if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım : Nisan 2023

21 Nisan 2023 Cuma

Bir DEHB'linin Kaleminden "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu Nedir?


Bir DEHB'li olarak bu hastalığın ne olduğu, belirtilerinin neler olduğunu kendi bildiklerim ve araştırdıklarım kadarıyla anlatmak istiyorum. DEHB bir çocukluk hastalığı olarak bilinse de, bu hastalık birçok yetişkinde de görülebilmektedir. 

DEHB "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu" hastalığının kısaltmasıdır. Bu hastalık genelde doğum sırasında beyinde meydana gelen bir hasar sonucu, beyne yeteri kadar sinyal gitmemesi nedeniyle kişide dikkat konusunda zorlanma, hiperaktive bozukluğu yaşaması sorunlarına verilen bir isim. Bu hastalık yaklaşık toplumumuzun %70'inde görülmektedir. Açıkçası bu oran hiç de az değil... Bu hastalık maalesef birçok kişi ve devletimiz tarafından yeterince tanınmıyor. 

Bana DEHB teşhisi, 2009 yılında İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Psikiyatri Kliniği tarafından konuldu. Aslında ben hiperaktif birisi değilim, tam aksine hiç hareket etmeyi sevmem. Ancak bu hastalık hiç hareketi olmayan kişilerde de görülebiliyor. 2011 yılında DEHB teşhisiyle bir hafta psikiyatri kapalı servisinde yatmıştım. Çünkü benim DEHB rahatsızlığım ileri derecedeydi ve bu hastalık nedeniyle kendime ve çevreme zararlar verebiliyordum. 

Bu hastalık özellikle iş ve okul hayatında ciddi problemler yaşamama sebep oluyor. Öğrencilik hayatımda ders dinleyemez ve ders çalışamazdım. Ders bana çok sıkıcı gelirdi ve bu yüzden derslerim çok kötüydü. Lise 2. sınıfta sınıf tekrarı yapmak zorunda kaldım.  Her hastalıkta olduğu gibi DEHB'nin de erken teşhis edilmesi, hastalığın tedavi edilme olasılığını da kolaylaştırmaktadır. Bu sayede daha kısa sürede bu hastalıktan kurtulabilirsiniz. 

Burada yapmanız gereken erken teşhis için mutlaka bir psikiyatri kliniğine başvurmak ve etkin bir tedavi için düzenli olarak terapilere katılmak...  Maalesef benim DEHB teşhisim 2009 yılında konuldu. Teşhis sırasında bu hastalığın tedavisi için "Ritalin 10 mg." ilaçla başladım. Çapa'da sadece ilaç yazıp gönderiyorlar ve terapi gibi uygulamaları bulunmuyor. Bu hastalığın tedavisinde ilaç tedavisi yanında terapi de oldukça önemlidir. 

Bu hastalık aslında nörolojik bir hastalık ancak psikiyatri de bu hastalığın teşhisini koyabiliyor ve tedavi edebiliyor. Ancak Çapa sadece ilaç tedavisinde yardımcı oluyor ve hiçbir şekilde terapi uygulamıyor. Bu da bu hastalığın düzenli bir şekilde tedavi edilebilmesini zorlaştırıyor. Ben 2009 yılından beri bu hastanede tedavi görüyorum ve şu anda Concerta 54 mg. ilaç kullanıyorum. Ritalin ve Concerta gibi ilaçlar, zamanla vücutta bir bağımlılığa neden oluyor. Bu ilaçları alamadığınızda hâlsizlik ve yorgunluk gibi yoksunluk belirtileri yaşıyorsunuz. 

Bu ilaçlar bağımlılık yaptığı için bu ilaçları düzenli olarak alabilirsiniz ki zaten vücut bunu kendisi istiyor! 

Concerta ve Ritalin gibi ilaçların bazı yan etkileri de bulunmaktadır. Bunlar;
  • İştahsızlık,
  • Baş ağrısı,
  • Sinirlilik, 
  • Uykusuzluk.
Bunlar herkeste rastlanılan yan etkiler. Kısacası bu ilaçlar bizim dikkatimizi düzeltirken (!), sağlığımıza da zarar veriyor. Yani bu ilaçlara bağımlı olduğumuz için bu ilaçları kullanarak düzeldiğimizi zannediyoruz! Toplumumuzda "falan falan ilaç alırsan, falan falan hastalığın düzelir" anlayışı var ve bu doktorlar tarafından da toplumumuza empoze ediliyor. Fakat biraz dikkatli düşünürseniz bu ilaçların özellikle DEHB tedavisinde kullanılan ilaçların sağlığımıza zarar verdiği de açıktır! 

Bu hastalık aslında tamamen iyileşen bir hastalık değil. Birçok psikiyatri uzmanı, DEHB'nin ömür boyu süren bir hastalık olduğunu belirtiyor. Ancak düzenli şekilde tedavi edildiğinde, insanın dikkatini daha iyi toparlayabileceğini söylüyorlar. Ben de aslında düzenli olarak kontrollere gitmeye çalışıyorum. Aynı zamanda dikkatimi geliştirecek birçok egzersiz yapıyorum. Bu da ilacın yanında bana ücretsiz terapi imkânı da sağlıyor. Benim ve hepimizin yapması gereken düzenli olarak tedavimizi olmak ve dikkati geliştirici egzersizler yapmak... 

Açıkçası bu hastalık yüzünden iş bulmakta zorlanıyorum. Çünkü herhangi bir işte çalışmak son derece dikkat gerektiren bir şey. Bu yüzden hiçbir işveren DEHB'lilerle çalışmayı tercih etmiyor ve bu bizim iş bulmamızı zorlaştırıyor. Eminim ki benim gibi iş bulamayan birçok DEHB hastası vardır... Bu hastalığın düzelmediği, ömür boyu devam eden bir hastalık olduğu artık devletimiz tarafından kabul edilmeli. Devletimiz 25 yaşından sonra Concerta ve Ritalin ilaçlarının ücretini karşılamıyor ve bu ilaçlar oldukça pahalı. Zaten iş bulamıyoruz ve bu ilaçların ücretini mecburen ailemiz ödüyor. Bu ilaçlar en az 250 TL'den başlıyor... 

Devletimiz DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) Hastalığını Özürlülükten Saymalı ve Concerta ve Ritalin Gibi İlaçların Ücretini Karşılamalı

DEHB'liler olarak iş bulmakta zorlanıyoruz. Bu hastalığın artık bir çocukluk hastalığı olmadığı ve yetişkinlerde de görülebileceği oldukça açıktır. Ayrıca DEHB yüzünden ne düzgün bir iş bulabiliyoruz ne de günlük hayatımızda rutin işlerimizi yapabiliyoruz. Çoğu insan zekâmızda bir sorun olduğunu düşünerek bizi bu şekilde damgalıyor! Bana Çapa'da zekâ testi de yapıldı ve zekâ puanım %120 olarak çıktı. Bu da DEHB'lilerin oldukça zeki insanlar olduklarını, devlet ve toplumumuz tarafından desteklendikleri takdirde çok faydalı olabileceklerini göstermektedir. Devletimizden bazı taleplerimiz şunlardır: 
  • DEHB teşhisi konulan ve iş bulamayan tüm kişilerin ilaç ücretlerinin devletimiz tarafından karşılanması,
  • DEHB'liler iş bulmakta ve günlük hayatta zorluklar yaşadıkları ve bu rahatsızlık ömür boyu devam ettiği için, bu hastalığın engellilik kapsamına alınması ve %40 özürlü raporuna eklenmesi,
  • Devlet hastanelerinde sadece ilaç tedavisi değil, terapilerin de uygulanması...
Bu yazıyı herkesin okumasını ve devlet yetkililerimiz görene kadar sosyal medya hesaplarınızda paylaşmanızı önemle rica ederim. 












Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

17 Nisan 2023 Pazartesi

Günümüzde Yaşanan Birçok Psikolojik Sorunun Kaynağı Nedir?

Özellikle teknolojik gelişmeleri hızla yaşandığı günümüzde, birçok insan psikolojik sorunlarla (depresyon, anksiyete bozukluğu, şizofreni) mücadele ediyor. Bu psikolojik sorunların nedeni ve kaynağı ile ilgili muhteşem bir yazı sizleri bekliyor! 

Bende de "DEHB" (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) rahatsızlığı var. Bu hastalık genelde nörolojik bir hastalık olsa da, psikiyatri de bu hastalığın teşhisini koyabiliyor ve tedavisini yapabiliyor. Ancak, ben bu anlatacaklarımla bu hastalığımla baş etmenin daha iyi bir yolunu öğrendim ve çok şükür bu hastalıktan kurtuldum. 

Önceki yazımda bilinçaltından ve ne işe yaradığı, hayatımızı ne derecede etkilediğinden bahsetmiştim. Yine bu psikolojik sıkıntıların altında da bu bilinçaltımızda kayıtlı bulunan olaylar yatılıdır. Bu psikolojik sorunların temelinde genelde; kendini değersiz hissetme, kendini sevmeme durumları görül-mektedir. Bu değersizlik ve kendini sevmemenin nedenlerine bir bakalım: 

Aile ve Değersizlik 

Özellikle ebeveynlerin çocuklarına olan olumsuz davranışları da çocuklarda değersizlik ve kendini sevmeme durumlarına neden olabilmektedir. Bilinçaltımız biz daha anne karnındayken ve henüz dört aylıkken yaratılmaya başlıyor. Biz daha bunun bilincinde değilken bilinçaltımız, annemizin ve babamızın konuşmalarını duymaya ve bunları kaydetmeye başlıyor. Siz bunların farkında bile değilsiniz ama bilinçaltınız her şeyi iyi-kötü, güzel-çirkin demeden kaydediyor; noktasından virgülüne, saniyesinden dakikasına... 

  Eğer siz anne karnındayken anneniz "Bunu neden doğurmak zorundayım? Bunu doğurmak istemiyorum!" gibi kelimeleri kullanabilir. Bunu kullanırken belki bunu gerçekten demek istemediği ve o anki sinirle söylediği olasıdır. Ancak dediğim gibi, bilinçaltı sizinle asla tartışmaz! Bu olayları kayıt edip etmemeyi size sormaz! Direkt o olayı ve düşünceyi alır ve bilinçaltında depolar. Böylece siz doğduğunuzda fark etmeden o değersizlik duygusuyla yaşamaya başlıyorsunuz. Tabii ki daha dünyaya yeni geldiğiniz, gözlerinizi bile açmadığınız için bunu bilmiyorsunuz, tanımıyorsunuz...

     Ebeveynlerin davranışları, bir bireyin hem fizyolojik hem de psikolojik gelişimi açısından oldukça önemlidir. Çünkü biz doğduğumuz andan evleneceğimiz ana kadar bu insanlarla bir arada yaşıyoruz. Doğduğumuz andan evleneceğimiz ana kadar onlara ihtiyacımız var... Anne ve babası tarafından sürekli eleştirilen, aşağılanan, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz bırakılan çocuklar değersizlik ve yetersizlik duygularıyla büyüyor. Bu değersizlik ve yetersizlik duyguları özellikle bizi ergenlik çağında daha çok etkiliyor. Kendimizi değersiz, yetersiz, başarısız hissettiğimiz en hassas dönemlerden birisi. Kişiliğimiz aslında biz ergenlik dönemindeyken oluşumunu tamamlıyor. 

     Ebeveynler tarafından aşılanan bu olumsuz durumlar, zamanla bizde psikolojik rahatsızlıklara neden oluyor. Psikolojik sorunlarla baş edebilmemiz için çoğunlukla antidepresanda çare arıyoruz ama bu durum bizi daha da kötüleştiriyor. 

      Ben bu konuda birçok araştırma yaptım ve birçok kitap okudum. Vardığım sonuç şuydu: Bilinçaltı-mız %95 oranla bizi yönetiyor. Bilinçaltımızda eğer bu olumsuz duygular kayıtlıysa, bilinçaltımız bunu sürekli bize hatırlatıyor. Aslında bilinçaltımız bu şekilde bizi koruyor, ancak biz bilinçaltımıza hep negatif düşünceler yüklediğimiz için hep negatifi hayatımıza çekiyoruz. Böylelikle zamanla psikolojik sorunlarla karşılaşıyoruz. 

      Aslında bu psikolojik sorunlardan kurtulmanın en iyi ve bedava yolu, bilinçaltımızda yer alan bu düşüncelerden kurtulmak! Okuduğum bir kitapta şu yazıyordu: "Düşünceler duyguları yaratır. Sen neyi düşünürsen, o duyguyu yaşarsın!" Kısacası bizim yapmamız gereken şey, bilinçaltımızda ne kadar negatif düşünce varsa, bunları olumlu düşüncelerle değiştirmek... Kolay değil ancak bunu yaptığınızda tamamen iyileşeceğinizi garanti ederim! Çünkü ben de bu uygulamayla birçok psikolojik sorunun üstesinden gelmeyi başardım! 
 
     Kendinizi Yaradanın koşulsuz sevgisine bırakmalısınız! Öncelikle Allah'ın bize sunduğu koşulsuz sunduğu sevgiyi önce kendimize vermeliyiz! Bunu yaparak, bilinçaltımızdaki bu negatif duygulardan kurtulmuş oluruz. Diğer yandan hiçbir duygunuzu saklamayın ve kabule geçin! Örneğin bir arkadaşınız sizi sinirlendirdiyse veya üzdüyse, bu duyguyu saklamayın ve dışa vurarak kurtulmaya çalışın. Bu sayede bu duygudan kurtulduğunuz için bilinçaltınızda yer almayacak. 

      Bilinçaltımızda yer almasını istediğimiz tüm pozitif ve güzel düşünceleri her gün kendi kendimize telkin edebiliriz. Öğrenmek istediğimiz tüm soruların cevaplarını evrene sorabiliriz. Ancak evrene soru sorarken bazı soru kalıplarına da dikkât etmek gerekiyor; 
  1. Evrene soru sorarken asla "neden" sözcüğünü kullanmayın. Bunun yerine "nasıl" sözcüğünü kullanmak daha iyidir. Buna örnek vermek gerekirse; "Neden kilo veremiyorum?" yerine "Nasıl daha sağlıklı ve hızlı kilo verebilirim?" diyebilirsiniz.
  2. Evrene soru sorduğunuzda cevabı için acele etmeyin. Evren genelde sorduğumuz cevapları gerek insanları kullanarak gerek yaşatarak vermektedir. Bu nedenle evrene sorduğunuz cevaplar için acele etmeye gerek yok.

      Dediğim gibi, insanların psikolojik sorunlar yaşamasının temeli bilinçaltıdır. Bilinçaltımızda kayıtlı olan bazı negatif düşünce ve olaylar, ileriki yaşlarda bize psikolojik hastalık olarak dönebilmektedir. Psikolojik sorunlardan kurtulmanın en iyi ve ücretsiz yolu ise bilinçaltımızda yer alan bu düşünceleri, olumlu ve pozitif düşüncelerle yok etmektir. Fizik derslerinde hatırlayın; (+) pozitif kuvvet her zaman (+) pozitifi, (-) negatif kuvvet her zaman negatifi çeker. Hiçbir zaman pozifit ve negatif kuvvetler kendilerini çekmez ve birbirlerini iterler. 

     Söz konusu siz bilinçaltınıza hep olumlu ve pozitif düşünceler yüklediğinizde, negatif ve karamsar düşünceler otomatik olarak kaybolacak ve siz de bu psikolojik rahatsızlıklardan kurtulmuş olacaksınız!










Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

16 Nisan 2023 Pazar

Bilinçaltı Nedir? Bilinçaltı ile İlgili Neler Biliyoruz?

Bilinçaltı Nedir? Bilinçaltı ile İlgili Neler Biliyoruz?


Bilinçaltı hakkında birçok araştırma yapılıyor. Bilinçaltı hakkında yapılan birçok araştırma, birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Bu yazımızda bilinçaltının ne olduğu, ne işe yaradığı ve hayatımızdaki rolünü sizlerle paylaşacağım.

Rüyalarımızın çoğunlukla bilinçaltımızda kayıtlı olaylardan kaynaklandığını artık çoğumuz biliyoruz. Bilinçaltı denilen olgu, tıpkı bir bilgisayarın hard-disc'ine benziyor. Bu bilinçaltı denen olgu, daha biz anne karnındayken ve henüz dört aylık iken oluşmaya başlıyor. Bu sebeple annemizin karnındayken annemizin davranışları, konuşmaları ve diğer insanlarla iletişimi bir şekilde bilinçaltımıza kaydediliyor.

Biz genelde bilincimiz tarafından yönetildiğimizi zannetsek de, aslında bizi yöneten bilinçaltıdır. Bilinçaltımız %95'lik bir oranla bizi yönetiyor. Aynı bir bilgisayarın hard-disc'i gibi tüm olayları kay-dediyor ve hayatımızda bir şekilde karşımıza çıkarıyor.

Günümüzde depresyon, anksiyete bozukluğu, panik atak gibi psikolojik rahatsızlıkların temel-inde bu bilinçaltımızda yer alan olgu ve olaylar yatıyor. Bu nedenle günümüzde bilim insanları, bil-inçaltımız hakkında birçok araştırma yürütmektedir. Örneğin sürekli kendini değersiz ve mutsuz hisse-den bir insanın, bir şekilde daha önce böyle davranmasına neden olan ve bilinçaltında yer alan değersizlik yaratan bir olayı yaşaması olabilmektedir.


Dediğim gibi bilinçaltımız daha biz anne karnındayken oluşmaya başlıyor. Yani biz doğmadan önce bilinçaltımız yaratılıyor. Bu nedenle biz anne karnındayken annemizin ve babamızın davranış ve tut-umlarından etkilenebiliyoruz. Örneğin annemiz biz daha doğmadan önce "Bunu neden doğurmak zorundayım? Ben bu çocuğu istemiyorum!" şeklinde bir konuşma yapar. Belki bunu kazaran ve o anki hassasiyetle yapmış olsa da, bilinçaltımız bunu bizi değersiz hissettirecek şekilde kaydeder. Bu nedenle bu şekilde doğan çocuklar değersiz, kendini sevmeyen ve özgüveni düşük çocuklar olarak yaşamaya başlarlar. Bilinçaltımızda bu olgular temizlenmedikçe ömür boyu bu duygu ve düşünceleri yaşamaya devam edeceğiz.

Geçen okuduğum bir kitapta "düşünceler duyguları yaratır" diye bir yazı okumuştum. Meğerse biz ne düşünüyorsak, bu duyguya sahip oluyoruz.



Bilinçaltımız hiçbir şeyi iyi-kötü, güzel-çirkin ayrımı yapmaksızın kaydediyor. Tıpkı biz bir bilgisayara bir dosya kaydederken, bilgisayarımızın bunu iyi-kötü ayrımı yapmaksızın kaydetmesi gibi. Peki, na-sıl oluyor da, bilinçaltımızın kaydettiği bu olaylar hayıtımızı yönetebiliyor? Bizi yöneten olgu aslında çoğunlukla bilinçaltımız oluyor. Bilinçaltımız bizim kaydettiğimiz bu olayları hayatımız boyunca karşı-mıza çıkarıyor. Bu olaylar çok eski de olabilir, şu an da olabilir. Bilinçaltımızdaki kötü ve olumsuz düşünceleri arındırmadığımızda birçok psikolojik sorunlarla karşılaşabiliyoruz.

Bu yaşadığımız psikolojik sorunların nedeni, önceden beyinden kaynaklanan bir sorun olarak dü-şünülmekteydi. Fakat zamanla yapılan araştırmalar, bunun beyinden değil bilinçaltında kaydedilen birtakım olaylar sonucunda gerçekleştiğini göstermektedir. Peki bilinçaltımıza girebilmek ve orada ya-şanan olayları açığa çıkarabilmek mümkün mü?



Filmlerde ve dizilerde mutlaka hipnotize ile karşılaşmışsınızdır. İşte günümüzde psikologların birçoğu,bilinçaltımızın derinliklerine inebilmek ve sorunu anlayabilmek amacıyla bu yönteme başvu-ruyor. Hipnoz sırasında bilincimiz uykuya giriyor ve bilinçaltımız devreye giriyor. Bu sayede uzman-lar, yaşadığımız psikolojik sorunların hangi olaydan kaynaklandığını bulabiliyorlar. Bu bir çeşit bilinçaltıyla iletişime geçebilme tekniğidir. Daha sonra bu olay açığa çıktığında, bu travmayı atabilmek için çeşitli teknikler uyguluyorlar. Bu travmayı attığımızda şu anki yaşadığımız psikolojik so-runlardan kurtulabiliyoruz.


Bilinçaltımıza Format Atabilmek Mümkün mü?

Aslında benim de merak ettiğim bu konu, oldukça karmaşık. Eğer bilinçaltımız sıfırlanabiliyorsa ve böyle bir şey mümkünse, bunu yapabilmemiz durumunda neler olabileceğini bilmiyorum. Yaptığım birtakım araştırmalar sonucunda, bilinçaltına format atılabileceğini öğrendim. Ancak, bu bilinçaltına format atılırsa, bu durum tüm anılarımızın silinmesine, öğrendiğimiz ve bildiğimiz ne varsa tamamen silinmesine de neden olabilir. Bu durum belki hafızamızı da kaybetmemize neden olabilir. Ben bilinçaltımızın hafızayla ilgisi olduğunu da düşünüyorum.

Önceden öğrendiğimiz bir şeyi hâlâ hatırlamamızı sağlayan şey bilinçaltıdır. Aynı zamanda örne-ğin ateşe elimizi sürersek elimizin yanacağını bilmemizi sağlayan da bilinçaltıdır. Kısacası bilinçaltına format atılması mümkünse ve bu durum gerçekleşirse, hepsi ama hepsi silinecek! Tıpkı bilgisayara format attığımızda ilk aldığımız ana dönmesi gibi... Kısacası bilinçaltımıza format atıldığında, yeni doğmuş bir bebek gibi olacağız.

Benim merak ettiğim konu ise böyle bir şeyin gerçekten mümkün olup olmadığı... Düşünüyorum da bilinçaltımız bilgisayarın hard-disc'i gibi çalışıyor. Gerekli gereksiz tüm bilgileri kaydediyor. Bilgisayara format atmak ve tüm bu bilgileri silmek mümkün olduğu gibi aynı şey de bilinçaltımız için söz konusu olabilmektedir.




Bilinçaltımızı Sıfırlamadan Temizlemek Mümkün mü?

Birçok uzman bilinçaltımızı kötü duygu ve düşüncelerden temizlemenin mümkün olduğunu savun-maktadır. Bunun için birçok yöntem (meditasyon ve nefes gibi) tavsiye ediliyor. Uzmanlara göre bil-inçaltımızda yer alan olumsuz duygu ve düşüncelerden, bu uygulamaları düzenli şekilde uyguladığı-mızda düzelebileceğimizi söylemektedir. Tek yapmanız gereken hiçbir şey düşünmemeye çalışmak ve sık sık olumlu duygu ve düşünceleri bilinçaltımıza yerleştirmektir. Fakat, bu duygu ve düşünceler biz daha doğmadan önce oluşuyor! Bu duygu ve düşünceleri olumluya dönüştürmek nasıl mümkün olabilir ki? Bazı uzmanlar ise bu duygu ve düşüncelerin bilinçaltında "anı defteri" olarak kaydedildiğini ve bu anı defterinde eksik kaydedilen olaylar tamamlanmadıkça, bilinçaltımızın temizlenmesinin mümkün olmadığını söylüyorlar.

Kısacası bilinçaltımızı sıfırlamadan temizlemenin mümkün olup olmadığı tam bir muamma... Ancak kesin olan bir şey var ki, bir şekilde bu bilinçaltımızda kayıtlı olayları temizlemedikçte psikolo-jik sorunları yaşamaya devam edeceğiz. Bir şekilde bir yöntem bulup bu olayları temizlemek şart!... Aksi hâlde korku, endişe, değersizlik ve yetersizlik duygularını yaşamaya devam edeceğiz.



Bilinçaltımız ile Rüya Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır?

Fark ettiyseniz rüyalarımızda hep geçmişle ilgili rüyalar görürüz. Örneğin doğduğumuz ve büyüdüğü-müz evi, önceden tanıdığımız insanları vs. Bu bilgiler zaten bilinçaltımızda kayıtlı. Bu sayede bilinçaltımız rüyalarımızı büyük bir oranla etkiliyor. Zannedildiği gibi zihnin yarattığı bir şey değil... Zaten bu rüyalarımızın kaynağı, bilinçaltımızda kaydedilen olaylardır. Bu nedenle biz her rüya gördüğümüzde geçmişimizle ilgili olaylar yaşarız. Bilinçaltımız biz farkında bile değilken bu olayları kaydedip, hafızada biriktiriyor. Bu nedenle, "Neden rüya görüyoruz?" sorusuna "Bilinçaltı!" diye cevap vermek yanlış olmayacaktır!