if(window.location.href == 'https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com' || window.location.href == 'https://kisiselyazilarim.blogspot.com' ) { window.location="https://kisiselyazilarimkaan.blogspot.com"; } Kişisel Yazılarım

16 Nisan 2023 Pazar

Bilinçaltı Nedir? Bilinçaltı ile İlgili Neler Biliyoruz?

Bilinçaltı Nedir? Bilinçaltı ile İlgili Neler Biliyoruz?


Bilinçaltı hakkında birçok araştırma yapılıyor. Bilinçaltı hakkında yapılan birçok araştırma, birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Bu yazımızda bilinçaltının ne olduğu, ne işe yaradığı ve hayatımızdaki rolünü sizlerle paylaşacağım.

Rüyalarımızın çoğunlukla bilinçaltımızda kayıtlı olaylardan kaynaklandığını artık çoğumuz biliyoruz. Bilinçaltı denilen olgu, tıpkı bir bilgisayarın hard-disc'ine benziyor. Bu bilinçaltı denen olgu, daha biz anne karnındayken ve henüz dört aylık iken oluşmaya başlıyor. Bu sebeple annemizin karnındayken annemizin davranışları, konuşmaları ve diğer insanlarla iletişimi bir şekilde bilinçaltımıza kaydediliyor.

Biz genelde bilincimiz tarafından yönetildiğimizi zannetsek de, aslında bizi yöneten bilinçaltıdır. Bilinçaltımız %95'lik bir oranla bizi yönetiyor. Aynı bir bilgisayarın hard-disc'i gibi tüm olayları kay-dediyor ve hayatımızda bir şekilde karşımıza çıkarıyor.

Günümüzde depresyon, anksiyete bozukluğu, panik atak gibi psikolojik rahatsızlıkların temel-inde bu bilinçaltımızda yer alan olgu ve olaylar yatıyor. Bu nedenle günümüzde bilim insanları, bil-inçaltımız hakkında birçok araştırma yürütmektedir. Örneğin sürekli kendini değersiz ve mutsuz hisse-den bir insanın, bir şekilde daha önce böyle davranmasına neden olan ve bilinçaltında yer alan değersizlik yaratan bir olayı yaşaması olabilmektedir.


Dediğim gibi bilinçaltımız daha biz anne karnındayken oluşmaya başlıyor. Yani biz doğmadan önce bilinçaltımız yaratılıyor. Bu nedenle biz anne karnındayken annemizin ve babamızın davranış ve tut-umlarından etkilenebiliyoruz. Örneğin annemiz biz daha doğmadan önce "Bunu neden doğurmak zorundayım? Ben bu çocuğu istemiyorum!" şeklinde bir konuşma yapar. Belki bunu kazaran ve o anki hassasiyetle yapmış olsa da, bilinçaltımız bunu bizi değersiz hissettirecek şekilde kaydeder. Bu nedenle bu şekilde doğan çocuklar değersiz, kendini sevmeyen ve özgüveni düşük çocuklar olarak yaşamaya başlarlar. Bilinçaltımızda bu olgular temizlenmedikçe ömür boyu bu duygu ve düşünceleri yaşamaya devam edeceğiz.

Geçen okuduğum bir kitapta "düşünceler duyguları yaratır" diye bir yazı okumuştum. Meğerse biz ne düşünüyorsak, bu duyguya sahip oluyoruz.



Bilinçaltımız hiçbir şeyi iyi-kötü, güzel-çirkin ayrımı yapmaksızın kaydediyor. Tıpkı biz bir bilgisayara bir dosya kaydederken, bilgisayarımızın bunu iyi-kötü ayrımı yapmaksızın kaydetmesi gibi. Peki, na-sıl oluyor da, bilinçaltımızın kaydettiği bu olaylar hayıtımızı yönetebiliyor? Bizi yöneten olgu aslında çoğunlukla bilinçaltımız oluyor. Bilinçaltımız bizim kaydettiğimiz bu olayları hayatımız boyunca karşı-mıza çıkarıyor. Bu olaylar çok eski de olabilir, şu an da olabilir. Bilinçaltımızdaki kötü ve olumsuz düşünceleri arındırmadığımızda birçok psikolojik sorunlarla karşılaşabiliyoruz.

Bu yaşadığımız psikolojik sorunların nedeni, önceden beyinden kaynaklanan bir sorun olarak dü-şünülmekteydi. Fakat zamanla yapılan araştırmalar, bunun beyinden değil bilinçaltında kaydedilen birtakım olaylar sonucunda gerçekleştiğini göstermektedir. Peki bilinçaltımıza girebilmek ve orada ya-şanan olayları açığa çıkarabilmek mümkün mü?



Filmlerde ve dizilerde mutlaka hipnotize ile karşılaşmışsınızdır. İşte günümüzde psikologların birçoğu,bilinçaltımızın derinliklerine inebilmek ve sorunu anlayabilmek amacıyla bu yönteme başvu-ruyor. Hipnoz sırasında bilincimiz uykuya giriyor ve bilinçaltımız devreye giriyor. Bu sayede uzman-lar, yaşadığımız psikolojik sorunların hangi olaydan kaynaklandığını bulabiliyorlar. Bu bir çeşit bilinçaltıyla iletişime geçebilme tekniğidir. Daha sonra bu olay açığa çıktığında, bu travmayı atabilmek için çeşitli teknikler uyguluyorlar. Bu travmayı attığımızda şu anki yaşadığımız psikolojik so-runlardan kurtulabiliyoruz.


Bilinçaltımıza Format Atabilmek Mümkün mü?

Aslında benim de merak ettiğim bu konu, oldukça karmaşık. Eğer bilinçaltımız sıfırlanabiliyorsa ve böyle bir şey mümkünse, bunu yapabilmemiz durumunda neler olabileceğini bilmiyorum. Yaptığım birtakım araştırmalar sonucunda, bilinçaltına format atılabileceğini öğrendim. Ancak, bu bilinçaltına format atılırsa, bu durum tüm anılarımızın silinmesine, öğrendiğimiz ve bildiğimiz ne varsa tamamen silinmesine de neden olabilir. Bu durum belki hafızamızı da kaybetmemize neden olabilir. Ben bilinçaltımızın hafızayla ilgisi olduğunu da düşünüyorum.

Önceden öğrendiğimiz bir şeyi hâlâ hatırlamamızı sağlayan şey bilinçaltıdır. Aynı zamanda örne-ğin ateşe elimizi sürersek elimizin yanacağını bilmemizi sağlayan da bilinçaltıdır. Kısacası bilinçaltına format atılması mümkünse ve bu durum gerçekleşirse, hepsi ama hepsi silinecek! Tıpkı bilgisayara format attığımızda ilk aldığımız ana dönmesi gibi... Kısacası bilinçaltımıza format atıldığında, yeni doğmuş bir bebek gibi olacağız.

Benim merak ettiğim konu ise böyle bir şeyin gerçekten mümkün olup olmadığı... Düşünüyorum da bilinçaltımız bilgisayarın hard-disc'i gibi çalışıyor. Gerekli gereksiz tüm bilgileri kaydediyor. Bilgisayara format atmak ve tüm bu bilgileri silmek mümkün olduğu gibi aynı şey de bilinçaltımız için söz konusu olabilmektedir.




Bilinçaltımızı Sıfırlamadan Temizlemek Mümkün mü?

Birçok uzman bilinçaltımızı kötü duygu ve düşüncelerden temizlemenin mümkün olduğunu savun-maktadır. Bunun için birçok yöntem (meditasyon ve nefes gibi) tavsiye ediliyor. Uzmanlara göre bil-inçaltımızda yer alan olumsuz duygu ve düşüncelerden, bu uygulamaları düzenli şekilde uyguladığı-mızda düzelebileceğimizi söylemektedir. Tek yapmanız gereken hiçbir şey düşünmemeye çalışmak ve sık sık olumlu duygu ve düşünceleri bilinçaltımıza yerleştirmektir. Fakat, bu duygu ve düşünceler biz daha doğmadan önce oluşuyor! Bu duygu ve düşünceleri olumluya dönüştürmek nasıl mümkün olabilir ki? Bazı uzmanlar ise bu duygu ve düşüncelerin bilinçaltında "anı defteri" olarak kaydedildiğini ve bu anı defterinde eksik kaydedilen olaylar tamamlanmadıkça, bilinçaltımızın temizlenmesinin mümkün olmadığını söylüyorlar.

Kısacası bilinçaltımızı sıfırlamadan temizlemenin mümkün olup olmadığı tam bir muamma... Ancak kesin olan bir şey var ki, bir şekilde bu bilinçaltımızda kayıtlı olayları temizlemedikçte psikolo-jik sorunları yaşamaya devam edeceğiz. Bir şekilde bir yöntem bulup bu olayları temizlemek şart!... Aksi hâlde korku, endişe, değersizlik ve yetersizlik duygularını yaşamaya devam edeceğiz.



Bilinçaltımız ile Rüya Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır?

Fark ettiyseniz rüyalarımızda hep geçmişle ilgili rüyalar görürüz. Örneğin doğduğumuz ve büyüdüğü-müz evi, önceden tanıdığımız insanları vs. Bu bilgiler zaten bilinçaltımızda kayıtlı. Bu sayede bilinçaltımız rüyalarımızı büyük bir oranla etkiliyor. Zannedildiği gibi zihnin yarattığı bir şey değil... Zaten bu rüyalarımızın kaynağı, bilinçaltımızda kaydedilen olaylardır. Bu nedenle biz her rüya gördüğümüzde geçmişimizle ilgili olaylar yaşarız. Bilinçaltımız biz farkında bile değilken bu olayları kaydedip, hafızada biriktiriyor. Bu nedenle, "Neden rüya görüyoruz?" sorusuna "Bilinçaltı!" diye cevap vermek yanlış olmayacaktır!

5 Mart 2023 Pazar

Olası İstanbul Depreminde Ne Yapmalıyız?

Öncelikle yazıma, tekrar 6 Şubat'ta Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve 10 ili etkileyen; 45 bin kişinin vefat etmesine neden olan 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerden dolayı, tüm Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Diyarbakır, Şanlıurfa ve diğer şehirlerde depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimle başlamak istiyorum. Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Olası İstanbul Depreminde Ne Yapmalıyız?

Bilim insanları senelerce yaşanacak İstanbul depremi hakkında bizleri uyarıyor ve tedbirler almaya davet ediyor. Bu İstanbul depremi her 200 senede bir meydana geliyor ve ciddi yıkıma sebep oluyor. Söz konusu tartışılan durum; depremin olup olmayacağı değil, ne zaman olacağı! Bilim insanları bu depremin en geç 30 sene içerisinde mutlaka meydana geleceğini söylüyorlar. Ancak tam olarak zamanını bilmek, şu anki teknolojiyle mümkün değil. 

İsterseniz İstanbul'da daha önce yaşanan depremleri ve tarihlerini birlikte inceleyelim: 
İstanbul'da geçmişte yaşanan depremlerin yılları sırasıyla şöyledir: 447, 542, 1296, 1509 ve 1719 yıllarında ciddi depremlerle sarsılmıştır. Dikkat ettiyseniz bu deprem her 200 senede bir kendini tekrar etmiş. Son yıl 1719 yılında yaşanan depremden günümüze tam 300 sene geçmiş. Yani artık yaşanacak deprem, uzatmaları oynuyor diyebiliriz. Peki neden uzmanlar bu deprem ve şiddeti hakkında uyarılarda bulunuyor? 

Anadolu, genç bir oluşuma sahip ve üç aktif fay hattı bulunuyor. Anadolu oluşumunu geç tamamladığı için, fay hatları hâlâ aktif ve şiddetli depremler üretmeye devam ediyor. 
Bu haritaya bakarsanız, ülkemizin bir deprem ülkesi olduğunu anlayabilirsiniz. Ülkemizde hâlâ birçok aktif fay hattı bulunuyor ve saatli bir bomba gibi kırılma saatini bekliyor! İşte 6 Şubat'ta yaşadığımız Maraş depreminde birçok insanın hayatını kaybetmesi gibi... Ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini aklımızdan çıkarmamamız gerek. 

İstanbul'a gelecek olursak... Bu harita, İstanbul'da neden büyük bir deprem beklendiğini anlamamıza yardımcı olacaktır. 
Bu fay hattı, İstanbul'un tam da altından geçiyor! 
Bu fay, tam 300 senedir kırılmadı ve her geçen gün enerji biriktirmeye devam ediyor. Her enerji birikmesi, olası bir depremin şiddetini de arttırmaktadır. Bu nedenle uzmanlar  İstanbul'da olası bir deprem yaşanması hâlinde, bunun şiddetinin en az 7.5 olacağını ve iki fayın da kırılması hâlinde iki kez deprem olacağını belirtiyorlar. Kuşkusuz İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık şehridir ve çarpık kentleşmenin çok fazla olduğu bir kenttir. Böyle bir depremin yaşanması, İstanbul için ciddi bir felaket olacaktır! Çünkü hâlen daha insanlar depreme dayanıksız ve çürük binalarda oturmaya devam ediyor. Evler çok iç içe ve olası bir depremde hiçbir yere kaçamayız! İstanbul çok önemli, çünkü eğer İstanbul yıkılırsa tüm Türkiye yıkılır. 

Olası Bir İstanbul Depreminde Ne Yapmalıyız?

  • Öncelikle ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu aklımızdan çıkmamalıdır. Bu gerçekle yüzleşmek ve bu depremi daha az hasarla atlatabilmek için çalışma yapmalıyız.
  • Depreme dayanıksız olarak inşa edilen binalara kesinlikle iskan verilmemeli. Buna göz yuman yetkililer en ağır şekilde cezalandırılmalı.
  • Gerek bireyler gerekse çocuklar deprem konusunda eğitilmeli. Bu eğitimler sıklaştırılmalı ve herkesin katılabileceği ve ücretsiz kurslar verilmeli. Bu sayede deprem konusunda bilinçli hareket ederek, daha az can ve mal kaybıyla depremi atlatabiliriz.






Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.

4 Mart 2023 Cumartesi

İstanbul Depremine Hazır Mıyız?

İstanbul Depremine Hazır Mıyız?

Yazıma öncelikle 6 Şubat 2023'de, Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremde hayatlarını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar dileyerek başlamak istiyorum. 

O gün, bir kez daha ülkemizin bir deprem bölgesi olduğunu anlamış olduk. Daha önce de değindiğim gibi, depremden korkmak yerine depremle yaşamayı öğrenmek daha doğru olacaktır. 


Kahramanmaraş'ta meydana gelen 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremlerde 40 bin vatandaşımızı kaybettik. Bu durum, depreme ne kadar hazır olduğumuzun bir sonucudur. Hayır! Depreme kesinlikle hazır değiliz! Ülkemizde her deprem meydana geldiğinde binlerce insanımızı kaybediyoruz ve bununla ilgili kesinlikle bir şeyler yapılmalı! Gerek devlet, gerek müteahhit gerekse vatandaş olarak herkes üzerine düşeni yapmalıdır. 

Geçen haberlerde görmüştüm. Cennetten bir köşe diye satılan siteler, kitap gibi yıkılmıştı. Bence ev alırken evin dış görünüşünden ziyade depreme dayanıklı olup olmadığı değerlendirilmeli! Aksi takdirde, dünyanın en güzel evini de alsanız en ufak depremde bu ev sizin mezarınız olabilir. Müteahhitler üzerlerine düşeni yapmalıdır. Daha çok kazanacağım diye malzemeden çalmak size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Belki böyle maliyetten kazançlı çıkmaya çalışabilirsiniz ancak o ölen binlerce insanın bedelini hangi parayla ödeyeceksiniz! Siz az maliyete çok kazanç sağlamak için o çürük binaları çok güzel görünümlü, lüks(!) olarak sattınız. Ancak bu vatandaşlar sizin yalanınızın bedelini canlarıyla ödediler! 

Devlet yetkililerine gelince! Siz de bu müteahhitlerin bu binaları dikmelerine izin vermekle sorumlusunuz! Sizin üç kuruşa aldığınız rüşvet, iltimas yüzünden bugün binlerce insanımızı kaybettik ve sıranın bize geleceği hiç şüphesiz ortadadır! 

Bugün uzmanlar, sıranın İstanbul'a geldiğini söylüyor. İstanbul'da minimum 20 milyon insan yaşıyor. Bu 20 milyon insanın en az %40'ı çürük binalarda yaşıyor. Bu İstanbul'da yaşanancak depremin en az 7.5 şiddetinde olacağı tahmin ediliyor. Maalesef bu deprem İstanbul'da gerçekleştiğinde, yine milyonlarca insan hayatını kaybedecek! Dikkat ederseniz, "binlerce" değil "milyonlarca" ifadesini kullandım. Çünkü İstanbul'un bir ilçesinde en az 1 milyon insan yaşıyor. Bu deprem riski fazla olan ilçelerde, ölü sayısının milyonları bulabileceği anlamına geliyor. 

Bu resimde gördüğünüz senaryo, eğer İstanbul depremi olursa yaşanacakları simgeliyor. Belki de daha çok korkunç manzaralarla karşılaşacağız. Daha önceki yazılarımda da defalarca ülkemizin bir deprem bölgesi olduğundan bahsettim. Eğer bu yazdığım yazıları yetkililer okumuş olsalardı, şu anda çoktan bu deprem için bir şeyler yapabilirdik. 

İstanbul depremi giderek yaklaşıyor. Bunu ben söylemiyorum, bilim insanları söylüyor! Ancak hâlâ depremlerden ders çıkarılabilmiş değil! Hâlâ çürük binalar yapılmaya devam ediyor. Siz aslında bize ev değil mezar inşa ediyorsunuz! Lütfen müteahittler! Binaları inşa ederken, biraz da vicdan ekleyiniz! 

İstanbul depremine hazır olmadığımızı söylemek istiyorum. Hâlâ birçok çürük bina var ve deprem her an olabilir. Bu süre gittikçe daralıyor. Uzmanların da söylediği gibi; "Deprem uzatmaları oynuyor". Hepimiz elimizi vicdanımıza koymalıyız. Hem devlet, hem müteahhitler hem de vatandaşlar olarak üzerimize düşeni yapmalıyız! Belki ben bu yazıyı yazarken veya siz bunu okurken deprem olabilir. Korkmak yerine tedbir almak daha mantıklı olacaktır. 
Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.


14 Ocak 2023 Cumartesi

Eğitim Bir Mesleği Öğrenmek veya Bir İş Bulabilmek için Gerekli mi?


Merhaba değerli okurlarım! Uzun zamandır yeni bir blog paylaşmamıştım! Son zamanlarda son derece yoğunum ve blogumla ilgilenecek vakit bulamıyorum. Bugünkü yazımda ise eğitimin bize bir mesleği öğrenmek veya bir iş bulabilmek için gerekli olup olmadığından bahsetmek istiyorum ki, şüphesiz hemen hemen hepimiz en az bir 12 senelik eğitim hayatından geçiyoruz. 

Aslında eğitim denen kavram, doğduğumuz andan itibaren başlıyor ve ömrümüzün sonuna kadar devam ediyor. Aslında eğitim sadece okul hayatımızda değil, hayatımızın her alanında karşımıza çıkıyor. Ancak benim burada bahsetmek istediğim eğitim, 6 yaşında başladığımız ve çoğu zaman 23 yaşına kadar süren bir okul süreciyle alakalı. Zaten birçoğumuz, iyi bir meslek edinebilmek için okuyoruz. 

Ancak, çevremize baktığımızda hiçbir okul okumayan insanların, yaş ortalamaları bizden daha genç olmalarına rağmen iş hayatında bizden daha deneyimli ve bilgili olduklarını görüyoruz. Çünkü bu insanlar, çocuk yaştan itibaren iş hayatına atılmışlar ve zamanla kendilerini geliştirerek bir uzmana dönüşmüşler. Tek eksik yanları ise bir üniversite diplomalarının olmaması...

Aynı işi yapmak için bir üniversitede okuyanlar ise o insanlara nazaran daha tecrübesiz ve iş açısında da daha bilgisiz olabilmekte... Bazı üniversiteler sırf bu yüzden, zorunlu staj uygulamasına başvuruyor. Çünkü üniversite sırasında öğrendiğimiz bilgilerin pratiğe dökülmesini istiyorlar. 

Eğer hiç okul okumayan bir kimse, iş hayatında daha başarılı ve bilgili olabiliyorsa, neden biz hayatımızın en az 18 yılını okulda harcıyoruz? Aslında bir doktor veya bir mühendis olmak isteyen bir kimse, aynı mesleği herhangi bir okul okumaksızın, sadece çalışarak bu işi başarabilir. Aslında tüm bunlar, tamamen bir aldatmacadan ibaret... Okul sadece bize bu hayatta lazım olacak Türkçe, matematik, tarih, coğrafya ve fen bilimlerini öğretiyor ama asla bizi bir meslek sahibi yapmıyor! Kısacası bize tüm okul hayatımızda öğretilen bu bilimler, tamamen bizim genel kültürümüzü geliştirmeye yönelik. Yani, bu bilgilerin bizim iş bulabilmemize veya bir meslek edinebilmemize hiçbir faydası yok! 

Üniversitelerden söz edecek olursak, insanlar sadece yüksek bir maaşla daha iyi bir meslek edinebilmek için bu kurumlardan eğitim alıyor. Örneğin öğretmen olmak isteyen bir kişi, öğretmenlik fakultesine başvuruyor. Aslında herhangi bir mesleği edinmek isteyen bir kişi, bu meslekte senelerce çalışarak da aynı seviyeye hatta daha iyi bir seviyeye gelebiliyor. Az önce de dedim ya, eksik olan sadece bir diploma... 

İşin bir diğer ilginç kısmı ise hiçbir okul okumayan ancak senelerce bu işte çalışmış ve bu sayede bu işte çok iyi bir deneyim ve bilgiye sahip olan insanların, sadece üniversite diploması almış ve bu işte hiç çalışmamış insanlardan daha düşük maaş almaları... Üniversiteden aşçılıkla ilgili bir bölümden mezun olan birini düşünün ve senelerce bir lokantada aşçı çırağı olarak çalışmış ve bu konuda kendini geliştirmiş birini... Ancak üniversite mezunu olan bu kişi daha yüksek maaş alıyor, fakat diğer kişinin aldığı ise sadece asgari ücret...

Ancak bir diploma sahibi olan kişiler, iş bulmakta daha da zorluk çekiyor. Çünkü bu diploma için senelerini veren ve onlarca emek harcayan kişiler, haklı olarak ona göre maaş istiyor. Ancak diğer taraftan, bu iş için hiçbir deneyimleri olmadığı için iş hayatında oldukça zorlanıyorlar. Muhasebe mezunu birinin, muhasebe bürosunda çalışmakta zorlandığı gibi... Zaten bize zorunlu staj yaptırmalarının nedeni, bu öğrendiklerimizi bir iş yerinde pratiğe dökmemizdir. 

Bana göre ise eğitim hayatın her alanında var, ister günlük hayatımızda olsun, ister iş hayatımızda... Ancak sadece iş bulabilmek için bir eğitim kurumunda eğitim görmek yerine, aynı işi o iş yerinde çalışarak öğrenebiliriz ve bu nedenle hem paradan hem de zamandan tasarruf edebiliriz. 









Bu yazıyı beğendiyseniz, Kişisel Yazılarım blogumu takip ederek, yeni gönderilerden anında haberdar olabilirsiniz. Ayrıca Kişisel Yazılarım'daki gönderileri sosyal ağlarınızda paylaşarak, daha fazla insanın okumasına yardımcı olabilirsiniz. Kişisel Yazılarım bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür eder, Kişisel Yazılarım blogumda keyifli vakit geçirmenizi dilerim.