if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım

1 Şubat 2022 Salı

Yaşadığım Dikkat Eksikliği Rahatsızlığı



Bu yazımda, benim de yaşadığım bir sağlık sorunu olan Dikkat Eksikliği rahatsızlığının ne olduğunu, belirtileri ve tedavisinden bahsetmek istiyorum. Dikkat Eksikliği yaşayan kişiler iş ve sosyal yaşantılarında büyük problemler yaşıyor ve bu da hayatı olumsuz etkiliyor. Dikkat eksikliği, bir işi yaparken dikkatin kolayca başka bir yere dağılması, yapılan işe yeterince konsantre olamamak olarak tanımlanıyor. Bu rahatsızlığın nedeni ise beyne gitmesi gereken bir takım sinyallerin yeterince çalışmaması olarak söyleniyor. Ben de bu hastalığı yaşayan biri olarak, iş ve sosyal yaşantımda birçok sorunla karşılaşıyorum. Zekâmda herhangi bir problem olmamasına rağmen, yaşadığım bu rahatsızlık nedeniyle insanlar zekâ olarak bende bir problem olduğunu düşünüp, beni dışlıyorlar. Ebeveynlerim şimdiye kadar bu hastalığımla alakalı hiçbir önlem almadılar. Ben bu rahatsızlığımı 19 yaşındayken öğrendim. Bu yaş, bu hastalığın tedavisi için çok geç kalınmış bir yaş! Bu rahatsızlık yüzünden hep toplum tarafından dışlandım. Öğretmenlerim ve arkadaşlarım tarafından hep işe yaramaz, geri zekâlı olarak görüldüm. Şu anda 29 yaşındayım ve bu problem hâlâ devam ediyor. Şu anda İstanbul Tıp Fakültesi'nde tedavi görmeme rağmen, bu tedavi hiçbir işe yaramıyor! Çünkü düzgün ilgilenmiyorlar, sadece ilaç yazıp gönderiyorlar. Bu hastalık psikolojik bir rahatsızlık olduğu için, bu hastalıkla psikiyatri bölümü ilgileniyor. Ama gittiğim hastanede bırakın hastalığımla ilgilenmeyi, düzgün bir tedavi yöntemi bile uygulamıyorlar. Ben 15 senedir bu hastaneye gidiyorum ve elde avuçta tutulacak hiçbir sonuç yok! 

Özel hastanelere veya psikiyatri kliniklerine gitmek istediğimde, çok pahalıya mâl oluyor. En son araştırdığımda, sadece bir psikiyatri kliniğinin seans başı ücreti 500 TL. Bu hastalık yüzünden zaten çalışamıyorum ve kimse beni işe almıyor. Ben bu parayı nasıl ödeyebilirim? 

Bakın, zekâmda hiçbir problem yok. Hâttâ zekâ testi yapıldığında, sonucum 100/130 çıktı. Ama bu rahatsızlığım yüzünden ciddi problemler yaşıyorum ve maalesef düzgün bir tedavi göremiyorum. Ebeveynlerim o zamana kadar hep bu hastalığımı görmezden geliyordu. Bu yüzden de bu hastalığımın tedavisi zamanında yapılamadı. Öğretmenlerim bile zekâmdan şüphelendiler, o yüzden de ailemle konuştuklarında "çocuğunuzun zeka ile ilgili bir problemi var, çocuğunuzu en kısa zamanda bir uzmana gösterin", ailem yine görmezden geldi. 

Ailem bu hastalığımı kabullenmek yerine, beni suçlamayı ve hakaret etmeyi seçiyordu. Babam sürekli "mal, hımbıl" gibi ağır hakaretlerde bulunuyordu. Bu yüzden özgüveni düşük biri haline geldim. Eğer böyle bir rahatsızlığım varsa, ve bu ailem tarafından biliniyorsa, bunun tedavi ettirilmesi lâzımdı. Ama maalesef şu anda tedavi için çok geç kalındı! Eğer o zaman bu tedaviye başlasaydık, ben şimdi çok başka yerlerde olabilirdim! Daha başarılı olabilir ve daha iyi yerlere gelebilirdim! Çoğu hatanın telafisi olsada, bazı yapılan hataların telafisi olmuyor ne yazık ki! İşte benim yaşadıklarım da tam olarak bu! Ben bu hastalığım yüzünden öğrenci yurdundan atıldım ve üniversite eğitimine 1 yıl ara vermek zorunda kaldım. Ama ailem yine sürekli beni suçladı ve beni anlamak yerine hakaret etmeyi tercih etti. 



Psikolojik rahatsızlıklar yaşayan birinin karşılaştığı en büyük problemlerden biri de, insanlar tarafından dışlanmaktır. Fiziksel rahatsızlıklar dışarıdan görüldüğü için insanlar anlayışla karşılayabiliyor ama psikolojik rahatsızlıklar sadece insanın iç dünyasında saklı kalıyor ve bu nedenle insanlar sizi anlamak yerine suçlamayı tercih ediyor. Kimi insanlar dikkat eksikliği yüzünden sergilediğim davranışları bilerek yaptığımı düşünüyor, kimileri de kafamın bir şeye basmadığını, geri zekalı biri olduğumu düşünüyor. İşte, psikolojik sorunlar yaşayan birinin karşılaştığı en büyük problemlerden biri, toplum tarafından dışlanmaktır.  Bazen diyorum ki, keşke bendeki bu rahatsızlığı bir şekilde insanlara ıspatlayabilsem! O zaman insanlar beni suçlamak yerine anlamayı seçebilirdi! Ama insanların beni anlamalarını beklemek, yaptığım büyük bir hata... Çünkü seni ancak senin yaşadıklarını yaşayan insanlar anlayabilir. Bu rahatsızlığımı ve neler hissettiğimi sizlere anlatmaya çalıştım. 

Ebeveynler, sözüm size..... Çocuğunuzda eğer psikolojik bir rahatsızlık varsa (dikkat eksikliği vs.), çocuğunuzu suçlamak yerine onu tedavi ettirmeye çalışın! Böyle bir davranış, sizi sorumlu birer ebeveyn yapar! Çocuğunuzun dikkat sorunu olabilir, bu onun suçu değil. Önemli olan, sizin onun bu rahatsızlığının farkına varmak ve tedavisi için bir uzmana danışmaktır. Bugün bu söylediklerimi önemsemeyebilirsiniz ancak, ileride dikkat eksikliği yaşayan çocuğunuz tedavi edilmediği takdirde, benim yaşadığım problemlerin aynısını yaşayacaktır. Lütfen çocuğunuzu yargılamak yerine anlamaya çalışın!
















Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

Özgüven Eksikliği, Nedenleri ve Çözümleri













 Bir insan eğer başarılı olmak istiyorsa, önce kendine güvenmelidir. Kendisine güveni olmayan bir kimse, başarılı olamaz. Özgüven eksikliği, bir kişinin kendisine yeterince güvenememesidir. Kendine güveni olmayan bir kimse, kendisini sevemez. Bir insan başarılı olmak istiyorsa önce kendini sevmeli ve kendine inanmalıdır. Özgüven eksikliği, insan çok zeki olsa da, her şeyi yapabilecek kabiliyeti olsa da, bu işi yapma konusunda kendisine güvenmemesine bu da o işi yapamamasına neden oluyor. Özgüven eksikliğine neden olan faktörleri sıralayacak olursak; 

  • Aile: Aile bir kişi için çok önemlidir. Kişi, her şeyi ilk ailesinden öğrenir. Eğer kişinin ailesi kendisini sürekli aşağılıyor, hor görüyor ve sürekli beceriksizle suçluyorsa, bu kişi zamanla kendisine olan güvenini yitirir. Zamanla özgüvenini kaybeden bir kimse, yetişkinlik çağına girdiğinde iş ve aile ortamında birtakım problemler yaşamaya başlar; kendini suçlama, bir işi yaparken başarısız olmaktan korkma, eğer başarısız olursa ailesi ve iş arkadaşları tarafından azarlanma, hakaret edilme korkusu gibi. 
  • Öğretmen: Bir kişi için aile ne kadar önemliyse, öğretmeni de o kadar önemlidir. Çünkü öğrenci olan bir kimse, vaktinin çoğunu öğretmeniyle geçiriyor. Bir öğretmen öğrencisine ilk önce özgüveni aşılamalıdır. Özgüveni düşük olan bir öğrenci, asla başarılı olamaz. Mesela bir öğrenci ödevini yapmadığında veya sınavdan düşük aldığında, öğretmenin davranışı çok önemli. Eğer öğretmen bu durumda öğrencisini aşağılıyor, cezalandırıyor ve hatta şiddet uyguluyorsa, bu durum öğrencinin gelecekte korkak, özgüveni düşük biri olarak yetişmesini sağlar. Başarılı bir öğretmen öğrencisini her zaman bir şeyleri başarmasına teşvik etmeli. Mesela, "bu sınavdan kötü not almış olabilirsin, ama daha sıkı çalışırsan bu sınavdan geçeceğine inanıyorum" şeklinde bir yaklaşımda bulunabilir. 
  • Toplum Baskısı: Biz Türk milleti olarak, başarısız bir insanı dışlamayı çok seviyoruz. Bu nedenle başarılı insanlar yetiştirmekte hep sınıfta kalıyoruz! Bir insan hata yaptığında onunla dalga geçerek kendimizce eğleniyoruz. Hâlbuki, her insanın hata yapabileceği, bu hataların düzeltilerek daha başarılı olunabileceğini unutuyoruz. Sonuç olarak toplum baskısına mâruz kalan bir birey, kendisine olan güvenini zamanla yitirir, içine kapanık, a-sosyal bir birey olarak yetişir. 

Özgüven Eksikliği Çözüm Önerileri

Özgüvenin sağlanması kişinin kendisi kadar ailesi, arkadaşları ve çevresinin de sorumluluğudur. Aileler çocuklarının kendisine güvenmesi için teşvik etmeli, bir hata yaptıklarında onları aşağılayıp hor görmek yerine, bu hatayı nasıl düzeltebilecekleri, düzeltebildikleri takdirde nasıl başarılı olacakları konusunda kendilerini bilinçlendirmelidirler. Örneğin karne notları kötü olan bir öğrenci, bu karneyi ailesine gösterdiğinde aileler genelde öğrenciye şiddet uygulayarak, cezalandırarak ve hakaret ederek tepki gösterirler. Hâlbuki onlarında zamanında bir öğrenci olduğunu ve onların da zamanında bu kötü karneleri aldıklarını unuturlar. Aslında aileler çocuklarına karşı hep empati ve anlayışla yaklaşmalı. Bu kötü karne yüzünden çocuğu asla suçlamamalı, bu karnenin nasıl düzeltilebileceği, nasıl daha iyi notlar alınabileceği konusunda çocuklara yol göstermelidirler. 



























Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

Depremler Önceden Tahmin Edilebilir mi?








Deprem, yer kabuğunda beklenmedik bir anda çıkan enerji sonucu meydana gelen sarsıntıya verilen bir addır. Depremler çağlar boyunca milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Türkiye başta olmak üzere Japonya, Çin, Şili gibi ülkelerde sıklıkla şiddetli depremler meydana gelmekte ve ciddi yıkımlara neden olmaktadır.  Depremler günümüzde artış göstermiştir ve sık sık depremlere maruz kalmaktayız. Peki, depremi önceden tahmin edebilmek mümkün mü?


Hayvanlar Depremi Hissedebilir mi?

Bazı evcil hayvanlar, yer kabuğundaki hareketliliği hissedip, depremi önceden tahmin edebiliyorlar ve böylece hayatta kalma içgüdüleriyle tuhaf davranmaya başlıyorlar. Örneğin 17 Ağustos 1999 depremi gecesi, bir köpek sürekli havlayarak garip hareketler sergilemiş, yaklaşık 1-2 dakika sonra da Türkiye, 7.4 şiddetinde büyük bir depremle sarsılmıştı. Peki hayvanlar deprem tahmininde kullanılabilir mi? Örneğin Çin'de yılan besleyen bir çiftçi, deprem olmadan birkaç saniye önce yılanların garip hareketler sergilediklerini ve yaklaşık birkaç saniye sonra büyük bir depremin olduğunu söylemişti.  Eğer hayvanlar bir depremin olacağını bir şekilde hissedebiliyorsa, depremin önceden tahmininde kullanılabilir mi? Günümüz teknolojileri halen daha deprem tahmini için yeterli değil. Depremin ne zaman olacağını tahmin edemediğimizden, deprem olmadan önce insanları bölgeden tahliye etmek son derece güç. Bir keresinde, bir Asya ülkesinde insanlar bir hayvanın depremden önce garip hareketler sergilediğini ve bu hareketlerin büyük bir depremin habercisi olabileceğini düşünmüş ve yetkililer insanları bölgeden tahliye etmişti. Tahliyeden birkaç dakika sonra büyük bir deprem meydana gelmiş, insanlar zamanında tahliye edildiği için, kimsenin burnu bile kanamamıştı. Acaba depremin önceden tahmin edebilmek için sadece hayvanları kullanmak yeterli mi? Hayvanlar depremin olacağını önceden nasıl hissediyor? Örneğin köpekler, yer kabuğundaki sismik hareketleri bir şekilde hissediyor ve birkaç dakika sonra büyük bir deprem meydana geliyor. 

Depremi Tahmin Edebilecek Bir Teknolojiyi Nasıl Geliştirebiliriz?

Daha önce de bahsettiğim gibi, şu anda maalesef depremi önceden tahmin edebilecek bir teknolojiye sahip değiliz, bu yüzden depremin ne zaman olacağını tahmin etmek son derece güç. Ancak deprem uzmanları, fay hatlarındaki yaşanan hareketlilik sayesinde depremin kaç şiddetinde olacağı, en fazla kaç yıl içinde olacağı gibi tahminler yürütebilmektedir. Ancak, asıl sorun deprem olmadan önce depremin tahmin edilememesi. Eğer depremleri önceden tahmin edebilen bir teknolojimiz olsaydı, deprem anında insanları tahliye etmek daha kolay olurdu. Bu sayede kimsenin burnu bile kanamadan büyük depremleri atlatabilirdik. Ancak, benim bu konuda bir fikrim var. Eğer hayvanlar depremi önceden tahmin edebiliyorsa, bunu kullanarak bir teknoloji geliştirebiliriz. Çünkü az önce bahsettiğim gibi, hayvanlar depremin olacağını birkaç saniye önce, ilginç bir şekilde tahmin edebiliyorlar. Belki, biz de bu hayvanların depremi nasıl hissedebildiğini keşfedip, ona göre bir teknoloji üretebiliriz. Ne var ki, bu durum daha fazla insanın hayatını kurtarmamıza yardımcı olacaktır. Örneğin, yer hareketlerini önceden tahmin eden bir teknoloji geliştirebiliriz. Bu teknoloji ile fay hatlarındaki hareketliliği takip edip, depremin ne zaman olacağı ile ilgili bir uyarı sistemi geliştirebiliriz. Bu sayede, deprem olmadan birkaç saat önce insanların tahliye edilmesini ve depremleri kimsenin burnu bile kanamadan atlatabiliriz. 
Deprem belki de, en fazla can alan doğa olaylarının başında geliyor. En son 2020'de yaşanan İzmir Depremi 200'den fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Eğer depremi önceden tahmin eden bir teknolojimiz olsaydı, belki de kimsenin burnu bile kanamayacaktı. 




Depremi Önceden Tahmin Edebilmek İçin Ne Yapabiliriz? 

Depremi önceden tahmin edebilecek bir teknolojiye şu an için sahip olmadığımıza göre, deprem tahminlerinde hayvanlardan yararlanabiliriz. Hayvanlar eğer birden hayatta kalma içgüdüleri ile tuhaf davranmaya başlıyorsa, büyük bir depremin habercisi olabilir. Belki de bu hayvanların hislerine güvenerek insanları tahliye edebilir ve daha fazla insanın depremden hayatını kaybetmesine engel olabiliriz. Diğer bir fikrim de, büyük bir deprem yaşanmadan önce bazı işaretler verir. Örneğin, 17 Ağustos 1999'da Marmara Depremi yaşanmadan önce tuhaf bir uğultu duyulmuş ve gökyüzündeki yıldızlar daha büyük görünmüştü. Belki bu uğultudan hareketle yine depremi önceden tahmin edebilir ve insanları daha hızlı tahmin edebiliriz. 

Depremi Önceden Tahmin Edemiyorsak, Ne Yapmalıyız?

Aslında, yapmamız gereken ilk şey, deprem gerçeğini kabullenmektir. Deprem de; yağmur, kar, fırtına gibi bir doğa olayıdır ve ülkemiz de bir deprem bölgesidir. Önce ülkemizin bir deprem bölgesi olduğunu ve bu yüzden sık sık büyük depremlerin yaşanabileceğini anlamamız, bilmemiz ve bu konuda halkı bilinçlendirmemiz gerekir. Daha sonra, depremle yaşamayı öğrenmemiz ve bu konuda gayret göstermemiz gerekir. Japonya'da olan depremler, Türkiye'de olan depremlerin 2 hatta 4 katıdır ama buna rağmen kimsenin burnu bile kanamıyor, binalarda yıkılmak şöyle dursun, en ufak çatlak bile yok. Çünkü Japonlar depremle yaşamayı öğrenmiş ve teknolojilerini bu alanda kullanarak depreme dayanıklı binalar inşa etmişler. Bu sayede hiçbir şekilde depremden etkilenmeden, günlük yaşamlarına devam ediyorlar. Bizler de bu konuda Japonları örnek almalıyız. Ama maalesef yaşanan onca büyük depreme ve yitirilen binlerce cana rağmen, halen daha ders alabilmiş değiliz. Halen daha çürük ve dayanıksız binalar yapmaya devam ediyoruz. "Deprem değil, bina öldürür" sözünü birçok kez duymuşsunuzdur. Dayanıksız ve çürük binalar, en ufak depremde insanlara mezar oluyor. Halbuki insanlar o binalarda yaşamak için duruyor, ölmek için değil! Bunun en acı örneğini 17 Ağustos 1999'da yaşadık ve halen daha gerekli tedbirleri alamadık! 

Deprem uzmanları, Büyük İstanbul Depremi'nin yaklaşmakta olduğu ve bu depremin en az 7 şiddetinde olacağı hususunda tahminlerde bulunuyor ve bu konuda bizleri uyarıyor! Her 200 senede bir kez yaşanan bu deprem, binlerce can kayıplarına yol açıyor. Halen daha zamanımız var! Depreme dayanıklı binalar inşa ederek, daha fazla insanın burnu bile kanamadan depremi atlatmasını sağlayabiliriz. Malzemeden çalmadan, "ucuza mâl edip, pahalıya satayım" düşüncesinden uzak kalarak, depreme dayanıklı ve sağlam binalar inşa edersek, Japonya'da olduğu gibi, depreme hiç aldırış bile etmeden günlük yaşamımıza devam edebiliriz. Unutmayın, deprem değil, bina öldürür!



Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

31 Ocak 2022 Pazartesi

Büyük İstanbul Depremi Giderek Yaklaşıyor!!!






Ülkemiz deprem bölgesidir ve aktif fay hatları üzerinde yer alır. Bu nedenle sürekli depremle yaşamak zorundayız. Senelerdir süregelen bir söylem var: "Büyük İstanbul depremi giderek yaklaşıyor ve bu deprem en az 7 şiddetinde olacak!". Bu açıklama senelerdir yapılıyor ve artık insanlar buna inanmamaya başladı. Ancak şöyle bir gerçek var ki, biz deprem bölgesinde yaşıyoruz, yani depremlerin olması son derece doğal. Bana göre, "Büyük İstanbul  Depremi"nin yaşanma ihtimali çok uzak gelmemeli! İstanbul'da geçmişte birçok deprem yaşanmış ve milyonlarca insanın hayatı kaybetmesine yol açmıştır. Dilerseniz, geçmişte İstanbul'da meydana gelen depremlere şöyle bir bakalım: 




  • Küçük Kıyamet - 22 Ağustos 1509 
Küçük Kıyamet olarak da 22 Ağustos 1509 tarihinde yaşanan deprem, 7,5 şiddetinde olmuş ve 100'ün üzerinde cami, mescid ve 1100'e kadar ev yerle bir olmuştur. Neden olduğu tahribat sebebiyle bu deprem "Küçük Kıyamet" olarak adlandırılmaktadır. 

  • 1766 Depremi - 22 Mayıs 1766 
1766 yılında Kurban Bayramı sabahı meydana gelen deprem, birçok binanın yıkılmasına ve birçok insanın hayatını kaybetmesine neden olsa da, 1506 yılında yaşanan deprem kadar yıkıcı olmamıştır. Ancak artçı sarsıntılar 8 ay devam etmiş ve bu da halkın psikolojisinin bozulmasına neden olmuştur. 

  • 1894 Depremi - 10 Temmuz 1894 
Öğle namazı esnasında gerçekleşen bu deprem, "Büyük Hareket-i Arz" olarak da anılmaktadır. Bu depremde yaşanan ilginç olaylardan biri de, denizin 200 metre geri çekilmiş ve şiddetli dalgalar halinde kıyıya vurmuştur. Bu da, Büyük İstanbul Depremi olması halinde, tsunami yaşanma olasılığını artırıyor. 

Geçmişte yaşanan bu depremlere baktığımızda, bu depremin her 200-250 yılda bir kez gerçekleştiğini görmekteyiz. Son yaşanan deprem ile bulunduğumuz yıl arasında 128 yıl fark var. Ancak uzmanlar bu depremin her an gerçekleşebileceğini, çünkü fay hattında aşırı enerji biriktiğini, bu depremin en az 7 şiddetinde olacağını söylemekteler. Geçmişte yaşanan depremlere bakacak olursak, böyle bir ihtimal de uzak değil! Türkiye, bir deprem bölgesidir. Yani, bu gerçeği kabullenmek ve depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız! 

17 Ağustos 1999 yılında yaşanan Gölcük Depremi, 7.4 şiddetinde olmuş ve sayısız insanın hayatını kaybetmesine, yaralanmasına ve evsiz kalmasına sebep olmuştu. Başta İzmit olmak üzere Yalova, Bursa ve İstanbul'da da ciddi tahribata yol açmıştı. Burada ben bir anımı anlatmak istiyorum; deprem gerçekleşmeden önceki gece tuhaf bir ses duyduğumuzu hatırlıyorum. O zaman 7 yaşındaydım ve Beylikdüzü'nde oturuyorduk. Uğultuya benzeyen bir ses vardı ve gökteki yıldızlar son derece tuhaftı. Bunun büyük bir depremin habercisi olabileceğini düşünmemiştik. Saat sabah 3:05 sıralarında korkunç bir sarsıntıyla uyandık, tahminimce deprem 2-3 saniye sürmüştü. Annem ve babamla korku içinde dışarı fırladık. Neyse ki, oturduğumuz bina son derece sağlamdı ve depremden sonra çatlak bile oluşmadı. O geceyi arabada geçirdikten sonra, yola çıktık. Avcılar, bulunduğumuz bölgeye 30 dakika uzaklıktaydı ve maalesef Avcılar'da oturan insanlar, bizim kadar şanslı değildi! Yıkılan binalar, ceset kokuları hala hafızamda tazeliğini koruyor! Hayatımda ilk defa yaşadığım bu olayı kolay kolay unutacağımı hiç sanmıyorum! Biz o gün yazlığa gidecektik, o yüzden de saat 5 gibi yola çıkmıştık. Gideceğimiz yer, İzmir/Dikili'ydi o yüzden Yalova'dan geçmemiz gerekiyordu. Yalova tamamen yok olmuştu! Evet, evet! Yalova tamamen yok olmuştu! Binaların en az %30'u yıkılmış ve ceset kokuları her yanı sarmıştı! 
Deprem, Türkiye'nin bir gerçeği ve bunu kabullenmemiz gerekiyor. En son 2020 yılında İzmir'de yaşanan 6.9 şiddetindeki deprem, 200 kişinin hayatını kaybetmesine yol açmıştı ve bu da Büyük İstanbul Depremi'ni akıllara getirdi! Maalesef depremi önceden tahmin edebilecek bir teknolojiye sahip değiliz ve depremin ne zaman olacağını bilemiyoruz. Deprem uzmanlarına göre bu deprem en geç 20 yıl içerisinde meydana gelecek ve şiddeti de en az 7 şiddetinde olacaktır. Deprem belki ben bu yazıyı yazarken ve siz bu yazıyı okurken de olabilir, yarın da olabilir, ondan sonraki gün de olabilir, bilmiyorum. Tek bildiğim, Büyük İstanbul Depremi'nin mutlaka olacağı ve şiddetinin en az 7 şiddetinde olacağıdır. 1894 yaşında yaşanan tsunami olayını da hesaba katarsak, eğer bu deprem 7 ve üzeri şiddetinde olursa, tsunami yaşanma ihtimali de oldukça yüksek! 

Maalesef ki, ülkemizde sayısız büyük deprem yaşanmasına rağmen, hâlen ders alınabilmiş değil! İnsanlar hâlâ çürük binalar yapmaya devam ediyor! Ucuza mâl edip pahalıya satmak için malzemeden çalıyorlar ve bu nedenle yaptıkları binalar depreme dayanıksız oluyor! Bu ihmalkârlık, depremlerde binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden oluyor! Bu insanların katilden bir farkı yok bence! Çünkü, sağlam bina yapıp insanların hayatını güvence altına almak yerine, çürük binalar yapıp insanların hayatını kaybetmesine neden oluyorlar! Büyük İstanbul Depremi giderek yaklaşıyor ve hâlen yeterli önlem alınabilmiş değil! Ancak, bunu değiştirebilmek için hâlâ zamanımız var. Daha sağlam binalar dikebiliriz, malzemeden çalmadan, insanların hayatını kaybetmesine neden olmadan, depremden daha az zararla çıkabiliriz! Unutmayın, bugün bu dediklerimi saçma buluyor olabilirsiniz ama deprem olduğunda bu dediklerimi daha iyi anlarsınız! 

Deprem olacak, bunu değiştiremezsiniz. Deprem de; yağmur, kar, dolu gibi bir doğa olayıdır, bunu kabullenmek zorundayız. Türkiye de bir deprem bölgesi ve üç aktif fayın üzerinde bulunuyor. Sizi korkuttuğumu düşünüyorsunuz, ama korku bazen iyidir. Korku, tedbir almayı tetikler. O yüzden de, depreme karşı yeterli tedbirler alma konusunda gayretli olmalıyız. Depremle yaşamayı öğrenmeli ve insanları bu konuda bilinçlendirmeliyiz.




Belki bunları anlattığım için bana kızabilirsiniz! "Şu adama bak, felaket tellallığı yapıp bizi korkutmaya çalışıyor!" diyebilirsiniz. Ancak, bu anlattıklarım depremle yaşamayı öğrenmek zorunda olduğumuzu hatırlatmak ve bu depremde görülecek zararın en aza indirilmesi için neler yapılması gerektiği konusunda fikir ve düşüncelerimi paylaşmaktır.




















Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

Doğru Yapmak Bir Şey, Hata Yapmak Çok Şey Öğretir

Herkes Hata Yapabilir! 

İnsanoğlu hata yapmaya müsait bir varlıktır. Herkes her zaman hata yapabilir. Kimi insanlar, karşısındaki insan hata yaptığında aşırı tepki gösterebiliyor. Mesela işyerinde çalışırken, çalışmalarında bir hata yaptığında, patron tarafından azarlanabiliyor ve hatta kovulabiliyor. Başka bir örnek; bir öğretmen öğrencisine, öğrencisi hata yaptığı için tepki gösterebiliyor. Bu durum aslında bizim daha çok hata yapmamıza neden oluyor, çünkü öğretmenimizden, patronumuzdan veya ailemizden tepki görmemek için strese girip daha çok hata yapıyoruz. Ama maalesef insanlar kendi hatalarını görmek yerine, başkalarının hatalarını arayıp, bu yüzden onları suçlamayı tercih ediyor. Hemen hemen herkes hata yapabilir ama bunu kabullenmek işlerine gelmiyor! Mesela, ben bu yazıyı yazarken bile hata yapabilirim ve siz de yapabilirsiniz! Kimse dünyaya dört dörtlük bir insan olarak gelmiyor maalesef! Bence insanları hataları yüzünden suçlamak, aşağılamak gibi davranışlar tamamen acizlikten meydana geliyor! Kendini görmeyen insan, kendini başkalarında arar! Eğer hataları yüzünden bir insanı suçlarsanız, o insanın başarılı olmasını nasıl beklersiniz? 
İnsanız, Hata Yapabiliriz!
Çocukluğumuzdan beri hep hata yapmaktan korkan biri olarak yetiştik, çünkü ebeveynlerimiz, öğretmenlerimiz, hata yaptığımızda dayak, azarlama gibi aşırı tepkiler gösterdiler ve kendilerinin de insan olduğunu ve onların da hata yapabileceklerini bilmiyorlardı. Kendimden örnek verecek olursam, bir hata yaptığımda ilkokul öğretmenimden dayak yerdim. Sonunda özgüveni düşük, başarısız biri olarak yetiştim. Bir işi yapmaya kalktığımda hep hata yapmaktan korkuyorum ve o işi yapmaktan vazgeçiyorum. Aslında, başarılı olmak istiyorsanız, hata yapmalısınız. Hata yapmak, gerçekten insana çok şey öğretiyor. Ancak gerek öğretmenlerim, gerekse ailem hata yaptığımda aşırı tepki gösterirlerdi. Böylece bir şeyleri başarabilme inancım kalmadı. Başarmak için hata yapmaktan korkmayın, çünkü insan hata yaparak öğrenir!

Bir insan ya bir işi bilmediğinden ya da o iş çok zor olduğunda hata yapar. Eğer bir insan bilerek hata yapıyorsa, o hata değil ihanettir. Mesela bir insan işyerinde çalışırken bilerek, isteyerek hata yapıyorsa, bu onun o işyerine zarar vermek istediği anlamına gelir ki, o zaman o kişiyi suçlayabilirsiniz. Ama o kişi o işte yeniyse ve o işi tam olarak bilmiyorsa, hata yapması gayet doğaldır ve bu yüzden o kişiyi suçlayamazsınız ve o kişinin hata yapmasına izin vermelisiniz. Çünkü kişi hata yaparak öğrenir ve başarılı olur. O kişi nerede hata yaptığını, bu hatayı nasıl düzelteceğini, bu işi nasıl daha iyi yapabileceğini öğrenir. Bu sayede, siz o kişiye hata yapma fırsatı verdiğinizde, başarılı bir insan kazanmanın da yolunu açmış olursunuz. 



Eğer bir kişiyi hata yaptığı için azarlar, suçlar ve cezalandırırsanız, o kişi başarılı olamaz, çünkü insan ancak hata yaparak başarılı olabilir.  Buradan özellikle ebeveynlere seslenmek istiyorum; sizin gibi çocuğunuzun da bir insan olduğunu unutmayın. Onların hataları olabileceği gibi, sizin de hatalarınız var. O yüzden çocuğunuza hata yaptığı için yüklenmek yerine, o hatayı nasıl düzeltebileceği konusunda yol gösterici olmalısınız. Örneğin bir öğrenci kötü karne getirdiğinde, ona tepki vermek yerine bu kötü karneyi nasıl düzeltebileceği konusunda yardımcı olmalısınız. Kısacası, çocuğunuzun ileride başarılı bir birey olarak yetişmesini istiyorsanız, önce özgüveninin yerinde olmasını sağlamalısınız. O çocuk hata yapmalı, yaptığı hatalardan ders çıkarmalı, bu durumu nasıl daha iyi düzeltebileceği, bu hataları tekrarlamamak için neler yapılması gerektiğini bulmaya çalışmalı. 
















Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

介绍伊斯坦布尔

伊斯坦布尔,土耳其






伊斯坦布尔是土耳其最重要,拥挤和大的城市。所有人有心里,伊斯坦布尔也是土耳其的心。伊斯坦布尔是土耳其在贸易、工业、教育和健康方面最重要的城市。伊斯坦布尔也有很多美丽的地方。所以,每年伊斯坦布尔拉很多外国游客自己! 每年至少1000万外国游客来土耳其旅游。当一个外国游客来伊斯坦布尔的时候,爱上这个城市! 因为,这个城市又漂亮又有趣的。我有很多中国朋友想在伊斯坦布尔生活。虽然,我住在伊斯坦布尔,知道每个地方,当我离开这个城市的时候,感到很难过。因为,我爱上我的城市! 


伊斯坦布尔有2000万人口,所以总是很拥挤。伊斯坦布尔的交通总是很拥挤和忙。如果你们想住在伊斯坦布尔,先应该习惯拥挤的交通! 伊斯坦布尔一定是世界最漂亮的城市。因为,别的城市没有海峡风景!伊斯坦布尔海峡风景是世界最漂亮的风景!我有几个朋友来土耳其旅游,我们甚至跟他们见面了。他们说“我们真的爱上了这个城市!以后我们一定住在这个城市!当你们来伊斯坦布尔的时候,可以看见很多美丽的地方;蓝色清真寺,加拉塔他,小女塔,苏蕾马尼亚清真寺,拓扑卡皮博物馆。。。 伊斯坦布尔也有很多美食,当你们来伊斯坦布尔的时候,可以吃很多美食。当你们来伊斯坦布尔的时候,一定会爱上这个城市!欢迎你们来伊斯坦布尔旅游!

















Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!

30 Ocak 2022 Pazar

Zayıflamak İçin Beslenme ve Spor













Zayıflamak İçin Beslenme ve Spor



Obezite, günümüzün en önemli sağlık problemlerinden biri haline gelmiştir. Günümüzde birçok insan, obezitenin pençesi altında ve çoğu insan aşırı kilo alımına bağlı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Ülkemizde de obezite maalesef çok üst boyutlarda ve obezitede Avrupa'da birinci sıradayız. Aslında benim düşüncem, bir insanın aşırı kilosunun olması, kendisine hastalık olarak yeter de artar bile! Eğer bir insan ne kadar şişmansa, hastalıklara o kadar yakın demektir. Günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle, yeterli hareket edemiyoruz. Yediğimiz yemekler de, yüksek kalorili ve şişmanlatıcı. Bu da, obezitenin hızla yayılmasına neden oluyor.  Yediğimiz sağlıksız yiyecekler, lezzetli olabilir, hatta vazgeçilmezdir. Kendimden örnek verecek olursam, ben tatlıyı çok seven biriyim. Her gün en az bir çikolata, bisküvi yerim. Çünkü tatlıya zaafım var. İşte tüm bu zaaflar, sağlığımıza ciddi zararlar veriyor! TLC kanalını izleyenleriniz varsa, oradaki insanların obezite yüzünden neler yaşadığını anlarsınız! Obezite; şeker, kalp-damar hastalıkları, tansiyon hastalığı, kolesterol gibi birçok hastalığın asıl sebebidir, ayrıca obezite kalp krizinin en önemli risk faktörüdür. Kişi her kilo aldığında, kalp krizine bir adım daha yaklaşıyor demektir! Günümüzde obezite ameliyatları yapılmakta ve bazen bu ameliyatlar kişinin hayatına mâl olmaktadır. O zaman, kişinin önünde iki seçenek var; ya obezite yüzünden ölecek, ya da ameliyat yüzünden! 


Aslında, hiç kimse obez olarak yaşamak zorunda değil ve obeziteden kurtulmak için ameliyat olmak zorunda da değil. Şahsen, kendimden örnek verecek olursam; ben iki sene evvel 133 kiloydum. İşte bu eski halim! 
Bu resim, benim iki sene önceki halim. Burada tam 133 kiloydum ve kendimi taşımakta zorlanıyordum. Yokuş ve merdiven çıkmak, benim için ölmekten beterdi. Kendimi kilolarım yüzünden hep çirkin görüyor ve kendimi beğenmiyordum. Ayrıca kilo, sağlığımı da tehdit etmeye başlamıştı. Kalp ağrılarım başladığı zaman kilo vermeye karar verdim, tabii ki bu karar vermek kadar kolay olmadı. Beslenme alışkanlıklarımı değiştirdim; şekerli yiyecekler, hamur işleri vs. yiyeceklerden uzak dutdum. Alışmak zor oldu ama zamanla başardım. Ayrıca, her gün en az 4-5 litre su içtim ve en az 12.000 adım yürüdüm. Neredeyse 12 ayda 35 kilo verdim ve şu anda 95 kiloyum. İşte, yeni halim bu: 

Ben de başaramam zannediyordum ama diyete harfiyen uyarak, disiplinli ve azimli olarak tam 35 kilo vermeyi başardım! 

    Konumuza gelecek olursak; bana göre beslenme spordan daha önemli. Çünkü, düzenli ve sık spor yapsanız da, yediklerinize dikkat etmediğiniz takdirde, yaptığınız hiçbir işe yaramaz, yine kilo almaya devam edersiniz. Evet, spor yapmak zayıflamak için çok önemli ama beslenmenin yerini hiçbir şey tutamaz. Onun için, benim fikrim düzenli ve sık spor yaparken, aynı zamanda sağlıklı beslenmemiz gerektiğidir.
l






















Bu yazıyı beğendiyseniz +1 butonuna basmayı ve blogumu takip etmeyi unutmayınız. Ayrıca bana destek olmak için blog sayfamda bulunan Google reklamlarına da tıklayabilirsiniz. Teşekkürler!