if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım

7 Eylül 2024 Cumartesi

Ülkemizin En Güzel Plajlarını Tanımaya Hazır Olun!

Ülkemizdeki En Güzel Plajlar - Ülkemizin Birbirinden Güzel Plajlarını Tanımaya Hazır Mısınız? 



3 tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizin birbirinden güzel plajlarını tanımaya hazır mısınız? İşte bu yazımızda ülkemizin birbirinden güzel plajlarını sizler için derledik. Gelin ülkemizin bu eşsiz güzelliklerini birlikte keşfedelim! 

Bu plajları belki de şu ana kadar hiç duymamış olabilirsiniz, ancak merak etmeyin. Bu yazımızda Türkiye'deki en güzel plajları ve özelliklerini öğrenebilirsiniz. Eğer hazırsanız, gelin birlikte keyifli bir yolculuğa çıkalım!


1. Ölüdeniz-Fethiye 


Bu listeye dünyanın en güzel plajlarından biri seçilen Ölüdeniz ile başlamak istedik. Bu plaj, 2006 yılında dünyanın en güzel plajı olarak seçilmiştir. Bu nedenle, ilk olarak listemize Ölüdeniz ile başlayalım.

Ölüdeniz, aslında adından da anlaşılacağı üzere durgun bir göl gibi görünmektedir. Fakat ilginç bir şekilde bu deniz, yoğun su kaynağı çıkışlarıyla kendini yenileyebilmektedir. Yabancı turistler tarafından sıkça ziyaret edilen Ölüdeniz, otel, pansiyon ve kamp gibi uygun fiyatlı konaklama imkânlarına da sahiptir. Ayrıca bu muhteşem plajda yüzmenin yanı sıra safari, dağcılık ve yamaç paraşütü gibi aktivitelere de katılabilirsiniz. 

Bu plaj Fethiye Belediyesi tarafından işletilmektedir ve bu plaja giriş ücretsizdir. 

Ölüdeniz'e Nasıl Ulaşılır? 



 Ölüdeniz'e Fethiye'den hareket eden minibüslerle daha hızlı ve ekonomik olarak ulaşım sağlayabilirsiniz. Yaklaşık 12 dakika süren yolculuk sonrasında hemen Ölüdeniz'e ulaşabilirsiniz.

2. Kaputaş Plajı - Kaş/Antalya

Kaputaş Plajı'na Kaş-Kemer arasında bulunan sahil yolunu takip ederek ulaşabilirsiniz. Ülkemizin en güzel plajlarından biri olan Kaputaş Plajı, en çok turist ağırlayan plajlarından biridir.

Kaputaş Plajı'nın suyu genelde soğuktur ve turkuaz mavisi rengindedir. Kaputaş Plajı'na ulaşım biraz zahmetli olmasına rağmen, görülmeye değer plajlardan biridir. Kaputaş Plajı, yolculuk molası vermek için en uygun mekanlardan biridir. 

Bu plaj Kemer Belediyesi tarafından işletilmektedir ve bu nedenle bu plaja giriş ücretsizdir. Burada yüzme aktivitelerinin dışında yamaç paraşütü, doğa yürüyüşü ve dalış okulları gibi aktivitelere de katılabilir, harika bir tatil geçirebilirsiniz.

Kaputaş Plajı'na Nasıl Gidilir? 



 Aracınızla Kaş-Kemer sahil yolunu takip ederek yaklaşık 10 dakikalık bir yolculuktan sonra ulaşabileceğiniz gibi, Kemer'in merkezinden hareket eden minibüslerle de ulaşım sağlayabilirsiniz.

3. Ilıca Plajı - Çeşme/İzmir


Ilıca Plajı, adından da anlaşılacağı gibi denizin içinde sıcak su kaynakları barındıran tek plaj olma özelliğine sahiptir. İzmir'in Çeşme ilçesine bağlı Ilıca Plajı, sıcak su kaynakları sayesinde birçok hastalığa da şifa olmaktadır. Bembeyaz kumlara ve turkuaz mavisi bir denize sahip olan Ilıca Plajı, ılık ve sığ suları sevenler için oldukça uygundur. Aynı zamanda çocuklu ailelerin tercih edebileceği en güvenli plajlardan biridir.

Ilıca Plajı, Çeşme Belediyesi tarafından işletilmektedir ve bu nedenle plaja giriş ücretsizdir. Ancak, şezlong kiralamak isterseniz, kişi başı 300 TL ödemeniz gerekmektedir.

Ilıca Plajı'na Nasıl Ulaşılır? 


 Ilıca Plajı'na ulaşmak için Çeşme'den hareket eden minibüsleri tercih edebilirsiniz. Bu sayede daha ekonomik ve hızlı bir şekilde Ilıca Plajı'na ulaşabilirsiniz.

4. Çıralı Plajı - Antalya

Listemize, ülkemizin turizm cenneti olan Antalya'dan devam edelim.

Çıralı Plajı, tarihin, yeşilin ve denizin bir arada olduğu ülkemizin en güzel plajlarından biridir. Çıralı Plajı'nda yüzmenin yanı sıra doğa yürüyüşü ve kamp gibi aktivitelere katılabilirsiniz. Aynı zamanda bungalow otellerinde de konaklayabilirsiniz.

Bu plaj, Kemer Belediyesi tarafından işletilmektedir ve bu nedenle bu plaja giriş ücretsizdir.


Doğal ve tarihi güzelliklerin bir arada bulunduğu bu plajda unutulmaz zamanlar geçirebilirsiniz. 

Çıralı Plajı'na Nasıl Ulaşılır? 



 Çıralı Plajı'na ulaşmanın en ekonomik ve kolay yolu, Kemer'in merkezinden hareket eden minibüsleri kullanmaktır. Ayrıca, kendi aracınızla yaklaşık 30 dakikalık bir yolculuktan sonra Çıralı Plajı'na ulaşabilirsiniz.

Bu yazımızda ülkemizde bulunan en güzel plajlardan bahsettik. Siz de bu plajları ziyaret ederek unutulmaz anlar yaşayabilirsiniz.

Bu yazıyı beğendiyseniz +1 tuşuna tıklayarak bize destek olabilirsiniz. Ayrıca blogumuzu takip ederek paylaştığımız yeni makalelerden haberdar olabilirsiniz. Bu yazıyı sosyal medyada paylaşabilir ve daha fazla kişinin yazılarımızdan faydalanmasına yardımcı olabilirsiniz. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, hoşça kalın.

Ölüdeniz-Fethiye

6 Eylül 2024 Cuma

Ülkemizdeki Doğal Milli Parkları Keşfedin!


Ülkemizdeki Doğal Milli Parklar: Güzelliği ve Çeşitliliği ile İnsanları Büyüleyen Bu Milli Parkları Bu Yazımızda Keşfedin!

Dört mevsimin yaşandığı coğrafyamızda güzelliği ve çeşitliliği ile büyüleyici güzelliklere sahip olan ülkemizde ender olarak rastlanan bitki ve hayvan türleri bulunmaktadır. Ülkemizde bulunan bu doğal yapının bozulmasını önlemek ve bölgeyi denetim altında tutmak amacıyla 1965 yılında yapılan yasal düzenleme ile belirlenen doğal alanlar "milli park" olarak anılmaya başlamıştır. 

Bu yazımızda ülkemizde bulunan doğal milli parkları sizler için derledik. Gelin ülkemizdeki bu doğal güzellikleri birlikte keşfedelim.

1. Yozgat Çamlığı Milli Parkı - Yozgat


Yozgat Çamlığı Milli Parkı, ülkemizin ilk milli parkı olarak bilinmektedir. Bu milli park yaklaşık olarak 267 hektar büyüklüğünde bir alana yayılmaktadır. Bu bölgeye ait bitki ve hayvan çeşitliliğinin bol miktarda görülebildiği bu alan aynı zamanda "Kafkas Çamı" adıyla anılan 500 yaşında olduğu tahmin edilen bir Karaçam türüne de ev sahipliği yapmaktadır. Yozgat'ın merkezine oldukça yakın bir konumda bulunan bu milli park, içerisinde oyun alanları, 3000 metre ile 8000 metre arasında değişen yürüyüş alanları bulunmaktadır. Bu alanda kendi yiyeceklerinizi kendiniz pişirebilir ya da bu alanda bulunan restoranlardan da yiyecek temin edebilirsiniz. Eğer bir gün Yozgat'a yolunuz düşerse, Yozgat Çamlığı Milli Parkı'nı ziyaret etmenizi öneririz. 

Yozgat Çamlığı Milli Parkı'na Nasıl Gidilir? 

  Yozgat Çamlığı Milli Parkı'nın Yozgat'ın merkezine olan uzaklığı yaklaşık 5 kilometredir ve aynı zamanda buraya ulaşmak oldukça kolaydır. Araç ile sadece 15 dakikada buraya ulaşım sağlayabilirsiniz. Aynı zamanda Yozgat'ın merkezinde düzenlenen minibüs seferleri ile de Yozgat Çamlığı Milli Parkı'na ulaşabilirsiniz. 

Yozgat Çamlığı Milli Parkı'na Giriş Ücreti

Yozgat Çamlığı Milli Parkı'na girebilmek için 25 TL ücret ödemek gerekmektedir. 

2. Yedigöller Milli Parkı - Bolu

Bolu'da bulunan Yedigöller Milli Parkı, ziyaretçilerine her mevsim farklı güzellikler sunmaktadır. Adeta kartpostaldan çıkmış bir güzelliğe sahip olan bu milli park, görenleri kendine hayran bırakmaktadır.

Yedigöller Milli Parkı'nda yeşilin her tonunu görebilirsiniz. Ayrıca el değmemiş doğası, gölleri, kamp yapmak için ayrılan alanları, olanakları ve her bütçeye ve zevke uygun olarak tasarlanan otelleri ile yılın her mevsimi birçok ziyaretçi tarafından tercih edilen bir milli parktır. Doğa ile baş başa kalmak istiyorsanız, Yedigöller Milli Parkı'nı ziyaret etmenizi öneririz.

Yedigöller Milli Parkı'na Nasıl Ulaşılır? 



  Yedigöller Milli Parkı'na araçla Bolu'nun merkezinden 20 dakikada ulaşabilirsiniz. Aynı zamanda Bolu'nun merkezinden hareket eden 15, 7B, 3 ve 5 hat numaralı otobüslerle de Yedigöller Milli Parkı'na ulaşabilirsiniz.

Yedigöller Milli Parkı'na Giriş Ücreti 

2024 yılı itibari ile Yedigöller Milli Parkı'na giriş ücreti 60 TL'dir. 

3. Delta Yarımadası - Büyük Menderes Milli Parkı/Kuşadası - Aydın

Sevdiklerinizle ve doğayla baş başa bir gün geçirmek istiyorsanız, Kuşadası-Aydın'da bulunan Delta Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkı'nı mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Delta Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkı 27.598 hektarlık bir alana yayılmaktadır. Delta Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkı, el değmemiş doğal güzellikleri, Akdeniz fokları ve soyu tükenme tehlikesi altında olan cüce karabatak ve tepeli pelikan gibi ender canlıları görebileceğiniz nadir yerlerden biridir. Tarihi ve kültürel çeşitliliği açısından da önemli bir yer olan Delta Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkı, her yıl yerli ve yabancı birçok turist tarafından ziyaret edilmektedir.

Delta Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkı'nda yılın her mevsimi yapabileceğiniz bisiklet turları, doğa yürüyüşleri, fotoğrafçılık gezileri ve yaban hayatı gözlemleri gibi birçok aktivite bulunmaktadır. Aynı zamanda burada bulunan eşsiz plajların tadını da çıkarabilirsiniz.

Eğer bir gün yolunuz Kuşadası'na düşerse, Delta Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkı'nı mutlaka ziyaret etmenizi öneririz.


Delta Yarım Adası Menderes Milli Parkı'na Nasıl Ulaşılır? 


 
Delta Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkı'na kendi aracınızla Kuşadası'ndan 15 dakikada ulaşabileceğiniz gibi, Kuşadası merkezinden hareket eden 272 ve 271 hat numaralı otobüslerle de ulaşım sağlayabilirsiniz.

Delta Yarım Adası Büyük Menderes Milli Parkı Ziyaret Saatleri ve Ücret Tarifesi

Delta Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkı 08:00-17:00 saatleri arasında ziyarete açıktır. Delta Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkı'nı ziyaret etmek ücretlidir. Ücret tarifesi aşağıdaki gibidir:
  1. Kişi Başı: 35 TL
  2. Motosiklet: 70 TL 
  3. Otomobil: 70 TL 
  4. Minibüs: 315 TL 
Bu yazımızda ülkemizdeki milli parklardan ve özelliklerinden bahsettik. Doğayla baş başa bir gün geçirmek ve doğanın bu eşsiz güzelliklerini keşfetmek istiyorsanız, bu milli parkları mutlaka ziyaret etmenizi öneririz. Bu milli parklar, çocuklarımıza daha yeşil ve temiz bir dünya bırakabilmek için oldukça önemlidir.

Bu yazımızı beğendiyseniz +1 tuşuna basarak bize destek olabilirsiniz. Ayrıca blogumuzu takip ederek yeni paylaşılan makalelerden de haberdar olabilirsiniz. Yayınladığımız makaleleri sosyal medyada arkadaşlarınızla paylaşabilir ve daha fazla kişinin istifade etmesine yardımcı olabilirsiniz. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, hoşça kalın.

5 Eylül 2024 Perşembe

Buzulların Efendisi Kutup Ayıları

Kutup ayılarını bilmeyen yoktur. Ancak kutup ayılarının yaşamları hakkında neler biliyorsunuz? İşte bu yazımızda, buzulların efendisi olan kutup ayıları hakkında merak edilen tüm konuları sizler için araştırdık.

Gelin bu koca hayvanları daha yakından tanıyalım.

Kutup Ayıları Hakkında Genel Bilgi

Kutup ayıları, bilimsel adlarıyla Ursus maritimus olarak bilinen hayvanlardır. Bu canlılar Ursidae ailesine mensuptur. Bu canlılar genel olarak "beyaz ayı" ya da "deniz ayısı" olarak da bilinmektedir.


Kutup ayıları bilinen en büyük kara etoburlarıdır. Bu canlılar bulundukları ortamda genelde balık ve foklarla beslenirler. Kutup ayıları yaşadıkları ortama son derece iyi uyum sağlayabilen canlılardır. Kutup ayılarının sahip oldukları kalın kürk ve yağ tabakası, onları kutupların dondurucu soğuğuna karşı korur.

Bu canlılar en çok fok ve balıklarla beslenir. Bu hayvanlar aç kaldıklarında yüzen buz parçalarının üzerine binerek çok uzak mesafelerde yiyecek arar. Kısacası bu hayvanlar hiçbir zaman aç kalmaz. Kutup ayıları genelde avlarını pusuya düşürerek avlar.

Kutup Ayılarının Doğal Yaşam Alanları

 Kutup ayıları genel olarak buzların yoğun olarak görüldüğü bölgelerde yaşarlar. Genelde Kuzey Kutbu ve civarında görülürler. Güney sınırlarını ise yüzen buzullar belirlemektedir. Kutup ayısı nüfusunun 88 derecenin üzerinde azalmasına rağmen, tüm kutup bölgelerinde yaşadıkları bilinmektedir.

Kutup ayıları bu bölgelerde daha sık yaşamaktadır: 
  • Wrangel Island ve batı Alaska bölgeleri,
  • Kuzey Alaska,
  • Grönland, 
  • Kuzey Orta-Sibirya 

Kutup Ayılarının Sahip Olduğu Boyut ve Ağırlık 

Kutup ayıları, günümüzde dünya üzerinde yaşayan en büyük kara etoburları olarak bilinmektedir. Aslına bakacak olursak, uzak akrabası olan boz ayılar bu hayvanlardan daha iri görünmektedir. Fakat boz ayı hepçildir; yani hem etle hem de otla beslenen canlılardır. Kutup ayıları ise sadece etoburdur, yani sadece etle beslenir. Kutup ayıları bu bölgelerde daha sık yaşamaktadır.

Yetişkin bir kutup ayısı yaklaşık 2.6 metrelik bir uzunluğa erişebilmektedir. Kutup ayıları, şu anda belirlenen ayı türleri içerisinde en kalın postaya sahip olan hayvanlardır. Sadece burun ve ayak kısımlarında post bulunmaz. Aynı zamanda bu post, kalın bir yağ tabakasından oluşmaktadır ve bu da kutup ayılarının aşırı soğuklara karşı korunmasına yardımcı olur.



Kutup Ayıları Nasıl Beslenir? 

Kutup ayıları, ayılar arasında en yırtıcı hayvanlar olarak bilinmektedir. En sevdikleri yiyecekler genelde foklardır. Yetişkin kutup ayıları, genel olarak fokların yağ ve deri kısımlarından beslenirler. Genç kutup ayıları ise, genelde fokların protein açısından zengin olan kırmızı etlerinden beslenirler.

Aslında kutup ayılarının oldukça geniş bir yemek yelpazesi olduğunu söyleyebiliriz. Bu canlılar, aynı zamanda yengeçler dahil olmak üzere birkaç kabuklu deniz canlısıyla da beslenebilmektedir.


Kutup Ayıları Nasıl Ürerler? 

Kutup ayıları genelde ilkbahar mevsiminde çiftleşmeyi tercih ederler. Ancak bu eşler kalıcı değil, geçicidir. Bu hayvanların gebelik süresi yaklaşık 8 aydır ve yavrular genelde sonbahar aylarında dünyaya gelir. Kutup ayıları genel olarak iki yavru dünyaya getirirler.

Kutup ayısı yavruları dünyaya ilk gözlerini açtıklarında tamamen savunmasızdırlar. Kör ve tüysüz olarak doğarlar. Bu hayvanların doğduktan bir ay sonra gözleri açılmaya başlar ve yaklaşık 1,5 ay sonra yürümeyi öğrenirler. Bu hayvanların katı yiyeceklere geçişi yaklaşık 4-5 ay içerisinde gerçekleşir.

Sonuç

Bu yazımızda buzulların efendisi olan kutup ayılarından, coğrafi dağılımlarından ve beslenme ile üremelerinin nasıl olduğundan bahsettik. Maalesef günümüzde gerek iklim değişikliği gerekse aşırı avlanma nedeniyle bu hayvanların soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Çocuklarımızın da bu hayvanları görebilmeleri için kaçak avlanmanın önüne geçilmeli ve bu hayvanların soyu koruma altına alınmalıdır.

Bu yazımıza göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı teşekkür ederiz. Blogumuzu takip ederek yeni paylaştığımız yazılardan anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca bu yazıları sosyal medyada arkadaşlarınızla paylaşarak, daha çok kişinin yazılarımızdan istifade etmesine yardımcı olabilirsiniz. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, hoşça kalın.



Dağların Kralı Boz Ayılar


İşte bu yazımızda dağların kralı olan bu hayvanların yaşamlarını, coğrafi dağılımlarını, nasıl beslendiklerini ve ürediklerini sizler için araştırdık. Gelin bu yazımızda bu koca hayvanları daha yakından tanıyalım.

Boz ayı adı verilen bu canlılar genellikle Ursus ailesine mensuptur. Bu hayvanlar genelde Avrasya'nın belirli bir kısmında ve Kuzey Amerika'da daha sık yaşamaktadır. Boz ayılar genellikle Carvinora takımının en büyük üyesi olarak kabul edilmektedir. Tabii ki bu hayvanların bilinen en büyük rakibi de kutup ayılarıdır.  Hemen hemen bu koca hayvanları bilmeyen yoktur. Peki, dağların kralı olan boz ayılar hakkında neler biliyorsunuz?


Boz ayılar genel olarak Rusya'nın bazı bölgelerinde, Amerika Birleşik Devletleri'nde, Orta Asya'da, Çin'de, Kanada'da ve özellikle de Romanya'da daha sık görülmektedir. Aynı zamanda boz ayılar, Avrupa'nın bazı bölgelerinde ve ülkemizde de görülebilen canlılardır.

Ancak ne yazık ki bu canlıların yaşam alanı giderek daralmış durumdadır. Gerek kaçak avlanma, gerekse ormanlık alanların tahrip edilmesi bu hayvanların nüfusunu giderek azaltmıştır. Bu ayıların soyu tükenme riskiyle karşı karşıyadır ve bu nedenle bu canlılar "Dünya Doğa Kaynakları ve Koruma Birliği (IUCN)" tarafından "asgari endişe altındaki türler" kapsamında koruma altına alınmıştır.

Tüm bu koruma çabalarına rağmen, bu canlıların soyu Meksika'da aşırı avlanma faaliyetleri nedeniyle tamamen tükenmiş durumdadır. Asya'da yaşayan boz ayılar ise ciddi anlamda soylarının tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu canlıların sadece küçük gövdeli bir alt sınıfı olan "Ursus arctos isabellinus", eski yaşam alanlarının yalnızca %2'sine sahiptir.

Bu canlılar da vücutlarının çeşitli alanlarda satılması amacıyla yapılan aşırı avlanma sonucu soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.  

Günümüzde bu ayılardan sadece 200.000 adet kalmıştır. 

Boz Ayıların Nasıl Bir Boyutu Vardır? 
Boz ayılar, günümüzde yaşayan diğer canlılara göre oldukça farklı boyutlara sahip canlılardır. Normal boyutları, hangi nüfusa ait olduklarına göre farklılık gösterebilmektedir. Ancak bu canlıların alt takımlarının boyları da birbirlerinden farklıdır. Bu farklılıkların temel nedeni olarak eşeysel dimorfizm gösterilmektedir; erkek boz ayılar, dişi boz ayılara göre daha büyük bir boyuta sahiptir. Bu hayvanlar, kış uykusundan uyandıkları ilkbahar mevsiminde en düşük ağırlığa sahip olabilirken, kış uykusuna hazırlandıkları sonbahar mevsiminde aşırı yemek tükettiklerinden ağırlıkları da daha fazla olabilmektedir.

Boz ayılar için normal olarak kabul edilen boyut, 1.4 ila 2.8 metre arasında bir uzunluğa ve 70 ila 173 santimetre omuz yüksekliğine sahip olmalarıdır. Boz ayılar, tüm ayı türlerinde olduğu gibi kısa tüylere sahiptirler. En küçük boz ayı kabul edilen dişi boz ayılar, çorak topraklarda yaşarken, en küçük ayı olarak kabul edilen Malaya ayıları ile neredeyse aynı boydadırlar.


Boz Ayıların Nasıl Bir Rengi Vardır?
Boz ayıları aslında tamamen kahverengi değildir. Bu hayvanların postları uzun ve sık tüylerden oluşmaktadır. 

Boz Ayıların Nasıl Bir Beslenme Şekli Vardır?
Boz ayılar hem etle hem de otla beslenmektedir. Bu nedenle bu tür canlılara "hepçil canlılar" adı verilmektedir. Bu hayvanların en sevdiği yiyecekler et, balık ve meyve çeşitleridir. Aynı zamanda bal da en sevdikleri yiyecekler arasındadır.

Boz Ayıların Coğrafi Dağılımı 
Boz ayılar çok uzun zaman önce Asya'nın birçok bölgesinde, Afrika kıtasında, Atlas Dağları'nın bazı bölümlerinde ve muhtemelen Avrupa'daki boz ayıların tamamının Kuzey Amerika'da yaşadığı bilinmektedir. Ancak günümüzde bu hayvanların soyları bu bölgelerde tamamen tükenmiş durumdadır. Günümüzde bilinen boz ayı nüfusu sadece 200.000 civarındadır. Bu bölgelerin başında 120.000 boz ayı nüfusu ile Rusya gelmektedir. Bunun akabinde 32.500'ü Amerika Birleşik Devletleri'nde, 25.000'i Kanada'da, 7.500'ü Romanya'da ve 5.000'i de Türkiye'de görülebilmektedir.

Bu yazımızda boz ayılardan, özelliklerinden, yaşam alanlarından ve nasıl beslendiklerinden bahsettik. Günümüzde maalesef kaçak avlanma sonucu bu hayvanlar soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kaçak avcılığın önlenmesi açısından gerekli tedbirler alınmalı, aşırı avlanmanın önüne geçilmeli ve bu hayvanlar koruma altına alınmalıdır. Aksi takdirde bu hayvanların nesli önümüzdeki yıllarda tamamen tükenmiş olacaktır.



Doğanın En Fedakar Canlıları

Dünyanın En Fedakar Canlıları: Dünyanın En Fedakar Canlıları Olan Deniz Atları'nın Nasıl Yaşadıklarını Biliyor Muydunuz? 

Denizatı olarak bilinen canlılar, dünyanın en ilginç canlıları olarak bilinirler. Çünkü bu hayvanlarda gebelik, erkeklerin görevidir. Evet, yanlış duymadınız! Bu hayvanlarda gebelik genellikle erkekler tarafından yerine getiriliyor. Gelin, bu hayvanları daha yakından tanıyalım!
Denizatı, yılan iğnesinin de içinde bulunduğu Syngnathidae ailesine mensup Hippocampus cinsine ait bir balığa verilen isimdir. Bu canlılar, dünyanın tüm ılıman ve tropikal denizlerinde yaşayabilmektedir.

Denizatları genelde 16 milimetre ile 36 santimetre arasında değişen bir boyuta sahip canlılardır. Denizatı ve yılan iğnesi cinsleri, erkeklerin hamile olduğunun bilindiği tek canlılar olarak bilinmektedir. 

Denizatlarının soyu son yıllarda artan kaçak avlanma sebebiyle tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Çünkü bu canlılar genel olarak Çin şifalı bitkiler biliminde etkin olarak kullanılmaktadır. Maalesef bu güzel canlıların her yıl 20 milyon civarında yakalanmakta ve bu amaçla satışa sunulmaktadır. 

Denizatları Nasıl Çoğalır?
Birçok denizatının hamilelik süreci yaklaşık iki ila üç hafta sürmektedir. 

Erkek denizatları, dişi denizatlarının bıraktığı yumurtaları taşımak için özel olarak yaratılan yumurta keselerini kullanmaktadır. Böylece gebelik vazifesini erkeklerin yerine getirdiği tek canlı türüdür.

Bu canlıların yumurtaları tüpten yukarıya ve erkeğin yumurta kesesine doğru ilerlemektedir. Bu embriyolar on ile on altı hafta arasında gelişmektedir. Bu süreç, denizatının türüne ve mevcut üreme koşullarına göre değişebilmektedir. Bu canlılarda aynı zamanda doğum da erkek denizatları tarafından gerçekleştirilen bir durumdur. Yumurtadan çıkan yavru denizatları birbirlerinden tamamen bağımsızdır ve ebeveynlerinin yardımına ihtiyaç duymaksızın kendi başlarına yaşamaktadırlar.

Denizatları Fiziksel Olarak Nasıl Bir Görüntüye Sahiptir? 
Denizatlarının fiziksel olarak nasıl bir görüntüye sahip olduğunu birkaç maddeyle belirtebiliriz: 
  • Başları genelde atların başını andırmaktadır. Denizatı olarak anılmalarının temel nedeni de budur. 
  • Bu canlılar genelde dikey olarak yüzmektedir ve ayrıca suda ilerleyebilmek için sırtlarındaki yüzgeci kullanmaktadırlar.
  • Denizatları adeta renk değiştirme ustalarıdır. Herhangi bir ortamın rengine bürünebilirler. Bunu genellikle kamuflaj amacıyla kullanırlar. 
  • Birden fazla renkte görünebilirler. Denizatlarının sabit bir rengi yoktur ve bu nedenle birden çok renge sahip canlılardır. Denizatlarının en fazla renk çeşitliliğine sahip canlılar olduklarını söyleyebiliriz.

Denizatları Nasıl Beslenirler?  
Denizatları genel olarak plankton, küçük balıklar ve su pireleri gibi küçük canlılarla beslenir. Denizatları son derece sabırlı avcılardır ve avlarının yaklaşmasını beklerken uzun bir süre bekleyip sessiz bir şekilde kalabilirler. Avlarını hızlı bir şekilde yutarak beslenmelerini sağlarlar. 


Denizatları gerçekten de dünyanın en eşsiz canlılarından biridir. Gerek erkek atının gebe kalması ve doğum yapması, gerekse ilginç bir görünüşe sahip olmaları, bu canlıları oldukça ilgi çekici kılmaktadır. Maalesef günümüzde bu canlılar kaçak avlanma sebebiyle soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu canlıları çocuklarımızın da görebilmesini sağlamak için kaçak avcılığın önüne geçmeli ve nüfuslarının çoğalması açısından çalışmalar yapmalıyız.

3 Mart 2024 Pazar

Duygusal İlişkilerde Meslek Uyumu Önemli mi?

Duygusal İlişkilerde Meslek Uyumu Önemli mi? Bu, İlişkilerimizi Nasıl Etkiler?
Duygusal bir ilişkinin sağlıklı bir şekilde ilerleye-bilmesi için kadın-erkek arasındaki aşk, sevgi ve  
tabi ki en önemlisi güven olmazsa olmazıdır. Tabi
ki bunlar bir ilişkinin temel yapı taşlarıdır. 

Kadın ve erkek birbirini gerçekten severse ve birbirine güvenirse, bu da ilişkinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine yardımcı olacaktır. 

Maalesef ki, aşk geçici bir şeydir. Belli bir süreden sonra aşk bitiyor ve geriye sadece sevgi ve güven kalıyor. Dahası, tabii ki bireyler arasındaki maddi ve mesleki uyum da bu ilişkinin temel unsuru hâline geliyor. Bireyler birbirlerini çok sevseler de, belli bir süreden sonra ilişkide maddiyat ön plana çıkmaya başlıyor. Öte yandan eğer bir kadının erkekten daha iyi bir mesleği varsa; örnek verecek olursak kadın bir profesör olsa, erkek de sadece bir işçi olsa bu durum ilişkide ciddi sorunlara neden olabiliyor. 


Bu uyumsuzluk başlarda önemsenmese de, bu ilişki evlilik aşamasına geldiğinde ve bireyler evlendiklerinde daha sonraki zamanlarda sorun yaratmaya başlıyor. Çünkü her meslek mensubunun kendine özel bir çevresi vardır. Dahası (bu nedendir bilinmez) bir kadın, kendisinden daha iyi bir mesleği olan ve daha iyi kazanç getiren erkekleri tercih ediyor. Kadınların bu davranışının nedeni erkeğin egemenliği altına girmek istemesi olabilir. 

Ancak bana göre sağlıklı bir ilişkide kadın ve erkek eşit olmalı. Kadın kendi ayakları üzerinde durabilmeli ve sırtını erkeğe dayamamalı. Erkek de aynı şekilde kendi sorumluluklarının farkına varmalı ve bunları yerine getirmelidir. Kısacası benim düşünceme göre kadın ve erkek mesleği, kazancı ne olursa olsun birbirlerine karşı sorumluluklarını yerine getirirlerse bu, bir ilişkinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine yeterli olabilir. 

Kadınlar neden kendilerinden daha iyi bir mesleği olan ve daha iyi kazanan erkekleri tercih ederler? 

Dediğim gibi, aşk geçicidir. Bireyler birbirlerini ne kadar çok sevseler de, belli bir süre sonra bu aşk bitiyor ve bu ilişki zamanla maddiyata dönüşmeye başlıyor. Çoğu kadın kendisinden daha iyi bir mesleği olan ve daha iyi kazanan erkekleri tercih ediyor. Çünkü kadınlar kendilerini güvene almak ve maddi açıdan rahat etmek istiyorlar. 

Erkekler de tam tersi kendilerinden daha iyi bir mesleği olan ve kendilerinden daha iyi kazanan kadınları tercih etmiyorlar. Çünkü erkekler yapıları gereği kadınların üzerinde bir egemenlik kurmak isterler. Kadınların kendilerinden daha üstün olabileceğini kabul etmek istemezler. Onlara göre kadınlar her zaman bir erkeğin egemenliği altında olmalı ve erkek ne derse onu yapmalıdırlar. Ancak maddi ve mesleki açıdan özgür olan ve kendi ayakları üstünde durabilen kadınlar, genellikle bir erkeğin egemenliği altına girmek zorunda kalmazlar. Çünkü zaten hiç evlenmeseler bile, kendi başlarına hayatlarını sürdürebilirler. 

Benim gözlemlediğim şu: Bir kadın kendinden daha iyi kazanan ve daha iyi bir mesleği olan erkeklerle beraber olmayı tercih ediyorlar. Çünkü maddi açıdan rahat etmek istiyorlar. Bir kadın maddi durumu kendinden daha iyi bir erkekle evlenirse, fazla çalışmak zorunda kalmaz ve kendini maddi açıdan da daha rahat hisseder. Erkekler için ise yukarıda belirttiğim durumlar söz konusu. 

Gözlemlerimden çıkardığım sonuç şu: Bir kadın ve erkek birbirini çok seviyor ama aşk kısa bir süre sonra sona eriyor. İlişkide daha sonra maddiyat ön plana çıkmaya başlıyor. Maddi açıdan ne kadar rahat edilirse, ilişki de o derece sağlıklı oluyor. Yani kısa bir süre sonra "duygusal ilişki", "maddiyat ilişkisi"ne dönüşüyor.  Bu da duygusal ilişkilerde meslek uyumunu oldukça önemli hâle getiriyor. 
 
Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

27 Ocak 2024 Cumartesi

Yetişkinlerde "DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) Görülür mü? Belirtileri Nelerdir?


Yetişkinlerde "DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) Görülür mü? Belirtileri Nelerdir?

DEHB rahatsızlığının açılımı "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu" şeklindedir. Bu hastalık çoğunlukla çocukluk çağlarında kendini göstermektedir. Günümüzde toplumumuzun en az %70'inde görülen bu rahatsızlığa yetişkinlerde de rastlanabiliyor. 

Bu yazımızda DEHB'nin ne olduğu, hangi belirtilerle anlaşılabileceği, yetişkinlerde de görülüp görülemeyeceğini araştıracağız ve bu rahatsızlığın nasıl teşhis ve tedavi edilebileceği üzerinde duracağız. 

DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) Nedir? 
DEHB'nin açılımı "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu"dur. Aslında burada söz edilen iki adet hastalık söz konusudur. Dikkat eksikliği bireyin dikkatinin çabuk dağılması, odaklanmada zorluk yaşaması, bir işe dikkatini yeterince verememesi şeklinde tanımlanırken, hiperaktive bozukluğu ise bireyin aşırı hareketli ya da aşırı hareketsizlik şeklinde belirtilen bir rahatsızlıktır. 

DEHB olarak tanımlanan bu rahatsızlık doğum esnasında ya da çeşitli etmenlere bağlı olarak beynin belirli bölgelerinde meydana gelen bir hasar sonucu ortaya çıkmaktadır. Kimi zaman bu rahatsızlık çocukluk çağlarında kendini belli etse de, ya tedaviye geç kalındığı ya da diğer çeşitli nedenlerden dolayı yetişkinlerde de görülebilmektedir. 

DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu)'nin Belirtileri Nelerdir? 
DEHB'nin ne olduğu ve hangi durumlarda meydana gelebileceğini inceledikten sonra, dilerseniz bu rahatsızlığın belirtilerini iki ayrı başlık altında inceleyelim: 

Dikkat eksikliğinin belirtilerini maddeler hâlinde sıralayacak olursak:
  • Dikkatin kolay dağılması,
  • Bir işi yaparken dikkati verememe,
  • Öğrenmede güçlük çekme, 
  • Eşyaların sürekli kaybedilmesi, 
  • Aşırı unutkanlık
Bu saydıklarımız "dikkat eksikliği"nin belirtileridir. Bir bireyde sadece dikkat eksikliği görülüp, hiperaktive bozukluğu belirltileri görülmeyebilir ya da sadece hiperaktive bozukluğu belirtileri görülüp dikkat eksikliği belirtileri görülmeyebilir. 

Hiperaktive bozukluğu belirtilerini de şu şekilde sıralayalım: 
  • Aşırı hareketlilik/hareketsizlik,
  • Yerinde duramamak/hiç hareket edememek,
  • Beynin sürekli aktif olması/beynin açılmakta zorlanması,
  • Sürekli halsizlik/aşırı hiperaktiflik gibi belirtilerdir. 
Bu belirtileri "/" işaretiyle ayırdık. Çünkü bu belirtiler bireyden bireye değişiklik gösterebilmektedir. Bazı bireyler aşırı hareketliyken, bazı bireyler ise aşırı hareketsiz olabilmektedirler. 

Peki DEHB'i tetikleyen faktörlere de değinmek gerekirse, şunları örnek verebiliriz:
  • Radyasyon: Günümüzde birçok teknolojik alet kullanıyoruz ve bunlar artık hayatımızın bir parçası olmuş durumda. Aynı zamanda telefon ve bilgisayar gibi cihazlar da yüksek oranda radyasyon içermektedir. Maalesef günümüzde telefon ve bilgisayar kullanımı son derece arttığından, beynimiz de yüksek miktarda radyasyona mağruz kalmaktadır. Bu da DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) riskini artırmaktadır. 
  • Doğum Sonrası Beyinde Oluşan Hasar: Eğer riskli bir doğum olmuş ve beyinde bir hasar meydana gelmişse, bu da bireyde DEHB rahatsızlığını tetikleyebilmektedir. Çünkü beynin dikkat ile ilgili bölümüne yeteri kadar sinyal gitmelidir. Bu da bireyin dikkatini daha kolay toparlamasına yardımcı olur. Ancak bireyin doğum sonrasında bu bölümünde bir hasar meydana gelmişse, bu durum bireyin beyninde o bölüme sinyal gitmesini engelleyebilir. Doğal olarak da bireyde DEHB rahatsızlıkları ortaya çıkabilir. 


Yetişkinlerde "DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu) Görülür mü; Görülme Olasılığı Nedir?
Öncelikle çocuklarda görülen DEHB'nin yetişkinlerde de görülebileceğini unutmamak gerekir. Yetişkinlerde DEHB görülmesinin en önemli nedenlerinden biri ise teşhis ve tedavide geç kalınmış olmasıdır. Normal şartlarda çocukluk yaşlarında teşhis ve tedavisi yapılan DEHB, ileri yaşlarda etkisini kaybetmekte ve tam olarak iyileşmek söz konusu olabilmektedir. Ancak teşhis ve tedavide geç kalınmışsa bu rahatsızlık yetişkinlerde çok daha ciddi bir şekilde görülebilmektedir. Teşhis ve tedavide geç kalınan DEHB'nin tedavisi bireyin yaşamı boyunca sürebilmekte ve maalesef ki tam iyileşme söz konusu olmayabilmektedir. 


DEHB ile Yaşamayı Öğrenmeliyiz! 
Öncelikle ben bu yazıyı bu rahatsızlığı yaşayan bir birey olarak yazdım. Siz de bilirsiniz bir düşmanı yenmenin en iyi yolu, o düşmanı çok iyi bir şekilde tanımaktır. Bana bu rahatsızlığın teşhisi 2009 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nde konuldu ve şu anda halen tedavime devam ediyorum. Concerta 36 mg. ve Attex 10 mg. olarak ilaç tedavimi sürdürüyorum. 

Öncelikle bu hastalıktan kurtulmaya çalışmak yerine DEHB ile yaşamayı öğrenmeliyiz. Çünkü eğer geç yaşlarda bu rahatsızlığın teşhisi konulmuş ve tedavisine başlanmışsa, bu rahatsızlığın tedavisi ömür boyu devam edecektir. Öncelikle DEHB'yi kabullenmeli, bu rahatsızlığı çok iyi bir şekilde öğrenmeli ve bu hastalıkla yaşama yollarını geliştirmeliyiz. Benim DEHB ile yaşamayı öğrendiğim ve sizlere de önereceğim birkaç şey var: 

  • Sürekli not alarak çalışın; "söz uçar, yazı kalır" mantığıyla tüm işlerinizi, yapmanız gerekenleri not alın. Devamlı o notlara bakarak yapacağınız işleri planlayın. 
  • Sürekli yaptıklarınızı kontrol edin. Kontrol etmeden hiçbir işi tamamlamayın. O zaman olası hataların önüne geçer ve hata yapma şansınızı en aza indirmiş olursunuz. 
  • Tedavilerinizi hiç aksatmayın ve ilaçlarınızı düzenli alın. İlaç ve tedavi bu rahatsızlığın tedavisi için olmazsa olmazıdır. Asla tedavinizi aksatmayın ve düzenli olarak size verilen ilaçları kullanın. 


Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.