if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım

2 Şubat 2022 Çarşamba

Teknoloji Yararlı mı Yoksa Zararlı mı?



Günümüzde teknoloji, hayatımızın bir parçası haline gelmiş durumda. Teknolojiyi hayatımızın her alanında kullanıyoruz. Teknoloji olmadan bir hayat, artık düşünülemez. Peki, teknoloji bu kadar gelişmemiş iken, önceden insanlar hayatlarını nasıl sürdürüyordu? Teknoloji bu kadar gelişmiş değil iken, insanlar mümkün mertebe beden güçlerini kullanıyorlardı. Örnek verecek olursak, bugün tarımda teknolojik ekipmanlar kullanılıyor iken, teknoloji bu kadar gelişmiş değil iken insanlar tamamen beden gücüyle tarım yapıyorlardı. Zaten, insan nüfusu o kadar da kalabalık değildi. Hastalıklar, bitkisel tedavi yöntemleriyle tedavi ediliyordu. İnsanlar teknoloji olmadan önce bir arada ve birlikte yaşıyordu. Ama özellikle günümüzde bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaştırılmasıyla gittikçe yalnızlaşmaya başladı. İnsanlar, teknoloji yeterince gelişmemiş iken sürekli birbirileriyle yüz yüze iletişim kuruyorlardı. İnsanlar devamlı birbirine misafirliğe gidip-geliyor, hep bir arada yaşıyorlardı. Ancak, özellikle internet sayesinde insanlar artık birbirileriyle sosyal medya aracılığı ile iletişim kurmayı tercih ediyor. Bu sayede insanlar giderek yalnızlaşıyor ve birbirinden uzaklaşıyor. Gelişen teknoloji sayesinde artık birçok şeyi kolaylıkla gerçekleştirebiliyoruz. Önceden insanlar bir şey araştırmak istediklerinde, kütüphaneye gidip ansiklopedilere başvurması gerekiyordu. Ancak, şimdi gelişen internet teknolojisi sayesinde tek bir tuşla istediğimiz her bilgiye erişebiliyoruz. Alışveriş yapmak için bile artık dışarı çıkmamıza gerek kalmadan, internet üzerinden her türlü alışverişi yapabiliyoruz. Teknoloji bu kadar gelişmiş değil iken, insanlarla haberleşmek için mektup gönderilirdi. Telefonun bile olmadığı zamanlarda, posta güvercinleri kullanılırdı. Ancak günümüzde internet sayesinde dünyanın her ülkesindeki insanlarla rahatlıkla iletişim kurabiliyoruz.
Önceden uzak bir yere mektup göndermek ayları hatta yılları bulurken, şimdi 10 saniye gibi kısa bir sürede dünyanın öbür ucundaki bir sürü insanla rahatlıkla iletişim kurabiliyoruz. Acaba tüm bu yaşanan gelişmelerin bize getirdiği zararlar da yok mu? Elbette ki var! Örneğin, insanlar artık daha da yalnızlaştı. Artık insanlar birbiriyle yüzyüze iletişim kurmak yerine, sosyal medya sitelerinde iletişim kurmayı tercih ediyor. Bunun yanı sıra, insanlar giderek daha az hareket etmeye başladı. Günümüzün en önemli sağlık problemi olan obezitenin görülme sıklığı, teknoloji geliştikçe daha da yaygınlaştı. İnsanlar devamlı olarak internet ve sosyal medya ile iç içe. Bugün artık telefonlarımız ile bile interneti rahatlıkla kullanabiliyoruz. Çocukluğumda tuşlu ve sadece yılan oynanabilen telefonları hatırlıyorum da... Önceden insanlar bu kadar yalnız değildi ve fiziksel olarak daha fazla hareket ediyordu. Ancak insanlar teknoloji yüzünden giderek yalnızlaşıyor ve hareketsizleşiyor. Bunun sonucu olarak da psikolojik ve fiziksel rahatsızlıklar yaşıyor. İnsan, yapısı gereği sosyal bir varlıktır ve bir arada yaşamaya alışmıştır. İnsanlar yalnızlaştığında depresyon, ankisiyete bozukluğu gibi birçok psikolojik rahatsızlığa yakalanıyor. Aslında teknoloji, insanların giderek daha da mutsuzlaşmasına neden oluyor. Evet, teknolojinin yararı da var. Artık teknoloji sayesinde birçok şeyi kolaylıkla yapabiliyoruz. Ancak, teknoloji düzgün kullanılmadığı zaman insanda bağımlılık yapıyor. 

Şu anda internet bağımlılığı oranı, korkunç boyutlarda! Hiç olmazsa sokakta yürürken elinden telefon düşmeyen, hayatının büyük bir çoğunluğunu geçiren insanlar, internet bağımlılığının pençesine düşmüş durumda! Çünkü internet, büyük ve ilginç bir dünyanın kapısını açıyor. İnsanlar internet sayesinde daha fazla insanla tanışıp daha fazla bilgi ediniyor. Sosyal medya ve internet bağımlılığı giderek yaygınlaşıyor ve bu durum insanların daha fazla yalnızlaşma ve hareketsizleşmesine, bu durum da insanların psikolojik hastalıklar yaşamasına neden oluyor. Benim fikrim, teknolojinin bilinçli ve yerinde kullanılmasından yanadır. İnterneti düzgün kullandığımız zaman faydalı olabiliyor iken, yanlış kullanımı da ciddi tehlikelere yol açabiliyor. Günümüzde teknolojiden uzak yaşamak elbette imkansız. Çünkü, teknoloji hayatımızın her alanına hakim olmuş durumda. Onun için insanların teknolojiyi düzgün kullanma konusunda bilinçlendirilmesi ve bu konuda eğitimler düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum.






Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

Değerli Ziyaretçilerim...








Değerli Ziyaretçilerim..

Son zamanlarda okuyucu sayımızda önemli bir artış gözlemlemekteyim, bunun için size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu blogtaki yazılar sayesinde daha fazla insanın bilinçlenmesine katkıda bulunduğunuz için sizlere teşekkür ediyorum. Bu blogta insana, hayata, bilime dair çeşitli yazılar yazıp paylaşıyorum. Bu paylaştığım yazılar tamamen kendime aittir ve blogtaki resimler dışında, yazılarda herhangi bir alıntı, kopya söz konusu değildir. Bu yazdığım yazılar, tamamen yaptığım araştırmalar, izlediğim belgeseller sonucu esinlenip kaleme aldığım yazılardır. Bu yazdığım yazılarla insanların bilinçlenmesini, belki de bu sayede dünyamızın olumlu bir şekilde değişmesini sağlamak istiyorum. Yazdığım yazıları beğenip paylaşarak, sizler de daha fazla insanın blogumda keyifli vakit geçirmesini sağlayabilirsiniz. 

Yazı yazmayı ve paylaşmayı çok seven biriyim. Fırsat bulduğum her boş zamanımda bu blogta yazılar yazıp paylaşıyorum. Henüz profesyonel bir blog yazarı değilim ama bu konuda kendimi giderek geliştiriyorum. Siz değerli ziyaretçilerim de blogumu takip ederek, blogumdaki yazıları arkadaşlarınızla paylaşarak, bana destek olabilirsiniz! Blogumu takip ederek, yeni yazılarımdan anında haberdar olabilirsiniz. 

Profesyonel bir yazar olduktan sonra, blog sitemi ücretli bir alan adına taşımak istiyorum. Yani sitemin adresi https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com değil, kisielyazlarimkaan.com adresine taşımak istiyorum. Bunu yapabilmem için ise, blogumun daha fazla kişi tarafından okunmasına ve takip edilmesine ihtiyacım var.

Blog sitemde yer alan Google reklamları da, bunu yapabilmem için bana yardımcı olmaktadır. Onun için, sizden ricam bloguma her girdiğinizde blogumda yer alan Google reklamlarına birer kez tıklamanızdır. Bu sayede, kısa zamanda ücretli bir alan adına taşınabiliriz. 

Desteğiniz için teşekkür eder, blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim. 
Kaan Akalın - Kişisel Yazılarım Blog Yazarı



Blogumu takip etmeniz için öncelikle bir Google hesabınızın olması gerekir. Google hesabınız yoksa, www.gmail.com adresinden bir Google hesabı açabilirsiniz. Google hesabınız varsa, hesabınızla giriş yaparak blog sitemin sağ üst köşesinde yer alan "İzleyiciler" bölümünde yer alan "İzle/Takip Et" butonuna tıklayarak takipçim olabilirsiniz.



Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

Depremi En Az Hasarla Atlatabilmek İçin...


Depremi En Az Hasarla Atlatabilmek İçin...

Depremin ne olduğunu ve deprem gerçeğiyle kabullenmemiz gerektiğini önceki yazılarımda paylaşmıştım. Bu yazımda, depremden daha az hasarla nasıl çıkabileceğimiz hakkında bir fikir beyan edeceğim. Unutmayalım ki, halkı deprem konusunda bilinçlendirmek, depreme karşı alınabilecek en önemli tedbirlerin başında geliyor. Bu yazımda depreme karşı nasıl tedbirler alınacağı ve insanların nasıl bilinçlendirilebileceği konusunda bir fikir arz edeceğim. 
Öncelikle deprem konusunda insanları bilinçlendirmek, depremin ne olduğu, depremle nasıl yaşamamız gerektiği konusunda bilgilendirmek gerekiyor. Herkesin katılabileceği ücretsiz deprem bilinçlendirme kursları açılabilir. Dahası, insanlara online olarak deprem ile ilgili bilgiler verilip, insanların bilinçlendirilmesi sağlanabilir. Hükûmet bu konuda adım atmalı ve deprem hakkında ücretsiz kurslar, seminerler temin etmelidir. Bu eğitimler tamamen ücretsiz ve herkesin katılımına açık olmalıdır. İnsanlar deprem konusunda bilinçlendikçe, deprem sırasında ve sonrasında nasıl hareket edecekleri hakkında bilgi sahibi olurlar. Bu sayede daha az insanımızı kaybederek depremi atlatabiliriz. 

Depreme karşı alınacak diğer bir önemli tedbir ise, dayanıklı ve sağlam binalar inşa etmektir. 17 Ağustos 1999 yılında binlerce yıkılan bina ve yitirilen cana rağmen, halen bir ders alınamadı! Günümüzde insanlar hala çürük binalar yapmaya devam etmekte ve masum insanların canına kastetmektedir! Bu böyle devam ederse, depremlerde daha çok insanımızı kaybedeceğiz. Bize düşen, depreme dayanıklı ve sağlam binalar yapıp, insanların hayatını güvence altına almaktır. Örneğin, İstanbul/Beylikdüzü, deprem bakımından en riskli ilçelerden biridir. Ancak, İhlas Holding tarafından inşa edilen İhlas Marmara Evleri, 17 Ağustos 1999'da yaşanan depremde, hiçbir çatlak bile bulunmadan ayakta kalmayı başardı. Raylı sistemle inşa edilen İhlas Marmara Evleri, depreme son derece dayanıklıdır. 7-8 şiddetindeki depreme kadar dayanabiliyor. 

İşte tüm müteahhitlerin bu tarzlarda binalar inşa edip, insanların depremde hayatlarını kaybetmelerine engel olmalıdır. Bu nedenle müteahhitler devlet tarafından sürekli denetlenmeli, çürük ve dayanıksız binalar yapanlar en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Bu şekilde yaparsak, depremi en az hasarla atlatabiliriz. 

Deprem Sırasında Yapılması Gerekenler 


  • Sakin olun ve panik yapmayın: Mesela uyurken, yemek yerken, iş yerinde çalışırken veya okuldayken depreme yakalandınız. İlk yapmanız gereken şey, sakin olmak ve panik yapmamaktır. 
  • Masa, baza ve benzeri eşyaların yanına cenin pozisyonuyla çömelin: Deprem sırasında, bir masa, baza vb. sağlam eşyaların yanına cenin pozisyonu alarak çömelin ve deprem geçene kadar o pozisyonda kalın. 
  • Hayat üçgeni kurun: Bir buzdolabı veya daha uzun ve dayanıklı eşyanın yanında durun ve bir yaşam ücgeni oluşturun. Böylece deprem sırasında hayatta kalma ihtimaliniz artar. 

Deprem Sonrasında Yapılması Gerekenler 

  • Panik yapmadan, sürâtle dışarı çıkın. Deprem çantanızdaki malzemeleri yanınıza alın. Eğer göçük altındaysanız, yanınızda deprem çantası olduğundan emin olun. Deprem çantanızda el feneri, sargı bezi, tentirdiyot ve bazı gıda malzemeleri yer almalıdır. Göçük altındaysanız, güvenli bir yerde olduğunuzdan emin olun ve sükûnet içinde yardımın gelmesini bekleyin. 
  • Eğer göçük altında kalmadıysanız, belirli bir süre eve girmeyin ve sarsıntı iyice geçene kadar bekleyin. 



Depremlerin de bu hayatın bir gerçeği olduğunu unutmamamız ve depremle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Gerek eğitimlerle gerekse sağlam binalar yapmakla, depremlere karşı iyi bir şekilde hazırlanmamız gerekiyor.


















Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

Irkçılık ve Irkçılığın Zararları









Irkçılık, kendimizden farklı olan, dili, dini, inaçları farklı olan insanları kendimizden aşağı görüp onları aşağılamaktır. Birçok insan maalesef bu şekilde davranmaktadır. İki yıl önce bir Amerikalı polisin siyahi bir adamı sırf ten rengi farklı olduğu için acımasızca öldürmüştü. Peki, bunu neden yapıyoruz? Neden bizden farklı olan insanlara karşı bir nefret besliyoruz? Sonuçta hepimiz insan değil miyiz? Böyle ırkçı davranışların bize ne faydası var? Sadece bir insanı dili, dini, ırkı ve görünüşü farklı görünüyor diye, o insana eziyet etmek, hakaret etmek, aşağılamak ne kadar doğru? Görünüşümüz, düşüncelerimiz, inançlarımız ve kültürlerimiz farklı olsa da, hepimiz insanız ve aynı dünyayı paylaşıyoruz. Bu dünyayı neden paylaşılmaz bir hale getirmeye çalışıyoruz? Benim birçok yabancı arkadaşım var ve hepsinin dini, dili, ırkı, düşünceleri ve kültürleri birbirinden farklı ama birbirimize saygılı ve hoşgörülü davrandığımız için hiçbir sorun olmuyor. Bakın, günümüzde birçok ırkçılık olayına şahit oluyoruz. İnsanlar artık birbirine eskisi kadar hoşgörülü davranmıyor. Hoşgörünün en güzel örneğini ecdadımız Osmanlı Devleti göstermektedir. 
Osmanlı Devleti, idaresi altındaki tüm insanlara dil, din, ırk ve düşünce farkı gözetmeksizin, eşit, adil ve hoşgörülü davranmıştır. Osmanlı Devleti idaresindeki tüm Müslüman ve gayr-i müslim insanlar hep beraber ve barış içinde yaşadılar. Dil, din, ırk ve diğer ayrılıkları bir kenara bırakıp, senelerce kardeşçe bir arada yaşadılar. Osmanlı Devleti asla bir insanı dili, dini, ırkı yüzünden dışlamamış, kendi ırkındaki insanlara davrandığı gibi adil ve hoşgörülü davranmıştır. Şimdi bize ne oluyor ki, kendi ırkımızdan olmayan insanları aşağılıyoruz? Bu topraklar, Türküyle, Kürdüyle, Alevisyle, Ermenisiyle hepimizin değil mi? Neden tüm bu ayrımcılıkları bir kenara bırakıp kardeşçe yaşamaya çalışmıyoruz? Biz bu ayrılıkları bir kenara bırakırsak, kardeş gibi yaşayabilirsek, düşmanlarımız bizi kolay kolay yenemez. Şimdi savaşlar artık topla tüfekle yapılmıyor. İnsanları birbirine düşürmek için sürekli faaliyetler yürütüyorlar, gerek televizyon, gerekse sosyal medya organları olsun, insanları sürekli birbirine karşı kışkırtmaya çalışıyorlar. Unutmayalım ki, biz din, dil, ırk, mezhep ayrılıklarını bir kenara bırakıp, kardeşçe yaşamaya başladığımız zaman, daha güçlü ve başarılı oluruz. 
Az önce de söylediğim gibi, benim birçok yabancı arkadaşım var, bu arkadaşlarımın çoğu Japonya, Çin ve Güney Kore'li insanlar. Birbirimize daima hoşgörülü ve saygılı davrandığımız zaman, farklılıkların hiçbir değeri yok. Çünkü, hepimiz insanız. Dilimiz, dinimiz, kültürümüz vs. farklı olabilir. Biz Müslümanız, ama karşımızdaki farklı dine inanıyor olabilir. Hiçkimse bizim dinimize inanmak zorunda değil, kimse bizim düşündüğümüz gibi düşünmek, davrandığımız gibi davranmak zorunda değil. İşte bu yüzden, farklı kültürlere, dine sahip olan insanlarla arkadaş olmanın hiçbir sakıncası olmadığını düşünüyorum. Hâttâ, farklı ülkeleri, o ülkelerin insanlarını, kültürlerini, yaşayış tarzlarını öğrenmeyi ve keşfetmeyi de çok seviyorum. Birbirimizden çok şeyler öğreniyoruz ve şu anda aramızın çok iyi olduğu birkaç yabancı arkadaşım da var. Onlar, beni, ülkemi ve kültürümü tanımak istiyor ve bu nedenle ülkemizi ziyaret etmek istiyorlar. Hâttâ, birkaç yabancı arkadaşımla buluşup, onlara İstanbul'u gezdirdiğim de olmuştur. Bence ırkçılık cahillikten gelen bir şey. Çünkü cahil bir insan, kendisinden başkasını her zaman aşağıda görür, aşağılar ve şiddet uygular. Irkçılığın insanlıkla hiçbir alakası yok, bu durum tamamen insanlık dışı bir olay. 

Sonuç olarak... Eğer kardeşçe ve barış içerisinde yaşamak istiyorsak aramızdaki ayrımcılığa bir son vermeli ve birbirimize her zaman hoşgörü, sevgi ve saygıyla yaklaşmalıyız. Böyle davradığımız zaman, her zaman daha güçlü ve daha başarılı oluruz. 

















Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

1 Şubat 2022 Salı

Yaşadığım Dikkat Eksikliği Rahatsızlığı



Bu yazımda, benim de yaşadığım bir sağlık sorunu olan Dikkat Eksikliği rahatsızlığının ne olduğunu, belirtileri ve tedavisinden bahsetmek istiyorum. Dikkat Eksikliği yaşayan kişiler iş ve sosyal yaşantılarında büyük problemler yaşıyor ve bu da hayatı olumsuz etkiliyor. Dikkat eksikliği, bir işi yaparken dikkatin kolayca başka bir yere dağılması, yapılan işe yeterince konsantre olamamak olarak tanımlanıyor. Bu rahatsızlığın nedeni ise beyne gitmesi gereken bir takım sinyallerin yeterince çalışmaması olarak söyleniyor. Ben de bu hastalığı yaşayan biri olarak, iş ve sosyal yaşantımda birçok sorunla karşılaşıyorum. Zekâmda herhangi bir problem olmamasına rağmen, yaşadığım bu rahatsızlık nedeniyle insanlar zekâ olarak bende bir problem olduğunu düşünüp, beni dışlıyorlar. Ebeveynlerim şimdiye kadar bu hastalığımla alakalı hiçbir önlem almadılar. Ben bu rahatsızlığımı 19 yaşındayken öğrendim. Bu yaş, bu hastalığın tedavisi için çok geç kalınmış bir yaş! Bu rahatsızlık yüzünden hep toplum tarafından dışlandım. Öğretmenlerim ve arkadaşlarım tarafından hep işe yaramaz, geri zekâlı olarak görüldüm. Şu anda 29 yaşındayım ve bu problem hâlâ devam ediyor. Şu anda İstanbul Tıp Fakültesi'nde tedavi görmeme rağmen, bu tedavi hiçbir işe yaramıyor! Çünkü düzgün ilgilenmiyorlar, sadece ilaç yazıp gönderiyorlar. Bu hastalık psikolojik bir rahatsızlık olduğu için, bu hastalıkla psikiyatri bölümü ilgileniyor. Ama gittiğim hastanede bırakın hastalığımla ilgilenmeyi, düzgün bir tedavi yöntemi bile uygulamıyorlar. Ben 15 senedir bu hastaneye gidiyorum ve elde avuçta tutulacak hiçbir sonuç yok! 

Özel hastanelere veya psikiyatri kliniklerine gitmek istediğimde, çok pahalıya mâl oluyor. En son araştırdığımda, sadece bir psikiyatri kliniğinin seans başı ücreti 500 TL. Bu hastalık yüzünden zaten çalışamıyorum ve kimse beni işe almıyor. Ben bu parayı nasıl ödeyebilirim? 

Bakın, zekâmda hiçbir problem yok. Hâttâ zekâ testi yapıldığında, sonucum 100/130 çıktı. Ama bu rahatsızlığım yüzünden ciddi problemler yaşıyorum ve maalesef düzgün bir tedavi göremiyorum. Ebeveynlerim o zamana kadar hep bu hastalığımı görmezden geliyordu. Bu yüzden de bu hastalığımın tedavisi zamanında yapılamadı. Öğretmenlerim bile zekâmdan şüphelendiler, o yüzden de ailemle konuştuklarında "çocuğunuzun zeka ile ilgili bir problemi var, çocuğunuzu en kısa zamanda bir uzmana gösterin", ailem yine görmezden geldi. 

Ailem bu hastalığımı kabullenmek yerine, beni suçlamayı ve hakaret etmeyi seçiyordu. Babam sürekli "mal, hımbıl" gibi ağır hakaretlerde bulunuyordu. Bu yüzden özgüveni düşük biri haline geldim. Eğer böyle bir rahatsızlığım varsa, ve bu ailem tarafından biliniyorsa, bunun tedavi ettirilmesi lâzımdı. Ama maalesef şu anda tedavi için çok geç kalındı! Eğer o zaman bu tedaviye başlasaydık, ben şimdi çok başka yerlerde olabilirdim! Daha başarılı olabilir ve daha iyi yerlere gelebilirdim! Çoğu hatanın telafisi olsada, bazı yapılan hataların telafisi olmuyor ne yazık ki! İşte benim yaşadıklarım da tam olarak bu! Ben bu hastalığım yüzünden öğrenci yurdundan atıldım ve üniversite eğitimine 1 yıl ara vermek zorunda kaldım. Ama ailem yine sürekli beni suçladı ve beni anlamak yerine hakaret etmeyi tercih etti. 



Psikolojik rahatsızlıklar yaşayan birinin karşılaştığı en büyük problemlerden biri de, insanlar tarafından dışlanmaktır. Fiziksel rahatsızlıklar dışarıdan görüldüğü için insanlar anlayışla karşılayabiliyor ama psikolojik rahatsızlıklar sadece insanın iç dünyasında saklı kalıyor ve bu nedenle insanlar sizi anlamak yerine suçlamayı tercih ediyor. Kimi insanlar dikkat eksikliği yüzünden sergilediğim davranışları bilerek yaptığımı düşünüyor, kimileri de kafamın bir şeye basmadığını, geri zekalı biri olduğumu düşünüyor. İşte, psikolojik sorunlar yaşayan birinin karşılaştığı en büyük problemlerden biri, toplum tarafından dışlanmaktır.  Bazen diyorum ki, keşke bendeki bu rahatsızlığı bir şekilde insanlara ıspatlayabilsem! O zaman insanlar beni suçlamak yerine anlamayı seçebilirdi! Ama insanların beni anlamalarını beklemek, yaptığım büyük bir hata... Çünkü seni ancak senin yaşadıklarını yaşayan insanlar anlayabilir. Bu rahatsızlığımı ve neler hissettiğimi sizlere anlatmaya çalıştım. 

Ebeveynler, sözüm size..... Çocuğunuzda eğer psikolojik bir rahatsızlık varsa (dikkat eksikliği vs.), çocuğunuzu suçlamak yerine onu tedavi ettirmeye çalışın! Böyle bir davranış, sizi sorumlu birer ebeveyn yapar! Çocuğunuzun dikkat sorunu olabilir, bu onun suçu değil. Önemli olan, sizin onun bu rahatsızlığının farkına varmak ve tedavisi için bir uzmana danışmaktır. Bugün bu söylediklerimi önemsemeyebilirsiniz ancak, ileride dikkat eksikliği yaşayan çocuğunuz tedavi edilmediği takdirde, benim yaşadığım problemlerin aynısını yaşayacaktır. Lütfen çocuğunuzu yargılamak yerine anlamaya çalışın!
















Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

Özgüven Eksikliği, Nedenleri ve Çözümleri













 Bir insan eğer başarılı olmak istiyorsa, önce kendine güvenmelidir. Kendisine güveni olmayan bir kimse, başarılı olamaz. Özgüven eksikliği, bir kişinin kendisine yeterince güvenememesidir. Kendine güveni olmayan bir kimse, kendisini sevemez. Bir insan başarılı olmak istiyorsa önce kendini sevmeli ve kendine inanmalıdır. Özgüven eksikliği, insan çok zeki olsa da, her şeyi yapabilecek kabiliyeti olsa da, bu işi yapma konusunda kendisine güvenmemesine bu da o işi yapamamasına neden oluyor. Özgüven eksikliğine neden olan faktörleri sıralayacak olursak; 

  • Aile: Aile bir kişi için çok önemlidir. Kişi, her şeyi ilk ailesinden öğrenir. Eğer kişinin ailesi kendisini sürekli aşağılıyor, hor görüyor ve sürekli beceriksizle suçluyorsa, bu kişi zamanla kendisine olan güvenini yitirir. Zamanla özgüvenini kaybeden bir kimse, yetişkinlik çağına girdiğinde iş ve aile ortamında birtakım problemler yaşamaya başlar; kendini suçlama, bir işi yaparken başarısız olmaktan korkma, eğer başarısız olursa ailesi ve iş arkadaşları tarafından azarlanma, hakaret edilme korkusu gibi. 
  • Öğretmen: Bir kişi için aile ne kadar önemliyse, öğretmeni de o kadar önemlidir. Çünkü öğrenci olan bir kimse, vaktinin çoğunu öğretmeniyle geçiriyor. Bir öğretmen öğrencisine ilk önce özgüveni aşılamalıdır. Özgüveni düşük olan bir öğrenci, asla başarılı olamaz. Mesela bir öğrenci ödevini yapmadığında veya sınavdan düşük aldığında, öğretmenin davranışı çok önemli. Eğer öğretmen bu durumda öğrencisini aşağılıyor, cezalandırıyor ve hatta şiddet uyguluyorsa, bu durum öğrencinin gelecekte korkak, özgüveni düşük biri olarak yetişmesini sağlar. Başarılı bir öğretmen öğrencisini her zaman bir şeyleri başarmasına teşvik etmeli. Mesela, "bu sınavdan kötü not almış olabilirsin, ama daha sıkı çalışırsan bu sınavdan geçeceğine inanıyorum" şeklinde bir yaklaşımda bulunabilir. 
  • Toplum Baskısı: Biz Türk milleti olarak, başarısız bir insanı dışlamayı çok seviyoruz. Bu nedenle başarılı insanlar yetiştirmekte hep sınıfta kalıyoruz! Bir insan hata yaptığında onunla dalga geçerek kendimizce eğleniyoruz. Hâlbuki, her insanın hata yapabileceği, bu hataların düzeltilerek daha başarılı olunabileceğini unutuyoruz. Sonuç olarak toplum baskısına mâruz kalan bir birey, kendisine olan güvenini zamanla yitirir, içine kapanık, a-sosyal bir birey olarak yetişir. 

Özgüven Eksikliği Çözüm Önerileri

Özgüvenin sağlanması kişinin kendisi kadar ailesi, arkadaşları ve çevresinin de sorumluluğudur. Aileler çocuklarının kendisine güvenmesi için teşvik etmeli, bir hata yaptıklarında onları aşağılayıp hor görmek yerine, bu hatayı nasıl düzeltebilecekleri, düzeltebildikleri takdirde nasıl başarılı olacakları konusunda kendilerini bilinçlendirmelidirler. Örneğin karne notları kötü olan bir öğrenci, bu karneyi ailesine gösterdiğinde aileler genelde öğrenciye şiddet uygulayarak, cezalandırarak ve hakaret ederek tepki gösterirler. Hâlbuki onlarında zamanında bir öğrenci olduğunu ve onların da zamanında bu kötü karneleri aldıklarını unuturlar. Aslında aileler çocuklarına karşı hep empati ve anlayışla yaklaşmalı. Bu kötü karne yüzünden çocuğu asla suçlamamalı, bu karnenin nasıl düzeltilebileceği, nasıl daha iyi notlar alınabileceği konusunda çocuklara yol göstermelidirler. 



























Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

Depremler Önceden Tahmin Edilebilir mi?








Deprem, yer kabuğunda beklenmedik bir anda çıkan enerji sonucu meydana gelen sarsıntıya verilen bir addır. Depremler çağlar boyunca milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Türkiye başta olmak üzere Japonya, Çin, Şili gibi ülkelerde sıklıkla şiddetli depremler meydana gelmekte ve ciddi yıkımlara neden olmaktadır.  Depremler günümüzde artış göstermiştir ve sık sık depremlere maruz kalmaktayız. Peki, depremi önceden tahmin edebilmek mümkün mü?


Hayvanlar Depremi Hissedebilir mi?

Bazı evcil hayvanlar, yer kabuğundaki hareketliliği hissedip, depremi önceden tahmin edebiliyorlar ve böylece hayatta kalma içgüdüleriyle tuhaf davranmaya başlıyorlar. Örneğin 17 Ağustos 1999 depremi gecesi, bir köpek sürekli havlayarak garip hareketler sergilemiş, yaklaşık 1-2 dakika sonra da Türkiye, 7.4 şiddetinde büyük bir depremle sarsılmıştı. Peki hayvanlar deprem tahmininde kullanılabilir mi? Örneğin Çin'de yılan besleyen bir çiftçi, deprem olmadan birkaç saniye önce yılanların garip hareketler sergilediklerini ve yaklaşık birkaç saniye sonra büyük bir depremin olduğunu söylemişti.  Eğer hayvanlar bir depremin olacağını bir şekilde hissedebiliyorsa, depremin önceden tahmininde kullanılabilir mi? Günümüz teknolojileri halen daha deprem tahmini için yeterli değil. Depremin ne zaman olacağını tahmin edemediğimizden, deprem olmadan önce insanları bölgeden tahliye etmek son derece güç. Bir keresinde, bir Asya ülkesinde insanlar bir hayvanın depremden önce garip hareketler sergilediğini ve bu hareketlerin büyük bir depremin habercisi olabileceğini düşünmüş ve yetkililer insanları bölgeden tahliye etmişti. Tahliyeden birkaç dakika sonra büyük bir deprem meydana gelmiş, insanlar zamanında tahliye edildiği için, kimsenin burnu bile kanamamıştı. Acaba depremin önceden tahmin edebilmek için sadece hayvanları kullanmak yeterli mi? Hayvanlar depremin olacağını önceden nasıl hissediyor? Örneğin köpekler, yer kabuğundaki sismik hareketleri bir şekilde hissediyor ve birkaç dakika sonra büyük bir deprem meydana geliyor. 

Depremi Tahmin Edebilecek Bir Teknolojiyi Nasıl Geliştirebiliriz?

Daha önce de bahsettiğim gibi, şu anda maalesef depremi önceden tahmin edebilecek bir teknolojiye sahip değiliz, bu yüzden depremin ne zaman olacağını tahmin etmek son derece güç. Ancak deprem uzmanları, fay hatlarındaki yaşanan hareketlilik sayesinde depremin kaç şiddetinde olacağı, en fazla kaç yıl içinde olacağı gibi tahminler yürütebilmektedir. Ancak, asıl sorun deprem olmadan önce depremin tahmin edilememesi. Eğer depremleri önceden tahmin edebilen bir teknolojimiz olsaydı, deprem anında insanları tahliye etmek daha kolay olurdu. Bu sayede kimsenin burnu bile kanamadan büyük depremleri atlatabilirdik. Ancak, benim bu konuda bir fikrim var. Eğer hayvanlar depremi önceden tahmin edebiliyorsa, bunu kullanarak bir teknoloji geliştirebiliriz. Çünkü az önce bahsettiğim gibi, hayvanlar depremin olacağını birkaç saniye önce, ilginç bir şekilde tahmin edebiliyorlar. Belki, biz de bu hayvanların depremi nasıl hissedebildiğini keşfedip, ona göre bir teknoloji üretebiliriz. Ne var ki, bu durum daha fazla insanın hayatını kurtarmamıza yardımcı olacaktır. Örneğin, yer hareketlerini önceden tahmin eden bir teknoloji geliştirebiliriz. Bu teknoloji ile fay hatlarındaki hareketliliği takip edip, depremin ne zaman olacağı ile ilgili bir uyarı sistemi geliştirebiliriz. Bu sayede, deprem olmadan birkaç saat önce insanların tahliye edilmesini ve depremleri kimsenin burnu bile kanamadan atlatabiliriz. 
Deprem belki de, en fazla can alan doğa olaylarının başında geliyor. En son 2020'de yaşanan İzmir Depremi 200'den fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Eğer depremi önceden tahmin eden bir teknolojimiz olsaydı, belki de kimsenin burnu bile kanamayacaktı. 




Depremi Önceden Tahmin Edebilmek İçin Ne Yapabiliriz? 

Depremi önceden tahmin edebilecek bir teknolojiye şu an için sahip olmadığımıza göre, deprem tahminlerinde hayvanlardan yararlanabiliriz. Hayvanlar eğer birden hayatta kalma içgüdüleri ile tuhaf davranmaya başlıyorsa, büyük bir depremin habercisi olabilir. Belki de bu hayvanların hislerine güvenerek insanları tahliye edebilir ve daha fazla insanın depremden hayatını kaybetmesine engel olabiliriz. Diğer bir fikrim de, büyük bir deprem yaşanmadan önce bazı işaretler verir. Örneğin, 17 Ağustos 1999'da Marmara Depremi yaşanmadan önce tuhaf bir uğultu duyulmuş ve gökyüzündeki yıldızlar daha büyük görünmüştü. Belki bu uğultudan hareketle yine depremi önceden tahmin edebilir ve insanları daha hızlı tahmin edebiliriz. 

Depremi Önceden Tahmin Edemiyorsak, Ne Yapmalıyız?

Aslında, yapmamız gereken ilk şey, deprem gerçeğini kabullenmektir. Deprem de; yağmur, kar, fırtına gibi bir doğa olayıdır ve ülkemiz de bir deprem bölgesidir. Önce ülkemizin bir deprem bölgesi olduğunu ve bu yüzden sık sık büyük depremlerin yaşanabileceğini anlamamız, bilmemiz ve bu konuda halkı bilinçlendirmemiz gerekir. Daha sonra, depremle yaşamayı öğrenmemiz ve bu konuda gayret göstermemiz gerekir. Japonya'da olan depremler, Türkiye'de olan depremlerin 2 hatta 4 katıdır ama buna rağmen kimsenin burnu bile kanamıyor, binalarda yıkılmak şöyle dursun, en ufak çatlak bile yok. Çünkü Japonlar depremle yaşamayı öğrenmiş ve teknolojilerini bu alanda kullanarak depreme dayanıklı binalar inşa etmişler. Bu sayede hiçbir şekilde depremden etkilenmeden, günlük yaşamlarına devam ediyorlar. Bizler de bu konuda Japonları örnek almalıyız. Ama maalesef yaşanan onca büyük depreme ve yitirilen binlerce cana rağmen, halen daha ders alabilmiş değiliz. Halen daha çürük ve dayanıksız binalar yapmaya devam ediyoruz. "Deprem değil, bina öldürür" sözünü birçok kez duymuşsunuzdur. Dayanıksız ve çürük binalar, en ufak depremde insanlara mezar oluyor. Halbuki insanlar o binalarda yaşamak için duruyor, ölmek için değil! Bunun en acı örneğini 17 Ağustos 1999'da yaşadık ve halen daha gerekli tedbirleri alamadık! 

Deprem uzmanları, Büyük İstanbul Depremi'nin yaklaşmakta olduğu ve bu depremin en az 7 şiddetinde olacağı hususunda tahminlerde bulunuyor ve bu konuda bizleri uyarıyor! Her 200 senede bir kez yaşanan bu deprem, binlerce can kayıplarına yol açıyor. Halen daha zamanımız var! Depreme dayanıklı binalar inşa ederek, daha fazla insanın burnu bile kanamadan depremi atlatmasını sağlayabiliriz. Malzemeden çalmadan, "ucuza mâl edip, pahalıya satayım" düşüncesinden uzak kalarak, depreme dayanıklı ve sağlam binalar inşa edersek, Japonya'da olduğu gibi, depreme hiç aldırış bile etmeden günlük yaşamımıza devam edebiliriz. Unutmayın, deprem değil, bina öldürür!



Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!