İlmihal Dersleri -1-
İTİKAD
Hamd, varlığın gerçek sahibi Allah-u Zülcelâl'e aittir. Salat-u selam; Resulullah Efendimiz'in, Ehl-i Beyt'inin ve Ashab-ı Kiram'ın üzerine olsun.
İtikad, Allah-u Zülcelâl'e iman, İslam binasının temelidir. Bu sebepledir ki her müslümanın, itikad ve inancının ne manaya geldiğini, nelere inanması gerektiğini, sağlıklı bir şekilde öğrenmesi gerekir. Bu bilgileri öğrenmek, herkes için farzdır. Bilmemekten dolayı, kişi sorumluluktan kurtulamaz. Bu sebeple, İslam âlimleri itikad üzerinde çok titiz davranmışlar ve müslümanları, batıl ve bid'at, inanç ve fikirlerden uzak tutmaya gayret göstermişlerdir.
Akâid: Allah-u Zülcelâl'in bildirdiği İslam dininin temel hüküm ve kaideleridir. İslam'ı bir binaya benzetecek olursak, itikad onun temeli ve direkleri mesabesindedir.
Akâid kelimesi 'itikad'ın çoğuludur. İtikad; bir şeye kalbini bağlamak, kesin olarak inanmak, gönülden benimseyerek doğruluğuna inanmak ve kesinlikle karar vermek, manalarına gelmektedir.
İtikad, iman etmek demektir. İman etmek; hiçbir şüpheye yer vermeden, kesin bir inançla İslam'ın getirdiği temel esaslara bağlanmak ve kabul etmektir.
Dinin getirmiş olduğu hükümler (Ahkam-ı Şer'iyye) üç çeşittir; itikâdî, amelî ve ahlâkî. Bunların tamamı bir müminde toplandığında, onun dini tamamlanmış olur. Bir kişide, amel eksik ve ahlak da zayıf olsa o kişinin imanına bakılır. Eğer iman esaslarının tamamına hakiki olarak iman etmiş ise o kimse müslümandır. Ancak, iman esaslarından birine inanmasa da amel ve ahlakı iyi olsa, o kimse iman sahibi olmuş olmaz.
Demek ki yapılan ibadet ve iyiliklerin kabul şartı, iman etmektir. İman tam ve kesin olarak yolsa diğer iyiliklerin hiçbirisine Allah katında itibar edilmez. Allah-u Zülcelâl bu hususta ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "Kim, imanı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır." (Maide; 5)
İşte, bundan dolayıdır ki iman esaslarını çok iyi bir şekilde bilmek ve kesin bir inançla iman etmek, bütün müslümanlar için çok önemlidir.
İman esaslarının temeli, Allah-u Zülcelâl'e, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahirete, kaza ve kadere inanmaktır. Halkın dilinde bunlara 'amentü' veya 'imanın şartları' denilmektedir. Ayet-i kerimede, "Ey İman edenler! Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse şüphesiz gerçek bir sapıklığa düşmüştür." (Nisa; 136)
Dikkat etmek gerekir ki bu inanç esaslarına iman etmek gerektiği gibi bunların taşıdığı diğer hususlara da iman etmek farzdır. Mesela bir kimse, Kur'an-ı Kerim'e iman etse de onun bir ayetini inkâr etse imandan çıkmış olur.
Akâid ilmi, işte bu iman esaslarının ne olduğunu ve bunlara iman etmenin nasıl olacağını ortaya koyar. İman etmenin mahiyetini açıklar. Kısaca, Allah-u Zülcelâl'in bizden talep ettiği, hakiki imanı elde etmek ancak akâid ilmini bilmeye ve bunlara kalben inanmaya bağlıdır. Kişinin dini, bu itikad temeli üzerine kuruludur.
İtikadda hak olan mezheb 'Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Mezhebi'dir. Diğer bozuk fırkalar olup bunlara 'Bid'at Ehli' veya 'Fırak-ı Dâlle" (doğru yoldan sapmış fırkalar) denir.
Hadis-i Şerifte, "Muhammed'in can (kudret) elinde bulunan (Allah)'a yemin ederim ki elbette benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka Cennet'te, yetmiş iki fırka ateştedir. Bunun üzerine 'Ya Resûlellah! Cennette olan fırka kimlerdir?' diye soruldu, Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem: 'Onlar benim ve ashabımın gittiği yoldan gidenlerdir.' diye cevap verdi." (İbn-i Mace, Fiten, 17; Ebu Davud, Sünnet, 1)
Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Mezhebi'ni bir bütün olarak ortaya koyan itikad imamları ikidir. Bunlar; İmâm-ı Ebu Mansur Maturidi ile İmam-ı Ebul-Hasenel-Eş'ari'dir. Bu ikisinin bildirdiği iman esasları aynıdır. Sadece esasa ait olmayan bazı konularda fikir farklılıkları mevcuttur.
Eş'arî ve Maturidî, Selef-i Salihîn'in (Sahabe'den sonraki dönemin büyük İslam âlimlerinin) bildirdikleri itikad ve imanla ilgili bilgileri açıklamış, kısımlara bölmüş ve insanların anlayabileceği şekilde açıklayıp sistemli bir şekilde yazmışlardır. Bunların itikadı, Ashab-ı Kiram, Tabiin ve Selef-i Salihîn'in itikadı üzeredir.
İslam dini, tevhid itikadı üzerine kurulmuştur. Tevhid ise; Allah-u Zülcelâl'in zatında ve sıfatlarında tek (bir), ezeli ve ebedi olması ve O'nun yaratması dışında bir şeyin olmasının, kesinlikle mümkün olmamasına iman etmektir.
Her şeyin bir adabı (usûlü) vardır. Tevhid, itikad ve imanın şartı da Allah-u Zülcelâl'in zatî ve subutî sıfatlarında tek (bir) olduğunu bilmek ve iman etmektir. Peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahiret gününe, kaza ve kadere, öldükten sonra dirilmeye itikad ve iman etmektir.
İlk Peygamber Hz. Âdem aleyhisselâmdan son Peygamber, bizim Peygamberimiz, Hz. Muhammed aleyhissalâtu vesselâma kadar, bütün peygamberler tevhid dinini getirmiştir. Hiçbir Peygamber, Allah'a şirk koşmayı asla emretmemiştir. Allah'a şirk koşmak, yani O'nun sıfatlarında ve mülkünde bir ortağı olabileceğini iddia etmek, Allah'ı inkar etmek gibi dinden çıkmaya sebep olur.
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellemin tebliğ buyurduğu şeylerin hepsini; zahirî (fizikî) ve batınıyla (manevi ve gaybî yönleriyle) kabul etmek, sözleri ve fiilleriyle onları kabul ettiğini göstermek; Allah-u Zülcelâl'e ve Peygamberine itaat etmektir.
İman, lügatte, bir şeye tereddütsüz, kesin olarak inanmak ve gönülden bağlanmak demektir.
Dini manası ise Allah-u Zülcelâl'in varlığını, birliğini, Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemin Allah'ın peygamberi olduğunu ve bizlere bildirdiği şeylerin hepsinin hak olduğunu, hiçbir şüphe duymadan kalp ile tasdik ve dil ile ikrar etmektir. Peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahiret gününe, kaza ve kadere ve öldükten sonra dirilmeye itikad ve iman etmektir.
Allah-u Zülcelâl'in dinini kalbi ile tasdik etmek, yani Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellemin getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerin gerçek ve doğru olduğuna gönülden inanmak demektir. Buna göre, imanın gerçeği ve özü kalbin tasdiğidir.
Kaynak: Büyük İslâm İlmihali
Müellif: Seyda Muhammed Konyevi (k.s) Hazretleri
İman esaslarının temeli, Allah-u Zülcelâl'e, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahirete, kaza ve kadere inanmaktır. Halkın dilinde bunlara 'amentü' veya 'imanın şartları' denilmektedir. Ayet-i kerimede, "Ey İman edenler! Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse şüphesiz gerçek bir sapıklığa düşmüştür." (Nisa; 136)
Dikkat etmek gerekir ki bu inanç esaslarına iman etmek gerektiği gibi bunların taşıdığı diğer hususlara da iman etmek farzdır. Mesela bir kimse, Kur'an-ı Kerim'e iman etse de onun bir ayetini inkâr etse imandan çıkmış olur.
Akâid ilmi, işte bu iman esaslarının ne olduğunu ve bunlara iman etmenin nasıl olacağını ortaya koyar. İman etmenin mahiyetini açıklar. Kısaca, Allah-u Zülcelâl'in bizden talep ettiği, hakiki imanı elde etmek ancak akâid ilmini bilmeye ve bunlara kalben inanmaya bağlıdır. Kişinin dini, bu itikad temeli üzerine kuruludur.
İtikadda hak olan mezheb 'Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Mezhebi'dir. Diğer bozuk fırkalar olup bunlara 'Bid'at Ehli' veya 'Fırak-ı Dâlle" (doğru yoldan sapmış fırkalar) denir.
Hadis-i Şerifte, "Muhammed'in can (kudret) elinde bulunan (Allah)'a yemin ederim ki elbette benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka Cennet'te, yetmiş iki fırka ateştedir. Bunun üzerine 'Ya Resûlellah! Cennette olan fırka kimlerdir?' diye soruldu, Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem: 'Onlar benim ve ashabımın gittiği yoldan gidenlerdir.' diye cevap verdi." (İbn-i Mace, Fiten, 17; Ebu Davud, Sünnet, 1)
Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Mezhebi'ni bir bütün olarak ortaya koyan itikad imamları ikidir. Bunlar; İmâm-ı Ebu Mansur Maturidi ile İmam-ı Ebul-Hasenel-Eş'ari'dir. Bu ikisinin bildirdiği iman esasları aynıdır. Sadece esasa ait olmayan bazı konularda fikir farklılıkları mevcuttur.
Eş'arî ve Maturidî, Selef-i Salihîn'in (Sahabe'den sonraki dönemin büyük İslam âlimlerinin) bildirdikleri itikad ve imanla ilgili bilgileri açıklamış, kısımlara bölmüş ve insanların anlayabileceği şekilde açıklayıp sistemli bir şekilde yazmışlardır. Bunların itikadı, Ashab-ı Kiram, Tabiin ve Selef-i Salihîn'in itikadı üzeredir.
Tevhid
Her şeyin bir adabı (usûlü) vardır. Tevhid, itikad ve imanın şartı da Allah-u Zülcelâl'in zatî ve subutî sıfatlarında tek (bir) olduğunu bilmek ve iman etmektir. Peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahiret gününe, kaza ve kadere, öldükten sonra dirilmeye itikad ve iman etmektir.
İlk Peygamber Hz. Âdem aleyhisselâmdan son Peygamber, bizim Peygamberimiz, Hz. Muhammed aleyhissalâtu vesselâma kadar, bütün peygamberler tevhid dinini getirmiştir. Hiçbir Peygamber, Allah'a şirk koşmayı asla emretmemiştir. Allah'a şirk koşmak, yani O'nun sıfatlarında ve mülkünde bir ortağı olabileceğini iddia etmek, Allah'ı inkar etmek gibi dinden çıkmaya sebep olur.
İslâm
İslam, hak dine, Allah'ın Resulü ile gönderdiği dinine teslim olmak demektir. Bizim dinimize İslam adını Allah-u Zülcelâl vermiştir. "Din olarak size İslam'ı seçtim." (Maide; 3) buyurmuştur.Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellemin tebliğ buyurduğu şeylerin hepsini; zahirî (fizikî) ve batınıyla (manevi ve gaybî yönleriyle) kabul etmek, sözleri ve fiilleriyle onları kabul ettiğini göstermek; Allah-u Zülcelâl'e ve Peygamberine itaat etmektir.
İman
Dini manası ise Allah-u Zülcelâl'in varlığını, birliğini, Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemin Allah'ın peygamberi olduğunu ve bizlere bildirdiği şeylerin hepsinin hak olduğunu, hiçbir şüphe duymadan kalp ile tasdik ve dil ile ikrar etmektir. Peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahiret gününe, kaza ve kadere ve öldükten sonra dirilmeye itikad ve iman etmektir.
Allah-u Zülcelâl'in dinini kalbi ile tasdik etmek, yani Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellemin getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerin gerçek ve doğru olduğuna gönülden inanmak demektir. Buna göre, imanın gerçeği ve özü kalbin tasdiğidir.
Kaynak: Büyük İslâm İlmihali
Müellif: Seyda Muhammed Konyevi (k.s) Hazretleri
Yorumlar
Yorum Gönder