if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım

3 Mart 2024 Pazar

Duygusal İlişkilerde Meslek Uyumu Önemli mi?

Duygusal İlişkilerde Meslek Uyumu Önemli mi? Bu, İlişkilerimizi Nasıl Etkiler?
Duygusal bir ilişkinin sağlıklı bir şekilde ilerleye-bilmesi için kadın-erkek arasındaki aşk, sevgi ve  
tabi ki en önemlisi güven olmazsa olmazıdır. Tabi
ki bunlar bir ilişkinin temel yapı taşlarıdır. 

Kadın ve erkek birbirini gerçekten severse ve birbirine güvenirse, bu da ilişkinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine yardımcı olacaktır. 

Maalesef ki, aşk geçici bir şeydir. Belli bir süreden sonra aşk bitiyor ve geriye sadece sevgi ve güven kalıyor. Dahası, tabii ki bireyler arasındaki maddi ve mesleki uyum da bu ilişkinin temel unsuru hâline geliyor. Bireyler birbirlerini çok sevseler de, belli bir süreden sonra ilişkide maddiyat ön plana çıkmaya başlıyor. Öte yandan eğer bir kadının erkekten daha iyi bir mesleği varsa; örnek verecek olursak kadın bir profesör olsa, erkek de sadece bir işçi olsa bu durum ilişkide ciddi sorunlara neden olabiliyor. 


Bu uyumsuzluk başlarda önemsenmese de, bu ilişki evlilik aşamasına geldiğinde ve bireyler evlendiklerinde daha sonraki zamanlarda sorun yaratmaya başlıyor. Çünkü her meslek mensubunun kendine özel bir çevresi vardır. Dahası (bu nedendir bilinmez) bir kadın, kendisinden daha iyi bir mesleği olan ve daha iyi kazanç getiren erkekleri tercih ediyor. Kadınların bu davranışının nedeni erkeğin egemenliği altına girmek istemesi olabilir. 

Ancak bana göre sağlıklı bir ilişkide kadın ve erkek eşit olmalı. Kadın kendi ayakları üzerinde durabilmeli ve sırtını erkeğe dayamamalı. Erkek de aynı şekilde kendi sorumluluklarının farkına varmalı ve bunları yerine getirmelidir. Kısacası benim düşünceme göre kadın ve erkek mesleği, kazancı ne olursa olsun birbirlerine karşı sorumluluklarını yerine getirirlerse bu, bir ilişkinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine yeterli olabilir. 

Kadınlar neden kendilerinden daha iyi bir mesleği olan ve daha iyi kazanan erkekleri tercih ederler? 

Dediğim gibi, aşk geçicidir. Bireyler birbirlerini ne kadar çok sevseler de, belli bir süre sonra bu aşk bitiyor ve bu ilişki zamanla maddiyata dönüşmeye başlıyor. Çoğu kadın kendisinden daha iyi bir mesleği olan ve daha iyi kazanan erkekleri tercih ediyor. Çünkü kadınlar kendilerini güvene almak ve maddi açıdan rahat etmek istiyorlar. 

Erkekler de tam tersi kendilerinden daha iyi bir mesleği olan ve kendilerinden daha iyi kazanan kadınları tercih etmiyorlar. Çünkü erkekler yapıları gereği kadınların üzerinde bir egemenlik kurmak isterler. Kadınların kendilerinden daha üstün olabileceğini kabul etmek istemezler. Onlara göre kadınlar her zaman bir erkeğin egemenliği altında olmalı ve erkek ne derse onu yapmalıdırlar. Ancak maddi ve mesleki açıdan özgür olan ve kendi ayakları üstünde durabilen kadınlar, genellikle bir erkeğin egemenliği altına girmek zorunda kalmazlar. Çünkü zaten hiç evlenmeseler bile, kendi başlarına hayatlarını sürdürebilirler. 

Benim gözlemlediğim şu: Bir kadın kendinden daha iyi kazanan ve daha iyi bir mesleği olan erkeklerle beraber olmayı tercih ediyorlar. Çünkü maddi açıdan rahat etmek istiyorlar. Bir kadın maddi durumu kendinden daha iyi bir erkekle evlenirse, fazla çalışmak zorunda kalmaz ve kendini maddi açıdan da daha rahat hisseder. Erkekler için ise yukarıda belirttiğim durumlar söz konusu. 

Gözlemlerimden çıkardığım sonuç şu: Bir kadın ve erkek birbirini çok seviyor ama aşk kısa bir süre sonra sona eriyor. İlişkide daha sonra maddiyat ön plana çıkmaya başlıyor. Maddi açıdan ne kadar rahat edilirse, ilişki de o derece sağlıklı oluyor. Yani kısa bir süre sonra "duygusal ilişki", "maddiyat ilişkisi"ne dönüşüyor.  Bu da duygusal ilişkilerde meslek uyumunu oldukça önemli hâle getiriyor. 
 
Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

27 Ocak 2024 Cumartesi

Yetişkinlerde "DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) Görülür mü? Belirtileri Nelerdir?


Yetişkinlerde "DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) Görülür mü? Belirtileri Nelerdir?

DEHB rahatsızlığının açılımı "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu" şeklindedir. Bu hastalık çoğunlukla çocukluk çağlarında kendini göstermektedir. Günümüzde toplumumuzun en az %70'inde görülen bu rahatsızlığa yetişkinlerde de rastlanabiliyor. 

Bu yazımızda DEHB'nin ne olduğu, hangi belirtilerle anlaşılabileceği, yetişkinlerde de görülüp görülemeyeceğini araştıracağız ve bu rahatsızlığın nasıl teşhis ve tedavi edilebileceği üzerinde duracağız. 

DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) Nedir? 
DEHB'nin açılımı "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu"dur. Aslında burada söz edilen iki adet hastalık söz konusudur. Dikkat eksikliği bireyin dikkatinin çabuk dağılması, odaklanmada zorluk yaşaması, bir işe dikkatini yeterince verememesi şeklinde tanımlanırken, hiperaktive bozukluğu ise bireyin aşırı hareketli ya da aşırı hareketsizlik şeklinde belirtilen bir rahatsızlıktır. 

DEHB olarak tanımlanan bu rahatsızlık doğum esnasında ya da çeşitli etmenlere bağlı olarak beynin belirli bölgelerinde meydana gelen bir hasar sonucu ortaya çıkmaktadır. Kimi zaman bu rahatsızlık çocukluk çağlarında kendini belli etse de, ya tedaviye geç kalındığı ya da diğer çeşitli nedenlerden dolayı yetişkinlerde de görülebilmektedir. 

DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu)'nin Belirtileri Nelerdir? 
DEHB'nin ne olduğu ve hangi durumlarda meydana gelebileceğini inceledikten sonra, dilerseniz bu rahatsızlığın belirtilerini iki ayrı başlık altında inceleyelim: 

Dikkat eksikliğinin belirtilerini maddeler hâlinde sıralayacak olursak:
  • Dikkatin kolay dağılması,
  • Bir işi yaparken dikkati verememe,
  • Öğrenmede güçlük çekme, 
  • Eşyaların sürekli kaybedilmesi, 
  • Aşırı unutkanlık
Bu saydıklarımız "dikkat eksikliği"nin belirtileridir. Bir bireyde sadece dikkat eksikliği görülüp, hiperaktive bozukluğu belirltileri görülmeyebilir ya da sadece hiperaktive bozukluğu belirtileri görülüp dikkat eksikliği belirtileri görülmeyebilir. 

Hiperaktive bozukluğu belirtilerini de şu şekilde sıralayalım: 
  • Aşırı hareketlilik/hareketsizlik,
  • Yerinde duramamak/hiç hareket edememek,
  • Beynin sürekli aktif olması/beynin açılmakta zorlanması,
  • Sürekli halsizlik/aşırı hiperaktiflik gibi belirtilerdir. 
Bu belirtileri "/" işaretiyle ayırdık. Çünkü bu belirtiler bireyden bireye değişiklik gösterebilmektedir. Bazı bireyler aşırı hareketliyken, bazı bireyler ise aşırı hareketsiz olabilmektedirler. 

Peki DEHB'i tetikleyen faktörlere de değinmek gerekirse, şunları örnek verebiliriz:
  • Radyasyon: Günümüzde birçok teknolojik alet kullanıyoruz ve bunlar artık hayatımızın bir parçası olmuş durumda. Aynı zamanda telefon ve bilgisayar gibi cihazlar da yüksek oranda radyasyon içermektedir. Maalesef günümüzde telefon ve bilgisayar kullanımı son derece arttığından, beynimiz de yüksek miktarda radyasyona mağruz kalmaktadır. Bu da DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) riskini artırmaktadır. 
  • Doğum Sonrası Beyinde Oluşan Hasar: Eğer riskli bir doğum olmuş ve beyinde bir hasar meydana gelmişse, bu da bireyde DEHB rahatsızlığını tetikleyebilmektedir. Çünkü beynin dikkat ile ilgili bölümüne yeteri kadar sinyal gitmelidir. Bu da bireyin dikkatini daha kolay toparlamasına yardımcı olur. Ancak bireyin doğum sonrasında bu bölümünde bir hasar meydana gelmişse, bu durum bireyin beyninde o bölüme sinyal gitmesini engelleyebilir. Doğal olarak da bireyde DEHB rahatsızlıkları ortaya çıkabilir. 


Yetişkinlerde "DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) Görülür mü; Görülme Olasılığı Nedir?
Öncelikle çocuklarda görülen DEHB'nin yetişkinlerde de görülebileceğini unutmamak gerekir. Yetişkinlerde DEHB görülmesinin en önemli nedenlerinden biri ise teşhis ve tedavide geç kalınmış olmasıdır. Normal şartlarda çocukluk yaşlarında teşhis ve tedavisi yapılan DEHB, ileri yaşlarda etkisini kaybetmekte ve tam olarak iyileşmek söz konusu olabilmektedir. Ancak teşhis ve tedavide geç kalınmışsa bu rahatsızlık yetişkinlerde çok daha ciddi bir şekilde görülebilmektedir. Teşhis ve tedavide geç kalınan DEHB'nin tedavisi bireyin yaşamı boyunca sürebilmekte ve maalesef ki tam iyileşme söz konusu olmayabilmektedir. 


DEHB ile Yaşamayı Öğrenmeliyiz! 
Öncelikle ben bu yazıyı bu rahatsızlığı yaşayan bir birey olarak yazdım. Siz de bilirsiniz bir düşmanı yenmenin en iyi yolu, o düşmanı çok iyi bir şekilde tanımaktır. Bana bu rahatsızlığın teşhisi 2009 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nde konuldu ve şu anda halen tedavime devam ediyorum. Concerta 36 mg. ve Attex 10 mg. olarak ilaç tedavimi sürdürüyorum. 

Öncelikle bu hastalıktan kurtulmaya çalışmak yerine DEHB ile yaşamayı öğrenmeliyiz. Çünkü eğer geç yaşlarda bu rahatsızlığın teşhisi konulmuş ve tedavisine başlanmışsa, bu rahatsızlığın tedavisi ömür boyu devam edecektir. Öncelikle DEHB'yi kabullenmeli, bu rahatsızlığı çok iyi bir şekilde öğrenmeli ve bu hastalıkla yaşama yollarını geliştirmeliyiz. Benim DEHB ile yaşamayı öğrendiğim ve sizlere de önereceğim birkaç şey var: 

  • Sürekli not alarak çalışın; "söz uçar, yazı kalır" mantığıyla tüm işlerinizi, yapmanız gerekenleri not alın. Devamlı o notlara bakarak yapacağınız işleri planlayın. 
  • Sürekli yaptıklarınızı kontrol edin. Kontrol etmeden hiçbir işi tamamlamayın. O zaman olası hataların önüne geçer ve hata yapma şansınızı en aza indirmiş olursunuz. 
  • Tedavilerinizi hiç aksatmayın ve ilaçlarınızı düzenli alın. İlaç ve tedavi bu rahatsızlığın tedavisi için olmazsa olmazıdır. Asla tedavinizi aksatmayın ve düzenli olarak size verilen ilaçları kullanın. 


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

21 Eylül 2023 Perşembe

Zamanda Yolculuk Mümkün Mü?


Zamanda Yolculuk Mümkün Mü?

İnsanların en çok merak ettiği konulardan biri de zamanda yolculuk yapmanın mümkün olup olmayacağıdır. Bu konuyla ilgili sayısız bilgi-kurgu filmleri çekildi ve bilim insanları hâlâ bu konuda araştırmalar yapıyor. 

Bilindiği üzere günümüzün gelişmiş teknolojileri sayesinde geçmişte mümkün olmayan birçok şey artık yapılabiliyor. Bir çok hastalığın tedavisi ve aşısı mümkün. İnsanlar gelişmiş teknoloji sayesinde daha uzun yaşayabiliyorlar. İnsanlık uzaya gidip araştırmalar yapabiliyor. Teknoloji hayatımızı büyük oranda kolaylaştırdı. 

Benim ve sizlerin illa ki merak ettiğimiz konu da "zamanda yolculuk yapmanın mümkün olup olmayacağı" ile ilgilidir. Bu yazımızda da bu konuyu detaylı bir şekilde ele alacağız. 

Gelişmiş Teknolojiyle Zamanda Yolculuk Yapmak Mümkün Olabilir mi? 

Bazen izlediğimiz bilim-kurgu filmlerinde zaman makinesi denen bir alet icat ediliyor ve insanlar bu makineyle zamanda yolculuk yapabiliyor. Bu filmlere göre insanlar bu makineyle geçmişe ve geleceğe gidip gelebiliyor. 

Gelişmiş teknolojiyle böyle bir şeyi gerçekten yapabilir miyiz? Zaman makinesi gerçekten icat edilebilir ve bu sayede insanlar zamanda yolculuk yapabilir mi? 

Bilim insanları bu konu üzerinde araştırmalar yapmakta ve zaman makinesinin icat edilip edilemeyeceği konusunda çalışmaktadırlar. Böyle bir şeyin mümkün olması ve gelecekte zamanda yolculuk yapılabileceği mümkün olabilir. Zira günümüzde artık teknoloji imkânsız denilen birçok şeyi yapabilmektedir. 


Eğer Gelecekte Zamanda Yolculuk Yapılabilirse Neler Yaşanır? 
Daha önce bilinçaltıyla alakalı birçok yazı yayınlamıştım. Eğer zamanda yolculuk yaplabilirse, şahsen ben bilinçaltımda kayıtlı olan olayların yaşandığı zamana gitmek isterdim. Madem ki beni yönlendiren bilinçaltıdır, o zaman bu bilinçaltımda kayıtlı olan kötü olayların yaşandığı zamana gitmek ve o olayları engellemek isterdim. Böylelikle gelecekte yaşayacağım olumsuzlukların da önüne geçmiş olurdum. 

Belki de insanlar geçmişe giderek atalarının nasıl yaşadığını ve bu yaşantının onları nasıl etkilediğini öğrenebilirler. Aynı zamanda gelecekle alakalı kendilerini nelerin beklediğini de öğrenebilirler. Teknoloji eğer gelecekte bunu başarabilirse, birçok insanın belki de ne zaman ölecekleri ile ilgili de bilgi sahibi olmalarını sağlayacaktır. Düşünsenize; bir zaman makinesi icat ediliyor. Birçok insan artık zamanda yolculuk yapabiliyor. Kimileri geçmişe, kimileri de geleceğe yolculuk edebiliyor. 

Belki de gelecekte böyle bir şey mümkün olabilir. İnsanlar "zaman makinesi" denen bir aleti gerçekten de icat edebilir ve bu sayede zamanda yolculuk yapabilirler. Böylece bilim-kurgu senaryoları tamamen gerçekleşmiş olur. 










Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

21 Nisan 2023 Cuma

Bir DEHB'linin Kaleminden "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu Nedir?


Bir DEHB'li olarak bu hastalığın ne olduğu, belirtilerinin neler olduğunu kendi bildiklerim ve araştırdıklarım kadarıyla anlatmak istiyorum. DEHB bir çocukluk hastalığı olarak bilinse de, bu hastalık birçok yetişkinde de görülebilmektedir. 

DEHB "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu" hastalığının kısaltmasıdır. Bu hastalık genelde doğum sırasında beyinde meydana gelen bir hasar sonucu, beyne yeteri kadar sinyal gitmemesi nedeniyle kişide dikkat konusunda zorlanma, hiperaktive bozukluğu yaşaması sorunlarına verilen bir isim. Bu hastalık yaklaşık toplumumuzun %70'inde görülmektedir. Açıkçası bu oran hiç de az değil... Bu hastalık maalesef birçok kişi ve devletimiz tarafından yeterince tanınmıyor. 

Bana DEHB teşhisi, 2009 yılında İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Psikiyatri Kliniği tarafından konuldu. Aslında ben hiperaktif birisi değilim, tam aksine hiç hareket etmeyi sevmem. Ancak bu hastalık hiç hareketi olmayan kişilerde de görülebiliyor. 2011 yılında DEHB teşhisiyle bir hafta psikiyatri kapalı servisinde yatmıştım. Çünkü benim DEHB rahatsızlığım ileri derecedeydi ve bu hastalık nedeniyle kendime ve çevreme zararlar verebiliyordum. 

Bu hastalık özellikle iş ve okul hayatında ciddi problemler yaşamama sebep oluyor. Öğrencilik hayatımda ders dinleyemez ve ders çalışamazdım. Ders bana çok sıkıcı gelirdi ve bu yüzden derslerim çok kötüydü. Lise 2. sınıfta sınıf tekrarı yapmak zorunda kaldım.  Her hastalıkta olduğu gibi DEHB'nin de erken teşhis edilmesi, hastalığın tedavi edilme olasılığını da kolaylaştırmaktadır. Bu sayede daha kısa sürede bu hastalıktan kurtulabilirsiniz. 

Burada yapmanız gereken erken teşhis için mutlaka bir psikiyatri kliniğine başvurmak ve etkin bir tedavi için düzenli olarak terapilere katılmak...  Maalesef benim DEHB teşhisim 2009 yılında konuldu. Teşhis sırasında bu hastalığın tedavisi için "Ritalin 10 mg." ilaçla başladım. Çapa'da sadece ilaç yazıp gönderiyorlar ve terapi gibi uygulamaları bulunmuyor. Bu hastalığın tedavisinde ilaç tedavisi yanında terapi de oldukça önemlidir. 

Bu hastalık aslında nörolojik bir hastalık ancak psikiyatri de bu hastalığın teşhisini koyabiliyor ve tedavi edebiliyor. Ancak Çapa sadece ilaç tedavisinde yardımcı oluyor ve hiçbir şekilde terapi uygulamıyor. Bu da bu hastalığın düzenli bir şekilde tedavi edilebilmesini zorlaştırıyor. Ben 2009 yılından beri bu hastanede tedavi görüyorum ve şu anda Concerta 54 mg. ilaç kullanıyorum. Ritalin ve Concerta gibi ilaçlar, zamanla vücutta bir bağımlılığa neden oluyor. Bu ilaçları alamadığınızda hâlsizlik ve yorgunluk gibi yoksunluk belirtileri yaşıyorsunuz. 

Bu ilaçlar bağımlılık yaptığı için bu ilaçları düzenli olarak alabilirsiniz ki zaten vücut bunu kendisi istiyor! 

Concerta ve Ritalin gibi ilaçların bazı yan etkileri de bulunmaktadır. Bunlar;
  • İştahsızlık,
  • Baş ağrısı,
  • Sinirlilik, 
  • Uykusuzluk.
Bunlar herkeste rastlanılan yan etkiler. Kısacası bu ilaçlar bizim dikkatimizi düzeltirken (!), sağlığımıza da zarar veriyor. Yani bu ilaçlara bağımlı olduğumuz için bu ilaçları kullanarak düzeldiğimizi zannediyoruz! Toplumumuzda "falan falan ilaç alırsan, falan falan hastalığın düzelir" anlayışı var ve bu doktorlar tarafından da toplumumuza empoze ediliyor. Fakat biraz dikkatli düşünürseniz bu ilaçların özellikle DEHB tedavisinde kullanılan ilaçların sağlığımıza zarar verdiği de açıktır! 

Bu hastalık aslında tamamen iyileşen bir hastalık değil. Birçok psikiyatri uzmanı, DEHB'nin ömür boyu süren bir hastalık olduğunu belirtiyor. Ancak düzenli şekilde tedavi edildiğinde, insanın dikkatini daha iyi toparlayabileceğini söylüyorlar. Ben de aslında düzenli olarak kontrollere gitmeye çalışıyorum. Aynı zamanda dikkatimi geliştirecek birçok egzersiz yapıyorum. Bu da ilacın yanında bana ücretsiz terapi imkânı da sağlıyor. Benim ve hepimizin yapması gereken düzenli olarak tedavimizi olmak ve dikkati geliştirici egzersizler yapmak... 

Açıkçası bu hastalık yüzünden iş bulmakta zorlanıyorum. Çünkü herhangi bir işte çalışmak son derece dikkat gerektiren bir şey. Bu yüzden hiçbir işveren DEHB'lilerle çalışmayı tercih etmiyor ve bu bizim iş bulmamızı zorlaştırıyor. Eminim ki benim gibi iş bulamayan birçok DEHB hastası vardır... Bu hastalığın düzelmediği, ömür boyu devam eden bir hastalık olduğu artık devletimiz tarafından kabul edilmeli. Devletimiz 25 yaşından sonra Concerta ve Ritalin ilaçlarının ücretini karşılamıyor ve bu ilaçlar oldukça pahalı. Zaten iş bulamıyoruz ve bu ilaçların ücretini mecburen ailemiz ödüyor. Bu ilaçlar en az 250 TL'den başlıyor... 

Devletimiz DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) Hastalığını Özürlülükten Saymalı ve Concerta ve Ritalin Gibi İlaçların Ücretini Karşılamalı

DEHB'liler olarak iş bulmakta zorlanıyoruz. Bu hastalığın artık bir çocukluk hastalığı olmadığı ve yetişkinlerde de görülebileceği oldukça açıktır. Ayrıca DEHB yüzünden ne düzgün bir iş bulabiliyoruz ne de günlük hayatımızda rutin işlerimizi yapabiliyoruz. Çoğu insan zekâmızda bir sorun olduğunu düşünerek bizi bu şekilde damgalıyor! Bana Çapa'da zekâ testi de yapıldı ve zekâ puanım %120 olarak çıktı. Bu da DEHB'lilerin oldukça zeki insanlar olduklarını, devlet ve toplumumuz tarafından desteklendikleri takdirde çok faydalı olabileceklerini göstermektedir. Devletimizden bazı taleplerimiz şunlardır: 
  • DEHB teşhisi konulan ve iş bulamayan tüm kişilerin ilaç ücretlerinin devletimiz tarafından karşılanması,
  • DEHB'liler iş bulmakta ve günlük hayatta zorluklar yaşadıkları ve bu rahatsızlık ömür boyu devam ettiği için, bu hastalığın engellilik kapsamına alınması ve %40 özürlü raporuna eklenmesi,
  • Devlet hastanelerinde sadece ilaç tedavisi değil, terapilerin de uygulanması...
Bu yazıyı herkesin okumasını ve devlet yetkililerimiz görene kadar sosyal medya hesaplarınızda paylaşmanızı önemle rica ederim. 












Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

17 Nisan 2023 Pazartesi

Günümüzde Yaşanan Birçok Psikolojik Sorunun Kaynağı Nedir?

Özellikle teknolojik gelişmeleri hızla yaşandığı günümüzde, birçok insan psikolojik sorunlarla (depresyon, anksiyete bozukluğu, şizofreni) mücadele ediyor. Bu psikolojik sorunların nedeni ve kaynağı ile ilgili muhteşem bir yazı sizleri bekliyor! 

Bende de "DEHB" (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) rahatsızlığı var. Bu hastalık genelde nörolojik bir hastalık olsa da, psikiyatri de bu hastalığın teşhisini koyabiliyor ve tedavisini yapabiliyor. Ancak, ben bu anlatacaklarımla bu hastalığımla baş etmenin daha iyi bir yolunu öğrendim ve çok şükür bu hastalıktan kurtuldum. 

Önceki yazımda bilinçaltından ve ne işe yaradığı, hayatımızı ne derecede etkilediğinden bahsetmiştim. Yine bu psikolojik sıkıntıların altında da bu bilinçaltımızda kayıtlı bulunan olaylar yatılıdır. Bu psikolojik sorunların temelinde genelde; kendini değersiz hissetme, kendini sevmeme durumları görül-mektedir. Bu değersizlik ve kendini sevmemenin nedenlerine bir bakalım: 

Aile ve Değersizlik 

Özellikle ebeveynlerin çocuklarına olan olumsuz davranışları da çocuklarda değersizlik ve kendini sevmeme durumlarına neden olabilmektedir. Bilinçaltımız biz daha anne karnındayken ve henüz dört aylıkken yaratılmaya başlıyor. Biz daha bunun bilincinde değilken bilinçaltımız, annemizin ve babamızın konuşmalarını duymaya ve bunları kaydetmeye başlıyor. Siz bunların farkında bile değilsiniz ama bilinçaltınız her şeyi iyi-kötü, güzel-çirkin demeden kaydediyor; noktasından virgülüne, saniyesinden dakikasına... 

  Eğer siz anne karnındayken anneniz "Bunu neden doğurmak zorundayım? Bunu doğurmak istemiyorum!" gibi kelimeleri kullanabilir. Bunu kullanırken belki bunu gerçekten demek istemediği ve o anki sinirle söylediği olasıdır. Ancak dediğim gibi, bilinçaltı sizinle asla tartışmaz! Bu olayları kayıt edip etmemeyi size sormaz! Direkt o olayı ve düşünceyi alır ve bilinçaltında depolar. Böylece siz doğduğunuzda fark etmeden o değersizlik duygusuyla yaşamaya başlıyorsunuz. Tabii ki daha dünyaya yeni geldiğiniz, gözlerinizi bile açmadığınız için bunu bilmiyorsunuz, tanımıyorsunuz...

     Ebeveynlerin davranışları, bir bireyin hem fizyolojik hem de psikolojik gelişimi açısından oldukça önemlidir. Çünkü biz doğduğumuz andan evleneceğimiz ana kadar bu insanlarla bir arada yaşıyoruz. Doğduğumuz andan evleneceğimiz ana kadar onlara ihtiyacımız var... Anne ve babası tarafından sürekli eleştirilen, aşağılanan, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz bırakılan çocuklar değersizlik ve yetersizlik duygularıyla büyüyor. Bu değersizlik ve yetersizlik duyguları özellikle bizi ergenlik çağında daha çok etkiliyor. Kendimizi değersiz, yetersiz, başarısız hissettiğimiz en hassas dönemlerden birisi. Kişiliğimiz aslında biz ergenlik dönemindeyken oluşumunu tamamlıyor. 

     Ebeveynler tarafından aşılanan bu olumsuz durumlar, zamanla bizde psikolojik rahatsızlıklara neden oluyor. Psikolojik sorunlarla baş edebilmemiz için çoğunlukla antidepresanda çare arıyoruz ama bu durum bizi daha da kötüleştiriyor. 

      Ben bu konuda birçok araştırma yaptım ve birçok kitap okudum. Vardığım sonuç şuydu: Bilinçaltı-mız %95 oranla bizi yönetiyor. Bilinçaltımızda eğer bu olumsuz duygular kayıtlıysa, bilinçaltımız bunu sürekli bize hatırlatıyor. Aslında bilinçaltımız bu şekilde bizi koruyor, ancak biz bilinçaltımıza hep negatif düşünceler yüklediğimiz için hep negatifi hayatımıza çekiyoruz. Böylelikle zamanla psikolojik sorunlarla karşılaşıyoruz. 

      Aslında bu psikolojik sorunlardan kurtulmanın en iyi ve bedava yolu, bilinçaltımızda yer alan bu düşüncelerden kurtulmak! Okuduğum bir kitapta şu yazıyordu: "Düşünceler duyguları yaratır. Sen neyi düşünürsen, o duyguyu yaşarsın!" Kısacası bizim yapmamız gereken şey, bilinçaltımızda ne kadar negatif düşünce varsa, bunları olumlu düşüncelerle değiştirmek... Kolay değil ancak bunu yaptığınızda tamamen iyileşeceğinizi garanti ederim! Çünkü ben de bu uygulamayla birçok psikolojik sorunun üstesinden gelmeyi başardım! 
 
     Kendinizi Yaradanın koşulsuz sevgisine bırakmalısınız! Öncelikle Allah'ın bize sunduğu koşulsuz sunduğu sevgiyi önce kendimize vermeliyiz! Bunu yaparak, bilinçaltımızdaki bu negatif duygulardan kurtulmuş oluruz. Diğer yandan hiçbir duygunuzu saklamayın ve kabule geçin! Örneğin bir arkadaşınız sizi sinirlendirdiyse veya üzdüyse, bu duyguyu saklamayın ve dışa vurarak kurtulmaya çalışın. Bu sayede bu duygudan kurtulduğunuz için bilinçaltınızda yer almayacak. 

      Bilinçaltımızda yer almasını istediğimiz tüm pozitif ve güzel düşünceleri her gün kendi kendimize telkin edebiliriz. Öğrenmek istediğimiz tüm soruların cevaplarını evrene sorabiliriz. Ancak evrene soru sorarken bazı soru kalıplarına da dikkât etmek gerekiyor; 
  1. Evrene soru sorarken asla "neden" sözcüğünü kullanmayın. Bunun yerine "nasıl" sözcüğünü kullanmak daha iyidir. Buna örnek vermek gerekirse; "Neden kilo veremiyorum?" yerine "Nasıl daha sağlıklı ve hızlı kilo verebilirim?" diyebilirsiniz.
  2. Evrene soru sorduğunuzda cevabı için acele etmeyin. Evren genelde sorduğumuz cevapları gerek insanları kullanarak gerek yaşatarak vermektedir. Bu nedenle evrene sorduğunuz cevaplar için acele etmeye gerek yok.

      Dediğim gibi, insanların psikolojik sorunlar yaşamasının temeli bilinçaltıdır. Bilinçaltımızda kayıtlı olan bazı negatif düşünce ve olaylar, ileriki yaşlarda bize psikolojik hastalık olarak dönebilmektedir. Psikolojik sorunlardan kurtulmanın en iyi ve ücretsiz yolu ise bilinçaltımızda yer alan bu düşünceleri, olumlu ve pozitif düşüncelerle yok etmektir. Fizik derslerinde hatırlayın; (+) pozitif kuvvet her zaman (+) pozitifi, (-) negatif kuvvet her zaman negatifi çeker. Hiçbir zaman pozifit ve negatif kuvvetler kendilerini çekmez ve birbirlerini iterler. 

     Söz konusu siz bilinçaltınıza hep olumlu ve pozitif düşünceler yüklediğinizde, negatif ve karamsar düşünceler otomatik olarak kaybolacak ve siz de bu psikolojik rahatsızlıklardan kurtulmuş olacaksınız!










Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

16 Nisan 2023 Pazar

Bilinçaltı Nedir? Bilinçaltı ile İlgili Neler Biliyoruz?

Bilinçaltı Nedir? Bilinçaltı ile İlgili Neler Biliyoruz?


Bilinçaltı hakkında birçok araştırma yapılıyor. Bilinçaltı hakkında yapılan birçok araştırma, birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Bu yazımızda bilinçaltının ne olduğu, ne işe yaradığı ve hayatımızdaki rolünü sizlerle paylaşacağım.

Rüyalarımızın çoğunlukla bilinçaltımızda kayıtlı olaylardan kaynaklandığını artık çoğumuz biliyoruz. Bilinçaltı denilen olgu, tıpkı bir bilgisayarın hard-disc'ine benziyor. Bu bilinçaltı denen olgu, daha biz anne karnındayken ve henüz dört aylık iken oluşmaya başlıyor. Bu sebeple annemizin karnındayken annemizin davranışları, konuşmaları ve diğer insanlarla iletişimi bir şekilde bilinçaltımıza kaydediliyor.

Biz genelde bilincimiz tarafından yönetildiğimizi zannetsek de, aslında bizi yöneten bilinçaltıdır. Bilinçaltımız %95'lik bir oranla bizi yönetiyor. Aynı bir bilgisayarın hard-disc'i gibi tüm olayları kay-dediyor ve hayatımızda bir şekilde karşımıza çıkarıyor.

Günümüzde depresyon, anksiyete bozukluğu, panik atak gibi psikolojik rahatsızlıkların temel-inde bu bilinçaltımızda yer alan olgu ve olaylar yatıyor. Bu nedenle günümüzde bilim insanları, bil-inçaltımız hakkında birçok araştırma yürütmektedir. Örneğin sürekli kendini değersiz ve mutsuz hisse-den bir insanın, bir şekilde daha önce böyle davranmasına neden olan ve bilinçaltında yer alan değersizlik yaratan bir olayı yaşaması olabilmektedir.


Dediğim gibi bilinçaltımız daha biz anne karnındayken oluşmaya başlıyor. Yani biz doğmadan önce bilinçaltımız yaratılıyor. Bu nedenle biz anne karnındayken annemizin ve babamızın davranış ve tut-umlarından etkilenebiliyoruz. Örneğin annemiz biz daha doğmadan önce "Bunu neden doğurmak zorundayım? Ben bu çocuğu istemiyorum!" şeklinde bir konuşma yapar. Belki bunu kazaran ve o anki hassasiyetle yapmış olsa da, bilinçaltımız bunu bizi değersiz hissettirecek şekilde kaydeder. Bu nedenle bu şekilde doğan çocuklar değersiz, kendini sevmeyen ve özgüveni düşük çocuklar olarak yaşamaya başlarlar. Bilinçaltımızda bu olgular temizlenmedikçe ömür boyu bu duygu ve düşünceleri yaşamaya devam edeceğiz.

Geçen okuduğum bir kitapta "düşünceler duyguları yaratır" diye bir yazı okumuştum. Meğerse biz ne düşünüyorsak, bu duyguya sahip oluyoruz.



Bilinçaltımız hiçbir şeyi iyi-kötü, güzel-çirkin ayrımı yapmaksızın kaydediyor. Tıpkı biz bir bilgisayara bir dosya kaydederken, bilgisayarımızın bunu iyi-kötü ayrımı yapmaksızın kaydetmesi gibi. Peki, na-sıl oluyor da, bilinçaltımızın kaydettiği bu olaylar hayıtımızı yönetebiliyor? Bizi yöneten olgu aslında çoğunlukla bilinçaltımız oluyor. Bilinçaltımız bizim kaydettiğimiz bu olayları hayatımız boyunca karşı-mıza çıkarıyor. Bu olaylar çok eski de olabilir, şu an da olabilir. Bilinçaltımızdaki kötü ve olumsuz düşünceleri arındırmadığımızda birçok psikolojik sorunlarla karşılaşabiliyoruz.

Bu yaşadığımız psikolojik sorunların nedeni, önceden beyinden kaynaklanan bir sorun olarak dü-şünülmekteydi. Fakat zamanla yapılan araştırmalar, bunun beyinden değil bilinçaltında kaydedilen birtakım olaylar sonucunda gerçekleştiğini göstermektedir. Peki bilinçaltımıza girebilmek ve orada ya-şanan olayları açığa çıkarabilmek mümkün mü?



Filmlerde ve dizilerde mutlaka hipnotize ile karşılaşmışsınızdır. İşte günümüzde psikologların birçoğu,bilinçaltımızın derinliklerine inebilmek ve sorunu anlayabilmek amacıyla bu yönteme başvu-ruyor. Hipnoz sırasında bilincimiz uykuya giriyor ve bilinçaltımız devreye giriyor. Bu sayede uzman-lar, yaşadığımız psikolojik sorunların hangi olaydan kaynaklandığını bulabiliyorlar. Bu bir çeşit bilinçaltıyla iletişime geçebilme tekniğidir. Daha sonra bu olay açığa çıktığında, bu travmayı atabilmek için çeşitli teknikler uyguluyorlar. Bu travmayı attığımızda şu anki yaşadığımız psikolojik so-runlardan kurtulabiliyoruz.


Bilinçaltımıza Format Atabilmek Mümkün mü?

Aslında benim de merak ettiğim bu konu, oldukça karmaşık. Eğer bilinçaltımız sıfırlanabiliyorsa ve böyle bir şey mümkünse, bunu yapabilmemiz durumunda neler olabileceğini bilmiyorum. Yaptığım birtakım araştırmalar sonucunda, bilinçaltına format atılabileceğini öğrendim. Ancak, bu bilinçaltına format atılırsa, bu durum tüm anılarımızın silinmesine, öğrendiğimiz ve bildiğimiz ne varsa tamamen silinmesine de neden olabilir. Bu durum belki hafızamızı da kaybetmemize neden olabilir. Ben bilinçaltımızın hafızayla ilgisi olduğunu da düşünüyorum.

Önceden öğrendiğimiz bir şeyi hâlâ hatırlamamızı sağlayan şey bilinçaltıdır. Aynı zamanda örne-ğin ateşe elimizi sürersek elimizin yanacağını bilmemizi sağlayan da bilinçaltıdır. Kısacası bilinçaltına format atılması mümkünse ve bu durum gerçekleşirse, hepsi ama hepsi silinecek! Tıpkı bilgisayara format attığımızda ilk aldığımız ana dönmesi gibi... Kısacası bilinçaltımıza format atıldığında, yeni doğmuş bir bebek gibi olacağız.

Benim merak ettiğim konu ise böyle bir şeyin gerçekten mümkün olup olmadığı... Düşünüyorum da bilinçaltımız bilgisayarın hard-disc'i gibi çalışıyor. Gerekli gereksiz tüm bilgileri kaydediyor. Bilgisayara format atmak ve tüm bu bilgileri silmek mümkün olduğu gibi aynı şey de bilinçaltımız için söz konusu olabilmektedir.




Bilinçaltımızı Sıfırlamadan Temizlemek Mümkün mü?

Birçok uzman bilinçaltımızı kötü duygu ve düşüncelerden temizlemenin mümkün olduğunu savun-maktadır. Bunun için birçok yöntem (meditasyon ve nefes gibi) tavsiye ediliyor. Uzmanlara göre bil-inçaltımızda yer alan olumsuz duygu ve düşüncelerden, bu uygulamaları düzenli şekilde uyguladığı-mızda düzelebileceğimizi söylemektedir. Tek yapmanız gereken hiçbir şey düşünmemeye çalışmak ve sık sık olumlu duygu ve düşünceleri bilinçaltımıza yerleştirmektir. Fakat, bu duygu ve düşünceler biz daha doğmadan önce oluşuyor! Bu duygu ve düşünceleri olumluya dönüştürmek nasıl mümkün olabilir ki? Bazı uzmanlar ise bu duygu ve düşüncelerin bilinçaltında "anı defteri" olarak kaydedildiğini ve bu anı defterinde eksik kaydedilen olaylar tamamlanmadıkça, bilinçaltımızın temizlenmesinin mümkün olmadığını söylüyorlar.

Kısacası bilinçaltımızı sıfırlamadan temizlemenin mümkün olup olmadığı tam bir muamma... Ancak kesin olan bir şey var ki, bir şekilde bu bilinçaltımızda kayıtlı olayları temizlemedikçte psikolo-jik sorunları yaşamaya devam edeceğiz. Bir şekilde bir yöntem bulup bu olayları temizlemek şart!... Aksi hâlde korku, endişe, değersizlik ve yetersizlik duygularını yaşamaya devam edeceğiz.



Bilinçaltımız ile Rüya Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır?

Fark ettiyseniz rüyalarımızda hep geçmişle ilgili rüyalar görürüz. Örneğin doğduğumuz ve büyüdüğü-müz evi, önceden tanıdığımız insanları vs. Bu bilgiler zaten bilinçaltımızda kayıtlı. Bu sayede bilinçaltımız rüyalarımızı büyük bir oranla etkiliyor. Zannedildiği gibi zihnin yarattığı bir şey değil... Zaten bu rüyalarımızın kaynağı, bilinçaltımızda kaydedilen olaylardır. Bu nedenle biz her rüya gördüğümüzde geçmişimizle ilgili olaylar yaşarız. Bilinçaltımız biz farkında bile değilken bu olayları kaydedip, hafızada biriktiriyor. Bu nedenle, "Neden rüya görüyoruz?" sorusuna "Bilinçaltı!" diye cevap vermek yanlış olmayacaktır!