellemekte ve bizi kanserden korumaktadır. Ama yine de fazla tüketmemekte fayda var...

Kahve Bağımlılık Yapar mı? 

Evet, kahve hakkında merak edilen konulardan birisi de, kahvenin bağımlılık yapıp yapmadığıdır. Kahve diğer çikolata, çay ve kola gibi yiyecekler gibi kafein içermektedir. Yani, aslında bağımlılık yapan şey kahve değil, kahvenin içindeki kafeindir. 

Günde 4-5 fincan kahve içildiğinde, kafein keyif verici bir madde olduğu için, zamanla bir bağımlılığa neden olabilmektedir. Kahve bağımlısı olduğumuzu nasıl anlarız, belirtileri nelerdir? 

Kahve Bağımlılığının Belirtileri

  • Güne kahveyle başlanmadığında, devamlı bitkinlik ve yorgunluk hali,
  • Günde en az 4-5 kez kahve içme isteği,
  • Kahve içilmediğinde elin ayağın titremesi, 
  • Kahve içildiğinde kendini dinç ve enerjik hissetmek, içilmediğinde ise daimi bir yorgunluk hali gibi belirtileri örnek verebiliriz. 
Ancak diğer bağımlılık türlerine nazaran, kahve bağımlılığının vücut için bir zararı yoktur. Aksine, kahve dinçlik ve enerji verir ve kansere karşı bir antikosidan görevi görür. Bunun yanı sıra kahve, metabolizmayı da hızlandırdığından zayıflamayı da kolaylaştırmaktadır. Kahvenin yararlarını daha iyi alabilmek için, kahveyi şekersiz tüketmekte fayda var. 



Günümüzde Kahve...

Günümüzde kahve, birçok insan tarafından severek tüketiliyor. Starbucks gibi ünlü kahve firmaları, kahveyi daha lezzetli ve keyifli hale getiriyor. Günümüzde dünya nüfusunun %70'i kahveyi severek tüketiyor. Her sabah kahvaltıda, ara öğünlerde, iş yerinde çalışırken veya ders aralarında severek tükettiğimiz kahve... Ben kendimden örnek verirsem, ben kahvesiz asla yaşayamam! Günde her gün en az 4-5 fincan kahve içerim. Bu sayede kendimi hep dinç ve enerjik hissederim. Sizler kahveyi ne kadar seviyorsunuz? Kahvenin sizin hayatınızdaki önemi nedir? Hangi kahve türünü daha çok seviyorsunuz? Yorumlarda belirtmeyi unutmayın! Yeni yazımda görüşmek üzere, hoşçakalın!



Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

12 Ağustos 2017 Cumartesi

Osmanlı Devleti Yıkılmasaydı Neler Olurdu?

Osmanlı Devleti Yıkılmasaydı Neler Olurdu?

1299 yılında kurulduğunda küçük bir beylik olan Osmanoğulları, kısa sürede üç kıtaya hakim olan Osmanlı İmparatorluğu'na dönüşmüştür. Tabii ki, bunda Osmanlı'nın gösterdiği büyük askeri ve siyasi başarıların büyük bir rolü vardır. Ancak, kısa sürede küçücük bir beylikten, kocaman bir imparatorluğa ulaşmak, sadece askeri ve siyasi başarılarla mümkün değildir. Osmanlı Devleti, fethettiği topraklarda eşitlik siyasetini başarıyla sürdürmüştür. Fethettiği topraklardaki farklı dine mensup olan insanlara, dinlerini yaşamalarında serbest bırakmıştır. Fethettiği topraklarda sevgi, barış, kardeşlik tohumları ekmeye çalışılmıştır. Gerçekte, Osmanlı'nın topraklarını genişletmesinin asıl sebebi, kuşkusuz İslam'ı yaymaktır. Ecdadımızla gurur duymamız için birçok neden vardır. En önemlilerinden biri de bence, sömürgecilik yerine serbestlik getirmeleridir. İnsanları İslam'ın merhameti ve adaletiyle kucaklamalarıdır. Kafiri her zaman dize getirmeyi başaran Osmanlı İmparatorluğu, yı-kılışından 98 sene geçmesine rağmen, halen kalplerdeki sevgisi tazeliğini korumaktadır. Onlar, bizim şanlı dedelerimizdir. Onlar, üç kıtaya,  7 denize İslam'ı yaymak için, kardeşlik ve sevgi bağlarını kuvvetlendirmek için uğraştılar. Bunda da başarılı olduklarını söylemek gerekir. 

Osmanlı Padişahları, Ehli Sünnet'ten asla taviz vermemiş, Kur'an ve Sünnet'in dışına asla çıkmamış insanlardır. Hatta derler ki, "Osmanlı padişahlarının hepsi evliyadır!" Nitekim, hiçbir medeniyetin ele geçiremediği İstanbul'u fethetmek yine bize nasip olmuştur. Gerçekten, insan önlerinde saygıyla eğilmek istiyor. Zoraki değil, gönülden... Şanlı ecdadımıza buradan Allah'tan rahmet diliyorum.

Peki Osmanlı şu anda yaşasaydı, neler olurdu? Nasıl bir şekilde yönetilirdik? Nasıl bir konumda olurduk? Osmanlı hiç toprak kaybetmeseydi, nasıl bir halde olurdu? Bence, Osmanlı halen yaşasaydı dünya çok daha farklı bir yer olurdu. Kafirler, kolay kolay mazlum Müslümanlara zulüm yapamazlardı. Savaşlar biter, kardeşlik, sevgi, hoşgörü ve adalet her yerde hakim olurdu. Kafirin kökü kurutulur, kimse İslam'a zarar vermeye cesaret veremezdi. Çünkü, geçmişte ecdatlarımız bunu yaptılar! Asla kafire boyun eğmediler, eğdirttiler! Asla kimseye kul, köle olmadılar. Devleti sadece Kur'an ve Sünnet dairesinde yönettiler. Şimdi de aynısının olabileceğine kanaatim tamdır. Eğer Osmanlı bugün eski sınırlarında olsaydı, bugün Makedonya'da, Bulgaristan'da zulümler olmayacaktı. Filistin'de, Suriye'de mazlum kanı akmayacaktı. İslam daha da güçlenecek, her ülkeye, her şehre, her kasabaya girecekti şüphesiz! 

İlgi ve alakanıza teşekkür ederim. 
Kaan Akalın

11 Ağustos 2017 Cuma

Osmanlı Devletini Zayıflatan Neden Nedir?

osmanlı ile ilgili görsel sonucu
Hepimizin bildiği gibi, 1299 yılında kurulan Osmanoğulları beyliği, 200 sene içerisinde üç kıtaya hakim bir imparatorluk halini almıştı. Osmanlı Devleti, üstün askeri başarılarıyla, siyasi alanda, teknolojik alanda üstünlükleriyle, kısa zamanda güçlenmeyi başarmıştı. Ama, üç kıtaya yayılmış büyük bir imparatorluğu zayıflatan ne olabilirdi? Şimdiye kadar ki okuduğunuz tarih kitaplarını bir kenara bırakın ve benim bu yazıma bir göz atın! 


Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamaya başlaması, Kanuni Sultan Süleyman zamanında başladığını söyleyebiliriz. Çünkü, o döneme kadar hiçbir Yeniçeri ayaklanması yaşanmamıştı. Ancak, zamanla güçlenen Yeniçeriler, artık kendilerini Kanuni döneminde de hissettirmeye başlamışlardı. Konuya dini açıdan değil de, siyasi açıdan bakacak olursak, Kanuni, II. Selim'i tahta geçirmekle büyük bir hata yapmıştı. Çünkü, Kanuni Sultan Süleyman'ın en büyük oğlu olan I. Mustafa'yı idam ettirmişti. I. Mustafa, II. Selim'e göre daha deneyimli ve bilgili bir şehzadeydi. Ayrıca, devleti daha iyi yönetebilecek bir kabiliyete sahipti. Ancak, Kanuni I. Mustafa'nın kendisine ihanet ettiği gerekçesiyle, kendisini idam ettirmişti.

Kanuni Sultan Süleyman'ın hatası, sadece I. Mustafa'yı idam etmek değildi. Ayrıca, görevinde son derece başarılı olan, Mohaç Meydan Savaşı ve daha birçok zaferde önemli payı bulunan Sadrazam İbrahim Paşa'yı idam ettirmekti. Gerçekten de, son derece başarılı, siyasi, askeri ve diğer alanlarda oldukça üstünlük gösteren bir padişahtı. Ancak ne var ki, yine bir fitne sebebiyle idam edildi. Bu fitneleri de çıkaran, Hürrem Sultan'dır. Sarayda hakimiyet kurmak isteyen Hürrem Sultan, ne kadar düşmanı varsa, çıkardığı fitneler sebebiyle, tüm düşmanlarını saf dışı bırakmıştı. Osmanlı'nın zayıflamaya başlamasından sorumlu olanlardan biri, şüphesiz Hürrem Sultan'dır.

I. Mustafa ve Pargalı İbrahim Paşa yaşasaydı, belki de şu anda Osmanlı Devleti yıkılmamış olacaktı. Çünkü, üç kıtaya yayılmış kocaman bir imparatorluğu yıkabilmek akıl karı değildir. İşte, Osmanlı Devleti zayıflamaya dışarıdan değil, içeriden başlamıştır. Çıkan fitneler sebebiyle, eski haline gelememiştir. Kanuni Sultan Süleyman son derece başarılı, adaletli, savaş ve diğer alanlarda birçok padişahtan üstün olmasına rağmen, bu yaptığı hata, Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına yol açmıştır. Tabii ki, Osmanlı'yı zayıflatan sadece bu neden değil. Bunun arkasını daha başka şeyler izlemiştir. Ben burada sadece, Osmanlı'nın ne zaman zayıflamaya başladığını açıklamaya çalışıyorum. Çünkü, koca bir imparatorluk, üç kıtaya hakimiyet kurmuş bir devlet, basit hatalarla yıkılacak değildi.

Belki de, bu saydığım isimler o zaman hayatta olsaydı ve halen devleti yönetiyor olsalardı, belki de Osmanlı Devleti, çok daha farklı yerlere gelecekti. Hatta belki de, Avrupa'nın tamamı Osmanlı'ya ait olacaktı. İşte, bir devlette ne kadar fitne fesat olursa, o devlet istediği kadar güçlü olsun yıkılmaya mahkumdur. Çünkü sağlam bir kaleyi yıkmanın en kolay yolu, kaleye dışarıdan değil içeriden saldırmaktır. Yani, Osmanlıyı zayıflatan, aslında dış nedenler değil.

Peki, ya şu anda Osmanlı ayakta olsaydı? Halen daha padişahlıkla yönetilseydik? Neler olurdu? Nasıl bir yaşam bizi beklerdi? Şu anda Osmanlı nasıl bir konumda olurdu? Gerçekten merak ettiğim bir konudur. Ancak emin olduğum bir şey var, o da Osmanlı halen yaşıyor olsaydı, İslam beldelerinde kimse mazlum Müslümanlara zulüm edemezdi. Savaşlar durur, her tarafta adalet ve hoşgörü hakim olurdu. Çünkü Osmanlı padişahları, fethettikleri topraklarda farklı dinden ve inanıştan olan insanlara, hep hoşgörülü ve adaletli davrandılar. Ayrı gayrı gözetmeden, her dinden insana aynı eşitlikte davrandılar. Bugün de olsa, aynı şekilde davranırlardı.

Osmanlı'yı sevmek şöyle dursun, Osmanlı aşığı bir insanım. Çünkü, ecdadımızın çok örnek alınacak davranışları vardır. Osmanlı yıkılmasından 97 yıl geçmesine rağmen, halen özlemini sürdürmektedir. Kalplerdeki yeri, halen daha yerini korumaktadır. Bu şanlı ecdadımızın ruhlarına Allah'tan rahmet dilerim. Rabbim, ecdadımızı örnek almayı, onlara layık bir nesil olabilmeyi nasip eylesin. Rabbim şefaatlerine nail eylesin.

İlgi ve alakanıza teşekkür ederim.
Kaan Akalın

21 Şubat 2017 Salı

Osmanlı'yı Osmanlı Yapan Manevi Değerler

Osmanlı Devleti, 1299'dan 1923 yılına kadar, cumhuriyetin ilanı ile son bulan, tarihin tek hanedanlık tarafından yönetilen en büyük imparatorluğudur. 600 senelik tarihinde, 3 kıtaya ve 3 denize yayılan Osmanlı Devleti, hayata geçirdiği eşitlik siyasetiyle, halen daha fethettiği yerlerde özlemini sürdürüyor.

Osmanlı İmparatorluğu 1299 yılında küçük bir beylik iken, kısa zamanda 3 kıtaya hakim olmayı başardı. Bunun en büyük nedenlerinden biri ise, Osmanlı Devleti'nin fethettiği topraklardaki farklı dinden olan insanlara hoşgörülü ve merhametli davranmalarıdır. Hiçbir Osmanlı Padişahı fethettiği yerlerdeki insanlara zulmetmemiş, daima onları hoşgörü ve merhametle karşılamışlardır. Fatih Sultan Mehmed Han'ın çıkardığı ferman da, bunun en güzel kanıtıdır:



Ben ki Sultan Mehmet Han’ım; sıradan ve seçkin bütün insanlar tarafından bilinsin ki, bu padişah buyruğunu ellerinde bulunduran Bosnalı [Fransisken] ruhbanlara büyük bir lütufta bulunarak şunları buyurdum: Adı geçenlere ve kiliselerine hiç kimse engel olmayacak ve sıkıntıvermeyecektir ve onlar sakınmaksızın ülkemde yaşayacaklardır. Ve kaçıp gidenler bile güven içinde olacaklardır. Gelip ülkemizde korkusuzca oturacaklar ve kiliselerine yerleşeceklerdir. Ne ben, ne vezirlerim, ne kullarım, ne uyruklarım, ne de ülkemin bütün halkından hiç kimse adı geçenlere — kendilerine ve canlarına ve mallarına ve kiliselerine ve dışarıdan ülkemize gelenlerine— dokunmayacak, saldırıp incitmeyecektir. Yeri, göğü yaratan Rızıklandırıcı adına ve Kur’an adına ve ulu Peygamberimiz sallallâhu aleyhi vesellem adına ve yüz yirmi dört bin peygamber adına ve kuşandığım kılıç adına yemin ederim ki, bu kişiler emrime itaat ettikleri sürece, bu yazılanlara hiç kimse uymazlık etmeyecektir. Böyle biline.

Osmanlı İmparatorluğu yürüttüğü bu eşitlik siyasetinde fethettiği topraklardaki farklı dine mensup insanlara asla zarar vermemiş, o insanları kendi dinlerinde serbest bırakmıştır. Her zaman, her yere yaymayı başardığı kardeşlik, merhamet, hoşgörü duygularıyla, İslam'ı yaymayı başaran Osmanlı İmparatorluğu, yıkılışından 97 sene geçmesine rağmen, halen daha fethettiği topraklarda kendini özletiyor. Tabii ki, Osmanlı'nın siyasi ve askeri gücü de bu kadar kısa sürede güçlenmesine egemen olmuştur ama, bu manevi değerler ile de fethettiği topraklardaki insanların kalplerini fethetmeyi başarmıştır.

Böyle bir ecdadın torunu olmak, insanı gerçekten gururlandırıyor!

Osmanlı Devleti, Kur'an ve Sünnetten asla taviz vermezdi. Özellikle Fatih Sultan Mehmed Han, Yavuz Sultan Selim Han, Kanuni Sultan Süleyman ve diğerleri... Osmanlı padişahları daima İslam'a hizmet için çalışmışlardır. İslam'ın bu topraklarda en güzel şekilde yaşanmasına vesile olan bu insanlar, üzerilerinden asırlar geçmesine rağmen, halen daha isimleri anılıyor ve halen daha kendilerini özletiyorlar.

Osmanlı'nın armasında yer alan figürlere kısaca göz atalım şimdi:


  1. Tuğranın etrafındaki güneş motifi, padişahın güneşe benzetilmesinden ileri gelir. 
  2. II. Abdulhamit'in tuğrası.
  3. Sorguçlu serpuş: Osman Gazi'yi ve tahtı temsil eder.
  4. Yeşil Hilafet sancağı. 
  5. Süngülü tüfek: Nizam-ı Ceditle birlikte Osmanlı ordusunun asıl silahı olmuştur.
  6. Çift taraflı teber
  7. Toplu tabanca
  8. Terazi: şeşper ve asaya asılıdır, adaleti temsil eder.
  9. (Üstte) Kuran-ı Kerim. (Altta) Kanunnameler.
  10. İmtiyaz sembolü: Devlet adına faydalı işlerde bulunmuş ilim adamları, idareci ve askerlere veriliyordu.
  11. Osmani sembolü: Sultan Abdülaziz Han tarafından 1862'de ihdas edilmiş olup, devlet hizmetinde üstün başarı sağlayanlara verilirdi.
  12. Asa ve şeşper
  13. Çapa, Osmanlı denizciliğini temsil eder.
  14. Bereket boynuzu
  15. İftihar sembolü
  16. Yay
  17. Mecidi sembolü
  18. Borazan, modern mızıka takımının kullandığı çalgı aletidir
  19. Şefkat sembolü, 1878'de II. Abdülhamit Han tarafından ihdas edilmiş olup; savaş zamanında, büyük afetlerde devlete, millete hizmet eden kadınlara verilirdi.
  20. Top gülleleri (Bazı armalarda bulunmuyor.)
  21.  Kılıç
  22. Top, topçu ocaklarını temsil eder.
  23. El siperlikli tören kılıcı: bu kılıç klasik Türk kılıcı olmayıp, o devirdeki subaylar tarafından kullanılırdı.
  24. Mızrak.
  25. Çift taraflı teber, orduda üst düzey görevliler tarafından üstünlük sembolü olarak kullanılmıştır.
  26. Tek taraflı teber (balta)
  27. Bayrak
  28. Osmanlı sancağı
  29. Mızrak: Son dönem mızraklı süvari alaylarını remzeder
  30. Kalkan, Ortasında stilize edilmiş bir güneş motifi var. 12 yıldız: Rivayete göre bu 12 yıldız 12 burcu temsil eder. Güneş bu burçlar üzerinde hareket eder. 
Osmanlı Devleti, yukarıda paylaştığımız Osmanlı Armasındaki anlamların dışına hiç çıkmadı. Milli ve manevi değerleriyle halen daha kendini özleten Osmanlı Devleti, Kıyamet gününe kadar da kendini özletmeye devam edecektir. 

Ben, Osmanlı Devleti hakkında çok araştırma yaptım. Halen daha yapmaya devam ediyorum. Rabbim izin verirse, bu araştırmalarımı yapmaya devam edecek ve bu büyük ecdadın torunu olarak, onlara layık bir nesil olduğumu da ispatlamaya çalışacağım inşaAllah. 

Günümüzde de en çok ihtiyaç duyduğumuz Osmanlı'nın milli ve manevi değerlerini, daha iyi tanımaya ve tanıtmaya gayret edeceğim. İnşaAllah, bu göstereceğimiz gayret, Osmanlı gibi şanlı bir ecdadımızın 600 senede yazdığı destanın akıllardan silinmemesine vesile olmaya çalışacağım. Siz kardeşlerimden de bu mücadelem için dua isteyeceğim. 

İlgi ve bilginize teşekkür eder, yazılarımdan istifade etmenizi dilerim. 

Kaan Akalın