İbadetlerde ve Niyetlerde Samimiyetin Önemi
Herkese Selamun Aleyküm. Allah-u Zülcelâl'in rahmeti ve bereketi hepimizin üzerine olsun. Bugün, aslında hepimizin yapması gereken bir şeyden bahsetmek istedim. Aslında bunu yaparken de gerçekten bunu yapabiliyor muyum? Bilemiyorum...
Samimiyet, bir şeyi gerçekten istemektir. O istenen şeyi yapmaya gayret edip, çaba göstermektir. Bir insan bir işe kalkıştığı zaman, eğer bu işte samimi oluyorsa mutlaka o işi başarılı olarak yapabiliyor. Hatta yapamasa bile, sadece samimi olduğu için yapmış gibi kabul ediliyor. Allah-u Zülcelâl, insan neyde samimi olursa, o şekilde kişinin niyetini yaratıyor. Bu niyet ister şer olmuş olsun, isterse hayır! Allah-u Zülcelâl, harekete değil niyete bakıyor. Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem, bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Ameller, niyetlere göredir." Bir kişi hangi ameli yaparsa yapsın, niyeti ne ise ona göre muamele görüyor. Kötü bir iş için niyetlendiyse, bu işi yapmasa bile günaha giriyor. İyi ve hayırlı bir iş yapmak için de niyetlense bile, yapamadığı takdirde de yine sevabını alıyor. Önemli olan, buradaki samimiyettir.
Dinimizde de samimiyetin önemi şudur; bir insan günde 1000 rekat namaz kılar, ama samimi olmaz (sadece millet görsün, beğensin diye); başka birisi sadece 5 vakit namaz kılar, benim o kıldığım 1000 rekattan daha fazla sevap alır. Hani, yapamasa bile, dese ki "Ya Rabbi! Keşke senin için daha çok ibadet edip, daha çok taat yapsaydım." yine onun sevabını alıyor. Ama maalesef biz, bunu yapmakta aciz kalıyoruz. Biz az ibadet yapalım ama samimi olalım. Bir keresinde anlatmışlardı: "Bir adam varmış. Bu kişi sabaha kadar zikreder, taat yapar ve namaz kılarmış. Daha sonra, Allah bu adamın ruhunu kabzetmiş ve buyurmuş ki; 'Seni amelin ile mi yargılayayım, yoksa rahmetim ile mi?' Adam tabi kendine güveniyor, 'Ya Rabbi! Beni amelimle yargıla.' diyor. Daha sonra, bir bakıyor ki Allah'ın iyilikleri yanında, o adamın amelleri hiçbir şey kalıyor. Sonra Allah buyuruyor: 'Atın şunu cehenneme!' Daha sonra adam pişman olup af diledikten sonra, Allah 'Benim senin sevabına da, ameline de ihtiyacım yoktur.' diyerek, adamı affedip cennete koyuyor."
Gördüğümüz gibi, az ama samimi bir amel, çok ama boş amelden çok daha faziletli oluyor. Ben de, bunu yazarken samimi olmayabilirim. Ama bir kardeşim, bu yazıyı okur da, "Allah senden razı olsun! Senin vesilen ile ben çok şey öğrendim!" desin ve Allah'da bunun hürmetine beni affeder belki düşünüyorum.
Samimiyet
Önce samimiyetin ne olduğundan bahsetmek istiyorum. Gerçekten, samimiyetin ne olduğu ve ne kadar önemli olduğunu bilemiyoruz. Kendi nefsim için söylüyorum, eğer ben ibadetlerimde ve niyetlerimde samimi olabilseydim, nefsime ve şeytana karşı bu kadar aciz kalmazdım!Samimiyet, bir şeyi gerçekten istemektir. O istenen şeyi yapmaya gayret edip, çaba göstermektir. Bir insan bir işe kalkıştığı zaman, eğer bu işte samimi oluyorsa mutlaka o işi başarılı olarak yapabiliyor. Hatta yapamasa bile, sadece samimi olduğu için yapmış gibi kabul ediliyor. Allah-u Zülcelâl, insan neyde samimi olursa, o şekilde kişinin niyetini yaratıyor. Bu niyet ister şer olmuş olsun, isterse hayır! Allah-u Zülcelâl, harekete değil niyete bakıyor. Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem, bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Ameller, niyetlere göredir." Bir kişi hangi ameli yaparsa yapsın, niyeti ne ise ona göre muamele görüyor. Kötü bir iş için niyetlendiyse, bu işi yapmasa bile günaha giriyor. İyi ve hayırlı bir iş yapmak için de niyetlense bile, yapamadığı takdirde de yine sevabını alıyor. Önemli olan, buradaki samimiyettir.
Dinimizde Samimiyetin Önemi
Şimdi, kendi nefsim için söylüyorum ki, benim gerçekten sadece Allah için yaptığım bir tane samimi amelim yoktur. Bazen bloglarda, emr-i bil mağruf ve neyh-i anil münker yani iyiliği emretmek, kötülükten men etmek için, "Seyda Muhammed Konyevi (k.s) Hazretleri"nin eserlerinden birkaç dini mesele paylaşıyorum. Bazen bana nefsim şöyle diyor: "Bak! Bu konuları paylaşıp, ne güzel iş yapıyorsun? Kesin bu şekilde devam edersen, cennete gireceksin!" Halbuki, ben samimi biri olsam, bunu sadece Allah beğensin diye yaparım. Kendi nefsim beğensin diye değil!Dinimizde de samimiyetin önemi şudur; bir insan günde 1000 rekat namaz kılar, ama samimi olmaz (sadece millet görsün, beğensin diye); başka birisi sadece 5 vakit namaz kılar, benim o kıldığım 1000 rekattan daha fazla sevap alır. Hani, yapamasa bile, dese ki "Ya Rabbi! Keşke senin için daha çok ibadet edip, daha çok taat yapsaydım." yine onun sevabını alıyor. Ama maalesef biz, bunu yapmakta aciz kalıyoruz. Biz az ibadet yapalım ama samimi olalım. Bir keresinde anlatmışlardı: "Bir adam varmış. Bu kişi sabaha kadar zikreder, taat yapar ve namaz kılarmış. Daha sonra, Allah bu adamın ruhunu kabzetmiş ve buyurmuş ki; 'Seni amelin ile mi yargılayayım, yoksa rahmetim ile mi?' Adam tabi kendine güveniyor, 'Ya Rabbi! Beni amelimle yargıla.' diyor. Daha sonra, bir bakıyor ki Allah'ın iyilikleri yanında, o adamın amelleri hiçbir şey kalıyor. Sonra Allah buyuruyor: 'Atın şunu cehenneme!' Daha sonra adam pişman olup af diledikten sonra, Allah 'Benim senin sevabına da, ameline de ihtiyacım yoktur.' diyerek, adamı affedip cennete koyuyor."
Gördüğümüz gibi, az ama samimi bir amel, çok ama boş amelden çok daha faziletli oluyor. Ben de, bunu yazarken samimi olmayabilirim. Ama bir kardeşim, bu yazıyı okur da, "Allah senden razı olsun! Senin vesilen ile ben çok şey öğrendim!" desin ve Allah'da bunun hürmetine beni affeder belki düşünüyorum.
İbadetlerde Samimiyetin Önemi
Bir ibadetin samimi olması, bu ibadetin gerçekten sadece Allah için yapılmasına bağlıdır. Bu samimiyet, gayretle ve çabayla birleştiği zaman, yapılan ibadetler az olsa bile, yine de Allah'ın daha çok hoşuna gidiyor. Şimdi bir adam sabaha kadar namaz kılsa, zikir yapsa ama içinden dese ki: "Bak! Sürekli böyle yap ki, insanlar sana 'Ne kadar salih bir kimsedir!' desin!" diye yaparsa, bir adam da "Şu yoldaki taşı kaldırayım da, insanlara rahatsızlık vermesin." diye hareket etse, o çok yapılan ibadetten daha fazla kıymetlidir.
Ben her zaman Allah'tan şunu istiyorum. "Ya Rabbi! Bize az ama, samimi amel yapmayı nasip et." Çünkü, az ama samimi olan bir şeyin, Allah katındaki değeri daha yüksektir.
Hz. Musa, yolda bir gün yürürken, garip bir çobana rastlar. Çoban kendi kendine Allah'a dua etmektedir. Hz. Musa, çobanın duasını uzaktan işitince, hoşuna gider ve biraz daha yaklaşır. Tam o sırada çoban şöyle dua etmektedir: "Allah'ım! Bilir misin, seni nasıl severim? İste, senin için pilav pişireyim..."
Hz. Musa, bunu duyunca hiddetlenerek, "Ey cahil adam! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Allah pilav mı yer? der." Daha sonra çoban, üzüntüden kıpkırmızı kesilir ve Hz. Musa, ona nasıl ibadet edildiğini öğretir ve gider.
Sonra gökten bir nida yükselir. Allah buyurur ki: "Ey Musa! Sen bugün, ne yaptın? Kulumuzu bizden ayırdın. O, samimi bir şekilde bize dua ediyordu. Sen ayırmaya mı geldin, birleştirmeye mi? Biz, insanların hareketlerine baksaydık, şu anda dünyada hiç kimse sağ kalmazdı. Biz insanların kalbine, niyetine bakarız. Hal ve hareketlerine değil!"
Daha sonra, Hz. Musa yüzü kıpkırmızı bir halde, çobanın yanına gider. Çobana "Özür dilerim kardeşim. Ben haksızlık ettim. Sen, Allah'ı istediğin gibi an. Nasıl anarsan an, ama yine de Allah'ı an!"
Az önce sizlerle paylaşmaya çalıştığım bu kıssayı bir internet sitesinde okumuştum. Bizim ibadetimiz az olsa bile, bu ibadetlerimizde samimi olursak ve gayret edersek, Allah'ın o kadar hoşuna gider ve o kadar bizden razı olur.
Haddim olmayarak, böyle bir yazıyı yazdım. Eğer, bir kusrum bir hatam olduysa, hakkınızı helal edin. Ben sadece, hepimizi samimi amele teşvik etmek istedim. Allah-u Zülcelâl, bize az ama samimi amel yapabilmeyi nasip eylesin. (Âmin!)
Yorumlar
Yorum Gönder