if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım

4 Kasım 2017 Cumartesi

Kibir ve Kendini Büyük Görme Hastalığı ve Tedavisi

Kibir Nedir?

Kibir, insanın kendini diğer insanlardan ve canlılardan üstün görmesidir. Kibirli insan, her şeyin en iyisini hak ettiğini, kimsenin ondan iyi olamayacağı düşüncesi içerisindedir. Aslında böyle insanlar, aşağılık kompleksine sahip insanlardır. Aslında, insanlardan daha a-şağı durumdalar ama, kibir öyle bir hastalık ki, bütün bunlara rağmen insan kendini büyük görmesine neden olur.
     Halbuki, o sadece insandan başka bir şey değildir. Kibirli bir nefse sahip olan insan, ken-dini haşaa ilah görmeye başlar. Ama gerçekte, sadece et ve kemik yığınından başka bir şey değildir. Allah, Kur'😆an-ı Kerim'in birçok ayetinde kibirlenen insanların dünyada da ahirette de ağır şekilde cezalandırılacağını bildirmiş, firavunun kıssasından hepimizin ibret almasını istemiştir.

Kibre Neden Olan Durumlar Nelerdir?

İnsanın kibirli hale gelmesine neden olan bazı durumlar şunlardır;
  • Makam sahibi biri olması,
  • Maddi açıdan çok zengin olması,
  • Yetiştirilme tarzı,
  • Yokluğu görmemesi.

Makam Sahibi Olmak

Makam sahibi olmak, kişinin kibirlenmesinde önemli bir sebeptir. Ona göre, herkes ona hizmet etmeye mecburdur. Dünyadaki her şey ondan sorulmaktadır. Kimse, ondan iyi olamaz, onun yerine geçemez. Halbuki, o makama kendisini getiren Allah'ı unutur. Kendisine itaat edilmesi gerektiğini düşünür.

Maddi Açıdan Çok Zengin Olmak

Maddi açıdan zengin olan biri, (özellikle babadan dolayı) parası çok diye, kendisini çok üstün görmeye başlar. Evet, ona göre herkes onun emrinde ve herkes ona itaat etmeye mecburdur. Fakir ona göre, ezilmesi ve hatta yok edilmesi gereken insan nüsvettesi. Halbuki fakir olan kendisidir, fakat bunu bilemeyecek kadar şuursuzdur. O hep insanların et-rafında pervane olmasını ister. Parayla her istediğini yapabileceğini zanneder. Bu durum da, insanın kibirlenmesine neden olmaktadır.

Yetiştirilme Tarzı

Eğer insan, çocukluğunda her istediği yapılan, bir dediği iki edilmeyen biri olsrak yetiştirildiyse, bu o insanın kibirli olmasına yol açar. Çünkü, öyle yaşamaya alışmıştır, öyle yaşayacaktır. Kendisinden başkasını düşünmez. Ona göre, herkes kendisine hizmet etmeye mecburdur. Halbuki, kendisinin diğer insanlardan hiçbir farkı da yoktur.

Kibrin Tedavisi

Kibrin tek tedavisi, tevazulu olmak yani, kendini insanlarla eşit görmektir. Zaten kibirlenmek, insanın haddi değildir. Çünkü insan sadece bir topraktan ibarettir. Kibriyata tek has varlık Allah'tır. Çünkü her şeyi O yaratmıştır ve bizden O'na ibadet etmrmizi istemektedir. Bir de, ölümü hatırlayan insan kolay kolay kibirlenemez. Çünkü, gideceğimiz yer orası. Ölüm gelince ne malın, ne makamın, ne servetin hiçbir önemi kalmıyor. Ölümden sonra işe yarayan ise imanımız ve amellerimiz olmalıdır. Eninde sonunda öleceğini hatırlayan bir insan, kibirlenmeye cesaret edemez.

İlgi ve Alakanız İçin Teşekkür Ederim
Kaan Akalın

Teknoloji Bizi Yanlızlaştırıyor

Teknoloji Bizi Yanlızlaştırıyor

Büyüklerimiz bunu daha iyi bilirler; önceden teknoloji bu kadar gelişmemişken, insanlar hep bir arada, hep birlikte olurlardı. Yemekler beraber yenir, birlikte sohbetler edilirdi. Önceden evlerimizden hiç misafir eksik olmazdı.
    Ancak ne var ki, gelişen teknoloji ile birlikte, insanlar yanlızlaş-maya başladı. Kimi televizyondan, kimi internetten başını kaldır-amıyor. Mahalle arkadaşlıkları vardı önceden. Annem anlatırdı; "Biz çocukken, hiç eve girmezdik. Geç saatlere kadar dışarda oy-nardık.

     Teknolojinin gelişmesi, aslında yalnızlığımızın her gün biraz daha artmasıydı aslında. Teknoloji sayesinde mahalle arkadaşlığı yerini sosyal medya arkadaşlığı almış durumda. Çocuklar sokakta oyun oynamak yerine, bunu bilgisayar ve telefonlarla yapıyorlar. Bütün bunlar, teknolojinin bizi ne hale getirdiğini ve neden bizi yalnızlaştırdığını açıklıyor. 
      İnsanların teknoloji yüzünden yanlızlaşması, depresyon gibi hastalıkların, daha çocuk yaşlara inmiş durumda. Ülkemizde her 4 insandan 1'nin psikolojik hastalıklara yakalanmasında, teknolojinin payı, hiç de küçümsenecek türden değil.


80 milyon nüfusa sahip kalabalık bir ülkeyiz. Ancak, metropol şe-hirlerimizde nüfus kalabalık olsa bile, teknoloji bağımlılığı yüzünden, hep yalnızız. Teknoloji, özgürlüğümüzü elimizden alıp, bizi kendisine hapsediyor aslında, hem de hiç zorlamadan. Çünkü, teknoloji bize kendini hep güzel gösteriyor. Sunduğu kolaylıklar, insanları bağımlı yapan oyunlar, teknolojinin hayatımızın vazgeçilmezi haline getiriyor.
     Halbuki, biraz oturup düşünsek teknolojinin bize ne kadar zarar verdiğini anlayabiliriz. Teknoloji yüzünden her gün maruz kaldığımız ölümcül dozda radyasyonu saymıyorum bile. 
     Büyüklerimizin anlattıklarıyla, şimdiki yaşadıkları-
mız arasında büyük bir uçurum var. İnsanlar şimdi daha mutsuz. Çünkü, insan sosyal bir varlıktır ve başka insanlarla vakit geçir-mek zorundadır. Teknoloji de, insanı kendisine bağlayarak diğer insanlardan soyutluyor. Bu da insanı mutsuz ve yalnız biri haline getiriyor. 
      Teknoloji, bilinçli kullanıldığı zaman faydalıdır. Teknolojiyi şu şekilde bilinçli kullanabiliriz:
  • İnterneti sadece, ihtiyacımız olduğunda kullanabiliriz.
  • Teknolojiyi amaç değil araç olarak görebiliriz.
  • Teknoloji yerine arkadaşlarımızla vakit geçirmeyi tercih edebiliriz.
Bu yazımda, günümüz teknolojisinin bize verdiği zararlardan bahsetmek üzerine, kendimizi bilinçlendirmeyi amaçladım. Bu sayede, teknolojiyi bilinçli kullanarak bize verdiği zararların önüne biraz da olsa geçmiş oluruz.

Bu yazımı beğendiyseniz, +1 tuşuna basmayı ve bloğumu takip etmeyi unutmayın. Bana destek olmak için de, bloğumda yer alan Google Reklamları'na da tıklayabilirsiniz.

Kaan Akalın
    

Mutlu Olmamızı Gerektiren Sebepler

Mutlu Olmamızı Gerektiren Sebepler

Günlük hayatımızda bizi mutsuz eden, üzen pek çok şeyle karşıla-şıyoruz. Bu durumlar bizi karamsar ve umutsuz biri yapabiliyor. Peki, yaşanan onca olumsuzluğa rağmen hiç mi mutlu olacak ne-denimiz yok? Tabii ki var, bu yazımı da onun için yazdım. Peki bu sebepler neler olabilir? Kısaca sıralayalım:

  1. Sağlığımızın Yerinde Olması: Biz birçok üzüntü yaşıyoruz ve bazen de "yeter artık", "hep beni mi buluyor" gibi sözler söyleyebiliyoruz. Ancak ne var ki, bizim gibi sağlığı yerinde olma-yan birçok insan var ve biz çok şükür o insanlardan değiliz. Düşünsenize, o kadar ağır hastalıklı, yatağa bağımlı insan varken, biz sağlıklı olduğumuz için mutlu olmamız gerekmez mi?


     2. Hâlâ Hayattayız: Halen hayattaysak ve yaşıyorsak, bu da         mutlu olmamızı gerektiren nedenlerden sadece bir tanesi. Yaşıyor olmamız, üzüntülerimşze rağmen halen daha umudumuzun olması anlamına geliyor. Bu umutlar da bize, bu üzüntülerden kurtulabilmek için moral veriyor. Hâlâ yaşıyor olmamız, mutlu olmamız için yetmez mi? 


3. Bizi Her Şeye Rağmen Seven Bir Ailemizin Olması:
Bunu en güzel şekilde anlatacak olursak;  çocuk esirgeme kurumlarında, yetimhanelerde annesi ve babası olmadan yaşayan birçok çocuk var. Bu çocukların belki de en büyük üzün-tüleri, onları seven, kollayan bir ailelerinin olmaması. Ama bizim her şeye rağmen bizi seven, kollayan, yetiştiren bir ailemiz var. Bizi seven bir ailemizin olması, mutlu olmamız için yetmez mi?

4. Özgürlük
Bir an için, hapishanede olduğunuzu düşünün. Özgürlüğünüz, sadece 90 m2 bir alandan ibaret. Dışarı çıkamazsınız, gezemezsiniz, dolaşamazsınız. Hayatınızın geri kalanını hapishane hücresinde geçirdiğinizi hayal edin ve bir de kendinize bakın; gezebiliyor, istediğiniz yere gidebiliyor, istediğinizi yiyor, içiyorsunuz. Kısacası, özgürsünüz. Özgürlük, mutlu olmak için, sağlıktan sonra en önemli şey bence. Kendinizi hapishane mahkumlarının yerine koyun, ne demek istediğimi anlarsınız.

Bu yazımda, mutlu olmamıza yetecek birçok şeyden birkaçını sizlerle paylaşmak istedim. Sahip olduklarımızla, sahip olamadıklarımızı, bir teraziye koyup tartmamız gerekiyor. O zaman, ne kadar mutlu olmamız gerektiğini ve sahip olduğumuz şeylere ne kadar şükretmemiz gerektiğini daha iyi anlayacağız. Bize düşen, bu saydığım dört özelliği iyice değerlendirmek ve ha-yatımıza ona göre şekil vermektir.

Bu yazımı beğendiyseniz, +1 tuşuna basmayı ve yazılarımı kaçırmamak için, bloğumu takip etmeyi unutmayın. 

İlgi ve alakanız için teşekkür ederim.
Kaan Akalın


3 Kasım 2017 Cuma

Youtube Kanalıma Abone Olun!

Kanalıma her gün güzel ve eğlenceli videolar yükiüyorum. Profesyonel ol-mayabilirim ancak, zamanla kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Youtuber-lığı seven ve ilgi duyan biriyim. Videoları hazırlamak 2-3 saatimi alabiliyor. Sizlerin de kanalımı beğeneceğinden eminim. Sizler eğer bana destek olur-sanız, çok daha iyi videolar yüklemek istiyorum. Gelin, bu kanalı birlikte ge
liştirelim.
       Açıkçası, ben bir üniversite öğrencisiyim ve bu videolardan öğrenci na-fakamı çıkarmaya çalışıyorum. Dediğim gibi, hem maddi hem de manevi olarak desteğe ihtiyacım var, bunun için de kanalıma abone olmanız, yük-lemiş olduğum videoları beğenmenizi ve videoları arkadaşlarınızla paylaş-manızı rica ediyorum. İnanın profesyonel videolar yapabilmeyi sizden çok istiyorum, ancak maddi olarak yetersiz durumdayım. Sizler bana desteği-nizi gösterirseniz, emin olun Youtube'da birçok Youtuber'ı geride bırakabi-liriz.
      Şimdiden verdiğiniz desteğe teşekkür eder, kanalımda hoş vakit geçir-menizi dilerim.
      Kanalıma Youtube'dan "Kaan Akalın Videoları" şeklinde aratarak ula-şabilirsiniz.


17 Ağustos 2017 Perşembe

Evlerimizdeki Tehlike!

Evlerimizdeki Tehlike!

Hemen hemen hepimizin kullandığı çamaşır suları, deterjanları, bulaşık deterjanları, oda parfümleri ve daha birçok ürün, hem sağlığımıza hem de çevremize önemli zararlar vermektedir. Marketlerde ve bakkallarda kolaylıkla bulabileceğimiz bu ürünler, kimyasal maddelerden üretilmektedir ve bu kimyasal maddeler, ciddi sağlık sorunlarının yanı sıra, doğal çevremize de ciddi zararlar vermektedir. Günümüzde kanser vakalarının artmasında ve küresel ısınma sorununda bu kimyasal maddelerle üretilen ürünler sorumludur. Bu ürünlerin üretildiği fabrikalardan doğaya salınan zehirli gazlar, havanın ve denizlerin kirlenmesine, deniz ve kara yaşamının tehdit edilmesine neden olmaktadır. Bugün Haliç'in bu denli kirli olmasının temel sebeplerinden biri, bu kimyasal maddelerdir. Şimdi isterseniz, bu kimyasal ürünlerin ne gibi sağlık sorunlarına yol açtığına bakalım:
  • Kanser: Kimyasal maddeler kullanılarak üretilen ürünler, başta cilt kanseri olmak üzere birçok tehlikeli kanser türüne yol açmaktadır. Bu maddelerin cilde teması veya solunması, kanser riskini artırmaktadır. 
  • Bronşit: Kimyasal maddelerin üretildiği fabrikaların saldığı zehirli gazlar, ciğerlerimize zehirli hava solumamıza neden olmakta ve bu da bronşit hastalığına yakalanma riskini artırmaktadır. 
Kimyasal maddelerle üretilen ürünlerin, hangi sağlık sorunlarına yol açtığına değindikten sonra, isterseniz çevreye nasıl zarar verdiklerine bir bakalım: 

1- Su ve Denizlerin Kirlenmesi: Canlı yaşamı için çok önemli olan su, kimyasal ürünlerin üretildiği fabrikaların atıklarını doğaya salması sonucu, su kirliliği önemli noktalara ulaşmıştır. Bu su kirliliği, insan ve denizdeki canlıların yaşamını tehdit etmektedir. Hem bu suyun yarattığı kokuyu solumak, hem de böyle bir suyu içmek, intihar etmekle eş anlamlıdır. Gerçekten temiz bir suya kavuşmak istiyorsak, bu kimyasal madde içeren ürünlerden satın almaktan vazgeçmemiz gerekiyor.


2- Hava Kirliliği: Kimyasal maddelerle üretim yapan fabrikaların çevreye verdiği en büyük zararlardan biri, hiç şüphesiz hava kirliliğidir. Özellikle büyük şehirlerde bu sorun, daha da yaygın bir hale gelmektedir. Bu zehirli gazlar, havanın önemli ölçüde kirlenmesine neden olmaktadır. Her canlının yaşaması için mutlaka gerekli olan hava, maalesef bu kimyasal maddelerin üretildiği fabrikalar tarafından kirletilmekte, soluduğumuz havayı zehirlemektedir. Bunun sonucunda; kanser, bronşit, astım gibi hastalıklara yakalanma oranları hızla artmaktadır. 

3- Küresel Isınma: Küresel ısınma, zehirli gazların doğaya salınması sonucu, atmosferde meydana gelen ısınmaya verilen isimdir. Bugün bu küresel ısınmanın doğamızda yarattığı tahribatın sonuçları, yeni yeni düşünülmeye başlanmıştır. Yaşanan iklim değişiklikleri, doğal afetlerin artması gibi önemli sorunlar küresel ısınmadan kaynaklanmaktadır. Bu küresel ısınmayı tetikleyen en önemli nedenlerden bir tanesi de, bu kimyasal maddelerdir. Bu kimyasal maddelerle üretim yapan fabrikalar, yaptıkları üretim sonucu zehirli gazları doğaya salarak, küresel ısınmayı tetiklemektedirler. Eğer bu küresel ısınmanın önüne geçemezsek, sonuçları çok ağır olacak durumlarla karşılaşabiliriz. Hatta, bu durum gezegenimizde canlı yaşamının sonunu da getirebilir. İşte, biz kimyasal maddeler kullanmaya devam ettikçe, küresel ısınmaya da katkı sağlamış ve gezegenimizin sonuna kendimizi biraz daha yaklaştırmış oluyoruz. 

Sonuç olarak, bu kimyasal maddelerle üretilen ürünler; hem sağlığımızı hem de çevremizi ciddi anlamda tehdit etmektedir. Bu ucuz diye aldığımız kimyasal maddeler, aslında büyük tehlikeler içermektedir. Çözüm olarak önerebileceğim şey ise; kimyasal ürünler yerine daha çok bitkisel ürünler tercih edilebilir. Böylece hem sağlığımızı hem de çevremizi bu kimyasal maddelerden korumuş oluruz. Unutmayalım ki, hiçbir kimyasal madde, bitkisel ürünlerin yerini tutamaz. 

Girişimcilere sesleniyorum: Kimyasal olarak üretilen ürünlerin, hangi zararlara yol açtığını makalemde belirttim. Lütfen, biraz duyarlı olalım ve kimyasal ürünler üretmekten vazgeçelim. Bunun yerine, daha sağlıklı, daha bitkisel, doğaya ve canlı sağlığına zararı olmayan ürünler üretelim. Unutmayalım ki, yaşanabilir bir dünya bizim elimizde olan bir şey. Çocuklarımıza, torunlarımıza daha temiz bir dünya bırakalım. 

İlgi ve alakanız için teşekkür ederim. 
Yazımı beğendiyseniz, yazılarımın devamının gelmesi için bana abone olabilirsiniz. 
Ayrıca, bana destek olmak isterseniz, blogumda yer alan Google Reklamları'na birer kez tıklayabilirsiniz.

Kaan Akalın

İşinize Yarayacak Rekabet Stratejileri

İşinize Yarayacak Rekabet Stratejileri

Hepimiz biliyoruz ki, aynı işi yapan birçok firma var ve bir sektörde ürün/hizmet satan işletmeler rekabetle karşı karşıya kalmak zorundadırlar. Hangi iş yapılırsa yapılsın, mutlaka o sektörde rekabet vardır. Rekabet, aynı ürünü satan birden çok işletmenin bulunmasıyla söz konusudur. Şimdi size, bu rekabetle nasıl baş edebil-eceğinizle ilgili birkaç tüyo vereceğim. Bu vereceğim tüyo, özellikle işverenlerin işine yarayabilir. Şimdi, bu stratejileri maddeler halinde açıklayalım: 
  • Aynı Ürünü Daha Düşük Fiyatla Satmak: İnsanlar, ürün almaya karar verirken, ürünün kalitesinden çok, ürünün fiyatıyla ilgilenirler. İnsanlar, daha çok fiyatı daha düşük ürünleri satın alırlar. Örneğin bir bakkal çikolatayı 1 TL yerine 0,75 TL'ye satarsa, rakiplerine nazaran daha çok kazanacaktır. Çünkü, insanlar fiyatı daha düşük ürünlerle ilgilendikleri için, daha çok ürünü daha ucuza satan işletme ile ilgileneceklerdir. Bu yolla, rekabet avantajı yakalayabilirsiniz. Çünkü, bu yolla daha çok getiri elde edebilir, diğer rakiplere karşı daha üstün bir rekabet stratejisi izleyebilirsiniz. 
  • Farklı Ürünler Satmak: Bir işletme, eğer diğer rakiplerine nazaran farklı ürünler üretirse, daha çok kazanacaktır. Çünkü, insanlar sürekli aynı ürünleri almaktan sıkılacağı için, doğal olarak farklı ürünler üreten işletmelere yönelebilmektedirler. Örneğin karşılıklı iki fırını düşünelim. Bir fırın sadece ekmek, simit, poğaça gibi unlu mamuller satarken, diğer fırın da ürün yelpazesini genişleterek pasta, börek, tatlı vs. ürünler satmaktadır. Doğal olarak insanlar, ürün yelpazesini genişleten ve farklı ürünler geliştiren fırına yönelecektir. Az önce de değindiğim gibi, insanlar sürekli aynı ürünleri almaktan sıkılır ve doğal olarak farklı ürün ve hizmet satan işletmelerle ilgilenmeye başlarlar. 
  • Müşteri Odaklı Olmak: Müşteriler, bir işletmenin devam etmesinde en önemli faktördür. Eğer bir firma, rekabet avantajı elde etmek istiyorsa, mutlaka müşteri odaklı olmak zorundadır. Müşterilerine her zaman değer gösteren, müşterilerin istek ve ihtiyaçlarına en iyi şekilde cevap vermeye çalışan firmalar, rakiplerine nazaran çok daha fazla müşteri edinecekleri için, getirileri de o kadar artacaktır. Çünkü müşteriler, işletmeye hayat veren bir unsur niteliğindedir. Eğer müşteri olmazsa, işletme olmaz. Onun için müşteri memnuniyetine çok özen gösterilmelidir. Müşterilere daima nazik, kibar davranılmalı. Müşterilere fırça atmak, öfkelenmek, sadece firmanın zararınadır çünkü, müşteriler aynı sektörde birçok firma bulabilirler. Önemli olan burada müşterilerin değerini bilen işletmelerdir. Bir işletme ne kadar müşteri odaklı olursa, o derecede rekabette başarılı olacaktır. 
Yukarıda bahsettiğim stratejiler, işletme bölümümden ve okuduğum makalelerden edindiğim bilgilerdir. Gerçekten, yukarıda sıraladığım üç unsuru başarılı olarak yürüten işletmeler, rekabette başarılı olmakta ve daha çok getiri elde edebilmektedirler. Unutmayalım ki, ticaret yarıştır. Her işletme, rakibini satışta ve getiride yenmeye çalışır. İşte işletmeler bu saydığım stratejileri izlerlerse, rakiplerine karşı 1-0 önde olacaklardır. 1-0 önde olmak, daha fazla kazanmaktır. 

12 Ağustos 2017 Cumartesi

Osmanlı Devleti Yıkılmasaydı Neler Olurdu?

Osmanlı Devleti Yıkılmasaydı Neler Olurdu?

1299 yılında kurulduğunda küçük bir beylik olan Osmanoğulları, kısa sürede üç kıtaya hakim olan Osmanlı İmparatorluğu'na dönüşmüştür. Tabii ki, bunda Osmanlı'nın gösterdiği büyük askeri ve siyasi başarıların büyük bir rolü vardır. Ancak, kısa sürede küçücük bir beylikten, kocaman bir imparatorluğa ulaşmak, sadece askeri ve siyasi başarılarla mümkün değildir. Osmanlı Devleti, fethettiği topraklarda eşitlik siyasetini başarıyla sürdürmüştür. Fethettiği topraklardaki farklı dine mensup olan insanlara, dinlerini yaşamalarında serbest bırakmıştır. Fethettiği topraklarda sevgi, barış, kardeşlik tohumları ekmeye çalışılmıştır. Gerçekte, Osmanlı'nın topraklarını genişletmesinin asıl sebebi, kuşkusuz İslam'ı yaymaktır. Ecdadımızla gurur duymamız için birçok neden vardır. En önemlilerinden biri de bence, sömürgecilik yerine serbestlik getirmeleridir. İnsanları İslam'ın merhameti ve adaletiyle kucaklamalarıdır. Kafiri her zaman dize getirmeyi başaran Osmanlı İmparatorluğu, yı-kılışından 98 sene geçmesine rağmen, halen kalplerdeki sevgisi tazeliğini korumaktadır. Onlar, bizim şanlı dedelerimizdir. Onlar, üç kıtaya,  7 denize İslam'ı yaymak için, kardeşlik ve sevgi bağlarını kuvvetlendirmek için uğraştılar. Bunda da başarılı olduklarını söylemek gerekir. 

Osmanlı Padişahları, Ehli Sünnet'ten asla taviz vermemiş, Kur'an ve Sünnet'in dışına asla çıkmamış insanlardır. Hatta derler ki, "Osmanlı padişahlarının hepsi evliyadır!" Nitekim, hiçbir medeniyetin ele geçiremediği İstanbul'u fethetmek yine bize nasip olmuştur. Gerçekten, insan önlerinde saygıyla eğilmek istiyor. Zoraki değil, gönülden... Şanlı ecdadımıza buradan Allah'tan rahmet diliyorum.

Peki Osmanlı şu anda yaşasaydı, neler olurdu? Nasıl bir şekilde yönetilirdik? Nasıl bir konumda olurduk? Osmanlı hiç toprak kaybetmeseydi, nasıl bir halde olurdu? Bence, Osmanlı halen yaşasaydı dünya çok daha farklı bir yer olurdu. Kafirler, kolay kolay mazlum Müslümanlara zulüm yapamazlardı. Savaşlar biter, kardeşlik, sevgi, hoşgörü ve adalet her yerde hakim olurdu. Kafirin kökü kurutulur, kimse İslam'a zarar vermeye cesaret veremezdi. Çünkü, geçmişte ecdatlarımız bunu yaptılar! Asla kafire boyun eğmediler, eğdirttiler! Asla kimseye kul, köle olmadılar. Devleti sadece Kur'an ve Sünnet dairesinde yönettiler. Şimdi de aynısının olabileceğine kanaatim tamdır. Eğer Osmanlı bugün eski sınırlarında olsaydı, bugün Makedonya'da, Bulgaristan'da zulümler olmayacaktı. Filistin'de, Suriye'de mazlum kanı akmayacaktı. İslam daha da güçlenecek, her ülkeye, her şehre, her kasabaya girecekti şüphesiz! 

İlgi ve alakanıza teşekkür ederim. 
Kaan Akalın