Bugün size, en sevdiğim sahabelerden biri olan, bugünlerde en çok onun adaletine ihtiyacımızın olduğu büyük bir zattan bahsedeceğim. Adı, Ömer bin Hattab.
Hz. Ömer radıyallâhu anhu, Milattan Sonra 579 yılında, Mekke'de dünyaya gelmiştir. Hz. Ömer radıyallâhu anhu, büyük bir komutan, adaleti keskin bir devlet reisiydi. İslam'ın ikinci büyük halifesiydi.
Cahiliye döneminde iken dahi, asla adaletten şaşmayan büyük bir zattır, Hz. Ömer radıyallâhu anhu. Müslüman olduktan sonra, zalimlerin korkulu rüyası, mazlumların ümidi olan Hz. Ömer radıyallâhu anhu, bu günlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz zatlardan biridir. Çünkü, onun adaleti dünyaya huzur getirdi. Kurt bile koyuna saldırmıyordu, Hz. Ömer'in adaletinden dolayı.
Hz. Ömer henüz Müslüman olmadan önce, tabiri caiz ise tam bir kabadayı idi. Onu gören herkes, ondan korkardı. Hiç kimse, yanına yaklaşmaya cesaret edemezdi. Bir gün, Mekkeli müşrikler, Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemin öldürülmesini istişare ederler. O an, Hz. Ömer radıyallâhu anhu içeriye girer. "Sizin kuvvetiniz buna yetmiyorsa, benim Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemi öldürmeye kuvvetim yeter." diyerek, kılıcı eline alır ve her tarafta Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemi aramaya başlar. Birden önüne müslüman bir erkek çıkar. Der ki, "Nereye gidiyorsun ey Ömer! Deli dolu böyle..." Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemi arıyorum. (Haşa) kafasını bir koparayım şunun." der. O müslüman adam şüphelenir ve Hz. Ömer'e der ki, "Git bacın Fatıma'ya bak!" Hz. Ömer, "Ne olmuş Fatıma'ya?" O da, "Bacın da Müslüman oldu işte!" der.
Hz. Ömer öyle hiddetlenir ki, bir hışımla bacısı Hz. Fatıma'nın evine yol alır. Sonra bir an kapıya kulak verir, bakar ki içeriden Kur'an sesi geliyor... Bir yumruk vurur Hz. Ömer kapıya, bacısı :
Fatıma "Kim o?"
Hz. Ömer: Ben Ömer bin Hattab, açın kapıyı!
Kapıyı açan olmayınca, Hz. Ömer koca kapıyı yıkar, içeri girer. "Siz ne yapıyorsunuz burada!" der. "Yoksa (haşa) o Muhammed sallallâhu aleyhi veselleme tabii mi oldunuz?" Hz. Fatıma: "Hayır, biz öylesine aramızda sohbet ediyorduk." der. Hz. Ömer, "Hayır! Siz yoldan çıkmışsınız, siz atalarımızın dinini terk etmişsiniz." Tam Hz. Fatıma'nın kocası bir şeyler söylemeye çalışırken, birden Hz. Ömer adamı yere yatırıp yumruklamaya başlar. Hz. Fatıma. "Ne yapıyorsun, öldürecek misin kocamı?" derken, Hz. Ömer, Fatıma'ya öyle bir tokat atar ki, bu sefer de bacısının ayakları yerden kesilir. Hz. Fatıma: "Ne yaptığını sanıyorsun sen? Allah'tan korkmuyor musun sen, bırak yakamızı! Çok bilmek istiyorsan, evet! Muhammed sallallâhu aleyhi veselleme uyduk. Sen canımızı mı alacaksan, al bizim canımızı!"
Hz. Ömer, kendince zayıf olan bu kadının, diklenmesi karşısında biraz duraksar.
-Hz. Ömer: Ne okuyordunuz?
-Hz. Fatıma: Biz Kur'an okuyorduk!
-Hz. Ömer: Verin bakayım bana, o okuduğunuz ayetleri!
-Hz. Fatıma: Hayır! Onu sana vermeyeceğiz. Sen dokunamazsın ona!
-Hz. Ömer: Niyeymiş?
-Hz. Fatıma: Çünkü sen puta tapıyorsun, çünkü sen pissin! Senin vücudun necistir. Bu necis vücut, Kur'an'a dokunamaz!
-Hz. Ömer: Peki nasıl dokunabilirim?
-Hz. Fatıma: Git yıkan! İyice bir temizlen, ancak o zaman buna dokunabilirsin.
Hz. Ömer, dedikleri gibi yapar, yıkanır. Sonra ayetleri okuyunca Hz. Ömer, beyninde depremler oluşmaya başlar. Okuduğu ayetler, Taha Suresinin ilk ayetleriydi:
1 - Tâ, Hâ,2 - Ey Muhammed! Kur'ân'ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik.
3 - Ancak Allah'tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik.)
4 - Yeri ve yüce gökleri yaratanın katından yavaş yavaş bir indirilişle (onu) indirdik.
5 - O Rahmân (kudret ve hakimiyyetiyle) Arş'a hakim oldu.
6 - Bütün göklerde olanlar, bütün yerdekiler, bu ikisinin arasında ve toprağın altıda bulunanlar O'nundur.
7 - Sen (Allah'a ettiğin dua ve zikirle) sesini yükseltirsen (bilki Allah bundan mustağnîdir.). Çünkü O şüphesiz gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.
8 - Allah O'dur ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O'nundur.
9 - (Habîbim!) Musa'nın (başından geçen hayat) hikayesi sana geldi mi?
10 - Hani o bir ateş görmüştü de, ailesine: "Yerinizde durun, benim gözüme bir ateş ilişti, belki size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösterici bulurum" demişti.
11 - Ateşe vardığı zaman şöyle çağrıldı: "Ey Musa!
12 - "Ben şüphesiz senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen kutsal bir vadi olan Tuvâ'dasın."
Ayetlerden etkilenen Hz. Ömer: "Muhammed sallallâhu aleyhi vesellem nerede? Onu görmek istiyorum!" der. O sırada, Hz. Fatıma ve eşine Kur'an öğreten saklandığı yerden çıkarak: "Ey Hattab'ın oğlu! Seni müjdeliyorum. Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem, bu gün senden bahsetti. Duası şuydu: "Ya Rabbi! İki Ömer'den birine iman nasip et!" Demek ki, bu dua senin için kabul oluyor!"
Mekke'de iki Ömer vardı. Birisi Ebu Cehil, Birisi de Hz. Ömer radıyallâhu anhu. Bu iki isim, Mekkeli'lerin korkulu rüyasıydı. Hz. Ömer, Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellemin bulunduğu binaya yaklaşınca, Müslümanlar tedirginleşir. Ama, Hz. Hamza radıyallâhu anhu: "Bırakın girsin içeriye! Allah için gelmişse, iyilik görecek. Başka bir niyet ile geldiyse, Ömer'in kılıcıyla ben onu öldürürüm." Hz. Ömer, elinde kılıcıyla içeri girer. Hz. Hamza bir kolundan, diğer sahabe öteki kolundan sımsıkı tutar. Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellem, "Bırakın onu." der.
Hz. Ömer'in elinde kılıç, vuracak mı, vurmayacak mı derken, Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem, Hz. Ömer'in iki yakasından tutup: "Ne zamana kadar duracaksın, ey Hattabın Oğlu! Nereye kadar direneceksin? Yoksa Ebu Leheb hakkında inen bir ayetin, senin hakkında da inmesini mi bekliyorsun? 'Ömer Müslüman olmayacak!' sözü insin mi bekliyorsun? Hattabın Oğlu! Neyin peşindesin sen?!" Hz. Ömer: "Hayır! Ben sana teslim olmaya geldim!"
Hz. Ömer, kelime-i şehadet getirir ve Müslüman olur. Artık, zalimlerin korkulu rüyası, mazlumların ümidi olmuştur. Hz. Ömer, Müslüman olduktan sonra, daima Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemin yanında savaşmış, Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellemin korumalığını yapmıştır. İslam, Hz. Ömer'in Müslüman olmasıyla, tam bir zafer kazanmıştır.
Hz. Ömer halife olduğunda, ilk hutbesi çok manidardır:
"Sanmayın, ben sizin en hayırlınızım. Ama bu göreve getirildim. Bundan sonra zalimlere karşı son derece sert olacağım. Mazlumun ise daima yanında olacağım, hakkını alıncaya kadar. Eğer sözümden şaşarsam, beni doğrultun! Eğer yapmazsanız, Allah'ın rahmeti sizden uzak olacaktır. Bundan sonra hiç kimse menfaat için yanıma gelmesin. Menfaat için yanıma gelenin canını yakarım! Ben sertim, beni yumuşat Ya Rabbi! Ben zayıfım, beni güçlendir Ya Rabbi! Ben cimriyim, beni cömert kıl Allah'ım!"
Hutbeden sonra, minberden aşağıya inen Hz. Ömer, tüm ailesini yanına çağırır ve: "Sakın, benim makamımı kullanarak yanlış yapmayın. Eğer biz halifenin akrabalarıyız diye yanlış yaparsanız, Allah'a yemin ederim ki, başkasına bir ceza verirsem, size yetmiş ceza veririm. Sizin canınıza okurum!"
Hakikaten de Hz. Ömer, makamının kendisini şımartmasına asla izin vermemiş, asla hak ve adaletten en ufak bir taviz vermemiştir.
Bir gün, Hz. Ömer para dağıtır. Kendi oğluna 3.000 altın, yanındaki gence 5.000 altın verir. Oğlu Abdullah itiraz eder: "Baba! Benle o genç, aynı yaştayız. Ne farkı var onun benden? Niye ona 5.000, niye bana 3.000?" Hz. Ömer, onun babasının adı Ebu Zeyd! Peygamber sallallâhu aleyhi vesellemin evlatlığıdır. Onun babası senin babandan daha şereflidir, o da senden daha şereflidir. Çekil git, bir daha yanıma gelme!"
İşte, Hz. Ömer'in adaletinden bahsetmek için, bu kıssa yetiyor da artıyor bile. Kıtlık yıllarıdır. Hz. Ömer, bir kasabın yanına oturur, kasaptan et alanların adını bir kağıda yazar. Sonra aynı kişi tekrar geldiğinde, "Niye geldin buraya?" Adam, "Param var, et almaya geldim!" Hz. Ömer: "Dün yemedin mi!" Adam, "Bugün de canım istiyor!" Hz. Ömer: "Senin canın kırbaç istiyor aslında. Sen utanmıyor musun, iki gün üst üste et yiyorsun? İkinci gün et yiyeceğine, o paranı Müslümanlarla paylaşsan olmaz mı? Yıkıl git, bir daha buraya gelme!"
Hz. Ömer, kıtlık yıllarında sadece zeytinyağı, sirke ve ekmek yemiştir. Onun dışında, ikinci bir yemek yememiştir. Hz. Ömer, kendini asla halktan farklı görmüyor, kendini her zaman onlarla bir tutuyordu. Bir keresinde, Hz. Ömer geceleri dolaşırken ağlayan çocuğun sesini işitir. Çocuğun sesi, sabahlara kadar devam eder. Hz. Ömer, eve gelerek, "Niye ağlıyor bu çocuk? Sustursana şunu, bir ihtiyacı varsa gidersene!" Kadın: Halife, sütten kesilen çocuklara maaş bağlattı. Ben de çocuğumu sütten kestim, maaş alayım diye. Çocuğum süt istiyor, vermiyorum. Çocuğum ondan dolayı ağlıyor!"
Hz. Ömer, bin darbe yemiş gibi, yanındaki Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemin amcası, Hz. Abbas'a baktı ve dedi ki: "Görüyor musun, benim yüzümden kaç kişinin canı yanmıştır, kim bilir? Benim yüzümden çocukları aç bırakıyorlar! Şimdi ben Allah'a ne diyeceğim?" Sabah namazından sonra, ilk değiştirdiği kanun budur. Bundan sonra, doğan her çocuğa maaş bağlanacaktır. Sadece sütten kesilenlere değil.
Hakikaten, Hz. Ömer içtihatlarıyla insanı kendisine hayran bırakıyor. Hakikaten, adaleti, hak ve hukuku en iyi şekilde yöneten, yürüten eşsiz bir devlet idarecisiydi.
Bir keresinde, Hz. Ömer, Amr bin El-As'ı Mısır'a vali yapar. Hz. Amr, Mısır'a vali olduğu dönemde, korkunç bir gelenekle karşı karşıya gelir. Firavunlardan kalma bu gelenekte, evlilik çağına gelen genç bir kıza birkaç bir şey yedirip, bağladıktan sonra, Nil Nehri'ne atarlarmış. Böylece Nil Nehri taşarmış. Hz. Amr, bu korkunç gelenekten rahatsız olur ve neticesinde Hz. Ömer'e bir mektup yazar. Hz. Ömer, cevap mektubunda der ki: "Böyle bir şeye müsaade etmeyeceğimi bilirsin. İslam'ın böyle şeyleri kaldırdığını bilirsin. Gece olunca, sana gönderdiğim mektubu al, gecenin bir yarısında Nil Nehri'ine bırak.
Ertesi gün, tekrar genç bir kızı nehre atmaya hazırlanırlarken, Hz. Amr, "Biz böyle bir şeye müsaade etmiyoruz. Nil taşacak!" der. Daha sonra, o gece Nil Nehri'nin kenarına gelecek ve mektubu okuyunca ağlayacaktır. Mektupta şu yazılıdır: "Ey Nil! İnsanların canını alarak kabaracaksan, kabarma. Seni kabartan Allah, yine kabartacaktır. Sana emrediyorum, sen kabaracaksın!" Hz. Amr, bu mektubu Nil Nehri'ne attıktan sonra, ertesi sabah Nil Nehri öyle bir taşar ki, sanki daha önce hiç böyle taşmamıştır. Böylece Hz. Ömer, bu korkunç geleneğin de sonunu getirecektir. Hakikaten insanlara hükmeden Hz. Ömer'in adaleti, sulara, hayvanlara, yani her şeye hükmediyordu.
Bir keresinde Medine'li hanımlar, koku almak için toplanırlar. O sırada Hz. Ömer'in karısı, Hz. Atike tam o kokulardan faydalanmak isterken, Hz. Ömer: "Sen dokunmayacaksın! Başkaları dağıtırken, sen sadece başlarında duracaksın!"
Hz. Atike sebebini sorduğunda, Hz. Ömer: "Çünkü sen, o zaman halktan daha çok yararlanacaksın. Hakkın yok buna! Herkese ne kadarsa, sana da o kadar. Ömer'i sıkıntıya sokma Atike!"
İşte, Hz. Ömer radıyallâhu anhunun adaletine bugün ne kadar ihtiyacımız olduğunu gösteren bir kıssa daha! Hakikaten, Hz. Ömer'in adaletini anlatmaya kelimeler yetmez. Sadece şunu biliyoruz ki, Hz. Ömer gibi adil bir idareci, daha bu dünyaya gelemez. Hakikaten de günümüzde yaşanan kıyımlar, zulümler, haksızlıklar, Hz. Ömer'e ne kadar da ihtiyacımız olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, aslında Hz. Ömer'e duyduğum muhabbet ve sevgiden ötürü geliyor. Belki de bunları ben değil, O yazdırıyor! Kıyamete kadar, unutulmayacak Hz. Ömer ve keskin adaleti! Ahir zamanda her geçen gün, o büyük komutana, büyük idareciye, büyük sahabeye bu ümmetin her zaman ihtiyacı olacaktır.
Allah-u Zülcelâl, bahsettiğimiz bu büyük insan Hz. Ömer radıyallâhu anhunun ruhunu şad eylesin, şefaatine hepimizi daim eylesin ve O'nun adaletini örnek alan kullarından olmayı hepimize nasip eylesin. (Âmin)