if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım

17 Mart 2022 Perşembe

Berat Kandili Nedir? - Berat Kandiliniz Mübarek olsun

Berat Kandili anlamı, önemi, sevabı ve fazileti: Mübarek Berat Kandili nedir ve bu gece ne oldu?





Allâh'ın affı ve bağışlamasının çok olacağının müjdelendiği Berat Gecesi ne oldu sorusu İslam Alemi tarafından araştırılıyor.  Berat Kandili bu gece idrak edilecek. Kandili ibadetle geçirmek isteyen Müslümanlar "Berat Kandili'nin önemi nedir?" sorusuna cevap aradı. Peki, Berat Kandili önemi nedir, Berat gecesi ne oldu? İşte, tüm merak edilenler...


BERAT KANDİLİ’NİN ANLAMI ÖNEMİ VE FAZİLETİ

Kandiller ve benzeri geceler; iman, ibadet ve düşünce hayatımız bakımından kendimizi yenilememiz, geçmişimizi muhasebe etmemiz, geleceğimizi planlama ve ümitlerimizi tazelememiz için büyük bir fırsattır. Bu gece münasebetiyle, içimizdeki manevi duyguların sesine kulak vererek günahlarımıza tövbe etmeli, tüm Müslümanlar ve insanlık için Allah’a dua ve niyazda bulunmalıyız. Yüce Allah, bu gecede ilahi rahmetini bol bol indirmekte, rızık ve şifâ kapılarını sonuna kadar açarak, bizleri sonsuz ikramlarına davet etmektedir. Berat kandilinin aydınlattığı manevi ortam, bizlere dengeli bir hayat kurma bilinci sağlamakta, kendimizi gözden geçirme ve yenileme imkanı sunmaktadır.

Berat Kandilinde okunacak dualar ve sureler neler? Berat Kandili duaları ve sureleri

Berat Kandili bu sene 17 Mart'ta yani bugün idrak edilecek. İslam aleminin heyecanla beklediği Berat Gecesinde Müslümanlar ibadet edecekler. Ellerin semaya açılacağı Berat Kandilinde okunacak dualar ve sureler araştırılıyor. İşte Berat Kandili duaları ve sureleri


Kandillerde yapılacak ibadetler, okunacak dualar ve çekilecek zikirler Müslümanlar tarafından merak ediliyor. Yarın mübarek Şaban aynın 15. gecesi olarak bilinen Berat gecesi eda edilecek. Hz. Muhammed'in ibadet etmeyi öğütlediği Berat kandilinde nasıl dua edileceği araştırılıyor. İşte Berat Kandili duası ve sureleri...

BERAT KANDİLİ DUASI NEDİR?

Bu mübarek gecede berat duası ve Yasin-i Şerif okuyarak ibadete başlanabilir. Akşam namazından sonra üç Yasin okunmalı ve her Yasin’den sonra bir berat duası okunmalı böylece 3 Yasin, 3 berat duası tamamlanmalıdır. İlk Yasin okunmadan önce iyi kullardan olma diye niyet edilmeli, ikinci Yasin okunacağı zaman hayırlı ömür diye niyet edilmeli, üçüncü Yasin’de ise helal rızık niyetiyle okunmalıdır.

Berat duasının Türkçe meali şöyledir:

Bismillahirrahmanirrahim

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Ey ihsan ve ikram sahibi olan ve kendisine ihsan ve ikram edilmeyen Allah’ım!

Ey Celal ve ikram sahibi olan.

Ey lütfu ve ikramı bol olan.

Sen’den başka ilah yok.

Sen kendine yönelenlerin yardımcısı ve kendine sığınanların eman verenisin.

Korkanların kendisinde emniyet bulduğu yüce Zat’sın.

Allah’ım! Beni katından kovulmuş ve rızkı dar olanlardan kılma.

Allah’ım! Fazl’u ihsanınla benim kötülüğümü ve mahrumiyetimi sil, rızkı bol ve hayırlara muvaffak kullarından yaz.

Şüphesiz en doğru sözlü olan Sen’sin ve dedin ki; Allah dilediğini siler, dilediğini sabit bırakır”. (R’ad/39)

İlahi! Bu mübarek gecede bildiğimiz, bilmediğimiz belaları bizden uzaklaştır, şüphesiz Sen kerem sahibisin.

Allahumme Salli Ala Muhammed ve Ala Ali Muhammed.


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

14 Mart 2022 Pazartesi

Mübarek Komutan - Sultan Alp Arslan

Mübarek komutan Sultan Alparslan 

Kişisel Yazılarım'ın bugünkü makalesinde, Anadolu kapılarını bizlere açan ve İslam uğruna şehit olan mübarek komutan Sultan Alparslan, hayatı ve yaptıklarından bahsedeceğiz. 

Sultan Alparslan Kimdir? 

Büyük Selçuklu Devleti'nin ikinci sultanıdır. 1029 yılında dünyaya gelmiştir. Türklerin Malazgirt Meydan Savaşı zaferi ile Anadolu'ya yerleşmelerine öncülük eden o mübarek komutan... Tek gayesi İslam'ı yaymak olan Sultan Alparslan, bizim bugün Anadolu'yu yurt edinmemizi sağlayan o büyük insan...

https://sites.google.com/view/jeff-lerner-official/home#h.9etauah75im9

Sultan Alparslan'ın Hayatı 

Büyük Selçuklu Devleti'nin kurucularından Horasan Valisi Çağrı Bey'in oğlu ve Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in yeğeni olan Alp Arslan, bu devletin kuruluş dönemindeki güç koşullarda yetişti. Doğum tarihini çeşitli kaynaklar 1029 ve 1032 yılları arasında gösterir. Tarih yazarlarının çok yiğit bir savaşçı olarak tanımladıkları hükümdar çok küçük yaşta ata binip ok atmayı öğrendi. İlk gençlik yıllarında arkadaşlarından oluşan kendi birliğiyle katıldığı Dandanakan vb. savaşlardaki başarısıyla dikkati çekti ve babasının ölümünden sonra Horasan valiliğini üstlendi.

Tuğrul Bey 1063'te ölünce Selçuklu ülkesinde taht kavgaları başladı. Oğlu olmayan Tuğrul Bey, vasiyetinde Çağrı Bey'in oğullarından Süleyman'ın tahta geçmesini vasiyet etmişti. Selçuklu veziri Amid ül-Mülk bu vasiyeti yerine getirdi ve Rey kentinde Süleyman'ı sultan olarak tahta çıkardı. Ancak Çağrı Bey'in öteki oğlu Alp Arslan ve Arslan Yabgunun oğlu Kutalmış ile bazı emir ve şehzadeler Süleyman'ın sultanlığını tanımadılar. Kazvin şehrinde Alp Arslan adına hutbe okundu. Kutalmış'ın Rey önüne gelerek şehri kuşatması üzerine, vezir Amid-ül Mülk, Alp Arslan'dan yardım istediği gibi, hutbeyi de onun adına okuttu. Kutalmış ise, Alp Arslan ile yaptığı Dameğan yakınlarındaki savaşta hayatını kaybetti. Alp Arslan Rey şehrinde Selçuklu Devleti tahtına çıktı. Daha sonra Amid ül-Mülk'ü azlederek, yerine Nizamülmülk'ü tayin etti.

lk seferini Gürcistan ve Doğu Anadolu Bölgesi'ne yaptı. Bu seferde oğlu Melikşah ve veziri Nizamülmülk de bulunuyordu. Bizans'ın elinde bulunan Kars ve Ani bölgesine kadar ilerleyerek buraları ele geçirdi. Bu fethi neticesinde Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrillah, Sultan'a "Ebu'-Feth" (Fetihlerin babası) lakabını vermiştir (1064).

1065 yılı sonlarında Üst-yurd ve Mangışlak taraflarına bir sefer düzenledi. Bölgedeki Kıpçaklarla Türkmenleri idaresi altına aldı. Dedesi Selçuk Bey'in Cend kentindeki mezarını ziyaret edip, Merv kentine döndü (Mayıs 1066). 1067 yılında Kirman meliki olan kardeşi Kavurd'un isyanı sebebiyle Kirman üzerine yürüdü. Melik Kavurd öncü kuvvetleri mağlup olduğu zaman kalesine çekildi ve bir elçi göndererek affedilmesini istedi. Sultan bu isteği kabul ederek. Hatasına rağmen Kavurd'u affetmiştir ve Kirman Meliki olarak kalmasına izin vermiştir. 1068 yılında tekrar isyan eden Kavurd'un üzerine sefer düzenlese de ordudaki askerler arasında Kavurd yandaşlarının olabileceği sezgisiyle geri çekilmiştir.

Anadolu'da ise Tuğrul Bey tarafından yöneltilen Türkmen akınları devam etmekteydi.

Emir Afşin 1067 yılında Kayseri'yi ele geçirdi ve yağmaladı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Romen Diyojen Türkleri Anadolu'dan çıkartmak için 1068 yılında sefer çıktı ve Halep'e kadar ilerledi. Ancak bu hareket Türklerin akınlarının ilerlemesinde engel olmadı, hatta Amorium kenti ele geçirildi. İmparator Diyojen ikinci bir sefere çıktı ve bu sefer Fırat Nehri kenarına kadar ilerledi. Selçuklu akıncıları başka kollardan akınlara devam ederek Malatya'ya hücum ettiler ve Konya'yı tahrip ettiler.

Sultan Alp Arslan 1067 yılında ikinci defa Gürcistan seferine çıkmak zorunda kaldı. Gürcü kralı IV. Bagrat; Alanlar ile birleşerek Müslüman devleti olan Şeddadiler arazisine girmiş Erran'ı istila ve yağma edip, Gence'ye kadar ilerlemişlerdi. Sultan Alp Arslan 1067 yılında Erran'a geldi Şeddâdî emiri Fazl ile Şîrvân emiri Ebu'l-Esvâr itaatlerini bildirdikten sonra Gürcistan'a girdi, Şekki bölgesini aldı. IV. Bagrat ise, Selçuklular ile savaşa cesaret edemeyerek kaçtı. Sultan, Gürcistan'ın her tarafına akıncılar gönderip Tiflis'i ele geçirdi. Sonuç olarak Bagrat aman dileyerek Alp Arslan'a tâbi oldu.

Mekke Şerifi Muhammed b. Ebî Hâşim 1070 yılında Alp Arslan'ın huzuruna gelerek, Mekke'de hutbenin Abbasi Halifesi ve Selçuklu Sultanı adına okunduğunu bildirdi.

Sultan Alp Arslan, Fatımi devleti veziri Nâsır ed-Devle b. Hamdân'dan aldığı bir davet üzerine adı geçen devleti ortadan kaldırmak ve Mısır'ı ele geçirmek maksadıyla bir sefer düzenledi ve önce Bizans topraklarına girdi. Sultan ilk olarak Malazgirt ve Erciş'i ele geçirdi. Diyarbakır bölgesinde Süveyda (Siverek) ve Tulhum başta olmak üzere birçok kaleleri ele geçirdi. Daha sonra 1071 yılında Bizans hakimiyetindeki Urfa'yı kuşattıysa da başarılı olamadı. Urfa'dan Haleb'e hareket eden Sultan burayı kuşatarak Mirdasoğullarından Mahmûd tarafından şehrin anahtarlarını teslim aldı ve onu affederek makamını bağışladı. Şam'a yönelen Sultan; Bizans imparatoru Romen Diyojen'in büyük bir ordu toplayarak Müslüman topraklarına sefere çıktığını haber aldı ve süratle geri döndü. İki ordu Malazgirt Ovasında karşılaştı. Sultan Alp Arslan komutasındaki Selçuklu ordusu kendinden sayıca üstün olan Bizans ordusunu hilal taktiğiyle mağlup etti ve Bizans imparatoru Romen Diyojen'i esir aldı.

Sultan Alp Arslan batıda olduğu kadar doğuda da topraklarını genişletmeye çalışmıştı. Nitekim o zaman anlaşmazlığa düştüğü Karahanlılar üzerine bir sefer düzenledi ve Ceyhun Nehri'ni geçti. Ancak onun ölümü ile bu sefer yarıda kaldı. Yusuf El Harezmi adlı bir kale kumandanı Sultan'ı hançerleyerek ölümüne sebep oldu.


Sutlan Alp Arslan'ın Savaşları


1068'de Bizans İmparatorluğu'na karşı savaş ilan ettikten sonra kazandıkları savaşlar Türkler'i Orta Doğu'ya doğru geri çevirmiş; bu başarılar Bizanslılar'ı, Türkler'i çıkarmak için Malazgirt'e kadar getirmiştir. Alp Arslan 1071 yılında, Türk tarihinin en önemli zaferlerinden biri olan Malazgirt Meydan Muharebesi'ni kazanmıştır.

Bu dönemde Bizans bir nevi fetret devri yaşamıştır. Alp Arslan, Bizans İmparatoru Romen Diyojen'in canını bağışlamış, onu sadece yıllık vergiye bağlayıp bir süre esir tutmuştur. Fidyesi ödenen Romen Diyojen ülkesine döndüğünde, tahtından indirilmiş ve VII. Mihail'in yeni bir Bizans imparatoru olarak tahta çıkmış olduğunu görmüştür. Tahtını geri almak için yaptığı savaşlarda mağlup düşmüş; kaçtığı Kilikya'da küçük bir kalede yakalanarak gözlerine mil çekilmiş; İstanbul'a getirilmiş ve Proti Adasına (Kınalıada'da) sürgün edilmiştir. Gözlerinin kör edilmesinden dolayı oluşan yaranın enfeksiyonu sonucu ölmüştür.[7] Bu nedenle Malazgirt Muharebesi sonunda esir düşen Romen Diyojen'in imzaladığı vergi ödeme vaadi geçersiz kalmıştır.

Mübarek Komutan Sultan Alp Arslan'ın Şehadeti 

Sultan Alp Arslan, Karahanlılar arasındaki iç mücadele ve Selçuklu topraklarına yaptıkları baskınları önlemek üzere 1072 yılının Eylül ayı sonlarında 200.000 kişilik büyük bir orduyla Türkistan bölgesine sefere çıktı. Seferde bir süre kuşatma altında tuttuğu Barzam (Berzem) kalesini teslim aldı. Huzuruna çıkan kale kumandanı Yusuf Hârizmi tarafından, çizmesine sakladığı küçük bir hançerle ağır şekilde yaralanan Alp Arslan dört gün sonra da hayatını kaybetti.

Türkmen takviminde 2002 yılından Temmuz 2008'e kadar Ağustos ayı Alp Arslan olarak adlandırılmıştır.

Merv şehrinde olduğu düşünülen mezarın tam yeri bilinmemektedir



Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

13 Mart 2022 Pazar

Osmanlı'yı Zayıflatan Nedenler

Osmanlı'yı Zayıflatan Nedenler



1299'da Osman Gazi tarafından kurulan ve kısa sürede üç kıtaya yayılan Osmanlı İmparatorluğu, tarihte görülen en büyük ve güçlü imparatorluklardan biri olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu üç kıta ve yedi denize hükmetmiş bir imparatorluk olmuştur. 36 Osmanlı Padişahı tarafından yönetilen ve 16. yüzyıla kadar erişilemez bir güce sahip olan Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına ve çökmesine neden olan olayları sizler için araştırdık. Osmanlı tarihi ile ilgili yayınlanan makalelerden anında haberdar olmak için, Kişisel Yazılarım bloğumuzu takip etmeyi unutmayınız. 



Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına neden olan olaylar hakkında birçok tartışma yaşanmaktadır. Kimi tarihçiler, Osmanlı Devleti'ni zayıflatan asıl nedenin Rönesans döneminde yapılan coğrafi keşifler olarak nitelendirmekte, bazı tarihçiler ise Osmanlı Devleti'nin teknolojide geride kaldığını, doğal olarak askeri ve teknoloji bakımından zayıfladığını savunmaktadırlar. 16. yüzyıla kadar erişilemez bir güce sahip olan Osmanlı İmparatorluğu'nun neden zayıfladığı hakkındaki tartışmalar, halen daha devam etmektedir. Biz de, araştırdığımız ve yararlandığımız kaynaklarla Osmanlı Devleti'ni zayıflatan nedenleri bu makalemizde inceledik. Dilerseniz, sırasıyla Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına neden olan nedenlerden ve kişilerden kısaca bahsedelim. 

1- Osmanlı Padişahlarının Yönetimi Sadrazama Bırakmaları ve Sefere Çıkmamaları 


Kanuni Sultan Süleyman vefat ettikten sonra, oğlu II. Selim tahta geçti. II. Selim, ülkenin yönetimiyle hiç ilgilenmek istemiyordu ki, zaten padişah olmak da istemiyordu. II. Selim, annesi Hürrem Sultan'ın ısrarıyla padişahlık tahtına oturmuştu. II. Selim, Osmanlı tahtına oturduktan sonra, sefere çıkmayan ilk Osmanlı padişahı olarak tarihe geçmiştir. Zevk ve sefaya düşkün olan II. Selim, devletin yönetimini Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'ya bırakmış ve saltanatı boyunca seferlere çıkmamıştı. II. Selim'den IV. Murad'a kadar, hiçbir padişah ordusunun başında sefere çıkmamıştır. Doğal olarak bu durum, devletin otoritesinde ve askeri yapısında zayıflamaya başlamasına neden olmuştur. Bu nedenle birçok tarihçi, II. Selim dönemini, Osmanlı Devleti'nin zayıflamaya başladığı dönem olarak tanımlamaktadır. 


2- Yeniçeri Ocağına Niteliksiz ve Evli Kişilerin Alınması 

Yeniçeriler, Osmanlı ordusunun en güçlü ve önemli yapısını oluşturuyordu. Yeniçeriler son derece güçlü ve disiplinli bir şekilde yetiştiriliyordu. Yeniçeri ocağına katılmanın esasları ise evlenmenin kesinlikle yasak olması, bedenen ve ruhen belirli niteliklere sahip olmasıydı. Ve tabii ki, en önemlisi de etkin bir disipline sahip olmasıydı. Yeniçeriler, Osmanlı'da birçok önemli zaferde baş rol oynamışlardır. Ancak belli bir süre sonra Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin başına bela olacaktı. Öyle ki, Osmanlı Devleti'nin zayıflamasında en önemli rolü oynamışlardı. II. Selim'in oğlu III. Murad tahta çıktığında, Yeniçeri ocağına niteliksiz, evli ve Yeniçeri esaslarına aykırı olacak şekilde birçok kişiyi yerleştirmiş ve bu nedenle zamanla bozulan Yeniçeri ocağı, kahraman ve yiğitlerin yerine, hainlerle ve zorbalarla dolu bir ocak haline gelmiştir. Yeniçerilerin çıkardığı isyanlar, Osmanlı Devleti tarafından bastırılamamaya başlamış ve doğal olarak devletin zayıflamasına da zemin hazırlamıştır. 

Osmanlı Devleti'nin güçlenmesinde en büyük role sahip olan Yeniçeriler, Yeniçeri ocağının kaldırılmasına kadar, Osmanlı Devleti'nin başına bela olmaya da devam etmişlerdir. 

Osmanlı'nın hazinesi, işgüzar ve sadece parayı düşünen devlet adamları tarafından boşaltıldığı için, Yeniçerilere ödenmesi gereken ücretler ödenmemeye başlamıştır ve bu yüzden sıklıkla Yeniçeri isyanları çıkmış ve Osmanlı Devleti çıkan bu isyanlar yüzünden giderek zayıflamıştır. 

3- Sultan I. Ahmed Tarafından Kaldırılan Yeni Veraset Sistemi Kanunu

Sultan I Ahmed, çok şevkatli ve merhametli biri olarak bilinir. Bu nedenle kardeş katlini önlemek için, Yeni Veraset Sistemi'ni kaldırmıştır. Ancak, bu nedenle şehzadeler kafeslere kapatılarak, gerekli eğitim ve donanımdan uzak bir şekilde büyümekteydiler. 

Şehzadelerin sancaklara çıkamamaları ve gerekli eğitimi alamamaları nedeniyle, Osmanlı padişahları vasıfsız ve başarısız olmuşlardır. Zaten çoğu şehzade, ölüm korkusuyla ve hapis hayatıyla büyüyorlardı.  Tabii ki, Sultan I. Ahmed, bunu sadece kardeş katlini önlemek amacıyla yapmıştı. O zamana kadar şehzadeler, tahta geçebilmek için kendi kardeşlerini öldürebiliyorlardı. Yavuz Sultan Selim gibi padişahlar, devletin güvenliği ve bekâsı için kendi kardeşleriyle mücadeleye girişmişler ve kardeşlerini öldürmüşlerdi. Devlet söz konusu olduğunda, vicdan ve merhamet duyguları bir kenara bırakılmalıydı. 

Ancak Sultan I. Ahmed, Yeni Veraset Sistemi'ni kaldırarak, aslında Osmanlı'nın zayıflamasına zemin hazırlamıştı. Çünkü, şehzadeler sancaklara çıkamıyor ve bu nedenle devlet tecrübesi edinemiyordu. Ayrıca şehzadeler gerekli eğitim ve donanımlardan uzak olarak büyüyordu. Yeni Veraset Sistemi'nin kaldırılmasıyla, şehzadeler kafeslere kapatılıyorlardı. Düşünün, siz belki de hayatınızın sonuna kadar, bir kafese kapatılacaksınız... Sımsıkı kapatılan kapıların ardında, tek başına bir hayat sürmek... İşte, Sultan Ahmed, kardeş katlini önlemek için bu kanunu kaldırmış ancak şehzadeler bu sefer de ölüm korkusuyla ve kafeslerde hapis hayatı yaşayarak büyüyorlardı. Doğal olarak, Sultan Ahmed'den sonra gelen Osmanlı padişahları, genelde devlet tecrübesi, terbiyesi ve gerekli eğitimleri almayan kişilerden oluşuyordu. Bu durum da, devletin hem otorite hem de sosyolojik olarak zayıflamasına yol açmıştı. 


4- Rönesans Hareketleri ve Coğrafi Keşifler

Rönesans hareketleri, 1453 yılında İstanbul'un fethedilmesinden sonra başlamıştı. Bu hareketleri coğrafi keşifler izlemişti. Söz konusu Rönesans hareketleri ve coğrafi keşifler, yeni ticari yolların ve bölgelerin keşfedilmesini sağlamıştı. Bu durum, Avrupa'daki teknolojinin gelişmesine, ipek-baharat ticaret yollarının zayıflamasına yol açmıştı. Rönesans hareketleri ile Avrupalılar gerek askeri, gerek ticari ve gerekse teknoloji bakımından giderek gelişmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti ise tüm bu gelişmeler sonucu teknoloji ve ticaret bakımından Avrupa'nın gerisinde kalmıştı. Avrupanın teknolojisini sürekli geliştirmesi ve Osmanlı'nın bu konuda geride kalması da, Osmanlı'nın gerilemesine ve zayıflamasına zemin hazırlayan gelişmeler olmuştur.

5- Sonuç Olarak

Bu yazımızda, üç kıtaya yayılmış ve tarihin tek hanedanlık tarafından yönetilen en büyük ve güçlü imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflamasına neden olan olayların birkaçından bahsetmeye çalıştık. Söz konusu bu makaleyi hazırlamakta, ünlü tarihçilerden ve sağlam tarih kaynaklarından faydalandık. 

Osmanlı Devleti hakkında daha fazla makaleden haberdar olmak için Kişisel Yazılarım bloğumuzu takip edebilir, bu makalemizi sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak, arkadaşlarınızın da Osmanlı tarihi hakkında merak ettikleri konuları öğrenmelerine yardımcı olabilirsiniz. 

Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

12 Mart 2022 Cumartesi

Osmanlı'da Kahve Kültürü

Osmanlı'da Kahve Kültürü

Eğer kahve içmeyi seviyorsanız ve tarihe de meraklıysanız, Osmanlı'da Kahve Kültürü ile ilgili sürükleyici ve keyifli bir yazı sizleri bekliyor! 

Osmanlı'da kahve kültürü çok önemli bir yere sahiptir. Osmanlı'da kahve ilk Kanuni Sultan Süleyman zamanında, 16. YY'da tüketilmeye başlanmıştır. Osmanlı'da kahve, en sevilen sıcak içeceklerin başında yer almaktadır. Osmanlı'da kahve birçok padişah ve eşrafı tarafından severek tüketilmekteydi. Tabii ki, Osmanlı'da  kahve kültürünün en önemli simgelerinden birisi de, günümüzde "kıraathane" olarak adlandırılan "kahvehane" dükkânlarıdır.  Yani, günümüzde kafe diye adlandırılan dükkânların ilk kurulmuş halidir. Osmanlılar 16.YY'da kahvenin yaygınlaşmasıyla zamanla kahvehaneleri kurmuşlar ve bu kahvehaneler memleketin her yanında görülmeye başlanmışlardır.  

 

Osmanlı'da Kurulan İlk Kahvehaneler 

Osmanlı'da kahve kültürünün en önemli sembollerinden birisi, şüphesiz ilk kurulan kahvehanelerdir. Osmanlı'da, kahve 16. YY'da, Kanuni Sultan Süleyman zamanında tüketilmeye başlanmış ve kahve tüketimi halk arasında o kadar yaygınlaşmış ki, kahvehane dediğimiz ve günümüzde "kıraathane, kafe" gibi adlarla anılan dükkânlar açılmaya başlanmış. Kahvehaneler, insanların kahve içmek için gittiği, aslında insanların sosyalleşmesine büyük katkı sağlayan mekânlar olmuştur. Bugün, bizler de kafe ve kahvehane gibi yerlere sadece kahve içmek için değil, sosyalleşmek için de gideriz. Aslında kahve, sadece bir içecek değil, insanların sosyalleşmesi için de önemli bir şeydir. Kahve, birçok insanı bir araya getiren, sosyalleştiren bir içecektir. Kahve, kız isterken, toplantılarda, düğünlerde veya sadece evde canımız kahve istediğinde sıkça tüketilmektedir. O nedenle, kahve kültürü, Osmanlı'da olduğu gibi, günümüzde de büyük önem taşımaktadır. 

Kahve, Osmanlı'da ilk tüketildiğinde son derece sert ve acı olduğu için pek fazla beğenilmemişti. Ancak, kahve lokumla birlikte tüketildiğinde, giderek sevilmeye başlanmış ve insanlar kahve bağımlısı olmaya başlamıştı. 

Çünkü kahve, kafein içeren bir maddedir ve bu yüzden içildiğinde büyük keyif verir. Kahve, günde 4-5 fincan tüketildiğinde, vücutta bir bağımlılık meydana getirmektedir. İşte, Osmanlılar da, kafeinin yarattığı keyif ve rahatlık hissine kapılmış olacaklar ki, senelerdir kahveyi sık sık tüketir olmuşlar. Kahvehanelerde, iğne atsan yere düşmeyecek şekilde müşteri kaynıyordu. Aslında kahveyi bu kadar cazip yapan iki şey vardı; kokusu ve tadı... Kahvenin öyle bir kokusu var ki, insan içmemek için kendini zor tutuyor adetâ! İşte, Osmanlılar tarafından kahvenin bu kadar sevilmesinin nedeni de bu olmalı! Aslında Osmanlı zamanında kahvenin yasaklandığı dönemler de olmuştur. 

Osmanlı'da Kahvenin Yasaklandığı Dönemler

Osmanlı'da bazı dönemlerde kahvenin yasaklandığı durumlar olmuştur. Bunun en güzel örneği ise, IV. Murad zamanında yaşanmıştır. Tütün, alkol ve kahve gibi ürünler, yeniçerilerin bu maddeleri alarak, payitahtta yangınlar ve taşkınlıklar çıkarmaları nedeniyle yasaklanmıştır. Çünkü, kahve aşırı tüketildiğinde uykusuzluğa ve sinire neden olabilmektedir. IV. Murad, bu nedenle bazı dönemlerde kahve tüketimini kesinlikle yasaklamış ve kahvehanelerin kapısına zincir vurulmuştur. Bu maddeleri tüketenlerin cezası ise idamdı. Ancak, daha sonraları kahvenin zararlı olmadığı gerekçesiyle bu yasak kaldırılmıştır. Kahve, Osmanlı padişahları tarafından severek tüketilen ve tüketildiğinde keyif veren ve aklı keskinleştirip, dinçlik veren bir içecek olmuştur. 



 Günümüzde Kahve Kültürü

Kültürümüzde kahvenin önemi, şüphesiz tartışılamaz bir gerçektir. Günümüzde misafirliklerde, kız istemelerde ve birçok olayda ve toplantılarda sıkça tüketilen bir içecektir kahve... Kahve, gerek kokusu, gerekse tadıyla severek tüketilmektedir. Türk kahvesi, asırlardır kendine has kokusu ve tadıyla severek tüketilmektedir. Kahvenin Türk kültüründeki yeri, kuşkusuz tartışılamaz. 


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

10 Mart 2022 Perşembe

Künefe Hakkında Merak Edilenler

Künefe Hakkında Merak Edilenler

Evet, Kişisel Yazılarım'da bugünkü makalemde, en sevdiğim tatlı olan künefeden ve İstanbul'da yiyebileceğiniz en lezzetli künefe yapan mekanlardan bahsetmek istiyorum. Bilindiği gibi künefe, Türk mutfağının en sevilen tatlılarından biridir. Ancak, künefenin nereden geldiği ve tarihçesi gibi konulardan bahsetmek de, son derece yararlı olacaktır. 

Aslında künefenin anavatanı Hatay değil, Lübnan'dır. Yani künefenin Arap mutfağına ait bir tatlı türü olduğunu söyleyebiliriz. Yani, künefe Arapçada "كُنافة" anlamına gelmektedir. Aslında künefenin tarihçesi çok da eski değildir. Anlatılanlara göre, Yemen'e giden askerlerimiz tarafından keşfedilmiş ve Hatay'a getirilmiştir. Bu tatlıya aslında "peynirli kadayıf tatlısı" da denebilir. Künefenin peynirin esas özelliği ise sünebilen bir peynir olması. Yani, lezzetli bir künefeyi künefe yapan şey isse bu peynirdir. 

Künefe yapımında kullanılan bu peynir, sadece Hatay bölgesinde yetiştirilmektedir. Bazı yerlerde kaşar peyniri kullanarak yapsalar da, orjinal tadı yakalayabilmek için Hatay'da üretilen peynirin kullanılması şarttır ki, zaten lezzetli bir künefeyi yapmanın en önemli yolu budur. Yoksa, herkes evindeki kaşar peynirle lezzetli künefe yapabilir. :) Dediğim gibi, künefe en sevdiğim tatlıdır ve İstanbul'da bu tatlıyı yiyebileceğim en iyi mekanlara da gittiğim olmuştur. Evde de kendiniz yapabilirsiniz, ancak yapılması biraz zahmetlidir. Mesela, künefenin pişmesi için gereken ısıyı evdeki fırınınızla elde edemeyebilirsiniz. Diyelim ki, fırınınızın kapasitesi maksimum 300 santigrat derece ise, künefeyi pişirmek için 500 santigrat derece bir ısıya ihtiyacınız vardır. Künefe yapan restoranların birçoğu da, künefeyi genellikle odun fırınlarında pişirmeyi uygun görmektedir.  Çünkü, odun ateşiyle yapılan her yemek gibi künefe de lezzetli olabilmektedir. Künefe sade servis edilebildiği gibi, bazen de kaymak ve dondurma ile de servis edilebilmektedir. 
Aslında künefe yapan mekanlar fazla olsada, künefe genelde kebap restoranlarında satılmaktadır. Künefe sıcak tüketilmesi tavsiye edilen bir tatlı çeşididir. Ancak lezzet katması için çoğu zaman dondurma veya kaymak ile de servis edilebilmektedir. Aslında fikrimi sorarsanız, dondurmalı künefe de hiç fena olmuyor! :) Künefe en sevdiğim tatlıldır ve her hafta mutlaka künefe yemeye giderim. Şimdi de, İstanbul ve Türkiye'de yiyebileceğiniz en lezzetli künefeleri yapan birkaç mekândan bahsetmek istiyorum. 

  1. Beyzade - İstanbul/Alibeyköy

Künefeyi nasıl seversiniz? Sade mi, Antepfıstıklı mı? İşte, künefeyi nasıl seviyorsanız,  Beyzade adlı künefe restoranında da o var! Her çeşit künefeyi bulabileceğiniz Beyzade, adeta künefe dünyasında çığır açmış bir yer! Ancak, biraz pahalı olduğu konusunda sizleri uyarmalıyım! Sade bir künefe yemek için 50 TL'yi gözden çıkarmanız gerekiyor. Ancak, Burada yapılan künefelerden tadarsanız, bu fiyatı hak ettiğine inanabilirsiniz! Ben, İstanbul/Gaziosmanpaşa'da oturuyorum, bu restoran iste Alibeyköy'de bulunuyor. Evime de çok yakın bir yer olduğu için, künefe yemeye sürekli buraya geliyorum. Eğer künefe yemek istiyorsanız, Beyzadem künefe restoranını mutlaka tavsiye ederim. Bu makalede paylaşacağım konum ile mekânı daha rahat bulabilirsiniz. 



2- Bağlarbaşı Künefe - İstanbul/Gaziosmanpaşa-Bağlarbaşı 

Bu künefe restoranı, oturduğum ilçede bulunuyor. Gaziosmanpaşa'da oturduğum için, buraya sık sık giderim. Eğer gerçek Hatay künefesi yemek istiyorsanız, burayı mutlaka ziyaret etmelisiniz! Fiyatı da, önceki paylaştığım restorana göre daha uygun, ayrıca has Hatay künefesi yapıyorlar. Özellikle künefe hazırlanırken üzerine döktükleri şerbetin çıkardığı ses, insanı kendinden geçiriyor! İşte bu çıkan ses, size burada yapılan künefelerin İstanbul'da yapılan en iyi künefe olduğunu haber veriyor! Gaziosmanpaşa'nın en işlek caddesi olan Bağlarbaşı'nda bulunan bu restoran, her gün müşteri akınına uğruyor. Başka bir değişle, eğer sizin de en sevdiğiniz tatlı künefe ise, bu mekana mutlaka uğramalısınız! 

Bu mekâna paylaşacağım harita ile rahatlıkla ulaşabilirsiniz. 


3- Künefeci Sadık Usta - Mersin/Tarsus

Eğer künefe mekanlarından bahsederken, Sadık Usta'dan bahsetmezsem, künefeye büyük bir hakaret etmiş olurum! Sadık abi, bu işin gerçekten kitabını yazıyor! Daha önce YouTube'da videolarını defalarca izlemiştim ve geçen sene de sırf Sadık abiyle tanışmak ve künefesinden tatmak için Mersin/Tarsus'a gittim. Muhabbeti de çok seven renkli ve cana yakın bir insan. Zaten, yaptığı işi ne kadar sevdiği de künefenin lezzetinden anlaşılıyor. Yalnız, Sadık Ustanın yaptığı künefe biraz farklı. O tel kadayıflı gördüğümüz künefelerin dışında, Lübnan yani künefenin aslını yapıyor. Künefenin kadayıfları neredeyse belli olmuyor. Sadık abi, bu kadayıfı özel undan yaptırdıklarını söylüyor. Her gün Sadık abinin dükkânı dolup dolup boşalıyor! 


Sadık Usta, ilk başta baklava ustası olarak işe başlamış, daha sonra da, seyyar olarak künefe satıcılığına devam etmiş. Müşterileri o kadar artmış ki, sonunda bir dükkân açmak zorunda kalmış. 

Sadık abi, şu ana kadar tanıdığım en sıcakkanlı ve misafirperver esnaflardan birisi. Zaten kalbinin güzelliği, yaptığı künefelere yansımış diyebilirim. Eğer gerçekten lezzetli bir künefe yemek istiyorsanız, Sadık Usta'yı ziyaret etmenizi mutlaka tavsiye ederim. Zaten, Sadık Usta'nın internette birçok videosu var, ben de onu Milli Yiyici denen bir YouTuber abimiz sayesinde keşfettim, kendisine de buradan selamlarımı yolluyorum. Künefeci Sadık Usta'nın adresini burada konum olarak paylaşacağım, böylece haritadan kolayca bulursunuz. Künefeyi gerçekten seviyorsanız, gerçekten iyi bir künefe yemek istiyorsanız, Sadık abiyi ziyaret etmenizi mutlaka tavsiye ederim. Kendisi de zaten, insanları seven bir insan. Şahsen, ben Sadık abiyi çok sevdim, Allah bol ve hayırlı kazançlar versin. 







Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarıvnızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

6 Mart 2022 Pazar

Kahve Bağımlılık Yapar mı?

Kahve Bağımlılık Yapar mı?

Herhalde sizler de bizim gibi kahve içmeyi seviyorsanız, kahvenin bağımlılık yapıp yapmadığını merak ediyorsunuzdur. 

İşte Kişisel Yazılarım'ın bugünkü makalesinde, kahvenin bağımlılık yapıp yapmadığını, kahve bağımlılığına neden olan maddenin ne olduğunu, kahve bağımlısı olduğunuzu nasıl anlayabileceğinizi, sizlerle incelemeye çalışacağız.

Aslında bu sorunun cevabı çok basit. Eğer günde 4-5 fincandan fazla kahve tüketiyorsanız, siz de kahve bağımlısı olmuşsunuz demektir. Ancak, biz bu yazımızda kahvenin neden bağımlılık yaptığını sizlerle paylaşmak istedik. Kahvenin bağımlılık yapmasının nedeni kahvenin kendisi değil, içinde bulunan kafeindir. 

Kafein nedir?

Kafein kahve, kakao, çay ve kola gibi yiyecek ve içeceklerde bol miktarda bulunan bir maddedir. Bu madde vücuda keyif verdiği için, canımız sürekli kafein içeren içeceklerden içmek istiyor. Bunun başında da kahve yer alıyor. Kahve kafein açısından en zengin içeceklerden biridir. Aslında kahvenin bizi dinçleştirmesi ve zihnimizi açmasının nedeni de kafein denen bu maddedir. Kafein aslında kahveyle birlikte tüketildiğinde çok zararlı değildir. Aslında kafein, vücudumuzu kansere karşı korumaktan, metabolizmamızı hızlandırmaya kadar birçok yararı olan bir maddedir. 

Kafein neden bağımlılık yapar?

Kafein, keyif verici bir maddedir ve bu yüzden kahveyi severek tüketiriz. Günde 4-5 fincan kahve tükettiğimizde, kafein vücudumuzda bir bağımlılığa neden olmaktadır. Sabah kahve içmeden uyanamamamız ve kahve içmeden sürekli yorgun ve bitkin hissetmemiz de, işte bu yüzden. 

Kafein bağımlısı olduğunuzu nasıl anlarsınız? 

Aslında bu sorunun cevabı çok basit! Ancak kafein bağımlısı olduğunuzu nasıl anlayabileceğinizden bahsetmek istersek, şu birkaç madde altında inceleyebilirsiniz: 
  • Kahve içmediğinizde sürekli kendinizi bitkin ve yorgun hissedersiniz,
  • Kahve içmek size dünyanın en güzel şeyi gelir, kahve içmeden yapamazsınız. 
  • Günde en az 4-5 fincan kahve tükettiğinizde, kendinizi zinde ve zihniniz açık hissedersiniz.
  • Aşırı kahve tükettiğinizde, kalp çarpıntısı, sinirlilik gibi olumsuz durumlarla karşılaşabilirsiniz.
Aslında kafein bağımlılığı, diğer bağımlılık çeşitlerine nazaran oldukça masum kalmaktadır. Çünkü kafeinin vücudumuza zararından çok yararı bulunmaktadır. Uzmanlar ayrıca sürekli kahve içmenin de ömrü uzattığını belirtmektedirler. Bu nedenle, kafein bağımlılığı ayrıca ömrümüzün de uzamasına yardımcı olabilmektedir. Siz de bizim gibi kahve bağımlısıysanız, korkmanıza gerek yok demektir.


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

4 Mart 2022 Cuma

Ukrayna ve Rusya Savaşında Kim Haklı? #ukraynasavaşı

Ukrayna ve Rusya Savaşında Kim Haklı?

Aslında savaşlarda haklı olan taraf yoktur. Savaş her iki tarafta da ciddi kayıplara yol açabilmektedir. Ancak, günümüzde Ukrayna ve Rusya arasında bir savaş var ve bu savaşta kimin haklı olduğunu bilmek gerekir. Bu makalemizde de Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşta hangi tarafın haklı olduğunu, birlikte inceleyeceğiz. Ukrayna-Rusya savaşı hakkında daha fazla makale için bloğumuzu takip edebilirsiniz. 

Rusya ve Ukrayna savaşında hangi tarafın haklı olduğunu bulmadan önce, bu savaşın nedenlerine bir göz atmakta fayda var. Zira, bu nedenler Rusya ve Ukrayna arasındaki krizin nedenlerini de bulmamıza yardımcı olacaktır. 

Ukrayna ve Rusya arasındaki kriz, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından günümüze kadar tazeliğini korumakta.  Belki de Rusya, bu savaşla Karadeniz'e inme planını başarma fırsatını bulabilir. Zira Rusya, I. Dünya Savaşı'nın başlangıcından beri, sıcak denizlere inme politikası izlemektedir. Eğer Rusya Ukrayna'yı fethederse, belki de bu hayaline kavuşabilir. Rusya'nın Ukrayna ile savaşmak istemesinin asıl nedeni, Karadeniz'e sahip olmak olabilir. Çünkü Ruslar, yıllarca bunun hâyâlini kuruyorlardı. Bize göre Rusya'nın asıl amacı Ukrayna'yı yok etmek değil. Rusya, dünyada en fazla nükleer silaha sahip ülkelerden biri. Eğer Rusya Ukrayna'yı yok etmek isterse, tek bir hamleyle Ukrayna'yı haritadan silebilir! Çünkü nükleer silahlar tek seferde milyonlarca insanı yok edebilecek güce sahip. Aslında, Rusya'nın istediği Ukrayna'yı yok etmek değil, yönetime kendi yandaşlarından birini geçirmek ve bu sayede Ukrayna'yı kendi topraklarına katmaktır. 

Bu savaşta kim haklı?

Putin'in açıklamalarına göre Ukrayna, NATO'ya güvenerek, Rusya sınırına asker yığmaktadır. Bu durum, uluslararası politikalar açısından bir savaş suçunu oluşturmaktadır. Rusya Devlet Başkanı Putin, Rusya'nın sınırlarındaki güvenliği sağlamak ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodemir Zelenski'yi yok edip, yerine Rus yanlısı bir hükûmet kurmayı amaçladıklarını ve savaşı bu amaçla başlattıklarını belirtmekte. Her zamanki gibi NATO'ya güvenmekle en büyük hatalardan birini yapan Zelenski, şu anda tek başına bırakılmış durumda! Zaten, NATO'nun verilen sözleri tuttuğu da görülmemiştir. Ukrayna'nın Rusya sınırına asker yığması da, bardağı taşıran son damla oldu. Doğal olarak da Rusya, topraklarını korumak için bir savaş başlattı. Tabii ki, bu Putin'in açıklamalarına göre... 

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin önceden bir komedyen olduğu ve siyasetten anlamadığı söylenmektedir. Bu nedenle Zelenski'nin saf dışı bırakılarak ülkeyi daha iyi yönetebilecek bir siyasetçinin başa geçirilmesi de planlanıyor. 

Tabii ki, Rusya Ukrayna'dan çok daha güçlü! Sadece askeri ve teknolojik silah bakımından değil... Rusya, eğer nükleer silahlar kullanırsa, tek seferde Ukrayna'yı haritadan silebilir. Umarım böyle bir şey gerçekleşmeden ve daha fazla masum insan ölmeden, savaş bir an önce sona erer! 

Sonuç olarak...

Bize göre, savaşta haklı taraf yoktur. Çünkü savaşta en çok zararı, masum siviller ve çocuklar görmektedir. İki siyasetçinin arasındaki suçun cezasını, masum insanlar canlarıyla çekmektedir! Savaşın haklı tarafı olamaz! Çünkü, savaş gerçekten de her iki taraf için de çok kötü bir olaydır. Umarız, Rusya-Ukrayna savaşı en kısa zamanda sona erer ve daha fazla masum insan hayatını kaybetmez... 

Siz Ukrayna-Rusya savaşı hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu savaşta kim haklı? Yorumlarda belirtmeyi unutmayın.


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.