if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım

27 Şubat 2022 Pazar

17 Ağustos Depreminde Yaşadıklarım

17 Ağustos Depreminde Yaşadıklarım

Herkese yeniden merhaba! Bugünkü yazımda sizlere 17 Ağustos depreminde yaşadığım anı ve olaylardan bahsetmek istiyorum. Çünkü, depremi unutmamak ve unutturmamak lazımdır ki, deprem hakkında bilinçlenebilelim ve yeterli tedbirleri alabilelim. 

 


Gökyüzünde ve Yıldızlarda Bir Tuhaflık ve Uğultu

Biz o zaman Beylikdüzü'nde İhlas Marmara Evleri'nde oturuyorduk. O zaman ben daha 6-7 yaşındaydım ancak, depremi ve depremde yaşadıklarımızı çok iyi hatırlıyorum.

Deprem yaşanmadan önceki gece, annem, babam ve ben, İzmir'de anneannemin yazlığına gitmeyi planlıyorduk. Hatırladığım şey, aşırı bir sıcaklık vardı. Yani, hava her zamankinden daha fazla sıcaktı. Gece gökyüzünde bir tuhaflık vardı. Yıldızlar o kadar parlak ve yakındı ki, dokunsan elinle tutabilirsin! Daha sonra tuhaf bir uğultu duyduk, ancak havada en ufak bir esinti bile yoktu. Biz bu uğultunun nedenini merak ederken, saat 01:30 gibi uyuduk. 

Korkunç Bir Sarsıntıyla Uyandık

O gece ben garip bir rüya görüyordum. Rüyamda bir lağımdaydım ve lağımdan büyük bir görüntü geliyordu. O gün ben annem ve babamın yanında yatmıştım. Saat 03:02 sıralarında korkunç bir sarsıntıyla uyandık. Bu öyle bir sarsıntıydı ki, o zamana kadar hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. O gece, benim "deprem" gerçeğiyle tanışmama vesile oldu. Deprem en fazla 40 saniye sürdü sanırım, tam hatırlamıyorum ama, çok kötü sallanmıştık. Apar topar aşağıya indik ve geceyi arabada geçirdik. Babam radyodan haberleri açmış ve depremle ilgili gelişmeleri takip ediyordu. O gün, hayatımın en uzun gecesiydi! Bu geceyle birlikte, depremin nasıl bir şey olduğunu acı bir şekilde öğrenmiştim! Sabah 06:00 sıralarında, havanın aydınlanmasıyla beraber yola çıktık. 

Avcılar Tam Anlamıyla Dümdüz Olmuştu!...

İhlas Marmara Evleri, depreme son derece dayanıklıydı. Deprem sonrasında bırakın yıkılmayı, en ufak çatlak bile yoktu. Ancak maalesef, diğer insanlar bizim kadar şanslı değildi. Sabah saat 06:00 sularında, arabayla yola çıktık. Avcılar'a vardığımızda, karşılaştığımız manzara, tam da solda paylaştığım fotoğraftaki gibiydi! Avcılar, kelimenin tam anlamıyla yerlebir olmuştu! O zamana kadar evlerin yıkılınca ne hale geldiğini, Avcılar'da gördüğüm o manzarada öğrenmiş oldum! Avcılar, İstanbul'un deprem açısından en riskli ilçelerinden biridir. Zaten, 17 Ağustos'da en çok can kaybı Avcılar'da olmuştu. Avcılar, dolma toprak ve denize de çok yakın. Zaten, deprem açısından riskli olan yerler, genelde denize yakın olan bölgeler. Küçükçekmece'de bir sürü ev sular altında kalmıştı. Ama bu manzara, göreceklerimizin daha başlangıcıydı... 

Yalova Tamamen Yıkılmıştı! 

Anneannemlerin yazlığı İzmir'deydi, bu yüzden İzmir'e gidebilmek için, Yalova'dan geçmemiz gerekiyordu. Avcılar'da gördüklerimiz, Yalova'da göreceklerimizin yanında hiçbir şeydi! Yalova'da gördüklerimizi hiç unutamıyorum! Etrafta yayılan ölü kokuları, her taraf enkaz içinde, bağıranlar, çığlık atanlar... Yalova'da gördüklerimiz, 17 Ağustos'da yaşadığımız depremin nasıl büyük bir felaket yarattığını anlamaya yetiyor da artıyordu bile... Bazı insanlar, depremden 14 gün geçmesine rağmen, halen daha enkâz altında ve kurtarılmayı bekliyordu. Depremde bu yaşananlar, kolay kolay unutulamayacak cinsten!... Nasıl unutabilirsiniz ki? Allah'ıma şükür, evimiz sağlam olduğu için yıkılmadı ama diğer insanların yerine kendinizi koyunca, yaşanan şeyin nasıl bir psikolojiye sebep olduğunu anlayabilirsiniz. Yalova'da binaların yüzde 60'ı kitap gibi çökmüş, insanlar enkâz altında kurtarılmayı bekliyor, kimisi de hayatını kaybetmişti. O enkaz altından yayılan ölü kokularını hiç unutamıyorum... 

Tüpraş'daki Yangın

O gün hatırladığım diğer bir olay da, Tüpraş'da çıkan yangındı. Haberlerde sık sık, deprem sonrasında Tüpraş'da çıkan yangından söz ediliyordu. Nihayet, oraya gidip yangını yakından görmek nasip oldu. Tüpraş, alevlere teslim olmuş ve cayır cayır yanıyordu! Gerçekten 17 Ağustos, yaşadığım en uzun gece ve günlerden biriydi! 

Sonuç olarak! 

Depremi 17 Ağustos'da yaşadım ve nasıl bir şey olduğunu, nelere sebep olduğunu çok iyi öğrendim. Deprem bu ülkemizin bir gerçeği, yapacak bir şey yok! Kendimi o enkaz altında kalan, sevdiklerini kaybeden, evsiz kalan insanların yerine koyduğumda, bunun nasıl bir psikoloji olduğunu daha iyi anlıyorum! Ama, İhlas Marmara Evleri'ni depreme dayanıklı olarak inşa eden rahmetli Enver Ören abimize çok teşekkür ediyorum. O binalar, depremden sonra bırakın yıkılmayı çatlak bile oluşmamıştı. Sadece İhlas Marmara Evleri değil, diğer binaların da depreme dayanıklı yapılması gerekiyor! İnsanları deprem değil, yapılan çürük binalar öldürüyor... 





Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

26 Şubat 2022 Cumartesi

Evde Kullandığımız Temizlik ve Kozmetik Ürünleri Tehlike Saçıyor!

Evde Kullandığımız Temizlik ve Kozmetik Ürünleri Tehlike Saçıyor! 

Evde hemen hemen hepimiz temizlik ve kozmetik ürünleri kullanıyoruz, değil mi? Peki, bu kullandığımız ürünlerin son derece tehlikeli olduğunu söylesek? İşte Kişisel Yazılarım'daki bu makalemizde, hepimizin kullandığı bu ürünlerin sağlımız ve doğa için ne kadar tehlikeli olduğunu inceleyeceğiz. 


Kullandığımız Temizlik ve Kozmetik Ürünleri Kimyasal Maddeler İçeriyor

Evde Kullandığımız Temizlik ve Kozmetik Ürünlerin Sağlığımıza Zararları

Hepimizin kullandığı temizlik ve kozmetik ürünlerinin hepsi, kimyasal maddeler kullanılarak üretiliyor ve bu kimyasal maddeler, sağlığımıza ciddi zararlar veriyor. Bu kimyasal maddeler, günümüzde kanser vakalarının artmasından da sorumludur! Çünkü, bu maddeler aşırı derecede kanser yapıcı özelliğe sahip. Yani sizin evinizin temizliği için kullandığınız bu maddeler, size ciddi hastalıkların kapısını açıyor. Örneğin, çamaşır suyunu hem evinizin hem de çamaşırların temizliğinde kullanıyorsunuz. Bu maddenin yaydığı koku bile, ne kadar tehlikeli olduğunu anlamamıza yetiyor da artıyor bile! Biz bu maddeyi, çeşitli yollarla vücudumuza almış oluyoruz. Çünkü, ister istemez çamaşır suyundaki kokuyu içimize çekiyoruz. Kokusu bile sağlığımıza zarar verebilecek bu ürüne ayrıca elimizle de temas ediyoruz. Bu şekilde, kanser gibi hastalıklara davetiye çıkarıyoruz! 

Hepimizin Kullandığı Temizlik ve Kozmetik Ürünlerinin Doğaya Verdiği Zararlar

Evde Kullandığımız Temizlik ve Kozmetik Ürünlerinin Doğamıza Verdiği Zararlar

Bu ürünler, genelde fabrikalarda üretiliyor. Fabrikalarda üretilen bu ürünler, aynı zamanda doğamızı da tehdit ediyor. Fabrikalar, bu ürünlerin üretilmesinden meydana gelen atığı, baca yoluyla doğaya ve denize salıyor. Tüm bu durumlar hem çevreyi hem de denizi önemli ölçüde kirletiyor. Bu kimyasal maddelerin üretildiği fabrikalar, küresel ısınmanın da başlıca sorumlularındandır. Çünkü, temizlik maddelerin üretildiği fabrikalar, bu ürünlerin üretilmesinden arta kalan atıkları, baca yoluyla atmosfere salıyor, bu nedenle atmosferin aşırı şekilde ısınmasına neden olarak, "küresel ısınma" dediğimiz bir doğa sorununa neden oluyor. Atmosfer devamlı olarak bu fabrikalar yüzünden zehirleniyor ve çeşitli iklim değişikliklerine ve küresel ısınmaya neden oluyor. Yani, evde kullandığımız temizlik ve kozmetik ürünleri, hem sağlımıza hem de doğaya ciddi zararlar veriyor! 


Evde Kullanabileceğimiz Bitkisel ve Doğal Temizlik ve Kozmetik Ürünleri Var mı?

Kimyasal olarak üretilen ve hem vücudumuza hem de doğaya büyük zararlar veren ürünleri kullanmak yerine, doğal ve bitkisel olarak üretilen ve doğaya ve insan sağlığına hiçbir zararı olmayan birçok ürün üreten firmalar bulunmakta. Bu firmalar, tamamen doğal yöntemlerle, doğada bulunan bitkilerden yardım alarak üretim yapmaktadır. Ülkemizde bu firmalardan birisi de "BioBellinda"dır. BioBellinda, Türkiye kaynaklı bir temizlik ve kozmetik firmasıdır. Bu firma, tamamen doğal yöntemlerle ve doğada bulunan bitkilerin yardımıyla üretim sağlamaktadır, bu nedenle üretilen temizlik ve kozmetik ürünlerinin sağlık ve çevre açısından bir zararı bulunmamaktadır. 

Sonuç olarak...

Bu makalemizde, hepimizin evinde bulunan, temizlik ve kozmetik amaçlı kullandığımız ürünlerin vücudumuza ve doğaya ne kadar zararı olduğunu ve bu maddelerden uzak durulması gerektiğini anlatmaya çalıştık. Daha doğal ve bitkisel olarak üretilen ürünleri tercih etmek, hem sağlığımız hem de çevremiz açısından, oldukça faydalı olacaktır. Unutmayalım ki, her şeyin doğal olanını tercih etmek, her zaman daha iyidir. 

Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

24 Şubat 2022 Perşembe

Rusya-Ukrayna Arasındaki Savaş ve Nedenleri

Rusya-Ukrayna Arasındaki Savaş ve Nedenleri

Günümüzde Rusya-Ukrayna arasında bir savaş var. Rusya-Ukrayna arasındaki ilişkiler çeşitli nedenlerle kopma noktasına gelmiş ve sonunda her iki devlet de savaşın eşiğine gelmiştir. Şu anda Rusya, Ukrayna'ya saldırmaya devam ediyor. Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın nedenlerine bir bakalım: 

Rusya neden savaşmak istiyor?

Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim yakın tarihten ziyade orta çağ zamanına kadar uzanıyor. Aslında bu iki devlet, çok eski zamanlardan beri, devamlı savaş halinde. En son Rusya-Ukrayna savaşı, 22 Temmuz 2014 tarihinde yaşanmıştı. Putin her ne kadar krizlerin kaynağı olsa da, ortak bir geçmişe sahiplerdir ve bu nedenle Rusya ve Ukrayna, "tek halk" olarak nitelendirilmektedir. 

1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Rusya, Ukrayna ve Belarus Bağımsız Devletler Topluluğu'nu kurdu. Rusya'nın bu birlik ile hem nüfuzunu devam ettirmek, hem de ucuz doğalgaz arzıyla ülkeleri yeniden kendisine bağımlı hale getirmeye çalışıyordu. Zaten birçok ülke, doğalgaz kullanımında Rusya'ya bağımlı durumda. Ancak Belarus, Moskova ile yakın bir ittifak ilişkisine girerken, Ukrayna yönünü daha fazla bir şekilde batıya doğru çevirmiş durumda. 

İki ülke arasında adı konulamayan gerilim, 2014 yılında kritik eşiğe dayanmış ve Rusya, Ukrayna'da yaşanan otorite boşluğundan yararlanarak, 2014 yılında Kırım'ı ilhak etmişti. Ukrayna'nın doğusunda ve Rusya'nın sınırında yer alan, Donetsk'te de Rusya'nın desteklediği Rus yanlısı ayrıkçılarla Ukrayna arasında çatışmalar yaşanmaya başladı. Ukrayna'da yaşayan vatandaşlar arasında da Rus-Ukrayna yanlısı olarak bir kutuplaşma başlamıştı. Avrupa ülkeleri, Rusya Devlet Başkanı Putin'in, Ukrayna'da batı yanlısı hükûmeti devirip, yerine Rus yanlısı bir hükûmet getirmeyi amaçladığını düşünüyor. 

Rusya-Ukrayna Savaşı Resmen Başladı

2014 yılında Kırım'ı ilhak ettikten sonra uluslararası kamu oyu tarafından tepki gören Rusya, sabaha karşı yerel saatle 05:50'de Donbas'a askeri bir harekât başlattı. Sabaha karşı ulusa sesleniş programı yapan Putin, Ukrayna'ya operasyon düzenlendiğini kendi halkına ve tüm dünyaya duyurdu. Putin, konuşmasında; bunun bir işgâl hareketi değil, sadece askeri bir operasyon olduğunu belirtti. Ayrıca, bu askeri operasyonların nedeninin Ukrayna kaynaklı olduğunu belirterek, Rusya'nın kendisine karşı yönelik tehditlere karşı, kendini savunacağını öne sürdü. Günümüzde de Rusya-Ukrayna savaşı tekrar başlamış gibi görünüyor. Şu anda Ukrayna'da sivil halkın hayatını güvence altında tutmak amacıyla, sıkı yönetim ilan edildi. Şu anda sivil halkın sokağa çıkmasına izin verilmiyor. Umarız bu savaş, daha fazla masum insan ölmeden sona erer. Savaşlar her zaman büyük yıkımlara ve birçok masum sivilin ölmesine neden oluyor. Umarız, kimse zarar görmeden, Rusya-Ukrayna arasındaki bu gerilim, diplomatik bir yolla çözüme ulaşır. 

Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

23 Şubat 2022 Çarşamba

Keşfedilmesi Gereken Harika Bir Yer - Dikili/Bademli

Keşfedilmesi Gereken Harika Bir Yer - Dikili/Bademli 

İzmir'in Dikili ilçesinde yer alan Bademli köyü, gerçekten keşfedilmesi gereken harika güzellikler barındırıyor! Masmavi bir deniz ve bembeyaz bir kumsal... İşte tüm güzellikleriyle Bademli köyü! 

Paylaştığım bu resim bile, Bademli'nin ne kadar güzel bir yer olduğunu anlatmaya yetiyor da artıyor bile!... İzmir'in Dikili ilçesinde yer alan bu köy, keşfedilmeyi bekliyor. Doğanın içinde masmavi bir denizi ve bembeyaz kumsalıyla adeta bir Dünya cenneti! Bademli denen bu cennet yerin geniş kumsalları vardır. Aynı zamanda Bademli Sahili'nin hemen yakınında, zamanında yaşanmış şiddetli depremler sonucu oluşmuş üç ada bulunmaktadır. Bu adalar ülkemize son derece yakın olsa da, iki ada Yunanistan'a aittir. Bademli'de aynı zamanda denizin tam ortasında bir kaya yer almaktadır. Anlatılanlara göre, aslında Dikili denen yer bu kayalık. Bu kayalık, efsanelere göre depremler sonucu sulara gömülmüş antik bir kent bulunmakta. Bu da aslında Bademlik'de Atlanis'e benzer, sular altında kalmış bir kasaba bulunmakta. Rivayetlere göre, zamanında meydana gelen şiddetli depremlerle yok olmuş bu şehirde, kimi zaman insanlar define aramaya çıkmaktadır. Ancak, bu bölgeye gitmek kesinlikle yasaktır ve cezası da çok yüksektir. Bademli'nin hemen yakınlarında bulunan bu üç ada, birçok tarihi kalıntıya da ev sahibi yapmaktadır. Bu adalarda ayrıca muhteşem oteller bulunmaktadır. Eğer, masmavi bir denizin ortasında harika bir tatil yapmak istiyorsanız, Bademli sizin için en uygun seçenek olacaktır! 

Ancak Bademli, sahip olduğu bu güzelliklere rağmen fazla bilinen bir yer değildir. 
Bence Bademli, süratle turizme kazandırılmalı! Eminim ki, burası turizme kazandırıldıktan sonra, Antalya ve Bodrum gibi tatil beldelerini sollayacak ve burası yerli ve yabancı milyonlarca turistin akınına uğrayacaktır! Her yaz Bademli'ye tatile gideriz ve buranın müthiş tarihi ve doğal güzelliği, her sene bizleri mesteder! Gerçekten ülkemizin keşfedilmeyi bekleyen birçok güzel yerleri var ve gerçekten çok güzel bir ülkeye sahibiz! Böyle kim bilir keşfedilmeyen daha nice güzel yerler var!... Bademli'ye Temmuz ayında gitmenizi öneririm. Temmuz ayında, Bademli'nin denizi her zaman berrak ve temizdir. Bazen Bademli'nin denizi dalgalı ve kirli olabiliyor. Onun için, Bademli'ye Temmuz ayında giderseniz, denizin ve kumun tadını daha iyi çıkarabilirsiniz! Eğer "tatilde nereye gitsem" diyorsanız, size Bademli'yi şiddetle tavsiye ederim! Bademli'ye bu makalemde paylaştığım konumdan göz atabilirsiniz! Yeni yazımda görüşmek üzere, hoşçakalın!















Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

22 Şubat 2022 Salı

Küçükköy - Balıkesir/Ayvalık

Küçükköy - Balıkesir/Ayvalık

Bugünkü yazımda, sizlere geçen sene Ramazan Bayramı'nda gittiğim Balıkesir'in Ayvalık ilçesine bağlı, Küçükköy adında bir yerden bahsetmek istiyorum. Burası, zamanında Rumlar tarafından kullanılmış ve şimdi günümüzde Boşnaklar yaşamaktadır. Balıkesir'de yer alan bu yer, her yıl yerli-yabancı birçok turisti kendine çekiyor. 


Küçükköy, Balıkesir/Ayvalık'a bağlı bir köydür. Geçmişte Rumların yaşadığı bu köyde, göç mübadelesinden sonra Boşnaklar yaşamaya başlamış. Hayatımda hiç köye gitmemiştim, ancak geçen sene gitmek nasip oldu! Bu şirin ve güzel köyde birçok tarihi ve doğal güzellikler dolu! Bu köyde Boşnak kültürünü daha yakından da tanıyabilirsiniz. Ne var ki, burası turistik bir bölge olduğu için, fiyatlar da birazcık pahalı. 

Küçükköy, özellikle yaz aylarında turist akınına uğruyor. Bazen şehrin verdiği yorgunluk ve stresten uzaklaşmak isteyenler, bazen de tarihe meraklı olanlar tarafında sıklıkla ziyaret edilen bir yer. Bu köy, geçmişte Rumlar tarafından kullanılmasından dolayı, birçok Rum tarzı yapılan binalar sizi karşılamaktadır. Ayrıca, Küçükköy'de halka açık ve ücretsiz bir müze bulunmaktadır. 


Küçükköy'de bulunan bu müze, sizi tarihte bir yolculuğa çıkarır! Bu müzede birçok tarihi eser ve eşya sergilenmekte. Geleneksel kıyafetler, o döneme ait kullanılan eşyalar, daktilolar, defterler ve çeşitli eşyalar sergilenmektedir. Bu nedenle, eğer tarihte bir yolculuğa çıkmak istiyorsanız, bu müzeyi ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim. Bu müzede adeta kendinizi zamanda yolculuk yapıyormuş gibi hissedeceksiniz! Söz konusu bu müze halka açık ve giriş ücretsizdir. Bu köyü aslında bu kadar özel yapan şey, belki de bu müzedir. Bu müzenin ücretsiz oluşu da, bu köyü neden ziyaret etmeniz gerektiğine bir sebeptir. Bu köyde bir şey yiyip içmek biraz pahalıdır, ne de olsa turistik bir mekândır. Yerli ve yabancı birçok turist tarafından ziyaret edilmektedir. Bir bardak çay bile 5 TL'dir. Yani, eğer burada bir şey yiyip içmek istiyorsanız, birazcık fazla harcama yapmanız gerekiyor. 



    İşte, sizlere ziyaret ettiğim Küçükköy'de çektiğim küçük bir video göstermek istiyorum. Küçükköy'de birçok hediyelik eşya satan çarşı mevcut. Küçükköy'ün meydanında satılan bu hediyelik eşyalar, genelde antik değere sahip oyuncaklardan oluşmaktadır. Yani, büyüklerimizin çocukken oynadığı oyuncaklar... Gerçekten doğal güzellikleri ve tarihi seviyorsanız, Küçükköy'ü mutlaka ziyaret etmelisiniz! Peki, Küçükköy'de ne yiyebilirsiniz? 


Küçükköy, Boşnaklar tarafından yaşanan bir köy olduğu için, tabii ki buranın en meşhur yemeği de Boşnak Böreği'dir. Şu ana kadar yediğiniz tüm Boşnak böreklerini unutabilirsiniz, çünkü Küçükköy'de yiyeceğiniz Boşnak böreğinden sonra, başka yerde yemek istemeyeceksiniz! Boşnak kadınlar tarafından özenle hazırlanan Boşnak böreğinin tadına doyamayacaksınız! İşte, Küçükköy'ü ziyaret ettiğinizde yemeniz gereken en önemli yemek, kuşkusuz Boşnak böreğidir! 


Bu yazımda, geçen Ramazan bayramında gittiğim Küçükköy adlı harika bir yerden bahsetmeye çalıştım. Gerçekten ülkemizin gidip görülmesi gereken birçok güzel yeri var ve böyle güzel bir ülkeye sahip olduğumuz için çok şanslıyız! Bu güzelliklerin kıymetini bilmeli ve sahip çıkmalıyız. Balıkesir'in Ayvalık ilçesine bağlı Küçükköy'e, bu makalede yayınladığım konumdan ulaşabilirsiniz. 






Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz.  Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

21 Şubat 2022 Pazartesi

Tarihte Yaşanmış Büyük Salgınlar

Tarihte Yaşanmış Büyük Salgınlar

Tarihte gerçekten büyük salgınlar yaşanmış. Bu salgınlar bazen bir köyü hatta bir kasabayı tamamen yok etmişti. Eğer Koronavirüs'ün yaşadığımız en tehlikeli salgın olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz! Bu yazımızda bahsettiğimiz salgınlar yanında Koronavirüs, devede kulak kalıyor! Dilerseniz, geçmişten günümüze yaşanan büyük salgınlara şöyle bir göz atalım.

1- Juntiniaus Veba Salgını (541-542)

Bizans İmparatorluğunda ortaya çıkmış ve özellikle de başkenti Konstantiniye Polis(İstanbul) başta olmak üzere birçok kente yayılmıştır. Juntiniaus Veba Salgını, o zamana kadar en çok can kaybına neden olan salgındır. Juntiniaus Veba Salgını'nda, nüfusun %42'si hayayını kaybetmiştir. 

2- Kara Veba - Kara Ölüm (1346-1350) 

Kara Veba, vücutta çıkan büyük ve siyah lekeden dolayı, Kara Ölüm olarak da anılmaktadır. Kara Veba, Orta Avrupa'da ortaya çıkmış ve kısa sürede tüm dünyaya yayılmıştır. Farelerdeki pirelerin insanları ısırması sonucu yayılan bu hastalık, Avrupa'nın birçok şehrini yok eden bu salgında yaklaşık 25 ila 40 kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Ancak, Kara Veba'nın henüz nasıl yayıldığı bilinmiyor. Cengiz Han'ın Avrupa'ya saldırdığı sırada, veba hastası olan bir kişiyi mancınıkla Avrupa surlarına fırlattığı ve Avrupa'da salgının bu surette yayıldığı rivayet edilmektedir. Bu salgın, insanlık tarihinin en fazla can kaybına neden olan salgın olarak tarihe geçmiştir. 

3. AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu 
Geçmişte maymunlardan insanlara geçtiği tahmin edilen bu hastalık, geçmişte birçok insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Daha çok cinsel yollarla bulaşan bu hastalığın, henüz bir tedavisi veya aşısı bulunmamakta ve bu hastalık halen can almaya devam etmektedir. Aslında, AIDS virüsü bir hastalığa neden olmuyor. Yaptığı şey, bağışıklık sistemini etkisiz hale getirmek. AIDS virüsüne KIV adı verilmektedir. KIV virüsü, vücudun bağışıklık sistemini tamamen çökerttiği için, kişinin en ufak hastalıktan bile hayatını kaybetmesine neden oluyor. AIDS'in başlıca belirtilerine bakacak olursak;

  • Hızlı kilo kaybı,
  • Tekrarlayan ateş,
  • Gece terlemeleri,
  • Aşırı ve bilinmeyen yorgunluk,
  • Koltuk altı, boyun ve kasık lenf bezlerinde büyüme,
  • Ağız, mental veya genital bölgelerde oluşan yaralar,
  • Akciğer enfeksiyonları,
  • Cilt, ağız, burun veya göz kapaklarındaki lekelenmeler.
Bu hastalığı tehlikeli yapan şey, halen bir tedavi veya aşısının olmamasıdır. Bu hastalık, geçmişte olduğu gibi günümüzde de hala can almaya devam etmektedir. 

4- İspanyol Gribi (1918-1920)

İspanya'da yayılması sonucu bu hastalık, "İspanyol Gribi" olarak da anılmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan İspanyol Gribi, kısa sürede tüm dünyaya yayılmış ve bir pandemiye dönüşmüştür. Tam iki yıl süren İspanyol Gribi, 20 milyon kişinin canını almıştır. 





5- Modern Veba (1894 - 1903) 

Çin'in Yunnan eyaletinde ortaya çıkan Modern Veba, 1894'de Hong Kong'a sıçramasıyla tüm dünyaya yayılmış ve bir pandemiye dönüşmüştür. Tabii ki, o zamanlar tıp teknolojisi bu kadar ilerlemiş değildi. Günümüze kadar veba, en çok can alan hastalıkların başında geliyordu. Çin'de ortaya çıkan Modern Veba, 10 milyonun üzerinde insanın canını almıştır. 




6- Koronavirüs Salgını (2019-...) 

Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyaya yayılan Koronavirüs, milyonlarca insanın canını almıştır. Çok kolay yayılan  Koronavirüs yüzünden birçok ülkede sokağa çıkma yasağı, lokanta ve restoranların kapatılması gibi tedbirler alınmak zorunda kalmıştır. Türkiye'de de geçen sene 2 hafta boyunca sokağa çıkma yasağı uygulanmıştı. Bu sayede hayatımızda ilk defa sokağa çıkma yasağıyla da tanışmış olduk. Bu hastalık, tükürükle ve nefesle kolayca yayılabildiği için, insanların maske takması zorunlu hale gelmiştir. Bu salgının ne zaman biteceği henüz bilinmiyor ve hala daha yayılmaya ve can almaya devam ediyor. 

Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

19 Şubat 2022 Cumartesi

İstanbul'da Yaşamak...

İstanbul'da Yaşadığımız İçin Çok Şanslıyız! 

Evet, kimi zaman gerek stresten, gerekse kalabalıktan bunaldığımız İstanbul'da yaşamak istemiyor olabiliriz, ancak İstanbul'da yaşadığımız için ne kadar şanslı olduğumuzu biliyor musunuz? İşte, İstanbul'da yaşadığımız için ne kadar şanslı olduğumuz anlamamıza yardımcı olacak harika bir makaleyi sizler için hazırladık! 

Dünyanın en güzel manzaralarına sahip olan İstanbul!


İstanbul, dünyanın en hassas noktalarından biri olan ve önemli bir stratejik konuma sahip olan İstanbul boğazına ev sahipliği yapmaktadır. İstanbul'un sahip olduğu bu stratejik konum, birçok yabancı ülkenin sahip olmak istediği ancak elinde bulunmayan bir fırsattır! İstanbul, bu nedenle dünyanın en hassas ve önemli şehridir. 

İstanbul'un boğaz manzarası, seyrine doymaz bir görüntü oluşturur ki, göreni aşık eder kendine! İstanbul'a gelen her yabancı ziyaretçi, yaşamak ister bu şehirde! Aslında, İstanbul'da yaşadığımız için ne kadar şanslı olduğumuzu, İstanbul'un eşsiz boğaz manzaralardan anlamamıza yetiyor da, artıyor bile! İnsanlar İstanbul'un eşsiz manzaralarını seyretmek için, dünyanın öbür ucundan Türkiye'ye geliyor, biz ise her gün bu İstanbul'un eşsiz manzarasını seyretme şansına sahibiz! 

 İstanbul'u ziyaret eden her yabancı turiste; "Dünyanın en güzel şehri neresidir?" diye sorduğunuzda, size "İstanbul" olduğunu söyleyeceklerdir! İstanbul, hem manzarasıyla hem de tarihi dokusuyla, dünyanın en güzel ve muhteşem şehridir! Yaşadığımız onca stres ve sıkıntıya rağmen, bence İstanbul'da yaşadığımız için gerçekten çok şanslıyız! 

Ünlü bir filozof, "Dünya bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu" demişti. İstanbul'un insanı kendine aşık eden bir özelliği vardır. İstanbul, kendisini ziyaret eden her yabancıyı kendisine aşık ederek geri gönderir! Ben, 2-3 sene önce Çinli bir arkadaşımla İstanbul'da tanışmıştım. Bu kişi, Türkiye'ye ilk defa geliyordu. Bana söylediği tek şey, İstanbul'da yaşamak istediği olmuştu! Hâttâ, kendisi Koronavirüs salgını bittikten sonra, Türkiye'ye yerleşmeyi planlıyor. Ancak, biz İstanbul'da yaşamaktan bazen bıkıyoruz ve ne kadar şanslı olduğumuzu unutuyoruz! 

Bazen, iş çıkışı eve giderken Haliç'den geçerim. Çünkü, Haliç'in harika manzarası, bana tüm iş stresimi unutturur. İstanbul'un bu manzarasını izlerken, her şeyi unutur ve manzaranın büyüsüne katılırım. Saatlerce manzarayı izlerim ve izledikçe kendimi bulurum. Sanki, tüm sinir ve stresim bir cımbızla tek seferde alınmış ve saf, temiz ve mutlu bir ruh haline dönmüş gibi... İstanbul böyle bir şehirdir, işte. Stresli ve sıkıntılı olduğu kadar, dünyanın en muhteşem, en mükemmel ve en güzel şehridir. Öyle ki, bu şehir insanı başka yerlere götürür. İstanbul, öyle bir şehirdir ki, dünyanın en güzel kızına benzer, öyle ki bakanlar bir daha bakar, baktıkça bu şehre aşık olurlar! Kimi zaman sıkıldığımız, kimi zaman "yeter artık, bıktım bu şehirden" dediğimiz İstanbul'un aslında ne kadar güzel bir şehir olduğunu anlıyorsunuz, İstanbul'un bu müthiş Haliç manzarasına baktığınızda... Kimi zaman Boğaz, kimi zaman Haliç manzaraları. Tek ortak yanı, verdiği aşk ve sevda duyguları... İstanbul'dan ayrı kaldığımda, bu şehri çok özlüyorum, beni sıkan, daraltan ve hatta bunaltan bu şehri... Bu sırf benlik bir durum değil, herkes için geçerli aslında. Bunu ispatlamak istiyorsanız, İstanbul'a ziyarete gelen yabancı bir turiste sorun... İstanbul aşık eder ve ayrıldığımda hasretiyle helak eder. İşte İstanbul'da yaşamak böyle bir şey... 

Konumuza dönecek olursak, bazen İstanbul'dan sıkılıyor, bunalıyor olabiliriz. Ancak İstanbul dünyanın en mükemmel ve en güzel şehridir. Bence, İstanbul'da yaşadığımız için gerçekten çok şanslıyız! 




Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.