if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım : 2017

28 Aralık 2017 Perşembe

Yılbaşı (Noel) Kutlamak Caiz Değildir!

Yılbaşı (Noel) Hristiyanların, Hz. İsa aleyhisselamın doğum gününü kutladıkları bir gündür. Zira, Hz. İsa'nın doğum günü belli değildir. Hristiyanlar, Hz. İsa'ya (haşaa) Allah'ın oğlu demektedirler. Allah, bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesîh'dir diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır.(Maide; 17)

İşte bu nedenle, o kafirlerin bayramını kutlamak caiz olamaz. Yılbaşı gecesi, ahlaksızlıkların, günahların en çok yaşandığı gecelerden bir tanesidir. Maalesef Müs-lümanlar arasında da yılbaşı kutlamak bir hayli yaygın bir durumdadır. Ne var ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: "Kim hangi kavme benzemeye çalışır-sa, o kişi onlardandır." (Hadis-i Şerif) 

Bize ne oluyor ki, onca kutsal gün, gece ve bayram-larımız varken, kafirlerin yılbaşılarına, geleneklerine önem gösteriyoruz? Hz. İsa aleyhisselam gibi bir bü-yük peygamberin doğum gününü, Hristiyanların ade-tiyle kutlamak ne kadar doğru olabilir?

Allah-u Zülcelal, zerre kadar zulmetmeyin o zalimle-re buyururken, yılbaşı kutlamak bu zalimlere zulmet-mek anlamına gelmiyor mu? Bakın; "zerre kadar" di-yor. Yılbaşı, noel kutlamak zerreyi aşıyor bile! Ancak ne yazık ki, biz gavurların bayramını kutlamaya onlardan daha çok hevesliyiz! Yılbaşında %98'i Müs-lüman bir ülkede, her taraf süsleniyor, her taraf noel hazırlıklarına girişiyor. Noel babalar her tarafta cirit atıyor. 

Vallahi, bana ister kızın, ister küfredin; ben size bu uyarıyı yapmak zorundayım. Çünkü iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, bir Müslüman olarak üzerime farzdır. Ben bunu yapmazsam, belki de o kişiler ahiret-te benim yakama yapışacak, "neden bizi uyarmadın" diye. Onun için ben bu uyarımı yapmak istedim. Noel kutlayıp Hristiyanlara benzeyeceğimize; bakın, 31 Aralık aynı zamanda Mekke'nin fethidir, gelin bunu kutla-yalım. Ne işimiz var gavurların bayramlarında? 

Şehitlerimiz, gazilerimiz, bize bu vatanı üzerinde Hristiyan adetleri kutlansın diye değil; Müslüman bir ülkede Müslümanların rahatça ibadet edebilmeleri, Müslümanlığın hakkını verebilmeleri, bu topraklarda ezan sesleri-nin yükselmesi için canlarını, kanlarını bizler için feda etmişlerdir. Biz Hristiyan adetini bu topraklarda yaygın-laştırırsak, bir de o ecdadımızın haklarına girmiş oluruz. Onun için sizden ricam, ne olur özümüze dönelim! Hr-istiyanların bayramlarını kutlamak yerine, dinimizde yer alan mübarek gün ve geceleri kutlayalım! Sadece adı-mız Müslüman kalmasın! Lütfen, sizden bunun için önemle rica ediyorum! 

Selamun Aleyküm

14 Kasım 2017 Salı

Adaletin Önemi

Bugün aslında, hepimizin bildiği ancak dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu 'adalet' kavramından ve öneminden bahsetmek istiyorum. Başlamadan önce, bu yazımı beğendiyseniz +1 tuşuna basmayı unutmayın. Yazılarımı kaçırmamak için bloğumu takip edebilirsiniz. Bana destek olmak için, Google Reklamları'na tıkla-mayı ihmal etmeyin.

Adalet Kavramı

Adalet, eşitlik demektir. İnsanlar arasında eşit davranmak, haklı-yı, haksızı belirlemektir. Adalet, insanlar arasında güven, huzur ve refahın gelişmesinde en önemli faktördür. Adalet, her bireyin ihtiyacıdır.



Adaletin Önemi
Adalet, toplumun güven ve refahı için çok önemli bir faktördür. Adalet sayesinde insanlar öldürülme, zarar görme tehlikelerinden emin olarak yaşarlar. Adaletin hakim olduğu bir ülkede suç olmaz. İşlenen suçlar, adaletin zayıflığından kaynaklanır.

 1. Devlet ve Asayiş Açısından Adaletin Önemi  
Adalet, sadece genel olarak değil, insanlar arasında da olması gereken bir durumdur. Adil olan insan, her türlü ilişkilerinde haklı ve haksızı ayırabilir, doğru ve yanlışı daha iyi belirleyebilir. Devlet, haklıyı ve haksızı en iyi şekilde tespit etmeye çalışmalı, bunu yaparken rüşvet ve adam kayırmacılık gibi adil olmayan davranışlardan kaçınmalıdır. Bu sağlandığı takdirde, adalet kusursuz olarak işleyecektir.
    Adil olan bir devlet yaklaşımı, insanların barış içinde, güven içinde yaşayabilmelerini sağlar. İnsanlar arasında bağlılık ve kardeşlik bağları gelişir. İnsanların gelişmesi, ülkelerin de gelişmesi anlamına gelmektedir.

2. İnsanlar Arasında Adaletin Önemi
Adil olan bir insan, hayatının her alanında başarılı olur. Çün-kü, hayatında hep hakka hukuka dikkat eder, insanların hakkını yememeye çalışır. Böyle bir insan da, toplumun takdirini kazanır.  Hayatında adil davranmayı amaç edinmeye çalışan insanlar, insan haklarını gözetir, haksızlığa tahammül etmezler.
Hak yemekten, adaletsiz davranışlardan, zulümden kaçınırlar.

3. Dinimiz Açısından Adaletin Önemi
Dinimizde adaletin büyük bir yeri vardır. İslam, daima adil olmayı, haksızlık yapmamayı emreder. İnsanlar arasında adil olmak, haklıyı haksızı bilmek, suçlu olana hak ettiği cezayı vermek, Allah'ın bize bir emridir. Adil olurken; dili, dini, mezhebi ne olursa olsun, herkese eşit davranılmalıdır. Bunu yapmak Allah'ın rızasını kazanmaya; adil davranmamak, kul hakkı yemek, insanlara zulmetmek ise, Allah'ın gazaplanmasına neden olabilir. Bunun için Allah'ın rızasını kazanmak isteyen bir insan, hayatının her alanında adil olmalıdır.

Sonuç olarak adalet, bugün dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu durumdur. Maalesef günümüzde yapılan zulümlerin, kıyımların ardı arkası kesilmiyor. Çünkü, adalet mekanizması düzgün çalışmıyor, insanlar adil davranmıyor. Adalet kim daha paralıysa, ona çalışıyor. Parası olmayan ufacık suçtan cezalandırılıyor. Parası olmayan ise, en büyük suçlardan bile ceza almıyor. Toplumun refahı için başta devletimiz olmak üzere tüm insanlar, adalet kavramını hayata geçirmektedir. 

12 Kasım 2017 Pazar

III. Dünya Savaşı Çıkınca Olacak Şeyler

III. Dünya Savaşı Çıkınca Olacak Şeyler

Son zamanlarda, özellikle ortadoğudaki karışıklıklardan akla gelen bir soru var. "III. Dünya Savaşı ne zaman olacak ve sonuçları nasıl olacak?" Öncelikle, III. Dünya Savaşı hangi sebeplerden dolayı çıkabilir, onu birlikte değerlendirelim. Başlamadan önce, bu yazımı beğendiyseniz +1 tuşuna basmayı ve yazılarımı kaçırmamak için, bloğumu takip etmeyi unutmayın. Bana destek olmak için de, lütfen Google Reklamları'na tıklamayı da ihmal etmeyin. Hazırsanız başlayalım.

1. Ortadoğu 
Ortadoğu, Müslümanların en çok yer aldığı bir coğrafyadır. Ortadoğuda tek hak sahibi ülke ise Türkiye'dir. Ancak, ortadoğu, birçok ülkenin sahip olmak istediği zengin petrol yataklarını barındırmaktadır ve bu zengin petrol yataklarına sahip ortadoğu ülkelerinin birçoğu, zaten güçsüz ülkelerdir. Her güçlü ülke başta ABD olmak üzere, burada hak sahibi olmak istemektedir. 
Böyle bir pasta dilimi düşünün. Sadece bir dilim pasta var. Bu lezzetli pastadan yemek isteyen 10 kişi olduğunu düşünün. İşte III. Dünya Savaşı'nı tetikleyecek en önemli olaylardan biri de budur. Her güçlü devlet, bu pastadan bir pay almak isteyince, ister istemez büyük bir savaşın fitilini ateşleyecektir. 

Ortadoğuda en güçlü ve tek hak sahibi ülke Türkiye'dir. Türkiye, ortadoğudaki güçsüz Müslüman ülkelerin umudu haline gelmiş bir ülkedir. Çünkü, zalimin kılıcını kırmayı başarmış, Müslümanların barış ve mutluluk içerisinde yaşaması için gayret sarfeden bir ülkedir. Böyle bir ülke, elbette ortadoğudaki zengin petrollere sahip olmak isteyen ülkelerin işine gelmez. Bu ülkenin de saf dışı bırakılması gerekir. Türkiye'nin topla, tüfekle yok edilemeyeceği de aşikârdır. Ancak bunu terör örgütleriyle yapabilmeyi uman Amerika ve diğer ülkeler, başarısız olmaktan öteye gidemiyorlar. İşte, bu da ister istemez Türkiye'yi üçüncü dünya savaşına sokacaktır. Çünkü, Türkiye'nin güvenliği ortadoğunun güvende olmasına bağlıdır ve Türkiye, bu güveni sağlamak için sa-vaşacaktır. 

2- Tükenen Kaynaklar
III. Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden olacak en önemli sebeplerden biri de, kaynakların hızla tükenmesidir. Bu kaynaklar, ülkelerin var olması açısından son derece önemlidir ve birinde olmadığında o ülke daha fazla yaşamını sürdüremeyeceği için, o kaynaklara sahip olmak için savaşmak zorundadır. Günümüzde başta petrol olmak üzere, birçok yeraltı ve yerüstü kaynaklar tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu da, bir III. Dünya Savaşı'nın çıkması için yeterlidir. Şimdi bu kaynaklardan ve tükenmeleri durumunda nelerle karşılaşılabileceğinden bahsedelim:
     1- Petrol


 Petrol, ülkelerin hayatlarını devam ettirebilmeleri için belkide en önemli yeraltı kaynağıdır. Yediğimiz yemeklerden, kullandığımız elektriğe kadar her şeyi, petrol sayesinde elde edebiliyoruz. Bugün teknolojilerin gelişmesinde, sağlık, eğitim ve ulaşımda önemli bir kaynak haline gelmiştir. Ancak ne var ki, petrol hızla tükenmektedir. İnsanlar sürekli petrolü, aşırı bir şekilde kullanmaktadır. Böyle giderse petrol, son 10 yılda tamamen tükenecektir. Birçok ülkede, bitme eşiğine ulaştı bile. Petrol yok olduğunda ne gibi sorunlara yol açacak, kısaca sıralayalım: 
  1. Elektrik olmaz,
  2. Elektrik olmayacağından teknoloji de olmaz,
  3. Petrol olmadan uçak, araba gibi taşıtlar da olmaz,
  4. Yiyeceğimiz yemeklerin üretilmesi daha uzun zaman alır,
  5. Savaşlar daha da çoğalır.
Petrolün III. Dünya Savaşı'nın başlamasında büyük bir rolü olabilir. Çünkü, petrol bu sıraladığımız durumları sağlamak için kullanılır. Bir ülkede veya birkaç ülkede petrol tükendiğinde, petrol yönünden zengin ülkelerin petrollerini ele geçirmek isteyeceklerdir. Her zaman güçlü olan kazanır sözü, üçüncü dünya savaşında geçerli olmayacaktır çünkü, kazanan olmayacaktır! Birazdan bu söze kısaca değineceğiz. 

    3- Nükleer Silahların Kullanılmasındaki Artış
Dünyada, tek seferde 1.000.000 insanı rahatlıkla öldürebilecek nükleer silahlara sahip olan ülkeler şunlardır: 
  • Amerika Birleşik Devletleri,
  • Kuzey Kore,
  • İran,
  • İsrail ve
  • Hindistan.
Bu ülkelerde ölümcül dozda nükleer silahlar bulunmaktadır. Ve son yıllarda bu kimyasal silahların kullanımı da artmıştır. 


Hatırlayacağınız üzere, Kuzey Kore kimyasal silahlarla ilgili birçok deneme yapmış ve bu da ABD ile aralarında gerginliğe sebep olmuştur. ABD ile Kuzey Kore bir savaşa girerse, bu da III. Dünya Savaşı'na gireceğimiz anlamına geliyor çünkü, aynı kimyasal silahlara sahip 5-6 ülke daha var ve bu 5-6 ülke de kimyasal silahlarını birbirlerinin üzerinde denemeye kalkışabilir. Bu da III. Dünya Savaşı'nın fitilini ateşleyen sebeplerden biri olabilir. 

Bu saydıklarım, tamamen bir iddiadan ve tahminden ibarettir. Aslında, bu yaptığım tahminlerde haksız da sayılmam. Eğer bir haksızlık yaptıysam, yorumlarda belirtmeyi unutmayın. 

III. Dünya Savaşı'nın Sonuçları Neler Olabilir?




İlk önce şunu belirteyim, bu savaşın kazananı olmayacak. Kısacası III. Dünya Savaşı, insanlığın hatta tüm dünya hayatının sonunu getirecektir. Çünkü, her ülke birbirine karşı bu kimyasal silahları kullanacaklardır. Dediğimiz gibi kimyasal silahlar, kullanıldıkları bölgede tek seferde milyonlarca insanın ölmesine neden olabilecek güçtedir. Sadece insanlar değil, hayvanlar ve bitkiler de bu kimyasal silahların yol açtığı sonuçlardan nasibini alabilmektedir. Kimyasal silahlar yüzünden, dünya yüzeyinde solunabilir bir havanın varlığı, artık mümkün olmayacaktır. Kısacası, III. Dünya Savaşı belki de dünyanın sonu olabilir. 

Albert Einstein şöyle demiştir: 


3. Dünya savaşında hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya savaşında taş ve sopalar olacağını biliyorum.

Bu yazımı beğendiyseniz, +1 tuşuna basmayı ve bu yazılarımı kaçırmamak için bloğumu takip etmeyi unutmayın. Bana destek olmak için, lütfen Google Reklamları'na tıklamayı da ihmal etmeyin.

İlgi ve alakanız için teşekkür ederim. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...
Kaan Akalın





11 Kasım 2017 Cumartesi

Açıköğretim Fakültesi Sistemi ve Sorunları

Herkese merhaba! Bugün Açıköğretim Fakültesi sisteminden ve sıkıntılarından bahsetmek istiyorum. Ben de Açıköğretim Fakültesi İşletme öğrencisiyim. Burada belirtmek istediğim şey, açıköğretimin hiç de kolay olmadığı... Şimdiki aklım olsa, asla açıköğretim okumazdım. Şimdi açıköğretimin ne gibi sorunları var, hep beraber bakalım:
  1. Dersler: Dersler, önceki gördüğünüz derslerle aynı olabilir ama bu derslerin kolay olacağı anlamına gelmez. Size ders veren bir hoca yok, tüm derslerden kitaplardan çalışarak anlamak zorundasınız. Sınavlar, kitaptan yapılıyor ve sorular, kitabın her yerinden çıkabiliyor. Bu da demek oluyor ki, sınavdan geçmek istiyorsanız, bu kitapları yutmak zorundasınız. Hem de hepsini...
  2. Kayıt: Kayıt sırasında birçok evrak istiyorlar. Her yere gönderiyorlar. Erkeklere hele işkence oluyor. Askerlik durum belgesi, vesikalık fotoğraf vs. Harç parasını saymıyorum bile.
  3. Sınavlar ve sınava giriş yerleri: Çok ters yerlere gönderiyorlar. Özellikle bir günde iki farklı okulda sınava girmeniz gerekiyorsa, işiniz zor demektir. Geçen sene sabahki sınavım, Kadırga/Fatih'te öğleden sonraki sınavım Bayrampaşa'daydı ve az daha yetişemiyordum. Sınavlarda bir de yeni bir sistem eklendi; 4 yanlış bir doğruyu götürüyor. Yani siz ya hiç yanlış yapmayacaksınız ya da bilemediğiniz soruları yapamayacaksınız. Bu da bayağı bir puan kaybına neden oluyor. Siz eski sistemde 40-50 alabiliyorken, 2,5 alabiliyorsunuz. 
Kısacası, aklınız varsa sakın açıköğretime yazılmayın. Yaptığınız sadece para ve zaman kaybı olur. 

Bu yazımı beğendiyseniz +1 tuşuna basmayı ve yazılarımdan haberdar olmak için beni takip etmeyi unutmayın. Bana destek olmak için de lütfen Google Reklamları'na tıklamayı ihmal etmeyin.

İlgi ve alakanız için teşekkür ederim
Kaan Akalın

10 Kasım 2017 Cuma

Boşanmaların Artma Sebepleri ve Bazı Çözüm Önerileri

Boşanmaların Artma Sebepleri ve Bazı Çözüm Önerileri

Günümüzün belki de en önemli sorunlarından biri, son yıllarda artan boşanma olaylarıdır. İnsan, onunla yaşayacak, onunla paylaşımlarda bulunacak, iyi günde ve kötü günde yanında olacak bir eşe ihtiyaç duyar. Ancak maalesef, günümüzde en ufak tartışmalar bile boşanma aşamasına getirebiliyor. Burada en çok zarar gören de, maalesef çocuklar oluyor. Bu konuda biraz hassas biriyim, çünkü benim de annem ve babam 10 sene önce ayrılmışlardı. Çocuklar ya annelerinden ya da babalarından ayrılmak zorunda kalıyorlar. Halbuki anne ve baba, çocuk için hayattaki en değerli varlıklardır. Anne ve baba çocuğunu besler, onu eğitir, sevgisiyle şefkatiyle büyütür. Boşanma, bu iki varlığı kaybetmeye neden oluyor. Bu da çocuklarda depresyon başta olmak üzere, birçok psikolojik soruna neden oluyor. Bu yazımda da, bu boşanmaların daha çok nelerden kaynaklandığını ve buna nasıl bir çözüm getirilebileceğini anlatmaya çalıştım. 

Boşanmaların Artma Sebepleri ve Çözüm Yolları

Boşanmaların neden arttığı ile ilgili birçok neden ortaya konabilir. Bunlardan kısaca değinmek gerekirse; 
  • Eşler arasında kendini alttan alamamak: Belki de yaşanan tartışmalardaki en büyük problem, karı-koca arasında yaşanan tartışmada, bir tarafın diğer tarafa kendini kanıtlama, hep kendini haklı çıkarmaya çalışma davranışıdır. Bu davranış, iki tarafın birbirine karşı daha fazla saldırganlaşmasına ve sonuç olarak da evliliklerin bitmesine neden olabilmektedir. Karı-koca arasında tartışmalar olabilir ve bu son derece normal bir şeydir. Ancak bireyler, kendilerini alttan aldığında, hatasız bile olsa, karşısındakini haklı görmek durumundadırlar. Böylece, evlilik yara almadan sürer gider. 
  • Eşlerin ailelerinin aşırı baskısı: Bu durum da, boşanmaların artmasında en büyük etmendir. Eşlerin aileleri, sürekli evliliklerine müdahil olurlar. Bu da her iki tarafın huzursuz olmasına ve evliliğin sona ermesine neden olabilmektedir. Sonuç olarak, evlenen iki insan; kendi ayaklarının üzerinde durabilen, yetişkin ve sorumluluk sahibi insanlardır ve aileler müdahil olmadan da, kendi sorunlarını kendileri halledebilirler. İşte görüyoruz, gelin kaynana kavgaları, işte sürekli karı kocanın her işine burunlarını sokmaları vs. Burada önemli olan, karı-kocanın artık kendi ayaklarının üzerinde durabilmeleri ve artık kendi kararlarını kendileri alabilmeleridir. Sürekli müdahil olunan bir evlilik, ne kadar ayakta kalabilir?
  • Sorumluluklardan kaçınmak veya sorumluluk almamak: Eşler, birbirlerine karşı sorumludurlar. Kadının kocasına karşı, kocanın da karısına karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklar yerine getirilmediğinde veya eksik yerine getirildiğinde, evde huzursuzluk başlar ve bu huzursuzluğu büyük tartışmalar izler. Sonuç olarak yine soluğu, mahkemelerde alırlar. Aslında en basitinden, erkek eve para getirmekle ve ailesini geçindirmekle yükümlüdür. Kadın ise ev işlerinden ve çocukların bakımından sorumludur. Biri sorumluluğu yerine getirmezse, bu evlilik ne kadar yürüyebilir? Kısacası, evliliklerin devam edebilmesi için, sorumlulukların bilinmesi ve yerine getirilmeye çalışılması son derece önemlidir. 
  • Maddi problemler: Ülkemizde, boşanmaların belki de en büyük sebebi, maddi problemlerdir. Çalışan karı veya koca, evin ekonomisini sağlayamadığında ve evin ihtiyaçlarını temin edemediklerinde, artık o evliliğin yürüyemeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Dediğimiz gibi, erkek çalışarak evininin geçimini sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü yerine getirmediğinde, hem sorumsuz biri hem de ailesini muhtaç eden biri olarak anılmaya başlar. Kadın ise eğer kazanılan parayı israf ediyor, olur olmaz şeylere harcıyorsa, maddi problemlerden erkek kadar kadın da sorumludur. Erkeğin evin geçimini sağlayabilmesi ve kadının da tasarruflu olması, evliliğin sağlığı için önem taşımaktadır. 
  • Aldatmalar: Bu durum, iki taraf için de geçerli. Eğer kişi evliliğinden mutsuzsa, o kişide mutluluğu bulamıyorsa, doğal olarak bu mutluluğu dışarıda arayacaktır. Aldatanın suçlu olduğu kadar, aldatılan da o denli suçludur. Aldatılan kişi, aldatan kişiyi mutsuz etmiş, ona sevgi verememiş, sorumluluklarını yerine getirememiş ise, bu da aldatılan kişinin suçudur. Bunun yolu hemen boşanmak olmamalıdır. Aldatılan kişi, neden aldatıldığını karşısındakine sormalıdır. Eğer kendisinde bir problem varsa, bunu düzeltmeye çalışacağına ilişkin, karşı bireyi ikna etmelidir. Sonuç olarak, aldatmak ve aldatılmak insanı sorumluluktan kurtarmaz. 
Bu nedenler arasında aslında hepsinin tek bir özeti var; "Sorumluluk". Sorumluluk hayatımızda olduğu gibi, evliliklerde de önemli bir noktadır. Nasıl hayatımızın her alanında sorumluluklarımız varsa, evlilikte de aynı şekilde sorumluluklarımız vardır. Hayatta ve evlilikte başarılı olmanın en önemli yolu ise, sahip olduğumuz sorumlulukları yerine getirmektir. Kişiler, kendilerine karşı sorumlu oldukları kadar karşısındaki insanlara karşı da sorumludurlar. Karı-koca bu bilinçle hareket etmelidir. 

Bu yazımda elimden geldiği kadar, boşanma nedenlerinin bazılarını ve çözüm yollarını sizlerle paylaşmaya çalıştım. Gerçekten, boşanmalar her yıl katlanarak artıyor ve ülkemizin en önemli kurumu olan ailelerin dağılması, hem ülkemize hem de milletimize ciddi zararlar veriyor. Bize düşen, evliliklerde boşanmayı en son çare olarak düşünmek, birbirimizi tamir etmek ve her şeye rağmen birbirimizi sevebilmektir. Çocukların anne ve babaya ihtiyacı olduğunu unutmayalım. Nasıl bir insan tek bir akciğerle yaşayamaz, işte çocuklar da anne ve babadan ayrı olarak yaşayamaz. 

Ben bu yazıyı, kendimden pay biçerek yazdım aslında. Çünkü, annem ve babam boşandığında ağır psikolojik sorunlar yaşadım. Başkalarının da yaşamasını istemiyorum.Bu yazımı da okuyan anne ve babalar, umarım bu yazdıklarımdan kendilerine örnek alırlar.

Bu yazıyı beğendiyseniz, +1 tuşuna basmayı ve yazılarımı kaçırmamak için, bloğumu takip etmeyi unutmayın. Blogta yer alan Google Reklamları'na da tıklamayı ihmal etmeyin.

İlgi ve alakanız için teşekkür ederim.
Kaan Akalın


9 Kasım 2017 Perşembe

Olumlu Düşün Olumlu Yaşa

Çekim yasasını duydunuz mu? Çekim yasası, insanların duygu ve düşünceleriyle birlikte, insanlara yön veren, meydana gelen olaylardır. Bizim yaşadığımız şeyler, aslında düşündüğümüz ve öyle yaşamak istediğimiz şeylerdir. Tabii ki, kaderde ne varsa onu yaşarız ama, bu bizim önlem almamamızı gerektiren bir şey değil. İnsanın kendi kaderine yön verdiğini söylesek, yanlış olmaz. Bizim her düşündüğümüz, her istediğimiz şeyi yaşadığımız, inkar edilemez bir gerçektir. 


     Olumsuzluklar ve olumluluklar da aynı şekilde gelişmektedir. Her zaman karamsar olan, her şeye olumsuz bakan bir insan, şüphesiz o olumsuz gördüğü şekilde yaşar. Her neyi kötü olarak görürse, onu da kendine çekiyor. Mesela, çok hasta birini düşünelim. Bu kişi, mesela kansere yakalansın. Sizce, bu kişi "Nasıl olsa öleceğim. Artık sonum geldi." derse, sizce bu hastalıktan kurtulma olasılığı nedir? Veya, sürekli bir işte başarısız olan biri, "Nasıl olsa yine başarısız olacağım." şeklinde düşünürse, zaten onun öyle olmasını istemiştir ve o iş de o şekilde olacaktır. Her zaman dediğim gibi; nasıl düşünürseniz öyle yaşarsınız.


Her zaman olumlu düşünen bir insan, şüphesiz ona göre bir hayat yaşar. Buna da şöyle örnek verebiliriz: Bir öğrenci bir sınavdan zayıf not aldığında, "Nasıl olsa çalışırım, düzeltirim" derse, mutlaka bu öğrenci bu sınavdan geçer. Çünkü, düşüncesi olumludur. Aslında olumlu olmamız gerekiyor, çünkü halen daha umutlarımız var. Umutsuz bir insan, zaten uzun süre hayatta kalamaz çünkü, hiç kimse umutsuz yaşayamaz. Umutlarımız, halen daha şükretmemiz gereken şeyler olduğunu, halen daha bazı şeyleri gerçekleştirebilmek için şansımızın olduğunu hatırlatır bizlere.



Olumsuz düşünmek, aslında umutsuz olmak ya da sahip olduğumuz umutların farkına varamamaktan kaynaklanıyor. Olumlu düşünmemiz gereken en önemli şey ise bence, halen daha hayatta olmamız, halen daha fırsatlarımızın olması, hatalarımızı düzeltme ve daha iyi işler yapabilme şansımızın olmasıdır. Zaten bunları düşünemeyen bir insan, hep kötü yaşar, hep sıkıntı içinde olur. Hatalarıyla dövünüp durur ama, o hatayı düzeltmeye çalışmaz. "Nasıl olsa yine başarısız olacağım." "Nasıl olsa yine hüsrana uğrayacağım." şeklinde düşünmeye devam eder ve düşündüğü şekilde yaşar.


Hayat her şeye rağmen çok güzel. Aslında hayatı olumsuzlaştıran, bizim olumsuz düşüncelerimizdir. Olumlu olarak düşünecek çok şeyimiz var aslında. Yaşadıklarımız her ne kadar zor olsa da, bazen bizi bıktıracak derecede olsa da, halen daha yaşanacak ve yapılacak çok daha güzel şeyler var ve bunlar bize çok da uzak değil, olumlu düşündüğümüz zaman.

Hayat, elbette sona erecek. Bundan hiç kimse kaçamaz. Ancak, sürekli kötümser, olumsuz, umutsuz düşünen insanlar, zaten kendilerini öldürmüşlerdir. Kendilerine verilen fırsatların, özelliklerin ve yeteneklerin farkında olamayan insanlar, asla başarılı olamazlar. Her zaman hayata ön yargılı yaklaşmak yerine, risk almak ve o riskten zevk almaya bakmak lazımdır. İşte o zaman olumsuz düşünmeyi bir kenara bırakıp, biraz da olsun güzel şeyler düşünmeye başlayabiliriz. Güzel şeyler düşünmeye başladığımız zaman da, güzel şeyler yaşamaya başlarız. Hepsi birer döngü aslında...

Bu yazımda, olumlu düşünmenin yararlarını ve olumsuz düşünmenin zararlarını anlatmaya çalıştım. Burada önemli olan, ne olursa olsun olumlu düşünmek gerektiğini insanlara anlatmak istememdir. 

Bu yazımı beğendiyseniz +1 tuşuna basmayı ve bu yazılarımı kaçırmamak için bloğumu takip etmeyi unutmayın. Bana destek olmak için de, lütfen bloğumda yer alan Google Reklamları'na da tıklamayı ihmal etmeyin. 

İlgi ve alakanız için teşekkür ederim. 
Kaan Akalın 

8 Kasım 2017 Çarşamba

AÖF Maliyet Muhasebesi Örnek Soru ve Çözümleri

Merhaba arkadaşlar, benim gibi AÖF mağdurları için Maliyet Muhasebesi örnek soru ve çözümleri ile tekrar karşınızdayım. Vallahi artık bu dersten geçmek istiyorum ve bu örnek ve çözümlerle geçeceğimize inanıyorum. Bu sorular ve çözümler daha çok vize ağırlıklı. Çünkü hem vizelere çok az kaldı hem de vizeden yüksek almak daha önemli. Mesela vizeden 70 aldınız,  final de 50 geldi. Hesaplayalım:

70 x 0,30 = 21
50 × 0,70 = 35
Ortalama = 56 ki, bu dersten geçmeniz için yeterli. İsterseniz, örnek sorulara geçelim:

Örnek 1:
İşletmenin maliyet merkezinde 3 işçi çalışmaktadır.
1. İşçinin saat ücreti 10 TL olup,
2 saat 001 nolu siparişte
3 saat 002 nolu siparişte
1 saat 003 nolu siparişte çalışmıştır.
2. İşçinin saat ücreti 20 TL olup,
4 saat 001 nolu siparişte
2 saat 002 nolu siparişte çalışmış
0,5 saat malzeme yetişmediği için boş geçirmiştir.
3. İşçinin saat ücreti 30 TL olup,
1 saat 002 nolu siparişte
2 saat 003 nolu siparişte çalışmış
1 saat bakım-onarım yaparak geçirmiştir.

  1. İşletmenin direkt işçilik gideri kaç TL'dir?
  2. İşletmenin en direkt işçilik gideri ne kadardır?
Çözüm:
  1.  1. İşçi: Direkt işçilik gideri --> 6 saat x 10 TL = 60 
endirekt işçilik gideri --> -
2. İşçi: Direkt işçilik gideri --> 6 saat x 20 TL = 120 TL
    endirekt işçilik gideri: 0,50 x 20 = 10 TL
3. İşçi: Direkt işçilik gideri --> 3 saat x 30 TL = 90 TL
    endirekt işçilik gideri --> 1 saat x 30 TL =  
             Direkt işçilik gideri toplam= 60 + 120 + 90
                                                            = 270 TL Direkt İşçilik Gideri

    2. Toplam endirekt işçi gideri: 40 TL Endirekt İşçilik Gideri

Örnek 2:
İşletmede ısıtma giderleri = 700 TL'dir. Gider yerleri ve dağıtım anahtarlarına ilişkin bilgiler şöyledir:

Gider Yerleri                      Radyatör Petek Sayısı
Esas 1                                                  50
Esas 2                                                  80
Yrd. Üretim Gid. A                              30
Yrd. Üretim Gid. B                              40

I. Maliyet dağıtımı sonrasında Yardımcı Üretim Gider Yeri A'ya yüklenen ısıtma gideri kaç TL'dir?

Çözüm:
İşletmede ısıtma gideri
--------------------------------------- x Yrd. Üretim Gid. A 
Radyatör Petek Sayısı

= 700
   ------- = 3,50
    200

30 x 3,50 = 105 TL - Yrd. Üretim Gid. A'ya yüklenen ısıtma gideri

Arkadaşlar hep sayısal örnekler ekliyorum. Çünkü bu sorulardan banko 5-6 tane çıkıyor. Nereden baksanız 30 puan yapıyor hepsini çözerseniz. Sözel olan örnekler de paylaşacağım ancak, bu sorular çok daha önemli.

Bu yazımda yine üç örnek ve çözümlerini sizlerle paylaştım. Kaynak olarak Murat Yayınları'nı kullanıyorum. Bu kitabı tavsiye ediyorum çünkü, sorularla anlatıyor bu da konunun daha iyi akılda kalmasına yardımcı oluyor.  Sınavlara da az kaldı. Bu örnekleri paylaşmamın amacı, sizlere sınavda yardımcı olmaktır. Ben de sizlerşe beraber tekrar etmiş oluyorum.

Arkadaşlar, sınavlara 2 hafta kala daha fazla örnek paylaşacağım. Bloğumu takip ederek, bu örnekleri kaçırmamış olursunuz. Ayrıca bana destek olmak için de, bloğumda yer alam Google Reklamları'na da tıklamayı unutmayın.

Hepinize sınavlarınızda başarılar diler, ilgi ve alakanız için teşekkür ederim.
Kaan Akalın.

Bu arada Youtube kanalıma abone olarak, her gün yüklediğim eğlenceli videolardan da haberdar olabilirsiniz.

6 Kasım 2017 Pazartesi

AÖF Maliyet Muhasebesi Örnek Sorular ve Çözümleri

Merhaba arkadaşlar, bu yazımda benim gibi AÖF mağdurları için, Maliyet Muhasebesi örnek soru ve çözümlerini hazırladım. Bu sefer, bu dersten geçeceğime eminim. 3 yıldır ayno dersi alıyorum ve artık geçmem lazım, geçmemiz lazım. Hazır mıyız? Öyleyse başlıyoruz.

Örnek 1: 


Tarih          Açıklama           Miktar  Birim Fiyat  Tutar 
1 Nisan      D.başı mev.       500           5             2.500
5 Nisan       Alım                 2.500         6            15.000
13 Nisan  İmalata ver.       2.000         -                -
20 Nisan  Alım                    2.000       7,5           15.000
25 Nisan  İmalata ver.       1.000

İşletme değerleme yöntemi olarak Son Giren İlk Çıkar yöntemini kul-
landığında (F) cinsi malzemenin dönemsonu maliyeti kaç TL'dir?
      A) 5.000
      B) 7.000
      C) 7.500
      D) 13.000
      E)  19.500

Bu soruyu çözebilmek için Son Giren İlk Çıkar tablomuzu yapıyoruz (ben öyle buldum): 


GİREN
ÇIKAN
KALAN
Tarih
 Açıklama
Miktar
Fiyat
Tutar
Miktar
Fiyat
Tutar
Miktar
Fiyat
Tutar
1 Nisan
D.Başı Mev.






500
5
2.500
5 Nisan
Alım
2.500
6
15.000



500
2.500
5
6

17.500
13 Nisan
İmalata Verilen



2.000
6
12.000
500
500
5
6

5.500
20 Nisan
Alım
2.000
7,5
15.000



500
500
2000
5
6
7,5

20.500
25 Nisan
İmalata Verilen



1.000
7,5
7.500
500
500
1000
5
6
7,5

13.000
Toplam
4.500

30.000
3.000

19.500




(F) cinsi malzemenin dönem sonu stok maliyeti: 13.000
Sorunun cevabı: D - 13.000 TL
Son Giren İlk Çıkar yönteminde; imalata verilen veya üretime gönderilen hammadde, son satın alınan hammaddeden çıkartılır. Dilerseniz, bu soruyu İlk Giren İlk Çıkar yöntemine göre de çözelim:


GİREN
ÇIKAN
KALAN
Tarih
Açıklama
Miktar
Fiyat
Tutar
Miktar
Fiyat
Tutar
Miktar
Fiyat
Tutar
1 Nisan
D.Başı Mev






500
5
2.500
5 Nisan
Alım
2.500
6
15.000



500
2500
5
6

17.500
13 Nisan
İmalata Verilen



500
1500
5
6

11.500

500

6

3.000
20 Nisan
Alım
2.000
7,5
15.000



500
2000
6
7,5

18.000
25 Nisan
İmalata Verilen



500
500
6
7,5

6.750

1.500

7,5

11.250
Toplam
4.500

30.000
3.000

18.250




İlk Giren İlk Çıkar yöntemine göre, (F) cinsi malzemenin dönem sonu maliyeti: 11.250 TL olarak çıkmaktadır. Bu yöntem, Son Giren İlk Çıkar yönteminin tam tersidir. Yani stoğa ilk giren hammadde/malzeme üretime ilk olarak gönderilir.

Vallahi, bu sorunun çözümünü bulana kadar canım çıktı ama, sonunda böyle yaptım doğru sonuç çıktı. Daha kısa yolu varsa, yorumda belirtmeyi unutmayın.

Örnek 2: Kesme işinde çalışan üç işçinin bir günlük üretimleri sonunda hak ettikleri grup akordu ücretleri 94,80 TL'dir. Çalışan işçilere ilişkin bilgiler şöyledir: 

İşçi
Çalışma Süresi
Saat Ücreti
Normal Çalışma Ücreti
(A)
8
2
16
(B)
7
3
21
(C)
8
4
32
Toplam
23

69







Grup akordu uygulanan işletmede işçi (A)'nın alacağı akort ücreti kaç TL'dir?
 A) 16,5
 B) 17,4
 C) 18,2
 D) 21,9
 E) 32,6

Arkadaşlar, bu soruda bize grup akordu ücreti verilmiş ve bizden işçi (A)'nın bu akorttan alacağı ücreti istiyor. Çözümünü şöyle yapabiliriz:

Grup akordu ücreti
---------------------  x İşçinin normal çalışma ücreti 
Toplam normal çalışma ücreti 

= 94,8 TL 
-------------  = 1,37
    69 

1,37 x 16 = 21,9 
Cevap: D - 21,9

Arkadaşlar sizinle maliyet muhasebesi sınavlarında en çok çıkan sorulardan iki örnek paylaştım. Bu sorulardan her sınavda en az 1-2 tane çıkıyor ve bunları yapamadığımız için derslerden kalıyoruz. Sadece biraz kafayı çalıştırınca yapılmayacak sorular değil. Onun için 3 senedir aynı dersi alıyorum değil mi? :) 

Arkadaşlar, böyle örnekler sınavlara 2 hafta kala daha çok yer alacaktır. Yapmanız gereken, bloğumu takip etmektir. Bu arada, bana destek olmak için Google Reklamları'na tıklamayı da unutmayın. 

Sınavınızda başarılar! :)