if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım : 2022

6 Temmuz 2022 Çarşamba

Eğitim Sistemimizdeki Sorunlar - Sınavcı Eğitim Sistemi (II. Bölüm)

Değerli takipçilerim ve okurlarım! Geçen yazımızda eğitim sistemindeki sorunlardan ezberci eğitim ve öğretmenlerin yaptıkları hatalardan bahsetmiştik. Bu yazımızda da hemen hemen hepimizin yaşadığı bir sorun olan ve psikolojimizi önemli derecede olumsuz olarak etkileyen "sınavcı eğitim sistemi"nden bahsetmek istiyorum. 

Sınav, hepimizin gerek eğitim hayatımızda gerekse iş hayatımızda mutlaka karşımıza çıkan bir durumdur. Gerek okul içerisinde olduğumuz yazılı ve sözlü sınavlar, gerekse iyi bir liseye ve üniversiteye gidebilmek için olduğumuz sınavlar... Sınavlar, aslında hayatımızın büyük bir bölümünü kapsıyor. Hayatımızın en az yüzde altmışı, sınavlarla geçiyor. Sınavlar sadece eğitim hayatımızda karşımıza çıkmıyor. Örneğin, devlet memuru olarak atanmak istiyorsanız, yine KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı) adı verilen bir sınava girmek ve bu sınavdan yeterli bir puan almak zorundasınız. Yine bazı özel sektörler, eleman alımı yaparken gerek mülakattan önce, gerekse mülakattan sonra bazı sınavlar uygulamakta ve bu sınav başarılarına göre eleman alımı yapmaktadırlar. 

Aslında bu sürekli sınav olma zorunluluğu, insanda birtakım olumsuz etkilere neden oluyor. Çünkü, "LGS, YKS, KPSS" gibi sınavlar, insanların hayatını etkileyecek etkilere sahip olan sınavlardır. Bu nedenle insanlar, bu sınavlardan yüksek puan almak için çok çalışmak zorundadır. Bu sefer de insanlar öğrenmeleri gereken ve hayatları boyunca lâzım olabilecek bilgileri sadece sınavı geçmek için öğreniyorlar. Bu nedenle, bu öğrenilen bilgiler sınav bittikten kısa bir süre sonra ister istemez unutuluyor. Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz ezberci eğitimin altında, aslında bu sınavlar yatıyor. 

Bizim Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri, Tarih ve Coğrafya olarak gördüğümüz dersler, aslında haya-tımız boyunca bize lâzım olacak bilgiler içermektedir. Örneğin dilimizi nasıl kullanacağımızı ve kullanmamız gerektiğini bilmek için, Türkçe derslerinde öğretilen sıfat, zarf, özne, fiil gibi kavramlar, dilimizi etkili bir şekilde kullanmamız için mutlaka bilmemiz gereken konulardır. Ancak, biz bu bilgileri sadece sınavdan geçebilmek için öğreniyoruz. Çünkü bu sınav, ister LGS isterse YKS olsun, iyi bir okula girebilmemiz için son derece önemli. İşte, biz bu sınav için eğitiliyor ve yetiştiriliyoruz. Hiçbir zaman okullarımızda, bu bilgilerin bize hayatımız boyunca lâzım olacağı ve bu bilgileri öğrenmenin bu nedenle çok önemli olduğğu için öğretilmiyor. 

Hayatımızın neredeyse tamamında yer alan bu sınavlar, bizleri test çözen birer robot haline getiriyor. Bu durum, bu bilgileri sınavdan sonra unutmamıza neden oluyor. 

Bu sınavcı eğitim sisteminin verdiği diğer bir zarar ise, psikolojik olarak stresli olmamıza ve hepimizin birer test çözen robotlar haline gelmemize neden olmaktır. Bu durum, öğrencide ister istemez; depresyon, özgüven düşüklüğü gibi rahatsızlıklara neden oluyor. Aslında toplumumuzda artan bu psikolojik rahatsızlıkların temelinde, bu eğitim sisteminin yarattığı sınavlar yer alıyor. 

Sınavlarda Alanımıza Göre Sorular Sorulmuyor

Meslek liseleri, ülkemizin en sorunlu eğitim kurumlarından biridir. Çünkü meslek liselerinde genelde o meslek üzerine dersler öğretilir. Aynı şekilde üniversitelerde öğretilen alan bilgisi dersleri de aynı problemi oluşturmaktadır. Meslek liselerinden mezun olan öğrenciler, üniversiteye gitmek istediklerinde ise yine YKS sınavına girmek zorundadırlar. Ancak bu sınavlarda, meslek liselerinden mezun olan öğrencilerin gördükleri alan derslerinden değil, Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri, Coğrafya ve Tarih derslerinden sorular hazırlanıyor. Meslek liselerinden mezun olan öğrenciler, bu dersleri almadıklarından dolayı, YKS'den yüksek puan almaları ve iyi bir üniversiteye yerleşmeleri de zorlaşıyor. 

Aslında meslek liselerinin amacı, öğrenci okuldan mezun olduğunda hemen bir iş bulabilmesi için o öğrenciyi yetiştirmektir. Ancak çoğu iş ilanında bu mesleklerin çoğunda üniversite mezunu aranmaktadır. Meslek liselerinden mezun olduktan sonra, iki yıllık üniversitelere sınavsız yerleşebilmek de, maalesef bunun için yeterli değildir. Çünkü iş ilanlarında genelde dört yıllık üniversite yani fakülte mezunları aranmaktadır. Meslek liselerinden mezun olan öğrenciler, YKS'de yer alan derslerden alamadıkları için bu sınavlardan başarısız olmaktadırlar. Bu da öğrencinin üniversite okumasını imkânsız hale getirmektedir. Meslek lisesinden mezun olan ve üniversiteye gitmek isteyen bu öğrenci, YKS sınavını kazanabilmek için dersanelere gitmek zorundadır. Bu dersaneler son derece pahalıdır ve her öğrencinin bu dershane ücretlerini ödemeye gücü bulunmamaktadır. Tüm bu sorunlar, meslek lisesi mezunlarının iyi bir üniversiteye gitmelerini de zorlaştırmaktadır.

Bu sorunların giderilmesi için şu hususlar uygulanabilir: 
  • Meslek lisesinden mezun olan öğrenci, YKS sınavlarına katılacaksa, o mezun olduğu meslek lisesinde gördüğü alan derslerinden sınava girmeli. 
  • Meslek lisesinden mezun olan öğrencinin gidebileceği dört yıllık fakülteler açılmalı. Örneğin bir öğrenci ticaret meslek lisesinin muhasebe-finansman bölümünden mezun olmuşsa, bunun için dört yıllık fakülteler açılabilir. 
  • Bu sınav eğer bu şekilde yapılmayacaksa, meslek lisesi mezunları için tamamen kaldırılabilir ve bu öğrencilerin üniversitelerin dört yıllık bölümlerine okul puanlarına göre yerleşmeleri sağlanabilir. 
Burada anlatmaya çalıştığımız durum, sınavcı eğitim sisteminin bizde oluşturduğu olumsuz tutumlar, meslek liselerindeki öğrencilerin üniversiteye girmesini engelleyen sınavın yol açtığı sorunlardan bahsetmeye çalıştık. Bir milletin ileri bir toplum olabilmesi için eğitimin çok iyi olması gerekir. Biz eğer bu sorunları gidermezsek, iyi bir eğitim almanın da önünü açamayız. Bu yüzden, eğer ülkemizin ileri bir ülke olmasını istiyorsak, önce bu eğitim sistemindeki sorunları gidermeliyiz. 


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

4 Temmuz 2022 Pazartesi

Eğitim Sistemindeki Sorunlar - Ezberci Eğitim ve Öğretmenlerin Tutumu (I. Bölüm)



Eğitim, bir toplumun ileri ve bilinçli bir toplum olabilmesi için son derece önemlidir.  Eğitim sadece okulda gördüğümüz bilgilerden ibaret değildir aslında. Eğitim, aileden başlar ve ölene kadar devam eder. Kısacası eğitim, hayat boyu bitmez. Burada ele almak istediğim husus ise, okul hayatımızda aldığımız eğitim ve bu eğitim sisteminde hemen hemen hepimizin bildiği sorunların birkaçından bahsedeceğim. Bu yazdığım yazılar üç bölümden oluşacaktır. Yani, eğitim sistemimizdeki yer alan sorunları: 
  • Ezberci Eğitim,
  • Öğretmenlerin Tutumları
  • Sınavcı eğitim sistemi gibi sorunları üç yazıda inceleyeceğiz. Aslında, tüm bu sorunlar birçok sorunun da kapısını açmaktadır. 

Gelişmiş ve güçlü ülkelere baktığımızda, bunun temelinde güçlü ve etkili bir eğitim sisteminin olduğunu anlayabiliriz. Çünkü böyle ülkelerde yaşayan insanlar çok iyi bir eğitim sürecinden geçmişler. Bu eğitim süreci sonucunda ise akıllıca düşünen ve bilinçli insanlar olarak yetişiyorlar. Böylece ileri bir toplumun temelleri atılmış oluyor. Ülkemizin neden bir türlü gelişemediğinin en temel nedenlerinden birisi de, eğitim sistemimizin 1923 Cumhuriyet'in ilanından beri ciddi sorunlarının olmasıdır. Bu sorunlar, iyi bir eğitim almayı engellemekte ve dolayısıyla ileri bir toplum olabilmeyi ciddi anlamda olumsuz olarak etkilemektedir. Tüm bu durumlar, bu sorunlar düzeltilmedikçe, asla ileri bir toplum olamayacağımızı göstermektedir. Eğer hazırsanız, bu eğitim sorunlarını birinci maddeden inceleyerek başlayalım: 

1. Ezberci Eğitim 

Ezber denen şey, bir kavramın kısa bir süreliğine hafızada kalması için yapılan bir tekrarlama tekniğidir. Örneğin, çarpma işlemini yapabilmek için çarpım tablosunu izlemek gibi... Ezberlenerek öğrenilen bir şey, bir süre sonra unutuluyor. Çünkü, bu öğrendikleriniz sadece kısa zaman için (sınav vs.) bilgilerdir. Sınav bittikten sonra ise o bilgiler tekrarlanmadığı için kısa sürede unutuluyor. İşte bu yüzden liseden veya üniversiteden mezun olduğumuzda, o öğrendiğimiz bilgilerin hiçbiri aklımızda kalmıyor. Aslında bu sistemin amacı da şudur: Siz sınavı geçmek için o bilgiyi ezberlersiniz. O bilgilerle sınavı da geçersiniz. Ancak, bu bilgileri siz sadece sınavı geçmek için öğrendiniz ve sınav bittikten ve mezun olduktan sonra bu bilgilerin çoğunu unuttunuz. Aslında, çoğumuz ilköğretim ve lise çağlarında öğrendiğimiz hiçbir bilgiyi hatırlamıyoruz. Örneğin, ilköğretim 8. sınıfta öğretilen rasyonel sayıları bile bilmiyoruz. Hâlbuki, bu bilgiler bize daha önceden öğretilmiş, daha doğrusu ezberletilmiş...
      
    Bu ezberci eğitimin bize verdiği en büyük zararlardan biri, belki de bu... Siz sadece sınavı geçmek için bu bilgilere ihtiyaç duyuyorsunuz. Hâlbuki bu bilgiler, belki de hayat boyu size lâzım olacak şeyler. 

    Ezberci eğitim sorunun altında aslında sınav sistemi yatıyor. Bu konuya daha sonraki yazılarımda değineceğim. Sınav sistemi, insanların o bilgilere sadece o sınav için ihtiyaç duyduğunu, sınavdan sonra ise gerek olmadığını algılamalarına neden olmaktadır. Öğretmenlerimiz sınav olacağımız zaman, örneğin "Rasyonel sayılardan, köklü sayılara kadar sınavda sorumlusunuz" diye bir ibareyi hatırlıyorsunuzdur. Bu cümle aslında şu demek değil mi? "Bu sınavı geçebilmek için rasyonel sayılardan, köklü sayılara kadar konuları ezberleyin." Aslında bu bilgiler bize hayatımız için gerekli olan bilgilerdir. Ama maalesef bu sistem yüzünden, bu bilgileri sadece sınavı geçmek için ezberliyoruz, ileride bize lâzım olacak düşüncesiyle değil. 

    İşte tüm bu sorunlar, kısa sürede öğrenilen bilgileri unutmamıza neden oluyor. Çünkü, "Sınavı geçtikten sonra bu bilgilere ihtiyacımız yok" düşüncesi oluşuyor. 

Ezberci eğitim sisteminin verdiği diğer bir zarar ise, araştırmayı ve sorgulamayı engelleyen bir du-rumdur. Öğrenciler bir şeyi araştırma ve sorgulama
ihtiyacı hissetmiyor. Çünkü, her şey bize ezberleti-lerek öğretiliyor. Tüm bu durumlar, gelişmiş, araş-tıran, sorgulayan, eğitimli ve bilinçli insanlar olarak yetişmemizi engelliyor. 

    Eğitim sistemimizdeki bu sorunun düzeltilmesi için özellikle ders kitaplarında ezber bilgiler yerine insanları düşünmeye ve araştırmaya sevk edici bil-giler yer almalı ve öğretmenler de öğrencilere düş-ünmeyi ve araştırmayı aşılamalıdırlar. Bu şekilde ancak ileri bir toplum olmanın temellerini atabiliriz. 

2. Öğretmenlerin Tutumu 

Hayatımızda en önemli kişiler olarak, anne ve babamızdan sonra, öğretmenlerimiz gelmektedir. Öğretmenlerimiz okulda bizim anne ve babamızdır. Çünkü biz, anne ve babamızdan çok öğretmenlerimizi görüyoruz. Öğretmenlerimiz saygıyı hak ederler, çünkü bize bir şeyler öğretmeye çalışırlar. Bu nedenle, öğretmenlerimize saygıda kusur etmemeliyiz. Ancak bazı öğ-retmenlerimizin hatalarını da söylemek zorundayız. Hiçbir in-san hatasız olamayacağı gibi, hiçbir öğretmen de hatasız değil-dir. Ben bu kişisel olarak gördüğüm hatalardan bahsetmek isti-yorum. Bu konuda bana hak verip vermemek ise size kalmış. 

    Öğretmenler, bir öğrenci başarısız olduğunda genelde o öğ-renciyi suçlarlar. Bu suçlamalar bazen hakarete ve şiddete de dönüşebiliyor. Aslında bir insan, sevdiği bir şeyi yaparken başarılı olur, sevdiği insanları dinlemeyi sever. Siz eğer o öğ-rencinin sevdiği bir öğretmenseniz, bu durum o öğrencinin sizin dersinizi sevmesini sağlar. Böylece o öğrenci, sevdiği derste daha başarılı olur. Bir öğretmenin yapması gereken en önemli şeylerden birisi, hiç şüphesiz, öğrencilere kendisini sevdirmektir. Bu sayede, öğrenciler de o öğretmeni severler. Bence, bir öğretmenin öğrencilerine öğretmesi gereken en önemli şeylerden birisi, şüphesiz ki sevgidir. Bir insan, anne ve babasından sonra en çok, öğretmenin davranışlarını örnek alır. Çünkü dediğim gibi öğretmen, bir çocuğun okuldaki anne ve babasıdır. Onun içindir ki, öğretmenlerimizden öğrencilerine "sevgi" denen duyguyu öğretmelerini istirham ediyorum. Çünkü bir okulda sevgi varsa, başarı olur. Başarı olursa, güven olur. 

    Öğretmenlerimiz, karanlığı aydınlatan bir ışık görevi görürler. Bir insanın hayatına ışık tutmak da, onun hayatını karartmak da sizin elinizdedir. Lütfen, biraz öz eleştiri yapınız. Bir öğrenci sizin dersinizden başarısız ise önce hatayı kendinizde arayınız. Bu anlattıklarımı bir saygısızlık olarak gör-meyiniz. Benim için tüm öğretmenler çok değerli ve kıymetlidir. Size karşı bir saygısızlık, zaten haddim bile değildir! 


    Diğer önemli bir husus da şudur. Bazı öğretmen-lerimiz öğrencilerine karşı şiddet gösterebiliyorlar. Hemen hemen hepimiz öğretmenlerimizden şiddet görmüşüzdür. Aslında, bu durum bu tür öğretmen-lerimizin psikolojik bir sorunu olduğunu göstermektedir. Öğretmenlerimiz öğrencilerine her zaman sevgi ve şefkat ile yaklaşmalıdır. Siz bir öğ-renci dersinizden başarısız olduğu için şiddet uygu-larsanız, o öğrencinin daha da başarısız olmasına neden olursunuz. Çünkü, bazen başarısızlık başarılı olmamız için daha da önemli olabiliyor. Bir Çin atasözü der ki; "Doğru yapmak bir şey; hata yapmak ise çok şey öğretir". Onun için bir öğrencinin yaptığı hata yüzünden ona tepki göstermek ve şiddet uygulamak yerine, hata yapmasına izin verin. Bu şekilde davranırsanız, o öğrencinin başarma isteği ve özgüveni de artacaktır. Aslında cezalandırılması gereken şey hata değil, suçtur. Bir hata istemeden yapılan bir şeydir. O nedenle, yapılan hata yüzünden bir kişiyi cezalandırmak adil olmayacaktır. 

 Ayrıca, siz bir öğrenciye psikolojik ve fiziksel şiddet uyguladığınız zaman, bu durum o öğrencinin psikolojik olarak da sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Dediğim gibi; öğretmenler, bir çocuğun okuldaki anne ve babasıdır. Bu şekilde şiddete başvurmak, o çocuğun psikolojisini de ciddi anlamda olumsuz etkileyecektir. Belki de bu durum, öğrencinin korkak, özgüveni düşük ve başarmaktan korkan biri olarak yetişmesine neden olacaktır. 

Eğer bir öğrenci dersinizde sürekli sorun çıkartıyorsa veya tüm çabalarınıza rağmen derslerinde başarısız oluyorsa, bu durumda en iyi seçenek o öğrencinin ailesiyle konuşmak olabilir. Çünkü belki de o çocuğun psikolojik bir rahatsızlığı olabilir. Ben de dâhil olmak üzere toplumumuzun %70'inde görülen "DEBT"(Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) adında bir rahatsızlık olabilir. Bu rahatsızlığın belli başlı bazı belirtileri ise şunlardır: 
  1. Odaklanmada ve dikkati toparlamakta zorluk yaşarlar. Bu tür öğrenciler çok zekidir, ancak bu rahatsızlık yüzünden bir konuya odaklanmakta ve dikkat etmekte zorlanırlar. Böyle öğrencilerin dikkati ve odağı kısa sürede dağılır. Bu durum, böyle öğrencilerin derslerde başarısız olma nedenlerindendir. 
  2. Eşyalarını kaybederler.
  3. Sürekli her şeyi unuturlar.
  4. Ya aşırı hareketli ya da aşırı hareketsiz olabilirler. 
İşte, eğer öğrencilerinizde böyle sorunlar fark ederseniz, en doğru seçenek o öğrencilerin aileleri ile konuşup, bu rahatsızlığın tedavisi için bir uzmana yönlendirmektir. Bir öğretmen, her zaman cezalandırıcı değil, yapıcı bir durum sergilemelidir. Cezalandırıcı bir tutum bir insana herhangi bir eylemin yaptırımı olduğu için yapmaması gerektiğini öğretir. Aslında bir insanın bu eylemlerden, yanlış olduğu için uzak durmalıdır. 

Bu yazımda, eğitim sistemimizde yer alan sorunlardan iki maddeyi incelemeye çalıştım. Bu yazılar, kendi öznel görüşlerimden ibarettir. Bu yazdıklarımı haklı veya haksız bulmak, tamamen size kalmış. Benim tek derdim, eğitimin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine katkıda bulunmaktır.


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

3 Nisan 2022 Pazar

Türk Kahve Kültürü ve Türk Kahvesi İle İlgili Merak Edilenler

Türk Kahve Kültürü ve Türk Kahvesi İle İlgili Merak Edilenler 

Türk Kahvesi, Osmanlı zamanından günümüze kadar uzanan bir kültüre sahiptir. Türk Kahvesi, gerek kokusu, gerekse tadıyla yıllardır severek tüketilen geleneksel Türk sıcak içeceklerinden biri haline gelmiştir. Peki, Türk kahvesinin tarihçesi ve Anadolu topraklarına nasıl geldiğini merak ediyor musunuz? İşte, Türk kahvesinin tarihçesi ve Anadolu topraklarına nasıl geldiği ile ilgili tüm merak ettiklerinizi bulabileceğiniz keyifli bir yazı sizleri bekliyor! 

Türk Kahve Kültürü Ne Zaman Başladı?

Şüphesiz Türk kahve kültürünün başlangıcı, Osmanlı sultanı Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlamıştır. 16. YY'da Anadolu topraklarına ilk adımın atan kahve, yıllar içerisinde severek tüketilen popüler içecekler arasında yer almıştır. Türk kahve kültürünü en iyi simgeleyen durumlardan biri ise, şüphesiz Kanuni Sultan Süleyman zamanında kurulan ilk kahvehanelerdir. 

Günümüzdeki adıyla "kıraathane" olarak bilinen kahvehaneler, ilk Kanuni Sultan Süleyman zamanında kurulmaya başlamıştır. Kahve Anadolu'ya ilk ayak basmasıyla o kadar çok severek içilmeye başlanmıştır ki, bu kahvehaneler Osmanlı İmparatorluğu'nun her şehrinde görülmeye başlanmıştır. Şüphesiz ki kahvehaneler, günümüzde kafe tarzı işletmelerin en geleneksel haliydi. Kahve sadece tadıyla insanları cezbetmekle kalmıyor, aynı zamanda insanları bu vesileyle daha çok bir araya getiriyordu. Yani kahve aynı zamanda insanların sosyalleşmesine de vesile oluyordu. Zaten günümüzde kıraathane olarak da adlandırılan kahvehaneler, insanların sosyalleşmesinde önemli rol oynamaktadır. Kısacası Türk kültüründe kahvenin yer alması, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Anadolu'ya kahvenin gelmesi ve zamanla kahvehanelerin kurulmasıyla başlamıştır. 

Türk Kültüründe Kahve Nasıl Hazırlanır?

Zaten eğer Türkiye'de yaşıyorsanız, mutlaka Türk kahvesinin tadına bakmışsınızdır. Hatta belki de, aranızda çok lezzetli Türk kahvesi yapabilenlerinizi vardır. Geleneksel olarak Türk kahvesi, bir kömür ocağında hazırlanıyor. Bu kömür ocaklarında hazırlanan kahveler, daha lezzetli hale geliyor. Evlerimizde genelde cezve yardımıyla veya elektronik kahve makinelerinden yararlanarak, en fazla 1-2 dakikada kahveyi hazır hale getiriyoruz. Ancak, Türk kahvesi aslında kömür ocaklarında hazırlanmaktadır ki, Türk kültüründe kahvenin asıl usulü budur. 

Türk Kahvesi En Çok Nerelerde Tüketilir?

Biz Türkler günün herhangi bir saatinde kahve tüketmeyi severiz. Ancak bazı günlerde kahve içmek özellikle önemlidir. Bu olaylardan bazılarını maddeler halinde sıralayalım: 
  • Kız isteme,
  • Misafirliklerde,
  • Arkadaş ortamlarında,
  • Altın günlerinde,
  • Ve canımız kahve içmek istediği herhangi bir vakitte.
İşte, Türk kahvesinin en çok ne zaman tüketildiğini birkaç cümlede anlatmaya çalıştık. Şüphesiz ki, Türk Kahvesi, kültürümüzün vazgeçilmez bir parçasıdır. Zaten kahve, ülkemizde çaydan sonra en fazla tüketilen sıcak içecektir. Bazen kahve soğuk olarak da tercih edilebilmektedir. Ancak, kahveden keyif almak ve tadına varmak için, genellikle sıcak olarak tüketilmesi tercih edilmektedir. 


Bloğumuzda, her gün kahve hakkında bir çok makale yer almaktadır. Sizler de kahve içmeyi seviyor ve kahve hakkında bilmediğiniz ve merak ettiğiniz konuları öğrenmek istiyorsanız, bloğumuzu takip etmeyi unutmayın. Bu sayede, bloğumuzda yayınlanan kahve hakkında makalelerden anında haberdar olabilirsiniz.


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.


27 Mart 2022 Pazar

Kahvenin Vücudumuzda Yarattığı Etkiler ve Nedenleri

h3 style="text-align: justify;">Kahvenin Vücudumuzda Yarattığı Etkiler ve Nedenleri
Kahve içmeyi seviyor musunuz? Kahvenin vücudumuzda hangi etkileri yarattığını biliyor musunuz? İşte, dünyaca ünlü kahve uzmanlarının bilgi, deneyim ve görüşlerinden yararlanarak, kahvenin vücudumuzda yarattığı etkiler ve nedenlerini, bu makalemizde sizler için araştırdık. 

Kahve hakkında yayınlanan yeni makalelerden anında haberdar olmak için bloğumuzu takip edebilir, bu makalemizi sosyal medyada paylaşarak, arkadaşlarınızın da kahve hakkında merak ettiklerini öğrenmelerine yardımcı olabilirsiniz. 

Kahve Neden Uykusuzluk Yapar?

Kahve içmeyi sevenlerin karşılaştığı en büyük problemlerden biri de, kuşkusuz uykusuzluktur. Gün içerisinde fazla kahve içildiğinde, uykusuzluk yapabilmektedir. Bunun nedeni ise, kahvenin içinde bulunan kafeindir. Kafein; kahve, çikolata ve çay gibi içeceklerde bol miktarda bulunan bir maddedir. Kafein, vücuda enerji ve dinçlik veren bir özelliğe sahiptir. Eğer belli bir saatten sonra kahve içerseniz, (özellikle akşam 18:00'den sonra), uykusuzluk problemi yaşayabilirsiniz. Bunun nedeni ise, kafeinin etkilerinin uzun sürmesidir. Günde bir fincan Türk kahvesi içseniz bile, kafeinin etkisi 4-5 saat sürebilmektedir. İşte, belli bir saatten sonra kahve içilmesi durumunda, vücut son derece dinç ve enerjik hisseder ve dolayısıyla uykusuzluk problemleri yaşanabilir. 



Eğer gün içerisinde çok fazla kahve içiyorsanız ve uykusuzluk problemi yaşıyorsanız, kahve tüketimini azaltmanızda fayda var. Özellikle belli bir saatten sonra kahve içmekten kaçınmalısınız. Ancak, kahve içmekten bir türlü vazgeçemiyorsanız, kafeini azaltılmış kahve türlerini de tercih edebilirsiniz. Böylelikle, kafeinin yarattığı uykusuzluk probleminin de önüne geçebilirsiniz. Türk kahvesi ve çözünebilir kahve, kafein açısından oldukça zengin kahve türlerindendir. Ancak, kahve dükkanlarında satılan kahveler, ne kadar fazla içerseniz için, uykusuzluk yapmıyor. Bunun nedeni de, kafein oranının düşük olmasıdır. 

Filtre kahve, genellikle kafein oranı azaltılmış bir kahve türüdür ve bu sayede fazla kahve içseniz bile, uykusuzluk sorununa neden olmaz. Eğer kahve içmeyi seviyor ve uykusuzluk yapmamasını da istiyorsanız, filtre kahveyi de tercih edebilirsiniz. Bu sayede uykusuzluk problemiyle uğraşmadan, kahve keyfinize devam edebilirsiniz. 

Kahve Bağımlılık Yapar mı? Kahve Bağımlısı Olduğunuzu Nasıl Anlarsınız?

Kahvenin bağımlılık yapan bir içecek olduğunu önceki yazılarımızda da belirtmiştik. Aslında, kahvenin içinde bulunan kafein, asıl bağımlılık yapan maddenin adıdır. Aslına biz kahve değil, kafein bağımlısı oluyoruz. Çünkü, kafein keyif veren bir maddedir ve bu yüzden de kahveyi severek tüketmekteyiz. Kahve bağımlısı olduğunuzu anlamanın yolu da çok basittir. Bahsettiğimiz bu belirtilerden bazıları sizde varsa, siz de kafein bağımlısısınız demektir: 
  • Kahve içmeden uyanamıyorsanız,
  • Kahve içmeden kendinizi sürekli halsiz ve bitkin hissediyorsanız,
  • Eliniz ayağınız titriyorsa,
  • Günde 4-5 fincandan fazla kahve tüketiyorsanız, siz de kafein bağımlısı olabilirsiniz. Ancak, endişelenmeyin. Bu tür bir bağımlılık, sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlılığının yanında çok masum kalıyor! Belki de kafein bağımlılığı, sağlık açısından faydalı olabilecek tek bağımlılık türüdür. 
Kahvenin ömrü uzattığı, zihni açıp aklı keskinleştirdiği, dikkatimizi toparlamada yardımcı olduğu ve vücudumuzu kansere karşı koruduğu bilinmektedir. Aslında, kahvenin uykusuzluk problemi dışında vücudumuza çok da zararı bulunmuyor. Kahvenin vücudumuza faydalarını şu birkaç başlıkta inceleyebiliriz: 

Kahve İçmek Ömrü Uzatır


Kahve hakkında son dönemlerde yapılan bir araştırma sonucu, kahve içmenin ömrü uzattığı sonucuna varılmıştır. Kahve, kalp ritmimizi düzenliyor, kalp krizi geçirme riskimizi azaltıyor ve vücudumuzu kansere karşı vücudumuzu koruyor. 

Yapılan araştırmalarda, kahve içenlerin kansere yakalanma oranı, içmeyenlere göre daha az olduğu kanıtlanmıştır. Buna göre, günde sık sık kahve içen bir kişi, hem ömrünün uzamasına hem de kanserden korunmaya yardımcı oluyor. Bu nedenle, eğer uzun yaşamak istiyorsanız, günde birkaç fincan kahve içmek gibisi yok... Hem lezzetli, hem de ömrü uzatıyor...

Kahve İçmek Zihni Açar ve Aklı Keskinleştirir

Hiç bilim insanlarının, profesörlerin ve öğretmenlerin sık sık kahve tüketmesi dikkatinizi çekti mi? Kahve özellikle bilimle uğraşan kişiler tarafından sıkça tüketiliyor. Sadece bilimle uğraşanlar tarafından değil, öğrenciler, çalışanlar ve iş sahipleri tarafından da sıkça tüketiliyor. Bunun nedeni ise, kahvenin zihni açan bir yapıya sahip olmasıdır. Kahve içmek zihni açtığı gibi, aklı da keskinleştirmektedir. Bu sayede okumada, anlamada ve iş  yapmada daha iyi oluyoruz. Dikkat eksikliği için en etkili ilaçlardan biridir aslında. Belki de kahve, dikkat eksikliği olan kişilerin tedavisinde kullanılabilir. Çünkü kahve, insanın dikkatinin de daha iyi olmasına ve odaklanmasına da yardımcı oluyor. Açıkçası, bende de dikkat eksikliği var ve kahve içtiğim zaman dikkatimi daha iyi toparlayabiliyorum. İşte bu yüzde, kahve zihin ve akıl sağlığı açısından son derece faydalıdır. 


Sonuç olarak...

Her gün severek tükettiğimiz kahvenin vücudumuzda yarattığı etkileri ve bu etkilerin nedenlerini, bu makalemizde incelemeye çalıştık. Aslında her gün severek içtiğimiz kahve hakkında çok az şey biliyoruz. Sıklıkla yayınladığımız kahve hakkında makalelerde de bu bilmediğimiz konuları incelemeye ve sizlerle paylaşmaya gayret ediyoruz.


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

20 Mart 2022 Pazar

Lezzetli ve Kolay Kahve Tarifleri

Lezzetli ve Kolay Kahve Tarifleri

Kahve yapmayı seviyor musunuz? Lezzetli ve kolay kahve tarifleri mi arıyorsunuz? İşte, bu makalemizde dünyaca ünlü kahve uzmanlarının bilgi, deneyim ve görüşlerinden yararlanrak, birbirinden eşsiz, lezzetli ve herkesin evinde rahatlıkla hazırlayabileceği kahve tariflerini sizler için araştırdık... Kahve hakkında daha fazla makale için, Kişisel Yazılarım bloğumuzu takip etmeyi unutmayın! 

1- Dalgona Kahve Tarifi: 

Malzemeler: 

Kahve kreması için: 

  • 2 tatlı kaşığı granür kahve,
  • 2 tatlı kaşığı toz şeker, 
  • 2 tatlı kaşığı sıcak su 

Soğuk sütlü kahve için:

  • Buz küpleri,
  • 350 ml. soğuk süt,
  • Kahve kreması.

Dalgona Kahvesi Nasıl Yapılır? 

  1. Derince bir kap alın ve 2'şer tatlı kaşığı granül kahve, toz şeker ve sıcak suyu krema haline gelene kadar çırparak, kahve kremasını hazırlayın. (Elde 10 dakika, mikser ile 3 dakika)
  2. Arzu edilen kahve çeşidine göre hazırlanır. (Not: Malzemeler 1 kupa kahve içindir). 

2- Köpüklü Türk Kahvesi 

Eğer lezzetli ve bol köpüklü bir Türk kahvesi yapmak istiyorsanız, vereceğimiz birkaç ipucu ile lezzetli ve bol köpüklü bir kahveyi çok kolay bir şekilde yapabileceksiniz. Zaten, Türk kahvesi için gereken malzeme sadece fincan kadar su ve iki tatlı kaşığı Türk kahvesidir. 

Eğer neden Türk kahvesini köpüklü yapamıyorum diyorsanız, belki de kahvenin iyice kaynamasını bekliyorsunuzdur. Ancak böyle yapmayın. Köpüklü bir Türk kahvesi yapmak istiyorsanız, kahve kaynamaya yakın bir miktar Türk kahvesini fincana koyun. Kahve iyice kaynamaya başlayınca da cezveyi alıp fincana dökün. İşte, köpüklü Türk kahvesi yapmak bu kadar kolay! Ayrıca, günümüz teknolojileri sayesinde de köpüklü Türk kahvesi yapmak son derece kolay. En fazla iki dakikada lezzetli ve bol köpüklü Türk kahveleri yapabilirsiniz. Ama elbette kömürde pişen kahvenin de tadına doyum olmaz...

3- Latte Macchiato 

Latte Macchiato Tarifi İçin Gereken Malzemeler: 

  • 1 bardak tam yağlı süt,
  • Espresso kahve,
  • Süslemek isteyenler için bir parça çikolata ve şeker karışımı.

Latte Macchiato Nasıl Yapılır? 

  1. Öncelikle soğuk ve yağlı sütü, köpürtme aparatı ile köpürtün. 
  2. Eğer köpürtme aparatınız aynı zamanda ısıtmaya da elverişliyse, ısınmış ve köpürmüş sütü uzun bir bardağa boşaltın. 
  3. Aparatın ısıtmaya elverişli olmaması durumunda, ayrı bir cezvede sütü iyice ısıtın ve bir bardağa yarısı kadar dökün. Üzerine de en tepeye kadar oluşturduğunuz köpüğü doldurun. 
  4. Ardından hazırladığınız espressoyu sabit bir hızla, bardağın kenarına dökün. 
  5. Yaptığınız tüm işlemler başarılı olduğunda, aşağıdan yukarıya ayrı ayrı görünen süt, espresso ve süt köpüğünden oluşan bir görüntü elde etmiş olacaksınız. Son olarak arzu ederseniz üstünü çikolata ile de süsleyebilirsiniz, afiyet olsun...

4 - Kremalı Kahve Tarifi 

Eğer kahvenizi kremalı yapmak istiyorsanız, vereceğimiz birkaç ipucu ile bunu kolaylıkla yapabilirsiniz. Kremalı kahve yapmak için gereken malzemelerden bahsetmek istersek: 
  • 2 su bardağı süt,
  • 3 çay bardağı Türk kahvesi,
  • 2 tatlı kaşığı toz şeker,
  • 1 su bardağı krem şanti. 
Süslemek için;
  • Tarçın,
  • Çikolata rendesi.

Kremalı Kahve Nasıl Yapılır?

  1. Süt, şeker ve kahveyi aynı anda cezveye koyarak kaynatın. 
  2. Kaynamaya başlayınca ocaktan alıp, fincanlarda paylaştırın.
  3. Bu arada hazırladığınız krem şantiyi de fincanlarda paylaştırın. 
  4. Üzerine tarçın veya çikolata ekleyerek servis edebilirsiniz. Afiyet olsun!
Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

18 Mart 2022 Cuma

Evden Para Kazanabileceğiniz Bazı İş Fikirleri

Evden Para Kazanabileceğiniz Bazı İş Fikirleri

Evet, bugünkü makalemizde çalışmayan, ev hanımı ve emekliler için işe yarayabileceğini düşündüğümüz bazı evden para kazanabilmenizi sağlayacak fikirleri sizler için derledik. Bu tür makalelerin daha fazla gelmesi için, Kişisel Yazılarım bloğumuzu takip etmeyi unutmayın. 

Günümüzde internet teknolojileri sayesinde, artık evden ve internet üzerinde para kazanabileceğimiz birçok yol bulunmakta. Bu yollardan bazıları ek gelir kazanmanıza ve hatta geçiminizi bu yollarla kazanmanıza yardımcı olabilir. İşte bu makalemizde, evden internet üzerinde nasıl para kazanabileceğinize dair işe yarayabilecek birkaç fikri sizlerla paylaşacağız. 

1- Blog Yazarlığı 

Evet, bizim de mesleğimiz olan blog yazarlığı ile de para kazanmak mümkün. Birçok site sağlayıcısı, ücretsiz olarak blog açmanıza yardımcı olmaktadır. Blogger gibi blog siteleri, hiçbir ücret ödemeden blog yazarlığı yaparak para kazanmanıza yardımcı oluyor. 

Blog denen şey, sizin kişisel görüş ve önerilerinizi, bilgi ve deneyimlerinizi paylaşabileceğiniz sosyal medya platformları olarak tanımlayabiliriz. Bu bloglarda genelde güncel ve belirli konularda makaleler yayınlanmakta. Tabii ki, blog yazarlığını çekici kılan şeylerden biri de, makale konusu seçme konusunda serbest olmanızdır. Diğer birçok site, makale yazarlığı karşısında ödeme yapmaktadır, ancak bu makaleler sadece kendilerinin belirlediği konularda olmak zorunda. Ancak, iyi bir makale yazabilmek için o konuda belli bir birikim ve uzmanlığınızın olması gerekir. Örneğin bir aşçıysanız ve yemekle ilgili makaleler yazıyorsanız, elektronik konularda makale yazmak uygun olmayacaktır. 

İşte, kendinize kurabileceğiniz bir blog sitesi ile makale konularını siz kendiniz belirlersiniz. Ayrıca ziyaretçiler de, yorumlarla makaleniz hakkında görüş ve önerilerde bulunabilirler. Bu da, makale yazarlığı ile ilgili kendinizi geliştirmenize yardımcı olur. 

Blog yazarlığı ile nasıl para kazanılır? 

Blogger gibi sitelerde blog sitesi açtıysanız, Blogger Google'a bağlı bir site olduğu için, Google reklamlarını otomatik olarak blog sitenizde yayınlarsınız. Böylece, kişiler blog sitenizi her ziyaret ettiğinde, reklamlara tıklanmasa bile para kazanırsınız. 

Ancak, blog yazarlığından para kazanabilmeniz için, bloğunuzun ziyaretçisi çok olmalıdır. Örneğin, günde 10 bin kişi tarafından ziyaret edilen blog sitesi, elbette geçimini temin etmeye yetecek kadar para kazanmanıza yardımcı olacaktır. Bloğa ziyaretçi çekebilmek için her gün içerik girmeli ve bloğunuzu her gün güncellemelisiniz. Yazdığınız makalelerde bilgi sahibi olmalı ve yazdığıız makalelerde sade ve herkesin anlayacağı bir dil kullanmalısınız. O zaman ziyaretçiniz çok olacağından, kazanacağınız para da o kadar artacaktır. 

Youtuberlık Yaparak Para Kazanmak 

İnternet üzerinden para kazanmanızı sağlayabilecek bir diğer iş fikri ise Youtuber olmaktır. Günümüzde birçok Youtuber, milyonlarca takipçiye sahip ve milyonlarca Dolar gelir elde edebilmektedir. Bilindiği gibi, Youtube genelde video izlemek ve eğlenmek için kullandığımız bir platform. Hemen hemen hepimiz Youtube'da bir şeyler izliyoruz. İşte, o videoları yayınlayan kanal sahipleri, bu videolardaki izlenme ve kanallarındaki takipçi sayısına göre para kazanabilmektedirler. 

Youtuberlar nasıl para kazanıyor? 

Hiç bir Youtube videosu izlerken, reklamlarla karşılaştınız mı? Bazen videoyu izlerken, bazen ise açıklama kısımlarında çeşitli reklamlar yayınlanıyor. İşte Youtube, eğer belli bir abone ve izlenme sayısını yakalarsanız, size bu reklamları videolarınızda ve açıklama kısmında yayınlama fırsatı veriyor. Youtube bir Google şirketi olduğu için, Youtube'dan para kazanabilmeniz için, öncelikle bir Google Adsense hesabınızın olması gerekiyor. Eğer bir Google Adsense hesabınız varsa ve para kazanabilmek için gereken koşulları yerine getirdiyseniz, Youtuberlık yaparak da para kazanabilirsiniz. Peki, Youtube'dan para kazanabilmek için hangi koşullara sahip olmalısınız?
  1. En az 1.000 aboneye sahip olmalı,
  2. En az bir yılda 500 saat izlenmeye sahip olmalısınız.
Eğer bu koşulları sağladıysanız Youtube, kanalınızın uygun olup olmadığını inceliyor. Eğer uygunsa, videonuzda reklam yayınlamaya başlıyor. Herhalde anlamışsınızdır; Youtube'dan para kazanmak istiyorsanız, abone ve izlenme sayınızın çok olması gerekiyor. Bu abone ve izlenme sayıları, yayınladığınız videonun başlığı, kalitesi ve türüne göre değişiyor. 

Evde Paketleme İşi

Eğer ev hanımıysanız ve eliniz de hızlıysa, aile geçimine katkıda bulunmak istiyorsanız, evden çalışarak para kazanabilirsiniz. Bu işler genelde paketleme, montaj gibi basit işlerdir. Bu firmalar bu tür basit işler için personele sigorta, maaş gibi ücretler ödemek istemiyor ve bu nedenle bu tür işleri evlere dağıtarak, ev hanımlarının evlerinde para kazanmalarına yardımcı oluyorlar. Bu tür işler genelde maske paketleme, nikah şekeri, oyun kartları paketleme gibi basit işlerdir. Eğer Youtuberlık ve blog yazarlığı ile uğraşamam, ben sadece evde yapabileceğim işler istiyorum diyorsanız, bu tür işler yaparak da para kazanabilirsiniz. 

Uyarı!

Birçok sosyal medya uygulamasında "evlere iş verilir" sayfaları bulunmaktadır. Bu sayfalar çeşitli yollarla insanları kandırmakta ve dolandırmaktadır. Başta size işten bahsediyorlar, "evde maske paketleme, sabun paketleme" gibi... Ancak ilk başta sizden belli bir ödeme istiyorlar. Siz bu ödemeyi yapıyorsunuz ve defalarca para istiyorlar. Böylece birçok insanı dolandırıyorlar. Bu tür ilanlara lütfen itibar etmeyiniz ve derhal yetkili makamlara bildiriniz. 

Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

17 Mart 2022 Perşembe

Berat Kandili Nedir? - Berat Kandiliniz Mübarek olsun

Berat Kandili anlamı, önemi, sevabı ve fazileti: Mübarek Berat Kandili nedir ve bu gece ne oldu?





Allâh'ın affı ve bağışlamasının çok olacağının müjdelendiği Berat Gecesi ne oldu sorusu İslam Alemi tarafından araştırılıyor.  Berat Kandili bu gece idrak edilecek. Kandili ibadetle geçirmek isteyen Müslümanlar "Berat Kandili'nin önemi nedir?" sorusuna cevap aradı. Peki, Berat Kandili önemi nedir, Berat gecesi ne oldu? İşte, tüm merak edilenler...


BERAT KANDİLİ’NİN ANLAMI ÖNEMİ VE FAZİLETİ

Kandiller ve benzeri geceler; iman, ibadet ve düşünce hayatımız bakımından kendimizi yenilememiz, geçmişimizi muhasebe etmemiz, geleceğimizi planlama ve ümitlerimizi tazelememiz için büyük bir fırsattır. Bu gece münasebetiyle, içimizdeki manevi duyguların sesine kulak vererek günahlarımıza tövbe etmeli, tüm Müslümanlar ve insanlık için Allah’a dua ve niyazda bulunmalıyız. Yüce Allah, bu gecede ilahi rahmetini bol bol indirmekte, rızık ve şifâ kapılarını sonuna kadar açarak, bizleri sonsuz ikramlarına davet etmektedir. Berat kandilinin aydınlattığı manevi ortam, bizlere dengeli bir hayat kurma bilinci sağlamakta, kendimizi gözden geçirme ve yenileme imkanı sunmaktadır.

Berat Kandilinde okunacak dualar ve sureler neler? Berat Kandili duaları ve sureleri

Berat Kandili bu sene 17 Mart'ta yani bugün idrak edilecek. İslam aleminin heyecanla beklediği Berat Gecesinde Müslümanlar ibadet edecekler. Ellerin semaya açılacağı Berat Kandilinde okunacak dualar ve sureler araştırılıyor. İşte Berat Kandili duaları ve sureleri


Kandillerde yapılacak ibadetler, okunacak dualar ve çekilecek zikirler Müslümanlar tarafından merak ediliyor. Yarın mübarek Şaban aynın 15. gecesi olarak bilinen Berat gecesi eda edilecek. Hz. Muhammed'in ibadet etmeyi öğütlediği Berat kandilinde nasıl dua edileceği araştırılıyor. İşte Berat Kandili duası ve sureleri...

BERAT KANDİLİ DUASI NEDİR?

Bu mübarek gecede berat duası ve Yasin-i Şerif okuyarak ibadete başlanabilir. Akşam namazından sonra üç Yasin okunmalı ve her Yasin’den sonra bir berat duası okunmalı böylece 3 Yasin, 3 berat duası tamamlanmalıdır. İlk Yasin okunmadan önce iyi kullardan olma diye niyet edilmeli, ikinci Yasin okunacağı zaman hayırlı ömür diye niyet edilmeli, üçüncü Yasin’de ise helal rızık niyetiyle okunmalıdır.

Berat duasının Türkçe meali şöyledir:

Bismillahirrahmanirrahim

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Ey ihsan ve ikram sahibi olan ve kendisine ihsan ve ikram edilmeyen Allah’ım!

Ey Celal ve ikram sahibi olan.

Ey lütfu ve ikramı bol olan.

Sen’den başka ilah yok.

Sen kendine yönelenlerin yardımcısı ve kendine sığınanların eman verenisin.

Korkanların kendisinde emniyet bulduğu yüce Zat’sın.

Allah’ım! Beni katından kovulmuş ve rızkı dar olanlardan kılma.

Allah’ım! Fazl’u ihsanınla benim kötülüğümü ve mahrumiyetimi sil, rızkı bol ve hayırlara muvaffak kullarından yaz.

Şüphesiz en doğru sözlü olan Sen’sin ve dedin ki; Allah dilediğini siler, dilediğini sabit bırakır”. (R’ad/39)

İlahi! Bu mübarek gecede bildiğimiz, bilmediğimiz belaları bizden uzaklaştır, şüphesiz Sen kerem sahibisin.

Allahumme Salli Ala Muhammed ve Ala Ali Muhammed.


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

14 Mart 2022 Pazartesi

Mübarek Komutan - Sultan Alp Arslan

Mübarek komutan Sultan Alparslan 

Kişisel Yazılarım'ın bugünkü makalesinde, Anadolu kapılarını bizlere açan ve İslam uğruna şehit olan mübarek komutan Sultan Alparslan, hayatı ve yaptıklarından bahsedeceğiz. 

Sultan Alparslan Kimdir? 

Büyük Selçuklu Devleti'nin ikinci sultanıdır. 1029 yılında dünyaya gelmiştir. Türklerin Malazgirt Meydan Savaşı zaferi ile Anadolu'ya yerleşmelerine öncülük eden o mübarek komutan... Tek gayesi İslam'ı yaymak olan Sultan Alparslan, bizim bugün Anadolu'yu yurt edinmemizi sağlayan o büyük insan...

https://sites.google.com/view/jeff-lerner-official/home#h.9etauah75im9

Sultan Alparslan'ın Hayatı 

Büyük Selçuklu Devleti'nin kurucularından Horasan Valisi Çağrı Bey'in oğlu ve Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in yeğeni olan Alp Arslan, bu devletin kuruluş dönemindeki güç koşullarda yetişti. Doğum tarihini çeşitli kaynaklar 1029 ve 1032 yılları arasında gösterir. Tarih yazarlarının çok yiğit bir savaşçı olarak tanımladıkları hükümdar çok küçük yaşta ata binip ok atmayı öğrendi. İlk gençlik yıllarında arkadaşlarından oluşan kendi birliğiyle katıldığı Dandanakan vb. savaşlardaki başarısıyla dikkati çekti ve babasının ölümünden sonra Horasan valiliğini üstlendi.

Tuğrul Bey 1063'te ölünce Selçuklu ülkesinde taht kavgaları başladı. Oğlu olmayan Tuğrul Bey, vasiyetinde Çağrı Bey'in oğullarından Süleyman'ın tahta geçmesini vasiyet etmişti. Selçuklu veziri Amid ül-Mülk bu vasiyeti yerine getirdi ve Rey kentinde Süleyman'ı sultan olarak tahta çıkardı. Ancak Çağrı Bey'in öteki oğlu Alp Arslan ve Arslan Yabgunun oğlu Kutalmış ile bazı emir ve şehzadeler Süleyman'ın sultanlığını tanımadılar. Kazvin şehrinde Alp Arslan adına hutbe okundu. Kutalmış'ın Rey önüne gelerek şehri kuşatması üzerine, vezir Amid-ül Mülk, Alp Arslan'dan yardım istediği gibi, hutbeyi de onun adına okuttu. Kutalmış ise, Alp Arslan ile yaptığı Dameğan yakınlarındaki savaşta hayatını kaybetti. Alp Arslan Rey şehrinde Selçuklu Devleti tahtına çıktı. Daha sonra Amid ül-Mülk'ü azlederek, yerine Nizamülmülk'ü tayin etti.

lk seferini Gürcistan ve Doğu Anadolu Bölgesi'ne yaptı. Bu seferde oğlu Melikşah ve veziri Nizamülmülk de bulunuyordu. Bizans'ın elinde bulunan Kars ve Ani bölgesine kadar ilerleyerek buraları ele geçirdi. Bu fethi neticesinde Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrillah, Sultan'a "Ebu'-Feth" (Fetihlerin babası) lakabını vermiştir (1064).

1065 yılı sonlarında Üst-yurd ve Mangışlak taraflarına bir sefer düzenledi. Bölgedeki Kıpçaklarla Türkmenleri idaresi altına aldı. Dedesi Selçuk Bey'in Cend kentindeki mezarını ziyaret edip, Merv kentine döndü (Mayıs 1066). 1067 yılında Kirman meliki olan kardeşi Kavurd'un isyanı sebebiyle Kirman üzerine yürüdü. Melik Kavurd öncü kuvvetleri mağlup olduğu zaman kalesine çekildi ve bir elçi göndererek affedilmesini istedi. Sultan bu isteği kabul ederek. Hatasına rağmen Kavurd'u affetmiştir ve Kirman Meliki olarak kalmasına izin vermiştir. 1068 yılında tekrar isyan eden Kavurd'un üzerine sefer düzenlese de ordudaki askerler arasında Kavurd yandaşlarının olabileceği sezgisiyle geri çekilmiştir.

Anadolu'da ise Tuğrul Bey tarafından yöneltilen Türkmen akınları devam etmekteydi.

Emir Afşin 1067 yılında Kayseri'yi ele geçirdi ve yağmaladı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Romen Diyojen Türkleri Anadolu'dan çıkartmak için 1068 yılında sefer çıktı ve Halep'e kadar ilerledi. Ancak bu hareket Türklerin akınlarının ilerlemesinde engel olmadı, hatta Amorium kenti ele geçirildi. İmparator Diyojen ikinci bir sefere çıktı ve bu sefer Fırat Nehri kenarına kadar ilerledi. Selçuklu akıncıları başka kollardan akınlara devam ederek Malatya'ya hücum ettiler ve Konya'yı tahrip ettiler.

Sultan Alp Arslan 1067 yılında ikinci defa Gürcistan seferine çıkmak zorunda kaldı. Gürcü kralı IV. Bagrat; Alanlar ile birleşerek Müslüman devleti olan Şeddadiler arazisine girmiş Erran'ı istila ve yağma edip, Gence'ye kadar ilerlemişlerdi. Sultan Alp Arslan 1067 yılında Erran'a geldi Şeddâdî emiri Fazl ile Şîrvân emiri Ebu'l-Esvâr itaatlerini bildirdikten sonra Gürcistan'a girdi, Şekki bölgesini aldı. IV. Bagrat ise, Selçuklular ile savaşa cesaret edemeyerek kaçtı. Sultan, Gürcistan'ın her tarafına akıncılar gönderip Tiflis'i ele geçirdi. Sonuç olarak Bagrat aman dileyerek Alp Arslan'a tâbi oldu.

Mekke Şerifi Muhammed b. Ebî Hâşim 1070 yılında Alp Arslan'ın huzuruna gelerek, Mekke'de hutbenin Abbasi Halifesi ve Selçuklu Sultanı adına okunduğunu bildirdi.

Sultan Alp Arslan, Fatımi devleti veziri Nâsır ed-Devle b. Hamdân'dan aldığı bir davet üzerine adı geçen devleti ortadan kaldırmak ve Mısır'ı ele geçirmek maksadıyla bir sefer düzenledi ve önce Bizans topraklarına girdi. Sultan ilk olarak Malazgirt ve Erciş'i ele geçirdi. Diyarbakır bölgesinde Süveyda (Siverek) ve Tulhum başta olmak üzere birçok kaleleri ele geçirdi. Daha sonra 1071 yılında Bizans hakimiyetindeki Urfa'yı kuşattıysa da başarılı olamadı. Urfa'dan Haleb'e hareket eden Sultan burayı kuşatarak Mirdasoğullarından Mahmûd tarafından şehrin anahtarlarını teslim aldı ve onu affederek makamını bağışladı. Şam'a yönelen Sultan; Bizans imparatoru Romen Diyojen'in büyük bir ordu toplayarak Müslüman topraklarına sefere çıktığını haber aldı ve süratle geri döndü. İki ordu Malazgirt Ovasında karşılaştı. Sultan Alp Arslan komutasındaki Selçuklu ordusu kendinden sayıca üstün olan Bizans ordusunu hilal taktiğiyle mağlup etti ve Bizans imparatoru Romen Diyojen'i esir aldı.

Sultan Alp Arslan batıda olduğu kadar doğuda da topraklarını genişletmeye çalışmıştı. Nitekim o zaman anlaşmazlığa düştüğü Karahanlılar üzerine bir sefer düzenledi ve Ceyhun Nehri'ni geçti. Ancak onun ölümü ile bu sefer yarıda kaldı. Yusuf El Harezmi adlı bir kale kumandanı Sultan'ı hançerleyerek ölümüne sebep oldu.


Sutlan Alp Arslan'ın Savaşları


1068'de Bizans İmparatorluğu'na karşı savaş ilan ettikten sonra kazandıkları savaşlar Türkler'i Orta Doğu'ya doğru geri çevirmiş; bu başarılar Bizanslılar'ı, Türkler'i çıkarmak için Malazgirt'e kadar getirmiştir. Alp Arslan 1071 yılında, Türk tarihinin en önemli zaferlerinden biri olan Malazgirt Meydan Muharebesi'ni kazanmıştır.

Bu dönemde Bizans bir nevi fetret devri yaşamıştır. Alp Arslan, Bizans İmparatoru Romen Diyojen'in canını bağışlamış, onu sadece yıllık vergiye bağlayıp bir süre esir tutmuştur. Fidyesi ödenen Romen Diyojen ülkesine döndüğünde, tahtından indirilmiş ve VII. Mihail'in yeni bir Bizans imparatoru olarak tahta çıkmış olduğunu görmüştür. Tahtını geri almak için yaptığı savaşlarda mağlup düşmüş; kaçtığı Kilikya'da küçük bir kalede yakalanarak gözlerine mil çekilmiş; İstanbul'a getirilmiş ve Proti Adasına (Kınalıada'da) sürgün edilmiştir. Gözlerinin kör edilmesinden dolayı oluşan yaranın enfeksiyonu sonucu ölmüştür.[7] Bu nedenle Malazgirt Muharebesi sonunda esir düşen Romen Diyojen'in imzaladığı vergi ödeme vaadi geçersiz kalmıştır.

Mübarek Komutan Sultan Alp Arslan'ın Şehadeti 

Sultan Alp Arslan, Karahanlılar arasındaki iç mücadele ve Selçuklu topraklarına yaptıkları baskınları önlemek üzere 1072 yılının Eylül ayı sonlarında 200.000 kişilik büyük bir orduyla Türkistan bölgesine sefere çıktı. Seferde bir süre kuşatma altında tuttuğu Barzam (Berzem) kalesini teslim aldı. Huzuruna çıkan kale kumandanı Yusuf Hârizmi tarafından, çizmesine sakladığı küçük bir hançerle ağır şekilde yaralanan Alp Arslan dört gün sonra da hayatını kaybetti.

Türkmen takviminde 2002 yılından Temmuz 2008'e kadar Ağustos ayı Alp Arslan olarak adlandırılmıştır.

Merv şehrinde olduğu düşünülen mezarın tam yeri bilinmemektedir



Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

13 Mart 2022 Pazar

Osmanlı'yı Zayıflatan Nedenler

Osmanlı'yı Zayıflatan Nedenler



1299'da Osman Gazi tarafından kurulan ve kısa sürede üç kıtaya yayılan Osmanlı İmparatorluğu, tarihte görülen en büyük ve güçlü imparatorluklardan biri olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu üç kıta ve yedi denize hükmetmiş bir imparatorluk olmuştur. 36 Osmanlı Padişahı tarafından yönetilen ve 16. yüzyıla kadar erişilemez bir güce sahip olan Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına ve çökmesine neden olan olayları sizler için araştırdık. Osmanlı tarihi ile ilgili yayınlanan makalelerden anında haberdar olmak için, Kişisel Yazılarım bloğumuzu takip etmeyi unutmayınız. 



Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına neden olan olaylar hakkında birçok tartışma yaşanmaktadır. Kimi tarihçiler, Osmanlı Devleti'ni zayıflatan asıl nedenin Rönesans döneminde yapılan coğrafi keşifler olarak nitelendirmekte, bazı tarihçiler ise Osmanlı Devleti'nin teknolojide geride kaldığını, doğal olarak askeri ve teknoloji bakımından zayıfladığını savunmaktadırlar. 16. yüzyıla kadar erişilemez bir güce sahip olan Osmanlı İmparatorluğu'nun neden zayıfladığı hakkındaki tartışmalar, halen daha devam etmektedir. Biz de, araştırdığımız ve yararlandığımız kaynaklarla Osmanlı Devleti'ni zayıflatan nedenleri bu makalemizde inceledik. Dilerseniz, sırasıyla Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına neden olan nedenlerden ve kişilerden kısaca bahsedelim. 

1- Osmanlı Padişahlarının Yönetimi Sadrazama Bırakmaları ve Sefere Çıkmamaları 


Kanuni Sultan Süleyman vefat ettikten sonra, oğlu II. Selim tahta geçti. II. Selim, ülkenin yönetimiyle hiç ilgilenmek istemiyordu ki, zaten padişah olmak da istemiyordu. II. Selim, annesi Hürrem Sultan'ın ısrarıyla padişahlık tahtına oturmuştu. II. Selim, Osmanlı tahtına oturduktan sonra, sefere çıkmayan ilk Osmanlı padişahı olarak tarihe geçmiştir. Zevk ve sefaya düşkün olan II. Selim, devletin yönetimini Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'ya bırakmış ve saltanatı boyunca seferlere çıkmamıştı. II. Selim'den IV. Murad'a kadar, hiçbir padişah ordusunun başında sefere çıkmamıştır. Doğal olarak bu durum, devletin otoritesinde ve askeri yapısında zayıflamaya başlamasına neden olmuştur. Bu nedenle birçok tarihçi, II. Selim dönemini, Osmanlı Devleti'nin zayıflamaya başladığı dönem olarak tanımlamaktadır. 


2- Yeniçeri Ocağına Niteliksiz ve Evli Kişilerin Alınması 

Yeniçeriler, Osmanlı ordusunun en güçlü ve önemli yapısını oluşturuyordu. Yeniçeriler son derece güçlü ve disiplinli bir şekilde yetiştiriliyordu. Yeniçeri ocağına katılmanın esasları ise evlenmenin kesinlikle yasak olması, bedenen ve ruhen belirli niteliklere sahip olmasıydı. Ve tabii ki, en önemlisi de etkin bir disipline sahip olmasıydı. Yeniçeriler, Osmanlı'da birçok önemli zaferde baş rol oynamışlardır. Ancak belli bir süre sonra Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin başına bela olacaktı. Öyle ki, Osmanlı Devleti'nin zayıflamasında en önemli rolü oynamışlardı. II. Selim'in oğlu III. Murad tahta çıktığında, Yeniçeri ocağına niteliksiz, evli ve Yeniçeri esaslarına aykırı olacak şekilde birçok kişiyi yerleştirmiş ve bu nedenle zamanla bozulan Yeniçeri ocağı, kahraman ve yiğitlerin yerine, hainlerle ve zorbalarla dolu bir ocak haline gelmiştir. Yeniçerilerin çıkardığı isyanlar, Osmanlı Devleti tarafından bastırılamamaya başlamış ve doğal olarak devletin zayıflamasına da zemin hazırlamıştır. 

Osmanlı Devleti'nin güçlenmesinde en büyük role sahip olan Yeniçeriler, Yeniçeri ocağının kaldırılmasına kadar, Osmanlı Devleti'nin başına bela olmaya da devam etmişlerdir. 

Osmanlı'nın hazinesi, işgüzar ve sadece parayı düşünen devlet adamları tarafından boşaltıldığı için, Yeniçerilere ödenmesi gereken ücretler ödenmemeye başlamıştır ve bu yüzden sıklıkla Yeniçeri isyanları çıkmış ve Osmanlı Devleti çıkan bu isyanlar yüzünden giderek zayıflamıştır. 

3- Sultan I. Ahmed Tarafından Kaldırılan Yeni Veraset Sistemi Kanunu

Sultan I Ahmed, çok şevkatli ve merhametli biri olarak bilinir. Bu nedenle kardeş katlini önlemek için, Yeni Veraset Sistemi'ni kaldırmıştır. Ancak, bu nedenle şehzadeler kafeslere kapatılarak, gerekli eğitim ve donanımdan uzak bir şekilde büyümekteydiler. 

Şehzadelerin sancaklara çıkamamaları ve gerekli eğitimi alamamaları nedeniyle, Osmanlı padişahları vasıfsız ve başarısız olmuşlardır. Zaten çoğu şehzade, ölüm korkusuyla ve hapis hayatıyla büyüyorlardı.  Tabii ki, Sultan I. Ahmed, bunu sadece kardeş katlini önlemek amacıyla yapmıştı. O zamana kadar şehzadeler, tahta geçebilmek için kendi kardeşlerini öldürebiliyorlardı. Yavuz Sultan Selim gibi padişahlar, devletin güvenliği ve bekâsı için kendi kardeşleriyle mücadeleye girişmişler ve kardeşlerini öldürmüşlerdi. Devlet söz konusu olduğunda, vicdan ve merhamet duyguları bir kenara bırakılmalıydı. 

Ancak Sultan I. Ahmed, Yeni Veraset Sistemi'ni kaldırarak, aslında Osmanlı'nın zayıflamasına zemin hazırlamıştı. Çünkü, şehzadeler sancaklara çıkamıyor ve bu nedenle devlet tecrübesi edinemiyordu. Ayrıca şehzadeler gerekli eğitim ve donanımlardan uzak olarak büyüyordu. Yeni Veraset Sistemi'nin kaldırılmasıyla, şehzadeler kafeslere kapatılıyorlardı. Düşünün, siz belki de hayatınızın sonuna kadar, bir kafese kapatılacaksınız... Sımsıkı kapatılan kapıların ardında, tek başına bir hayat sürmek... İşte, Sultan Ahmed, kardeş katlini önlemek için bu kanunu kaldırmış ancak şehzadeler bu sefer de ölüm korkusuyla ve kafeslerde hapis hayatı yaşayarak büyüyorlardı. Doğal olarak, Sultan Ahmed'den sonra gelen Osmanlı padişahları, genelde devlet tecrübesi, terbiyesi ve gerekli eğitimleri almayan kişilerden oluşuyordu. Bu durum da, devletin hem otorite hem de sosyolojik olarak zayıflamasına yol açmıştı. 


4- Rönesans Hareketleri ve Coğrafi Keşifler

Rönesans hareketleri, 1453 yılında İstanbul'un fethedilmesinden sonra başlamıştı. Bu hareketleri coğrafi keşifler izlemişti. Söz konusu Rönesans hareketleri ve coğrafi keşifler, yeni ticari yolların ve bölgelerin keşfedilmesini sağlamıştı. Bu durum, Avrupa'daki teknolojinin gelişmesine, ipek-baharat ticaret yollarının zayıflamasına yol açmıştı. Rönesans hareketleri ile Avrupalılar gerek askeri, gerek ticari ve gerekse teknoloji bakımından giderek gelişmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti ise tüm bu gelişmeler sonucu teknoloji ve ticaret bakımından Avrupa'nın gerisinde kalmıştı. Avrupanın teknolojisini sürekli geliştirmesi ve Osmanlı'nın bu konuda geride kalması da, Osmanlı'nın gerilemesine ve zayıflamasına zemin hazırlayan gelişmeler olmuştur.

5- Sonuç Olarak

Bu yazımızda, üç kıtaya yayılmış ve tarihin tek hanedanlık tarafından yönetilen en büyük ve güçlü imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflamasına neden olan olayların birkaçından bahsetmeye çalıştık. Söz konusu bu makaleyi hazırlamakta, ünlü tarihçilerden ve sağlam tarih kaynaklarından faydalandık. 

Osmanlı Devleti hakkında daha fazla makaleden haberdar olmak için Kişisel Yazılarım bloğumuzu takip edebilir, bu makalemizi sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak, arkadaşlarınızın da Osmanlı tarihi hakkında merak ettikleri konuları öğrenmelerine yardımcı olabilirsiniz. 

Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.